https://www.haytap.org/yunus-parklarn-neden-stemiyoruz-
(*) Yunus Parklarını Neden İstemiyoruz ?
Yunus parklarında çok büyük bir dram yaşanıyor ve ( HAYTAP ) Hayvan Hakları Federasyonu olarak aylardan beri bunun peşini kovalıyoruz. İnsanların buralara gitmemelerini , bu parklarda yaşananların arka planda yatan , insanların gözüne kapalı kısmını anlatmaya çalışıyoruz.
Hapsedilen yunuslar ile ilgili olarak Federasyon başkanımız Sayın Av. Ahmet Kemal Şenpolat ile yapılan röportajın tam metnini sunuyoruz :
SORU : Yunusların gösteri amaçlı kullanımı, onların ne gibi zararlar görmelerine yol açıyor?
Şenpolat : Öncelikle şunu belirtelim ki yunuslar memeli hayvanlar ve insana doğada en yakın hayvanlardan. Aynen bir insanın hissettiklerini birebir yakınen hissediyorlar. Onların da annelik dürtüsü , sevinçleri , ağlamaları , üzüntüleri var. Aynı biz insanlar gibi. Şimdi siz bu yunusları o çok sevdiği denizlerden alıp beton kafeslere hapsediyor ve para karşılığında insanlara şaklabanlıklarını izletiyorsunuz. Bu zavallıların çoğu Japonya’da avlanıp , annelerinden kopartılıp vahşi ve kanlı bir av sahnesinin arkasından binlerce kilometre uzaklıktaki yunus parklarına getiriyorlar. Sonar sistemlerini bu beton havuzlar içinde kullanamadıkları gibi açlıkla imtihan edilip sizin istediğiniz her hareketi yapmaya zorlanıyorlar. Aç kalmamak için istediğiniz her şeyi yapıyorlar. Denizlerde balık sürülerine tenezzül etmeyen bu sevimli dostlarımız birkaç ölü balık uğruna doğal hayatlarına yapmadıkları , etolojik türlerine aykırı hareket yapmak zorunda kalıyorlar. Ve gösteri bittiğinde daha da küçük havuzlara alınıp ertesi günü bekliyorlar. Devamlı bir motor sesi , alışık olunmayan bir klorlu su ve kmlerce yüzmeye alışmış bir hayvan için yaşamak için katlanılması gereken bir hapishane. Siz insan olarak ne hissederseniz o da aynısını hissederdi emin olun. Asla onların yüzündeki o tatlı tebessüme kanmayın. Zavallılar öldükleri zaman bile gülümsüyorlar çünkü.
- Yurtdışında durum nasıl? Kapanan yunus parkları var mı?
Şenpolat : Avrupa’nın bir çok ülkesi bu gösteri merkezlerini kapattı. Türkiye bu pastadan pay almak için durmadan yenisini açıyor. Yunuslarla yüzmenin yarım saati 100eurodan başlıyor. Hele ki hastalık tedavi edici bir pakete sizi üye yapıp umut tacirliği yaptılarsa bunun sonu yok. Zaten bir yunusun ortalama bedeli 100bin dolardan başlıyor. Milyon dolarlık tutsaklar lafın kısası. Ancak Avrupa ‘da birçok ülke bu tehlikeyi daha önceden gördü ve hayvanların bu şekilde sömürülmesini engelledi. Ancak bizdeki mevzuattaki boşluktan kurnaz işadamları faydalanıp birbiri ardına bu gösteri merkezlerini açıyorlar. Çoğunluğun Aspendos’a , Perge’ye ,Aphrodisias’a gitmediği bir dünyada insanlar onların doğal hayatlarında yapmadıkları hareketleri izlemekten daha çok zevk alıyor. Tüketici kesinlikle bilinçlendirip buralara gitmemesini sağlamalıyız ki , Avrupa’nın bir çok önde gelen turizm firması dolphinarium merkezlerine yapılan bu turlar nedeniyle , Türkiye ‘ye turist getirmeyi iptal ettiler. Orada Türkiye aleyhine ciddi bir kamuoyu oluşturan çevre ve hayvan hakları örgütleri bunu sağladılar. Biz de burada elimizden geldiğince bunların kapatılması için uğraşıyor , Çevre bakanlığı , Tarım bakanlığı ve Turizm bakanlıklarını sıkıştırıyor , halkı bilinçlendirmeye çalışıyoruz.
- Yunuslar, gösteri yapabilmek için nasıl bir eğitim alıyor?
Şenpolat : Az önce de dediğim gibi eğitim verenler bu işten para kazandıkları için , ekmek yedikleri için arka planda yaşananlar işten çıkarılana kadar anlatmıyorlar. Oysa aynı dili konuşmadığınız bir canlıya nasıl parende attırır, nasıl havuzdan çıkıp size yalvaran gözlerle bakmasını sağlayabilir ve nasıl bir küçük balık için yalvarmasını takla atmasını isteyebilrisiniz. Kara sirklerinde ayıları nasıl bisiklete bindiriyorlar , aslanları kaplanları nasıl ateş çemberlerinden geçirtiyorsanız aynı şekilde. Yani açlıkla imtihan ederek , eşinden ayırarak , zaman zaman ceza vererek , ödül vermeyi bile bir ceza haline getirerek. Sirklerde yaşanan dramı Jack London Sevginin Katıksızı adlı kitabında çok güzel anlatır. Sahneye çıkan yunuslar ya da ayılar kaplanlar ise seyirciye asla arka planda çektiklerini anlatamazlar. Bir an önce eziyetin bitmesini ve yiyeceklerine kavuşmayı hatta doğal ortamlarında yaşamayı isterler. Doğal ortamlarına bu hayvanları bıraksanız acaba o hapishaneye dönen havuzlarına geri dönerler mi acaba ? yoksa arkalarına bakmadan kaçarlar mı ?
- Türkiye’deki yunus parkları için ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? (Özgür yunuslar eylemi dışında)
Şenpolat : Buraların kapatılması için çevre ve orman bakanlığı ve Tarım ve Köyişleri bakanlığı nezdinde başvurularımız başladı. Dilekçeler ve bilgi edinme başvurularımızı hazırlıyoruz, suç duyurusunda bulunuyoruz ve mecliste soru önergeleri oluşturulmasını sağlıyoruz. Halkı da medya vasıtasıyla afişlerle, yazılarla, internet siteleri ile bilinçlendirip gitmeme nedenlerini anlatıyoruz. Tıpkı kürk giyilmemesi için fokların dramını anlatılması gibi. Bilmediğniz sürece bu hayvanların mutlu ve refah içinde yaşadığını düşünürsünüz. Biz ( HAYTAP ) Hayvan Hakları Federasyonu olarak sivil toplum örgütünün yapması gereken tüm çabayı gücümüz nisbetinde anlatmaya çalışıyoruz.
Aynı şekilde yurtdışındaki STK’larla ve Türkiye’de yaşayan ve konuyla ilgili ciddi çaba harcayan İngilizlerle de bağlantı içindeyiz.
- Aqua Park’lardaki yunuslar hangi şartlarda yaşamlarını sürdürüyorlar.
Şenpolat : Sokakta tefler eşliğinde göbek atan, ayakları ateşle kavruluş bir ayı ne kadar abesle iştigalse, ateş çemberinden atlaması için nefessiz bırakılarak eğitilen bir Afrika kaplanı ne kadar doğal değilse, danslar ve şovlar eşliğinde havalarda zıplayan yunuslar, foklar ve balinalar da o kadar yapaydır!
Çünkü bu hayvanlar, ufacık havuzlarda, akvaryumlarda hapsediliyorlar. Oysa onlar doğada, okyanuslarda, saatte ortalama 40 km hızla yüzebilen, ortalama 300 metre derinlere dalabilen, günde ortalama 130 km katedebilen hayvanlar. Dünyanın en büyük havuzu bile, 4 köşelidir ve çıkışı yoktur. Hiçbir havuz, bırakın en az 4 metrelik derinliği olan ve “standart” tartışmalarından dem vuran söylemleri, okyanus kadar büyük ve özgür olamaz.
- Ne zaman intihara kalkışıyorlar?
Şenpolat : Bu tutsak yunuslar ve balinalar, “ölü balıkla” besleniyorlar. Oysa doğada, onlar, büyük ve inatçı avcılar. Zamanlarının yarısını avlanarak geçiriyorlar. Ölü balık, daha az hareket ve daha az zihin hareketi demek. Bu da bilimsel tezlere göre “sıkıntı” ve özellikle de erkeklerde “agresyon-asabiyet” hali demek. Bir süre sonra bu ruh hali de, birçok bilimsel teze göre, birbirlerine veya eğitmenlerine aniden saldıran veya nefesini tutarak, betona atlayarak veya yemek yemeyerek intihar eden yunuslar demek! Hatta daha geçen gün, “Özgür Dalgıçlar, Özgür Yunuslar” etkinliğimizin Türkiye’de eşzamanlı yapıldığı 11 Temmuz’da, Japonya’da Okinawa Churaumi Akvaryumu’nda gösteri sırasında bir yunusun, aniden kendini havuzdan dışarı attığı ve intihar etme girişiminde bulunduğu bilgisi dünya basınında yer aldı. Bu yeni değil aslında ve maalesef ilk de değil!
- Bugün dünyada kaç yunus avlanıyor? Nerelerde?
Şenpolat : Japonya’nın Taiji bölgesi, her sene, “drive hunt” adı verilen yunus avı sezonu nedeniyle kan gölüne dönüyor. Burası, yeryüzünde cehennemin kendisi! Her sene yaklaşık 20 bin yunus katliama kurban gidiyor. 1963 – 1999 yılları arasında Japonya Hükümeti, 668 bin 393’un yunusun balıkçılar tarafından avlanmasına resmi olarak izin verdi. Bu yunusların bazıları etleri için avlanırken, büyük bir bölümü de yakalama sırasındaki “ufak” kazalar nedeniyle hayatını yitirdi. Geri kalanlar ise, şehirlerdeki gösteri havuzlarına ve akvaryumlara hapsedilmek için yaşam sularından koparıldılar. Aynı hükümet, 2000 yılında 21 bin 775 yunusun avlanması için izin vermişti. Balıkçılar, yakaladıkları her canlı yunus için ortalama 150 bin dolar alırken, ölü bir yunusun fiyatı 500 dolara denk geliyor!
Norveç ve İzlanda’da da deniz memelilerinin avlandığı bilgisi var. Özellike Danimarka, Faroe Aadaları’nda yine her sene, aynı acımasızlıkla, “grinds” adı verilen balina avı düzenliyor (yunusların avlanmasına da izin veriliyor). Bunu “halkın tarihsel ve geleneksel uygulaması” gerekçesiyle yapıyorlar! 2009 yılında 310 adet balina sırf bu geleneksel uygulama nedeniyle hayatını yitirdi.
Kanada’da Inuit yerlileri ise, her sene yaklaşık 800 adet beluga ve balina yakalıyor! Karayipler’de her sene 300-450 arası balina her sene avlanıyor pazarlarda etinin satılması için. Endonezya ise, istatistiklerin dışına çıkarak avlanmaya devam eden ülkelerden. Amerika’nın Alaska Eskimoları, Rusya’nın kuzeydoğu Sibirya bölgesinde yaşayan halklar hala bazı deniz memelilerini (ağırlıklı balina) avlayarak geçiniyorlar.
- Ne amaçla avlanıyor ya da öldürülüyorlar?
Şenpolat : Japonya’da yunuslar az tüketilmekle beraber yemek için ancak genelde yunus gösteri merkezlerine yeni eğitilmeye para kazanmaya ait bir yol olduğu için binlerce avlanıyorlar. Bu kadar çok hayvanat bahçesi ve dolphiniarum olduğu sürece Japonya’daki ( hatta Kamboçya’daki ) belli bir kesimi maalesef finanse ediyoruz. Japonların bile çoğunun bundan haberi yok. Ta ki Oscar kazanan THE COVE ( KOY ) adlı film gösterene kadar haberleri de olmadı. Daha sonra da utandılar. Ancak hala bu canavarca Japon sularında hileye dayalı olarak devam eden av sona ermedi.
Türkiye’de Yunuslar, küçük balıkları yedikleri gerekçesiyle 1960’tan 1980’lere kadar devletin balıkçılara dağıttığı fişeklerle öldürüldü. Yunusların vurulması o dönemde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında sorunlara neden oldu. Ruslar o dönemlerde haftada bir bize protesto notası veriyorlardı. Sorun Avrupa Parlamentosu’na yansıdı. Türkiye büyük sıkıntılar yaşadı. Çünkü bütün dünya ülkeleri, yunusların denizlerdeki ekolojik denge içindeki önemini biliyordu. Bir tek biz görmezden geliyorduk. Türkiye uluslararası mahkemelere verilme durumuyla karşılaştığı sırada Avrupa Konseyi’nde Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi hazırlandı.
1979’da da Bern Sözleşmesi adı altında imzalandı. Bunu imzalayan ülkeler, yunusları da koruma altına alma yükümlülüğüne girdi. Türkiye 1984’te bunu onayladı.
Yunusların ekonomik değer taşıyan balık sürülerini tükettiği bilgisi yanlış. Sayılarında artış var ama bu çok olumlu bir şey çünkü denizlerin yeniden sağlığına kavuştuğunu gösteriyor.Türkiye’de 222 bin balıkçıdan yüzde 10’u avlanan balığın yüzde 90’ına sahip. Bunlar istedikleri kararları çıkarmaya çalışıyor.
Ortada çok farklı bir tablo var. Tarım Bakanlığı, Türkiye’de yaygın şekilde usulsüz balıkçılık yapılmasına göz yumuyor. Işıkla balıkçılık, trolle avlanmak balık stoklarını vahim şekilde tüketiyor. Yasak olmasına karşın şu an 3 bin trolün olduğu tahmin ediliyor.
Yunuslar hedef saptırmaca. Balık stoklarının erimesine kılıf uyduruyorlar. Geçen hafta Sahil Güvenlik ile birlikte 20 günlük bir çalışmamız oldu. 200 kişi yasak avlandıkları için yakalandı.
Eğer yunusların vurulmasına izin verilirse bu Türkiye’nin başına daha büyük sorunlar açabilir. Biz bunu yaptırtmayacağız onlara. Bu konuları çok yakından izliyoruz. Kıyameti koparırız ve herkesi başlarına üşüştürürüz.
- Türkiye’de yunus avı nerelerde ve ne amaçla yapılıyor?
Şenpolat : 26.01.2007 tarihli Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na bağlı Kontrol ve Koruma Genel Müdürlüğü’nden elimize ulaşan yazıya göre, “zihinsel ve bedensel engellilerin terapisi ile gösteri amacıyla yararlanmak amacıyla” bakanlığa başvuru yapan 6 firmaya Türkiye sularında yunus avlama izni verilmiştir! Buna gerekçe olarak da Ukrayna ve Rusya’dan getirilen 5 yunusun daha önce zarar görmesi ve ithalatın zorluğu öne sürülmüştür! Yazının tarihine kadar olan -2007- süreçte, aynı yazıda belirtildiği üzere, 6 yunus yakalanarak tesislere konulmuştur. Örneğin; yine 31 Mayıs 2006 tarihli aynı birimin yazısına göre, O….adlı bir şirkete 4 adet yunus avlama izni verilmiştir. Hükümetlerarası bir oluşum olan Avrupa Konseyi’nin düzenlediği Bern Sözleşmesi Sekreteryası’na 2010 yılında sunulan ve Türkiye tarafından hazırlanan resmi belgeye göre; 15 Nisan 2007 tarihine kadar toplam 23 yunus avlanmış, 7’sinin avlanma izni ortadan kaldırılmış ve izinler askıya alınmıştır. Resmi olarak avlanma noktaları tarafımıza açıklanmamış olsa da, SAD raporlarında, Foça, Karaburun, İskenderun Körfezi ve Marmara Denizi’nde avlandıkları bilgisi belirtilmiştir. Hisarönü’ndeki havuzda esaret altındaki yunusların ise, kendi karasularımızda, Karaburun açıklarında avlandığı ortaya çıktı! Önce Kaş’a, sonra Hisarönü’ne taşındı, hem de buz kamyonlarının arkasında. Mavi bir brandayla havuza karga tulumba bırakıldılar. Bunun fotoğraflarını çeken yabancı turistler oldu.
(1983 yılında, yunusların Türkiye’de avı tamamen yasaklanmıştı oysa ki… Bu yasak, bilinen haliyle, çıkan özel izinlerle birlikte, ilk kez 2006 yılında delinmiştir.)
(Bu belgeye göre; yasal izinle; Kuşadası’ndaki A... Gösteri Merkezi 9 yunus; Marmaris’teki Dolphin-..... Otel ‘rehabilitasyon’ için 5 yunus; Antalya’daki T... A... gösteri amaçlı 3 yunus ve Bodrum’daki Y... Turizm ise yine gösteri amaçlı 6 yunus avlamıştır).
İzinsiz, denetimsiz, ruhsatsız havuzlar
Son olarak yine 2006 tarihli aynı yazıya göre, Tarım Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri, bu havuzları ve parkları kontrol etme yükümlüğündedir. Oysa Şubat 2010’da 4 yunusun ardı ardına öldüğü S...A... Yunus Gösteri Merkezi’nin o tarihlerde Tarım Bakanlığı’ndan yunuslar için alınması gereken CITES belgesinin ve hatta “yunus parkı açma izninin” olmadığı bilgisi, yine Alanya Kaymakamlığı tarafından bize belgesiyle gönderilmiştir! Yalnızca Türkler Belediyesi’nden aldığı “işyeri açma izninin olduğu” bildirilmiştir. Yani, Türkiye’de, izinsiz ve denetimsiz, bakkal açar gibi yunus parkı açılıyor! Bu hukuksuzluk kervanında sorumlu, başta Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, ardından da Çevre ve Orman Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’dır!
Haziran başında Kaş’taki yunus gösteri merkezinden Fethiye-Hisarönü’ndeki çocuk havuzu büyüklüğündeki yere taşınan iki yunus ise (Tom ve Mischa), yine “işyeri açma ve çalışma ruhsatı olmayan” bir Rus işadamının sayesinde, 1.5 aydır, hem fiziksel, hem de psikolojik travma geçiriyor. Çalışma ruhsatı olmamasına rağmen, parkın önüne “açıktır” panoları konup 10 dk. Yunuslarla yüzmek için müşterilerden 50 pound alıyor (şimdi 35’e düşürdüler müşteri gelmeyince!) Bu iki yunusun, ölüm havuzuna ne kadar dayanacakları ise meçhul! İzin çıktığında, onların kısa vadede ölümü için de izin çıkmış olacak…
- Yunusların, avlanmaları ya da öldürülmesi nesillerini tehdit eder boyutta mı? Eğer böyle giderse tehlikeye girer mi?
Şenpolat : Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) 2009.1’e göre statüsü Karadeniz popülasyonu için “tehlikede” (EN - endangered), dünya çapındaki genel popülasyonu için “asgari kaygı” (LC – least concern) olarak belirlenmiştir.
Ancak bizim ülkemizde de olduğu gibi, “afalina” türü (common bottlenose dolphin), dünyada en çok tutsak edilen yunus türüdür.
Bu türler yukarıda bahsi geçen uluslararası anlaşmaların yanı sıra, 1380 sayılı su ürünleri kanunu ile de koruma altındadır.
Yunusların, bugün baktığımızda en büyük düşmanı insandır. Her canlının bir doğal düşmanı, tehdidi vardır: Deniz memelilerinin ise insandır. Örneğin; tesadüfi ağa yakalanma (bycatch), deniz ve ses kirliliği, aşırı balık avcılığına bağlı besin kıtlığıdır. Ve tabi ki gösteri merkezlerinde sigortasız işçi kıvamında çalıştırılmak üzere yakalanmalarıdır.
Ancak bu yabani türlerin, insanları taklit etmeye zorlanmalarının, şarkı söylemek ve göbek atmak için uzun süre aç bırakılarak eğitilmelerinin hiçbir anlamı ve mantıklı açıklaması yoktur!
Biz, HAYTAP ve SUALTI GAZETESİ olarak, standartları tartışmıyoruz.
Biz, tüm yunus parklarının ve akvaryumların kapatılmasını tartışıyoruz. Bu yabani türlerin, diğer hayvanlarla birlikte, gösteri işçilerine dönüştürülmesini engellemeye çalışıyoruz. Önemli olan, türlerin nesillerinin tükenme noktasına gelene kadar sömürülmesi ve ondan sonra çözüm yolları aranması değil.
WHY DON’T WE WANT DOLPHINARIUMS AND SEA WORLD PARKS ?