Bu konu artık kişisel değil!
Sevin veya sevmeyin. Et yemek yeryüzündeki herkes için bir problem halini alıyor.
İnsanlara et yemenin kamuoyu tarafından dikkate alınması gereken başlıca konular arasında yer aldığını söylediğinizde, birçoğu buna şaşıracak ve et yeyip yememenin (miktarı önemli değil) kişisel bir konu olduğunu söyleyeceklerdir. Eğer kiloluysanız, etin kalp sağlığınız üzerinde etkileri vardır. Ancak bu konu,sizce başkan adayları yada senato üyeleri tarafından tartışılması beklenecek; terör, ekonomi, savaş yada çevre gibi bir konu değildir.
Et yemenin önemli çevresel etkiler olduğunu bilen birkaç kişiden olsanız bile, bu etkiler büyük ihtimalle size küçük gibi geliyordur. Evet, sığır çiftlikleri kurulması için yağmur ormanlarının kesildiğine ve doğal alanların otlatma nedeniyle tahrip edildiğine dair raporlar var. Ama bugüne kadar sadece birkaç çevreci et yemenin Amazon Watch, Conservation International veya Greenpeace gibi kuruluşların ilgilendiği konularla eş değerde öneme sahip olduğunu dile getirdi.
Çevre biliminin geliştiği günümüzde görülmüştür ki; insanoğlunun ete olan talebi bugün insanlığın geleceğini tehdit eden ormansızlaşma, erozyon, temiz su, hava ve su kirliliği, iklim değişikliği biyolojik çeşitliliğin azalması, toplumların yer değiştirmesi ve hastalıkların yayılması gibi birçok temel çevresel sorunun arkasındaki itici güçlerden biridir.
Peki, kişisel tüketimin küçük bir bölümünü oluşturan böylesi bir konu nasıl olur da büyük bir hızla sürdürülebilirliğin tartışma konusu haline gelebilir? Öncelikle belirtmek gerekir ki hem dünya nüfusu hızla artmaktadır, hem de kişi başı et tüketimi -geçtiğimiz 50 yıl içinde- iki kat artmıştır. Sonuç olarak toplam et talebi 5 kat artmıştır. Bu, sırasıyla gerekli su, toprak, yem, gübre yakıt, katı atık miktarı ve dünya üzerindeki diğer kıt kaynaklar üzerinde bir baskı oluşturmaya başlamıştır.
Bu makalede et yemenin temel çevre sorunlarıyla olan ilişkisini ortaya koymak amacıyla, insanlığın sürdürülebilirliğini tehdit eden başlıca unsurlar kapsamında konuyu ele aldık. Her kategoride konuyla ilgili gözlem, alıntı ve uzman önerileri yer almaktadır.
Ormansızlaşma, medeniyetlerin yükselmesiyle birlikte ortaya çıkan en önemli çevre tahribatlarından birisidir. Ormanlar bitki ve hayvan üretimi için kullanılan tarım alanlarına dönüştürülerek büyük şeritler halinde kesilmektedir. Aynı miktarda kalori üretmek için hayvancılığa ayrılan alan tarıma ayrılandan çok daha fazladır. Ancak bu durum 10.000 yıldır hiç sorun teşkil etmemiştir. Çünkü her seferinde kullanılacak yada üretime açılacak yeni yerler bulunmuştur. Fakat 1990’da Brown Üniversitesindeki Dünya Açlık Programı’nın tespit ettiğine göre, eşit olarak dağıtıldığı ve hayvanları beslemek için ayrılan bölümü kullanılmadığı takdirde, dünyada mevcut tarım ürünleri 6 milyar insanı vejetaryen bir diyetle besleyebilecek miktardadır. Ancak beslenme refah düzeyi yüksek ülkelerdeki gibi et ağırlıklı bir diyer olursa, mevcut tahıl ancak 2.6 milyar insanı doyurabilecektir. Diğer bir deyişle bu durum, 6 milyarın üzerine çıkan mevcut dünya nüfusu ile birlikte topraklara zarar vererek tüketmek ve balıksızlaşmaya başlayan okyanuslara aşırı avlanma sonucu zarar vermek anlamına gelmektedir. Buna paralel olarak, aynı oranda et yemeye devam edersek yada nüfus tahmin edilen hızla büyümeye devam ederse, dünyadaki insanların tamamını doyurmak için daha fazla orman tahrip etmemiz gerekecek. Bugünden sonra proteini hayvanlardan mı bitkilerden mi alacağımız sorusu, doğrudan doğruya dünya ormanlarının daha ne kadarının yerle bir edileceğini belirleyecek.
*Orta Amerika’da yağmur ormanlarının %40’ı çoğunlukla dış pazardaki sığırların (büyük kısmı Amerikan burgeri üretmek için kullanılmaktadır) yem ihtiyacını karşılamak için yakılarak yada kesilerek yok edildi... Sığır eti ihraç eden ülkelerde et fiyatları fakirler için oldukça yüksektir ve şu an birçok yerde sığır üretimi geleneksel tarımın yerini almıştır.
Jhon Revington, Dünya Yağmur Ormanları Raporu
ŞUluslararası Ormancılık Araştırmaları Merkezi’nin (The Center for International Forestry Research) raporuna göre Brezilya menşeli sığır etlerinin satışlarındaki hızlı artış Amazon ormanlarının da hızla yok edilmesine neden olmaktadır. Merkezin genel başkanı David Kaimowitz şöyle söylüyor ’Özetle söylemek gerekirse, sığır çiftlikleri kıymayı Brezilya’nın yağmur ormanlarından yapıyor.â€
Çevre Haberleri Servisi
Yeşil Alanların Tahribi, evcil hayvan sürülerinin genişleyerek bizon, antilop gibi vahşi hayvanların otladığı alanları çiğnenmesi ve büyük ölçekli sığır yetiştirmek amacıyla bu bölgelere tek tip çimen ekilmesiyle meydana gelmektedir. Richard Manning’in 1995 yılında yayınlanan ’Yeşil Alan:Amerikan Ovalarının Tarihi, Biyolojisi, Siyaseti, ve Verdiği Söz†isimli kitabında Pulitzer ödülünün sahibi yazar James Risser gözlemlerini şöyle dile getiriyor: ’Birçok defa acı bir şekilde tecrübe edildiği üzere, karışık ormanlar tıraşlanmış ve ağaç tarımı yapılması amacıyla yerlerine tek tip ağaç dikilmesi sonucunda yok edilmiştir. Birçok insan dalgalanan sarı bir buğday tarlasının da aynı anlama geldiğini bilmemektedir. (Bunlar önceden zengin ve içerisinde çeşitlilik barındıran alanlarken daha sonra tıraşlanmış ve mono kültüre dönüştürülmüş yeşil alanlardır.)
*Kuzey Amerika’da yeşil alanlar diğer ekosistemlerden çok daha fazla yer kaplamaktadır ve hiçbir ekosistem bu büyüklükte bir kitlesel kıyıma maruz kalmamıştır.
Richard Manning, Grassland isimli kitabından
*Afrika’daki yeşil alanların tükenmesiyle ilgili diğer bir çözüm sığır otlakçılığından av hayvanı çiftliklerine geçiş şeklinde olabilir. Mesela antiloplar, sığırlardan farklı olarak yarı kurak alanlarda yetişmeye elverişlidirler. Hergün su kaynaklarına gitme ihtiyacı hissetmez, ve böylece toprakların daha az çiğnenmesini ve toprak sıkışmasının daha az gerçekleşmesini sağlarlar. Nitrojeni içinde tutması nedeniyle toprak için etkili bir gübre olan antilop gübresi, küçük ve kuru topaklar halindedir. İnek gübresi antilop gübresinin aksine büyük, düz ve ıslak olmakla beraber ısı veren ve nitrojeninin çoğunu (amonyak şeklinde) atmosfere bırakarak kaybeden bir yapıdadır... Kenya’da deneysel amaçla kurulmuş bir av hayvanı çiftliğinde otlaklar yeniden canlandığı görülürken, büyük bir ekonomik başarı da sağlanmıştır.
Paul R. Ehrlich, Anne H. Ehrilch, ve Gretchen C. Daily, The Stork& The Plow dergisi.
Temiz su, toprak konusunda olduğu gibi, geçtiğimiz 10 bin yıl boyunca sınırsız kaynak olarak görülmüştür. Bu nedenle bir ineğin ne kadar su içtiği önemsenmemiştir. Ancak birkaç yıl önce su uzmanlarının yaptığı hesaplamalar, yeryüzündeki mevcut temiz suyun yarısını insanların kullandığını, kalan yarısının ise bir milyondan fazla tür arasında paylaşıldığını ortaya koydu. Hayatta kalmak için türlerin çoğuna (tüm yiyeceklerimiz, soluduğumuz oksijen ve diğer hizmetleri dolayısıyla) bağımlı olduğumuz halde, su dağılımındaki durumun böyle olması bir çıkmaza işaret etmektedir. Bunun yanında diğer canlıların tükettiği su miktarını tür bazında bölümlendirecek olursak, en çok su tüketen grubun eti için yetiştirdiğimiz hayvanlar olduğunu görürüz.
*ABD’deki standart beslenme şekline bakılırsa bir kişinin (et için beslenen hayvanların içtiği su, yemlerin üretilmesi için yetiştirilen ürünlerin sulanması, yıkanması, pişirilmesi vs. göz önünde bulundurulduğunda) günlük 4,200 galon (yaklaşık 16.000 litre) su tükettiği görülmektedir. Bitkisel bir beslenme şeklinde ise kişi, günlük 300 galon su tüketir.
Richard H. Schwards, Musevilik ve vejetaryenlik isimli kitabından.
*Uluslararası Su Yönetimi Enstitüsü’nün raporu 840 milyon insansın yeteriz beslendiğine değinerek, az su kullanırken çok ürün üretme yollarının bulunması gerektiğini belirtmektedir. Rapora göre gelişmekte olan ülkelerde bir somun ekmek üretilmesi için 550 litre su yeterli iken, 100 gram et için 7000 litre su gerekiyor.
BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu, ’Su-Damla Başına Daha Çok Beslenme†2004
*Her gün duşa girdiğinizi farz edelim... Ve duşunuz ortalama 7 dakika sürsün... Duş sırasında açtığınız suyun akış oranı dakikada 2 galon (yaklaşık 8 litre) olsun. Her gün bu oranla kullanırsanız, duş için yılda 5110 galon (yaklaşık 12.000 litre) su kullanmış olursunuz. Su Eğitim Merkezi’nin hesaplaması sonucunda her yarım kilo Kaliforniya etinin üretilmesi için yaklaşık 2464 galon su tüketildiği düşünülürse, sıra dışı bir şey fark edersiniz. Bugün Kaliforniya’da yarım kilo et yemezseniz 6 ay duş yapmayarak tasarruf edeceğiniz sudan daha fazla su tasarruf etmiş olursunuz.
John Robbins , Gıda Devrimi:Beslenme biçiminiz yaşamınızı ve dünyayı kurtarmanıza nasıl yardımcı olabilir
Atık imhası, su kaynaklarında olduğu gibi, pratikte sınırı yok gibi görünmektedir. Her zaman atıkları dökecek yeni bir yer bulunmaktaydı. Dökülen atıklar yüzyıllar boyu doğa tarafından ayrıştırılmakta yada ortadan yok etmekte idi. Bir ineğin ne kadar su içtiğini önemsemediğiniz gibi, dışkısının da ne kadar olduğunu önemsemiyordunuz. Ama bugün devasa üretme çiftliklerinden çıkan atıklar yerkürenin emilim kapasitesini aşmaktadır. Irmakların taşıdığı hayvan atıkları körfez ve koylarda aşırı derecede nitrojen birikmesine neden olarak denizlerdeki hayatı öldürmektedir. (bakınız: Enviromental Intelligence, ’Ocean Dead Zones are Multiplying, s.10) Mississippi ırmağından akarak Meksika Körfezini dolduran dışkı miktarını azaltmanın en kolay yolu ise, daha az et yemek ve böylece Iowa ve Missouri’deki hayvan sürülerin küçülmesini sağlamaktır.
*Binlerce domuz, tavuk yada ineği barındırabilen devasa hayvan çiftlikleri çok fazla atık üretmektedir. ABD’de bu ’fabrika çiftlikler’ insanlardan yaklaşık 130 kat daha fazla atık üretmektedir.
Doğal Kaynakları Koruma Konseyi
*ABD Çevre Koruma Ajansı’na göre çiftlik hayvanlarının atıkları 27 000 milden fazla ırmak suyunu kirletmiş, ve onlarca eyalette yerüstü sularına karışmıştır.
Doğal Kaynakları Koruma Konseyi
*Hayvan atıklarındaki besinler Meksika Körfezi’nde oksijeni tüketen alglerin çoğalmasına ve oksijen yetersizliği sonucu sudaki hayatın sona ererek körfezde ’ölü alanlar†oluşmasına neden olmuştur. Söz konusu ölü alan 1999 yazından bu yana 7700 metrekare daha genişlemiştir.
Doğal Kaynakları Koruma Konseyi
Enerji Tüketimi, yakın zaman kadar çoğumuz için içindeki et ve sütten çok evimizdeki buzdolabıyla ilgili bir konu olmuştur. Ama satın aldığımız ürünlerin üretim sürecini analiz ettiğimizde görüyoruz ki bir biftek buzdolabımıza gelene kadar inanılmayacak kadar fazla enerji tüketilmektedir. Süreç sığırın beslenmesi için yem yetiştirilmesiyle başlar. Yem yetiştirilirken ağır petrol bazlı kimyasal girdiler kullanılmaktadır. Sığırı kesime götürmek ve eti marketlere taşımak için nakliye esnasında da petrol harcanmaktadır. Bugün dünyada üretilen etlerin büyük kısmı binlerce mil öteye taşınmaktadır. Ve daha sonra buzdolaplarına konulduktan sonra pişirilmektedir.
*ABD’de yemle beslenmiş bir sığırdan 1 pound (yaklaşık 400 gram) et elde edebilmek için yaklaşık 1 galon benzin kullanmak gerekmektedir. Bu enerjinin bir kısmı nakliye yada buzdolabında saklama şeklinde tüketilse de çoğunluğu bu modern sığırların beslenmesi için kullanılan yemlerin üretimi esnasında harcanmaktadır. Sonuç olarak 4 kişilik bir amerikan ailesinin yıllık ortalama et tüketimini karşılamak için 260 galon fosil yakıta ihtiyaç vardır.
Meat Equals War, Earth Save Humboldt’un web sitesinden, Kaliforniya
*1 kalori et üretmek için yaklaşık 28 kalori fosil yakıt enerjisine ihtiyaç vardır. 1 kalori bitkisel protein üretmek için ise 3.3 kalori fosil yakıt yeterlidir.
David Pimental, Cornell Üniversitesi
*İnsanoğlunun üretim şeklinin gıda üretiminden yem üretimine dönüşmesi, yeni bir canavarı temsil etmektedir. Bu, insanoğlunun diğer insanlara geçmişte yaptığı herhangi bir hatadan daha büyük ve daha uzun vadeli olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Bugün ABD’de üretilen tahılın %70’inden fazlası çiftlik hayvanlarının, özellikle de sığırların beslenmesinde kullanılmaktadır.
Jeremy Rifkin, Los Angles Times, 27 Mayıs 2002
*Hayvanlar için tahıl yetiştirmek aşırı derecede gereksizdir ve doğal kaynakların aptalca kullanılmasıdır.
Vacval Smil, Manitoba Üniversitesi
Küresel Isınma, enerji tüketimine bağlı olarak artmaktadır. Temel enerji kaynakları karbon zengini yakıtlardır ve bunlar yakıldıkları zaman ortaya karbon dioksit veya dünyayı saran diğer zararlı gazlar çıkarmaktadırlar. Yukarıda da belirtildiği gibi, et üretimi ve nakliyesi bu yakıtların kullanımı arttıran süreçlerdir. Ancak bunun yanında çiftlikler hayvanların sindirimi sonucunda doğrudan bu gazları üretmektedirler. Sığırlar havaya küresel ısınmada etkin bir gaz olan metan gazından önemli ölçüde bırakmaktadır. Çevreci bir kuruluş olan Eart Save’e göre dünyada yaklaşık 1.3 milyar olan sığır nüfusunun bir an önce azaltılması gerekmektedir.
*Sera gazı etkisi yapan tarımsal gazların başında gelen metanın 1 tonu küresel ısınmaya katkısı bakımından 23 ton karbondioksite eşittir. Bir inek yılda yaklaşık 75 kilo metan üretmekte ve bu miktar 1.5 ton karbondioksite eşit olmaktadır. İnek tabii ki doğal bir reaksiyon göstermektedir. Ama insanlar tarımın da bir endüstri olduğunu unutmaktadırlar. Bitki örtüsünü yok eden, otlaklar kuran, stokları oluşturan biziz. Bunlar insan eylemidir; doğal değildir. Bu konuda da öyle başarılıyız ki, geçtiğimiz 250 yıl içinde atmosferdeki karbondioksit miktarı %30 artarken, metan yoğunluğu tam %150 arttı.
Pete Hodgson, Yeni Zelanda Enerji, Bilim ve Balıkçılık Bakanı.
*Çiftlik hayvanlarındaki metan emisyonu ile insanların beslenme şekilleri arasında güçlü bir bağlantı vardır... Et tüketimindeki artış yada azalışa bağlı olarak çiftlik hayvanlarının da sayısı ve dolayısıyla metan emisyonu artacak yada azaltacaktır. Kişi başına düşen emisyonun en fazla olduğu bölge ihraca yönelik yoğun sığır üretiminin yapıldığı (Brezilya ve Arjantin gibi) ülkelerin bulundu Latin Amerika’dır.
UNEP, İklim Değişikliği Birimi
*Güçlü bir sera gazı olan metan gazının yıllık üretiminin %16’sı mevcut çiftlik hayvanlarının geğirmesi sonucun meydana gelmektedir.
Brian Halweil ve Daniel Nierenberg, Dünya’nın durumu 2004-07-27
Küresel ısınma ile çatal ve bıçağınızla savaşın.
Elysa Hammond’un makalesi, sustainablebusiness.com
Tarlaların Gıda Üretkenliği nüfus artışının gerisinde kalıyor. Paul Ernich 30 yıl önce ’yüzlerce milyon insan†açlıktan ölecek dediğinde şimdilik normalin üzerinde gibi görünen bir tahminde bulunmuştu (Sadece on milyonlarca insan açlıktan öldü). Yeşil devrim, gübre dökme ve toplu imha teknikleri bize mahsul başına artan kar ve zamandan tasarruf sağladı. Ekilebilir toprakların artması ve gübreleme yoluyla fayda sağlanması, nüfus artışına az çok ayak uydurmamızı sağladı. Küçük olsa da diğer bir kazanç genetik mühendisliğinden sağlandı. Ancak nüfus kontrolünde çok az yol alındı (hedeflere ulaşmak 50 yıl daha alacak) Açlığı sonlandırmak için geriye kalan tek alternatif et tüketimini azaltmak. Çünkü otlakların tarlaya dönüştürülmesi, üretilen gıda miktarını arttıracaktır. Bazı kimseler tarıma elverişsiz toprakların otlak olarak kullanılabileceğini öne sürse de, bugün ekilebilir toprakların büyük bölümü sığırların gezmesi için kullanılarak mahvedilmektedir.
*20,000 kilokalori mısırımız olduğunu farz edelim. Bununla (ABD’de üretilen tahılın %70’ine yaptığımız gibi) sığır besleyelim. Sığır, 20,000 kalori enerjiden 2000 kalori (sadece %10’u kadar) kullanılabilir enerji üretecektir. Bu günde 2000 kalori alarak beslenen
bir Amerikalının günlük ihtiyacının tamamı kadardır. Eğer insanlar 20,000 kaloriyi, sığırın içinden geçmeden, doğrudan mısırdan alsa, ekilen alan başına dünyada daha çok insanın gıda ihtiyacını karşılayabiliriz. Tam on katı kadar insan besleyemeyiz belki (çünkü insan vücudu mısırdan inek kadar verim alamaz) ama en azından bir kişi et yiyeceğine birden fazla insan doyacaktır!
Sonuç olarak beslenirken daha az et yer ve et yerine temel üreticiyi tercih edersek (mesela et yerine mısır), mevcut ekilen alanlarla daha çok insanı besleme şansımız olur. Aksi halde bugün olduğu gibi aynı sayıda insanı doyuracağız ve toprakların çoğunu düşük seviyeli üretimlerde kullanacağız.
Patricia Muir, Oregon Devlet Üniversitesi
*ABD’de yaklaşık 22 milyon hektar alan çiftlik hayvanları için saman üretiminde kullanılırken, yaklaşık 1,6 milyon hektar insanlar için sebze üretiminde kullanılıyor.
ABD Ticaret Bakanlığı, Tarım Sayımı
Bulaşıcı Hastalıklar kendiliklerinden etrafa yayılmamakta; hastalıklı fare ve böceklerin kanı, yada hastalıklı hayvanların eti yoluyla bulaşmaktadır. Küreselleşme sürecinde bu taşıma araçları devasa olarak artmış ve bunun sonucunda eskiden bir köy yada kasabada ortaya çıkan ve o bölgede kendiliğinden yok olan hastalıklar şimdi dünyanın dört bir yanında kolayca dağılmaya başlamıştır. ABD’de 2004 yılında deli dana hastalığı olduğu ortaya çıkınca, aynı ineğin parçalarının yaklaşık 10 farklı eyalete dağıtılmış olduğu anlaşıldı. ...... Bir yandan antibiyotiklere karşı dayanıklılık dünya çapında artarken, diğer yandan hastalıkların yayılması engellenemiyor. .........
*ABD tarım bakanlığının bir raporuna göre kıyma haline getirilmiş Amerikan etlerinin %89’unda ölümcül koli basiline rastlanmıştır.
Reuters Haber Servisi
*Hayvan dışkılarında Salmonella, E Coli, Cryptosporiduma gibi hastalık yapıcı patojenlere ve insan atıklarındakinden 10-100 kat daha fazla yoğunlukta dışkı coliformlarına rastlanmıştır. Gübre yoluyla 40 tan fazla hastalık insana geçebildiği respit edilmiştir.
Doğal Kaynakları Koruma Konseyi
*Dünya sağlık örgütüne göre Kongo’nun Cuvette-ouest bölgesinde görülen 95 ebola vakasında 85’i hayatını kaybetti. Bölgedeki goriller ölmeye başlayınca durum anlaşıldı. İnsan ölümleri bölge insanlarının hastalıklı primatları yemelerinden (şempanze goril ve maymunlar gibi) kaynaklanıyordu... Hayvanlar yenmek üzere kesildiğinde insanlar hastalıklı kanla temas ediyorlardı. Ayrıca etini yiyerek de hastalığı kapmışlardı.
Ebola Outbreak Linked to Bushmeat, www.janegodall.net
*Afrikadaki şempanzelerin alttürlerinin HIV/AIDS salgınlarının ana kaynağı olduğuna ve avlana şempanzelerin avcılarca kesilmesi sonucu kan yoluyla SIV hastalığını (Simian immunodeficiency virus) yaydığına inanılıyor.
Jane Goodal, Harvard Universitesinde bir derste,2002
Yaşam tarzından kaynaklanan hastalıklar, özellikle kalp hastalıkları bir nesil önce ’çevresel†bir hastalık olarak nitelendirilmiyordu. Ama bugün açık ve net olarak toplumda görülen hastalıkların büyük bölümü genetik yada doğadan kaynaklı olmaktansa çevresel olarak nitelendiriliyor. Buna ek olarak engellenebilen hastalıkların çoğunun kaynağı basit bir nedene dayanmaktansa, insanın çevre ile olan karmaşık ilişkilerinden kaynaklanmaktadır. Örneğin kalp hastalığı obezite ile bağlantılı olup, yoğun şeker ve yağ (özellikle hayvansal yağlar) tüketiminden ve araba kullanımının yoğun olduğu şehirlerde bireylerin hareketsiz kalmalarından kaynaklanmaktadır. Şehirlerdeki çevre sorunları, hava kirliliği, fosil yakıt tüketimi ve arazi kullanım politikalarının yetersizliği kalp hastalığına neden olan etkenler arasındadır.
*Gıda üretimindeki ironi, gelişmiş ülkelerde refah içinde yaşayan ve beslenen milyonlarca insan sığır eti ve diğer etlerden kaynaklanan zenginlik hastalıkları kalp krizi, felç, diabet ve kanser nedeniyle hayatını yitirirken, bir taraftan Üçüncü Dünya ülkelerindeki insanların kendilerine yetecek kadar besin üretebilecek toprağa ulaşamamasından kaynaklanan fakirlik nedeniyle hayatını kaybetmesidir.
Jeremy Rifkin, Los Angles Times
*Etin doymuş yağ oranının yüksek olduğunu kim söylüyor? Bu sadece diyet diktatörlerinin hayatımıza hükmetmek istediğinin bir diğer örneği.
Sam Abramson,Springfield Etleri, CEO
*Etin içinde olağanüstü miktarda bulunan doymuş yağ, Amerikan beslenme biçiminde tüketilen doymuş yağ miktarının büyük bir yüzdesini oluşturmaktadır.
Marion Nestle, Besin, Gıda Araştırmaları ve Kamu Sağlığı Bölüm Başkanı
New York Üniversitesi
*Kroner kalp hastalığından kaynaklı ölümler vejetaryenlerde daha az görülmekte ve vejetaryen diyetler kroner kalp hastalığının tedavisinde de etkili olmaktadır. Bilimsel verilere göre vejetaryen diyet ile kroner damar hastalığı, obezite, hipertansiyon, diyabet ve bazı kanser türleri arasında pozitif bir bağlantı var.
Amerikan Diyetetik Birliği
*Et yiyen bir insanın ömrü ortalama 63 yıldır. Neredeyse 85 olacağım ve her zaman olduğundan çok çalışıyorum. Çok uzun süre yaşadım ve artık ölmeye çalışıyorum; ama görünen o ki bunu başaramayacağım. Sadece bir biftek beni öldürebilir ama kendimi onu çiğnemeye zorlayamıyorum. Sonsuza kadar yaşamaktan korkuyorum. Vejetaryenliğin en kötü tarafı da bu.
George Bernard Shaw (1856-1950)
Biyoçeşitliliğin kaybolması ve canlıların neslinin tükenmesi: Temelinde ormanların yok edilmesi ve yeşil alanların otlaklara dönüştürülmesi, atıkların boşaltılmasıyla okyanuslarda ölü alanların oluşması ve goril, şempanze ve maymun gibi primatların etine olan talebin artması yatmaktadır. Dünya nüfusu arttıkça, fakir topluluklar et bulmak için vahşi yaşama yönelmekte ve sadece kendi ihtiyaçlarını karşılamak için avlanmamaktadırlar. Bu bölgelerde ’az at yeyin†demek yeterli değil. Burada uzun vadeli çözüme, bu bölgelere giden yolların yapımını engellemek (böylelikle avcıların bölgeyi istilasının önüne geçmek) ve bu hayvanların avlanmasını yasaklayarak karaborsada satılmasına izin vermemekle ulaşılır. Bunun yanında dünyadaki sınırlı gıda üretiminin ve gelirin eşit biçimde dağıtılması da şarttır.
*Gerçek sorun son 10 senedir çoğunluğu Avrupalı olan şirketlerin Orta Afrika ormanların içine yollar açmasıyla ortaya çıktı. Avcılar bu yollardan kamyonlarda geçmeye başladılar... Fillerden gorillere, şempanzelerden maymun ve kuşlara kadar önlerine gelen her şeyi vurdular. Onları kamyonlara yükleyerek aç insanların faydalanamadığı ancak daha çok para kazandıran şehirlere götürdüler. Yüzyıllardır doğa ile uyum içinde yaşayan pigmeler ellerine tüfek verilerek avlanmaya ve karşılığında para almaya başladılar. Ve bu kesinlikle sürdürülebilir değildir.
Jane Goodol, Benefits Beyond Boundaries isimli film, BBC, 2003
*Hayvanlar gitti. Orman sessiz. Ve avcı kampı da bölgeden gidince, yerli halk için geriye ne kaldı? Hiçbir şey.
Jane Goodol, Benefits Beyond Boundaries
Daha çok bir fizikçi yada matematikçi olarak bilinen Albert Einstein, bir seferinde ilgi duyduğu doğal hayat hakkında şunları söyledi: ’Hiçbir şey vejetaryen bir diyet evrimi kadar insan sağlığına faydalı ve dünyadaki doğal yaşamın kurtarılma şansını arttırıcı etkiye sahip olamaz. Einstein’ın sadece beslenmeden bahsetmediği ortada. Dikkat ederseniz kalp hastalığı dışında daha söylenecek çok şey varken, bu makalede etin beslenmedeki yeri üzerinde durmadık. Ayrıca vejetaryenliğin etiği yada hayvan haklarına da değinmedik. Amacımız bu faktörleri göz ardı etmek değil; et yemenin insanoğlu için yalnızca ekonomik ve ekolojik yönünü dile getirmektir. Etin de petrol kadar ömrü olduğunu ve bir gün biteceğini bilmek ve bu iki azalışın bağlantılı olduğunu anlamak için bir vicdana sahip olmanız gerekmiyor.
HAYRETTİN KARACA
TEMA ONURSAL BAŞKANI
|