https://www.haytap.org/tr/sokak-hayvanlari-cn-oernek-br-proje
(*) Sokak Hayvanları için Örnek Bir Proje-2009
Bizlerin kendi içinde tezat bulmak için şu soru bize hep sorulur : Sizler sokaklarda köpek çetelerinin , kontrolsüz sayıda kedinin dolaşmasını ve bunların çocuklarımızı tehdit etmesini mi istiyorsunuz ? Sizler için öncelikli olan hayvanlar mıdır ?
Aslında kendi içinde ne kadar kıt ve çözümü görmekten uzak bir sorudur bu. Bu soru ve benzerlerini kendi içimizde bir çelişkiyi sanki yakalamak isteyenler için tuzak sorulardır.
Oysa hep şunu söylerim , modern bir kentte sokaklarda kontrolsüz hayvan , sosyalleşmemiş hayvan bulunmaması gerekir. Eğer sokaklarda sürülerce köpek varsa , bu o zavallıların suçu değil , onları kısırlaştırmayan , sosyalleşmesine izin vermeyen yerel yönetimlerindir. Hiçbir hayvan aşı zamanı geldiğinde , belediyenin ya da ilçe tarım müdürlüğünün önüne gidip “ benim aşı zamanım geldi beni kuduza karşı aşılayın ya da beni kısırlaştırın ” diyemez. Ama zehirleme , barınağa hapsetme , ormana atma zamanı geldiğinde nedense tüm kurumlar o hayvancıkları öldürmek için el birliği yaparlar. Bütçeler oluştururlar .
Bizlerin istediği ise bir geçiş döneminde insancıl yollarla hayvanların rehabilite edilmesi ,sahiplendirilmesi ve kayıt altına alınmasıdır. Eğer küpesiz , aşısız bir hayvan varsa , kendi bölgesinden başka bir bölgeye atılmış , terkedilmiş bir köpek varsa , kesinlikle şu anki yaşadığımız bu tezat durum o gariplerin suçu değildir. Eğer internet siteleri kontrolsüz bir şekilde üretmeyi , satışı kamçılıyor , petshopların kontrolsüzce açılması destekleniyorsa , hatta köpek dövüşleri için bile ortam hazırlıyorsa ve denetimsizse , inanın suçlanacak en son canlılar onlardır.
İşte bu projenin çok önemli bir ayağı yaklaşık on yıl kadar önce kardeş ülkelerden Romanya ‘nın Oradea bölgesinde başlatılmış ve çok önemli bir başarı elde edilmek üzeredir. Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneğinin davetiyle gittiğim ve kendi gözlerimle de gördüğüm yaklaşık Trakya bölgesi kadar büyüklüğünde büyük bir bölgede , yerel yönetimler ve sivil toplum örgütleri ciddi bir kısırlaştırma kampanyası ve halkla ilişkiler çalışması ile nerdeyse bu bölgede kontrolsüz ve sosyalleşmemiş hayvan bırakmamışlardır.
Gerek doğal yaşam ortamlarının sağlanması , gerekse üremenin yerel yönetimlerle de kontrol altına alınması ile , tek bir hayvan bu kadar süre içinde zehirlenmeden , öldürülmeden sokak hayvanlarının sorunu çözülmüştür. Bu projeyi gören insanlar bile kademeli olarak hayvanlardan şikayet etmekten vazgeçmiştir.
Aynı projenin bizim ülkemizde başarılı olmaması için hiçbir neden olmadığı düşünülebilir ancak bizim elimizdeki bu fırsat gerek İstanbuldaki belediyelerin bu proje uygulamaya devam ettikten sonra bile zehirlemeye devam etmesi , bu işte iyiniyetli davranan yabancılara milliyetçilik duyguları ile saldırılması , bu işten para kazanmak isteyen komisyoncuların türemesi , hayvan sever görünümlü derneklerin hiçbir şeyi araştırmadan bir kavgaya alet olması , bu projeyi uygulayacak olanları kaçırtması kaçınılmaz sonu hazırlamıştır.
Hayvanlar için oradaki vakıf adına satın alınan yaklaşık 80 dönümlük ( belki daha büyük ) arazi , tamamıyla orman içinde ve doğal yaşam ortamında. tüm hayvanlar özgür bir biçimde zincirsiz , beton kafeslere mahkum olmadan yaşıyorlar. Bakıcıların hepsi eğitimli , ingilizce bilen , hayvanları seven ve onlardan anlayan insanlar. Yerel yönetimlerin vakıfla yapmış olduğu işbirliği ise inanılmaz sonuçlar vermiş. Sonuçta herkes bu işten başarıyla çıkmış. Şunu da belirtmek gerekir ki , başkent Bükreş’teki sokak hayvanı populasyonu ise inanılmaz. Fakat ilginçtir hayvanları kurtarmak isteyen derneklerin sayısı da onlarca. Hepsi birbiriyle kavgalı , hepsi birbirine internet üzerinden hakaret ediyor , egolarını bastıramayan yüzlerce hayvansever. Belediye de acımasızca bu arada zehirlemeye öldürmeye devam ediyor. Oradea’daki vakıf asla ve asla başkent Bükreş’e girmek istemiyor.
Bilmem bu hikaye size çok ama çok tanıdık geldi mi ?
Robert Smith’in uzun yıllar süren Romanya’daki bizdeki gibi ilgisiz yetkilileri çalışmaya , kısırlaştırmaya , stk işbirliğine ikna etmesi ve bu konuda bu kısırlaştırma işine ciddi paralar ayırması yıllarını aldı. Bizim Trakya’nın hemen hemen yarısı gibi büyük bir bölgede ( Macaristan sınırına yakın Oradea şehri yakınlarında ) hiçbir hayvanı öldürmeden , uyutmadan , kısırlaştırma projeleri , halkla ilişkiler çalışmaları ile yaklaşık on yıllık bir süreçte o bölgede nerdeyse sokakta şikayet boyutuna varacak bir hayvan kalmadı gibi. O bölgenin sokaklarında da tek tük görülenler de zaten sosyalleşmiş hayvanlar olduğu çok belirgin. Bu bölgedeki belediyeler çoğu zaman yapılan bu projelere desteği yabancılar vermesine rağmen de sıcak bakmadılar. Ancak zehirleme ve acımasızca öldürme ile de “sorunu “ çözememişlerdi.
Türkiye ’de örneğin belediyeler Kısırlaştır ve Yerine Bırak’ı etkin olmayan bir şekilde, tembel, cahil ve isteksiz bir kamu kadrosu ile uyguladıkları için yeterince nasıl başarılı olamadılar ise her isteyene bedava kısırlaştırma hizmeti sunmadılar, şehrin kenar mahallelerine ve çevre köylerine ulaşmadılar. Hepsinden de önemlisi,fabrika, araba parkları, petrol istasyonları gibi özel mülklerde bakılan köpekleri kısırlaştırmak için kapı kapı dolaşmadılar. On yıla yakın süren özellikle yarı sahipli hayvanların da kısırlaştırılmasının projeye dahil edilmesi ile bahsettiğim bölgede zaman içinde bir başarı öyküsü doğdu. Yine kent merkezi içinde terkedilen cins hayvanlar için de sahiplendirme bakımevi kuruldu. Sahiplenme olasılığı olmayan sokak hayvanları ise dönümlerce ormanın içine özgür bir şekilde zincirsiz , betonsuz saf doğal toprak örtüsü üzerine koyuldu. Başlarına bakıcılar yerleştirildi. Veteriner hekim hizmetleri sağlandı. Üretim çiftlikleri petshoplar yani köpek ticareti de eş zamanlı olarak bölgede durduruldu.
Bugün itibarıyla Oradea bölgesinde yetkililer hala ilgisiz olmasına rağmen aslında doğrudan açık bir katliam ya da uyutma yok. Çünkü ortada katliam yapacak hayvan kısırlaştırma projeleri sonrasında kalmadı. Terkedilenler dahil tüm bildiğimiz sokak hayvanları kısırlaştırmaya alındı. Popülasyon bu şekliyle kontrol edildi ve kademeli olarak yıllar içinde düştü. Sahiplenmesi mümkün olmayanlar özel olarak kurulan vakfın dönümlerce metrekare olan alanına alındı. Hiçbirine zincir beton kafes sistemi de koyulmadı
Eğer bu proje 1990lı yıllarda başlamış olsaydı En azından Marmara bölgesinde ne hayvan sevmeyenlerin ne de sevenlerin çatışma yolu da büyük olasılık olmayacak başta İstanbul Ankara ve anadoludaki ölüm kampına dönen , artışla 40 a yaklaşan bakımevi sayıları da duygularımızın eridiği işkence kampları olmayacaktı.
Acaba yıllar önce başlatılan böyle bir projeyi neden başaramadık diye kendimize o zavallı dili olmayan hayvanlar için de sormanın zamanı gelmedi mi ? Hiç mi biz insan oğlunun suçu yok ?
HABERTURK 5/9/2009