Layka’dan Tavşan Ralph’e hayvanlar hala kurtarılmayı bekliyor HAYTAP İTİRAZ EDİYOR

Layka'dan Tavşan Ralph'e deney hayvanları hala kurtarılmayı bekliyor , Haytap ise hayvanlı deneylere itiraz ediyor !

Uzun zaman sonra tüm partiler TBMM'de Hayvan Hakları Komisyonu çalışmalarında ortaklaşarak bir rapor hazırlandı ancak yıllardır beklenen yasa hala çıkmıyor.

30.04.2021 

Laykadan Tavşan Ralphe hayvanlar hala kurtarılmayı bekliyor

 


ARTI GERÇEK-Hayvanların deneylerde maruz kaldığı işkence, tüm dünyada izlenen Save Ralph (Ralph'i Kurtar) adlı kısa animasyonun ardından yeniden gündem olmuştu. Hayvana yönelik şiddet, eziyet konusunda zaman zaman toplumsal farkındalık yükseliyor ancak hala TBMM’de çıkması beklenen Hayvan Hakları Yasası’na ilişkin bir aşama kat edilemiyor. Hayvan hakları savunucuları ise konunun önemi ve aciliyetine ilişkin çağrılar yapmaya devam ediyor.

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), 2020'de yaşanan hayvan hakkı ihlalleri raporuna göre Türkiye'de işkence gören toplam 22 milyon 735 bin 267 hayvandan 209 bin 212'si deneyler sırasında işkenceye maruz kaldı. Hayvanların deneylerde kullanılmasındaki mevzuatı ve TBMM'de konuşulan hayvan hakları yasasını CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca ile Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat ile konuştuk.

LAYKA’NIN HİKAYESİ

Hayvanların yasalarla korunması bir tarafa dünden bugüne kaderlerinin bilim insanlarının eline bırakılmasına tepki gösteren Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, tarihin bilinen en meşhur deneylerinden biri, Layka adı verilen sokak köpeğinin başına gelenleri şu ifadelerle anlatıyor: “Bundan yaklaşık 52 yıl önce Sovyet kapsülüyle uzaya çıkan ilk ‘dünyalı’ oldu ve insanoğluna yıldızlara giden yolu hayatı pahasına açtı. Moskova sokaklarında başıboş gezen köpekler arasından seçilen ve ‘Layka’ adı takılan ‘fox terrier’ cinsi dişi köpek, kalp ritmini, kan basıncını ve nefesini ölçecek sensörlerle donatılmış bir giysi giydirilerek uzay kapsülünde kameranın karşısına oturtuldu ve dönüşü olmayan bir yolculuğa uğurlandı. Resmi açıklamalara göre, ‘Layka’ 1.600 km irtifada yörüngeye oturan kapsülde görevini hakkıyla yerine getirmişti. Oysa gerçek yıllar sonra ortaya çıktı. 2002 yılında ABD’de düzenlenen bir uzay konferansında, o dönemdeki Sovyet uzay çalışmalarının önde gelen isimlerinden Dimitri Malaşenkov, ‘Layka’nın füzenin fırlatılışıyla ortaya çıkan rahatsızlık ve acılar sonucu birkaç saat içinde öldüğünü açıkladı. Müthiş gürültü ve sarsıntının serseme çevirdiği hayvanın kalbi yerinden fırlayacakmış gibi normalden üç kat fazla çarpıyordu... Neden sonra gürültü kesilip kapsül sessizliğe gömülünce ‘Layka’ huzura kavuşmuştu, ama çok geçmeden bu kez aşılması imkansız teknik problemler baş gösterecekti. Kapsülün ısı kalkanı fırlatılış esnasında zarar görmüştü. 4 saat geçtikten sonra kapsül içindeki sıcaklık 15 derece olması gerekirken, 41 dereceye fırlamıştı ve termometrenin cıvası durmadan yükseliyordu. ‘Layka’, uzay yolculuğuna başladıktan 5 saat sonra hiçbir hayat belirtisi vermiyordu. Uzaya çıkan ilk canlı olarak tarihe geçen bu dişi köpeğe mezar olan kapsül, 14 Ağustos 1958’e kadar dünyanın tepesinde dolandı durdu ve nihayet o gün atmosferin yoğun katmanlarında yok oldu".

‘KANUNLAR DOLAYLI DA OLSA İCAZET VERİYOR’

Hayvanlar üzerinde deney yapılamasının engellenmesi konusunda yasaların yetersiz olduğunu değinen Şenpolat, “Türk Ceza Kanunu 90. maddesi ile insan üzerinde yapılan deneyleri yasaklamıştır. Diğer yandan, bu kanunun deney için getirdiği tanıma bakılacak olursa, Hayvanları Koruma Kanunu’nun da kabul edilmesi hayret vericidir. Aynı şekilde, Türk Ceza Kanunu’nun 90/2-c. maddesi ‘hayvan üzerinde yapılan deney sonucu varılacak bilimsel veriler’ cümlesini zikrederek dolaylı da olsa hayvanlar üzerinde yapılacak deneylere icazet verilmiştir.” dedi.

 

 

 

-HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu

Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat

Evet son zamanlarda hayvan deneyleriyle ilgili ciddi ve tüm dünyada ses getiren bir video var. Bu video ile farkındalık yaratılması insanların bugüne kadar düşünmediklerini düşündürmeleri açısından bu tarz kampanyaların oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Gündelik hayatlarımızda da kendimizi ve bakış açımızı dönüştürebilmek, hayvanları sadece korunması gereken canlılar olarak değil haklarının teslim edilmesi gereken canlılar olarak görmek ve davranış değişikliğine gidebilmek açısından önemli diye düşünüyoruz.

‘MEVZUAT DENEYE İZİN VERİYOR’

“Her yıl milyonlarca hayvan türlü işkencelere maruz bırakılarak üzerlerinde deney yapılmaktadır” diyen Şenpolat, Hayvanları Koruma Kanunu ya da ilgili mevzuat hakkında bilgi vererek “Bilimsel anlamda deney yapılmasına kesinlikle izin vermektedir” açıklamasında bulundu.

5199 sayılı Kanunu hatırlatan Şenpolat, şöyle devam ediyor: “Bilimsel olması kaydıyla hayvanlar üzerinde deney yapmak, üniversiteler bünyesinde kurulacak bir etik kurulun izin vermesi halinde mümkün olmaktadır. Durum, bilimsel kurul dediğimiz etik kurulun vicdani kanaatine kalmıştır. Oysa bilimsel amaç adı altında özellikle okullarda, sonuca varılmış bir vaka için her yıl aynı çalışmaları tekrarlamak, zaten ispatlanmış bir teoremi öğrencilere gösterip, adına ‘deney’ demek mümkün değildir. Bu kuruldan izin almadan gerçekleştirilen her türlü deney, yine Kabahatler Kanunu kapsamında olduğundan, ‘idari para cezası’ ile yaptırımlandırılmıştır.”

‘KOZMETİKTE DE KULLANILIYOR’

“Ancak belirtmek gerekir ki, deneyler sadece üniversite gibi bilim merkezlerinde değil, çeşitli özel sektör kuruluşlarında, özellikle kozmetik ve ilaç yan sanayisi için de gözlerden ırak yerlerde yapılmaktadır. Elbette, hayati bir bilgiyi başka türlü öğrenme şansı olmadığı takdirde, belli etik standartlara uyulması koşuluyla deneyler kabul edilebilir. Fakat makyaj malzemesi için hayvanlara deney yapılmasının kabul edilebilir bir tarafı yoktur.”

‘HER GÜN SAYISIZ YENİ YÖNTEM EKLENİYOR’

Şenpolat, “Hayvanlar üzerinde yapılan ve can yakan, büyük bir bölümü acılı bir ölümle sonuçlanan deneyler, insan aklının alamayacağı kadar çok ve çeşitlidir” diyerek bu yöntemlere ilişkin, “Tıp dünyasının içinde olmayan, laboratuvarlarda çalışmayan birçok insan kendi gözleriyle görmediği için bu çalışmaları hayal bile edemez. Bu yöntemlerin yanına her gün sayısız yeni yöntemler eklenmektedir. Bu yöntemlerin en bilinenleri; elektrik akımı verme, yakma, felç etme, gaz verme, kör etme, zehirleme, aç, susuz ve uykusuz bırakma, deri yüzme, beyne hasar verme, göze ve deriye ilaç sürme, kimyasal ve kozmetik madde püskürtme, beyne iğne ile ilaç verme, hastalık bulaştırma, damarlardan kan boşaltma, ameliyatla parçalama, radyasyon verme, zorla besleme, göz kapaklarını dikme, vücudun çeşitli organları üzerinde her türlü kimyasal ve fiziksel uygulama yapma olarak sıralanabilir.” bilgisini paylaştı.

‘HAYVANLARIN KADERİ TAMAMIYLA ARAŞTIRMACININ İNİSİYATİFİNDE’

 

“Yaptığınız işe bilimsel bir görünüm verdikten sonra, ne yazık ki, hayvanlara istenen her türlü acıyı çektirmek mümkündür“ sözleriyle mevcut mevzuatı eleştiren Şenpolat, “Genelde ‘deney’ dendiğinde, kobay olarak kullanılan fareler ve bunlar üzerinde yapılan basit çalışmalar akla gelse de yukarıda sayılanlar, binlerce hayvanın telef olmasına yol açan zulüm ve işkencelerden bazılarıdır. Deneyleri sadece üniversiteler değil, aynı zamanda kozmetik ve ilaç sanayisi için çalışan özel kuruluşlar da yapmaktadır. Öyleyken şu anki mevzuata göre hayvanların kaderi tamamıyla araştırmacının inisiyatifine kalmış durumdadır.” ifadelerinde bulundu.

‘SAHİPSİZ EVCİL HAYVANLAR DENEYLERDE KULLANILAMAZ’

Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu’nun işlevinden de söz eden Şenpolat, şöyle devam etti: “Yönetmelikte ‘ilaç, gıda, aşı ve diğer ürünler’ denilerek kozmetik ürünlerde hayvanların kullanılmasına hukuken izin verilmiş, hayvan deneyleri yasal olarak ete kemiğe bürünmüştür. Hayvan Deneyleri Merkezi Etik Kurulu (HADMEK) 18 üyeden oluşmaktadır. Üyelerden 6’sının, ‘in vivo deneyler’ konusunda en az 2 yıl deneyimi olan ve halen hayvan deneyleri yapan kişilerden seçilmesi öngörülmüştür. En az 1 üyenin de tıbbi deontoloji veya veteriner deontoloji dalından olması tercih edilmektedir. HADMEK, deney hayvanlarının kullanılmasına dair etik ilkeleri belirlemenin yanı sıra, yerel etik kurullarının bu yönetmelik hükümlerine uygun şekilde kurulup kurulmadığını da denetlemektedir. Yönetmeliğe göre, kedi, köpek gibi evcil türlerin sokakta sahipsiz olanları deneylerde kullanılamaz.

‘BAKANLIK STÖ BASKISI İSTEMİYOR’

Bu arada HADMEK 21 kişilik bir kurul olup içinde daimi ve değişen üyeler bulunmaktadır. Bu 21 kişiden en az birinin deneyle çıkar ilişkisi olmayan, hayvan koruma amaçlı çalışan bir STK temsilcisi olması gerekmektedir. Ancak bu durum, halen ciddi bir STÖ baskısı olmadığından gerçekleşememektedir. Çünkü bu üyelerin kim olacağına karar veren Tarım ve Orman Bakanlığı, üzerinde böyle bir sivil toplum örgütü baskısı hissetmemekte ve sistemin eski usul devamını istemektedir. HADMEK’te bulunan bir temsilcimizin muhalefet şerhi dahi diğer 20 kişilik grup içinde etkili olamayacakken, tek bir muhalif sesin beyanının kayda geçmesini, sosyal medyaya yansımasını menfaat gruplarının istemediği açıktır.”

‘HAYVAN DENEYLERİ İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ZORUNLU DEĞİL’

 

Şenpolat, hayvan deneylerinin insan sağlığı için zorunlu olduğu görüşünü çürüten birçok örnek olduğundan bahsederek ikisine dikkat çekti: “Hayvan deneyleri, zaman zaman insan sağlığı için yararlı bilgiler üretse de, bundan, hayvan deneylerinin insanların sağlık sorunlarını gidermede tek ve en etkin yol olduğu sonucu çıkmaz. Hayvan deneyleri bir yılda milyarlarca dolara mal olur ve bu sektörün ayakta kalması binlerce insanın istihdamına bağlıdır. Bu para başka şekillerde harcansa, nihai sonuç pekala daha iyi olabilirdi. Örneğin, hayvanları kullanarak yapılan AIDS araştırmalarına harcanan milyarlarca doların AIDS’li insanlara çok az fayda sağladığını, AIDS üzerine araştırmalar yapan Dr. Dani Bolognesi teyit etmiş, ‘Hiçbir hayvan HIV1 enfeksiyonunu ve insanlardaki hastalığı güvenilir bir şekilde tekrarlamamıştır ve hayvanlarda denenen aşı araştırmaları tamamen farklı sonuçlar vermektedir.’ demiştir. Oysa hayvan deneylerine harcanan para, halka yönelik ‘güvenli seks’ kampanyalarına ve prezervatif dağıtımına harcansaydı, yeni HIV vakalarının oranı pek çok açıdan düşerdi.”

‘SİGARA LOBİSİ YILLARCA BU DURUMU KULLANDI’

“Bir başka örnek de, sigara içmenin insanları kansere sürüklediğinin hayvanlarda kanıtlanabileceği üzerine yapılan deneylerdir. 1963 yılına gelindiğinde, çeşitli araştırmalar sigara tüketimi ile akciğer kanseri arasında güçlü bir korelasyon olduğunu kanıtlamış; ama sigara yoluyla akciğer kanserine yakalanan bir hayvan modeli yaratmaya yönelik çabaların neredeyse tamamı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Yani hayvan deneyleri insanlardan elde edilen verilerle uyuşmadığından tütün endüstrisi, sigarayla ilgili sağlık uyarılarını yıllarca erteleme imkanına kavuşmuştur. Bunun sonucunda da pek çok hayvan boşu boşuna deneylere maruz kalmış ve acı çekerek ölmüştür. Sonuç olarak insanlar, hayvanların aksine sigara nedeniyle akciğer kanseri olmaktadır. Zira on binlerce insanın sigara yüzünden kansere yakalandığı da bilinen bir gerçektir. Fakat bu deneylerle sigaranın akciğer kanserine neden olduğu kanıtlanamamıştır. Sigara lobisi yıllarca bu durumu kullanarak kampanyalarla insanlara sigara içirmiştir.”

‘ÇOK CİDDİ YAN ETKİLERE SEBEP OLMAKTADIR’

“Hayvanların deneylerde kullanılmasının insanlara gerçekten fayda sağladığı ya da sağlık sorunlarımızı çözmek için hayvanları kullanmamızın en etkili yöntem olduğu tartışmalıdır” tespitini dile getiren Şenpolat, “Hatta denilebilir ki bilim insanlarının hayvanlar üzerinde yapmış oldukları deneylerin çok büyük kısmı şirketlere ya da fon derdindeki üniversitelere hizmet etmek dışında, insan sağlığını geliştirmenin yanından bile geçmez. Hayvan testleri, bugün dünya üzerinde bir ilacın tamamen güvenli ve işe yarar olarak belirlenmesinde kullanılan en vazgeçilmez yöntem şeklinde sunulmaktadır. Ancak gerçekler çok farklıdır. Yasalara göre, hayvan testi gerektiren ilaçların yüzde 30 ila yüzde 50’si bu testlerden geçtikten sonra insanlar tarafından kullanılmakta ve çok ciddi yan etkilere sebep olmaktadır.” sözleriyle işleyişteki çelişkilere dikkat çekti.

‘HAYVANSIZ DENEYLER DAHA HATASIZ’

Hayvanların kullanılmadığı deneylerin güvenilirliğine vurgu yapan Şenpolat, alternatif yöntemlere ilişkin şu tespitleri aktardı: “Hayvan deneylerinin, ilaç gibi insan hayatında büyük rol oynayan bir konuda güven vermemesine rağmen, hayvanlara uygulanan korkunç işkenceler her gün hem ilaç hem de kozmetik sanayisinde devam etmektedir. İlaçtan Sorumlu Doktorlar Komitesi (The Physicians Committee for Responsible Medicine), hayvanların kullanılmadığı özel araştırma metotlarının daha hatasız, daha ekonomik ve daha az zaman gerektiren metotlar olduğunu rapor etmektedir.

‘ALTERNATİF OLARAK BİLGİSAYAR UYGULAMALARI ÖNERİLMEKTE’

 

Kanuna uygun olarak, acıyı azaltıcı anestezik yöntemlerin ve çok daha az hayvanın kullanıldığı, doğru planlanmış ve sadece gerekli ilaçların araştırıldığı deneyler yapılmalıdır. Hücre kültürleri, acı çekme yeteneği olmayan mikroorganizma ve benzeri türlerin kullanımına, alternatif olarak özellikle son dönemlerde geliştirilen bilgisayar uygulamaları önerilmektedir. Ayrıca hayvan deneyleri uygulamasının kaldırılması, 6.8 milyar dolarlık bir bütçe açığa çıkarır ve bu rakam bilim insanlarına düşük bütçeli eğitimlerin verilmesinde ve medikal yardımcı programların geliştirilmesinde harcanabilir.”

‘HAYVANLAR FAYDALANABİLECEĞİMİZ BİR KAYNAK DEĞİL’

Son olarak işin ekonomik boyutundan çok etik yönüne bakılması gerektiğinin altını çizen Şenpolat, “Hepimizin kansere yakalanma riski vardır. Kanser deneylerinde hayvan yerine insanların kullanılması, bilimi kanserle ilgili kesin sonuçlara daha hızlı ulaştırır. Ama bunu yapmıyor ve burada hayvanlarla aramızda bir çıkar çatışması olduğunu düşünmüyoruz. Hayvanların, onları deneylerde kullanmamızı meşrulaştıracak hiçbir ‘eksiği’ yoktur. Onlarda ‘eksiklik’ olarak kabul ettiğimiz pek çok şey, bazı insanlarda da vardır ama o insanları deneylerde kullanmayız. Kısacası, hayvanları faydalanabileceğimiz bir kaynak, bir eşya olarak görmeyi bırakabilirsek, kendi içimizdeki çıkar çatışmasını yeneriz. Durum böyleyken çıkarlarımızı bu tip sorgulamalarla dengelemeye çalışarak ahlaklı davrandığımızı düşünüp kendimizi kandırabiliriz, fakat sonuç en başından bellidir.” sözleriyle bu konuda farkındalık yaratan çalışmaların devam ettirilmesi gerektiğini belirtti.

 

Ayşegül BAŞAR