https://www.haytap.org/tr/hayvanlara-iskence-suc-kabul-edilmeli
Hayvanlara İşkence SUÇ Kabul Edilmeli
Dövüldüler, işkence edildiler, aç susuz bırakıldılar, tecavüze uğradılar. Suçlular ise en fazla bin lira para cezasına çarptırıldı. Neden mi? Çünkü kanun hayvanlara yapılan her türlü kötü muameleyi suç değil kabahat olarak görüyor. Kurban Bayramı’nda yaşanan son vahşet görüntülerinden sonra hayvan hakları savunucuları harekete geçti. Kanunun değişmesini, para yerine hapis cezası getirilmesini istiyorlar. Gandhi’nin, “Bir ülke hayvanlarına gösterdiği davranıştan belli olur” sözünü anımsatarak.
Kurban Bayramı geçti geçmesine ama zihnimizdeki o vahşet görüntüleri bir türlü gitmiyor. Gitmemeli de zaten! Yine yasak olmasına rağmen eline satırı alan sokaklarda hayvanların peşinden koştu, yine Boğaz kan gölüne döndü, yine hayvanlara birer canlı gibi davranılmadı... Son nokta Şanlıurfa’da bir kasabın yaptığı işkence oldu! Keseceği hayvanın peşinden koşmak istemeyen kasabın bulduğu çözüm resmen insanlık suçuydu aslında. Önce boğanın arka bacaklarını dizlerinden kesti, ardından hayvanı boğazından bıçakladı.
Üstelik bunun gibi tüyler ürperten olaylara, hayvan hakları ihlallerine, vahşet görüntülere maalesef sadece bayramlarda rastlamıyoruz. Hemen hemen her gün Türkiye’nin ayrı bir köşesinden sevimsiz haberler duyuluyor. Avşa Adası’nda öldürülen 50 sokak köpeği, Taksim’in simgesi olan “Ebru” isimli köpeğin dövülerek öldürülmesi, çöp arabasına canlı olarak atılan yavru köpek, kedi kesen ve kestiği kedilerle birlikte resim çeken 15 yaşındaki kız, Ankara’da bulunan toplu köpek mezarlığı ve köpek cinayetlerinin belediye ekipleri tarafından zehirli iğnelerle yapıldığı iddiası, Başakşehir Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki 280 hayvandan 130’unun selde boğularak ölmesi gibi iç acıtan olaylar hâlâ akıllarda... Sokaklarda itlaf edilen, yakılan, zehirlenen, taşlanan, asılan, açlığa ve susuzluğa bırakılan, tecavüz edilen, işkence yapılan köpek ve kedilerin sayısı azalmıyor.
Nedense bir türlü onların da birer canlı oldukları, canlarının yandığı kabul edilemedi bu toplumda. Niyeyse bir türlü sevilemedi hayvanlar çoğunluk tarafından, bitmedi gördükleri zulüm ve işkence. Peki ama neden? Nedeni anlamak güç aslında ama yine de bu konuda çalışan sivil toplum örgütleriyle konuştuk. Yasamız mı yeterli değil? Yoksa yasayı uygulayacak kişiler yeterince özenli davranmıyor mu? Ya da çoğu şeyde olduğu gibi hayvan hakları konusunda da dünyanın gerisinde kaldığımız için mi bu görüntülerle karşılaşıyoruz? Dünyadaki ilk “Hayvanları Koruma Derneği”ni 1825’te İngilizler kurdu. Bizde ise ilk dernek, bundan neredeyse yüz yıl sonra 1955’te Ankara’da kuruldu. Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, Uluslararası Hayvan Hakları Birliği’ne bağlı birlikler tarafından 1977’de kabul edilirken bizim Hayvanları Koruma Kanunumuz 2004’te Meclis’ten geçti. Üstelik yasanın ne kadar yeterli olduğu, cezaların ne kadar caydırıcı olduğu da tartışılır. Bugün hayvanlara yapılan eziyetlere verilebilecek en büyük ceza sadece bin liralık bir para cezası. Peki bu yeterli mi? Ne yapılması gerekiyor? Yanıt hayvan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinden... l
Av. AHMET KEMAL ŞENPOLAT (Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı)
Eziyet “kabahat” değil “suç” olmalı
Hayvanları koruma kanunumuz “Kabahatler Kanunu” kapsamında olduğu için hayvanlara eziyet edenler mahkemede yargılanamazlar. Türkiye’de hayvanlara yapılan her türlü kötü muamele kabahat olarak kabul edilir. Yani kapalı alanda sigara içen nasıl mahkemeye çıkmıyorsa, hayvanlara kötü muamele eden de aynı şekilde yargılanamıyor. Hayvanları koruması gereken yasanın tek yaptırımı idari para cezasıdır. Yani fail bulunursa ona il çevre müdürlüğü tarafından para cezası kesilir, para da devlet kasasına gelir olarak kaydedilir. Hayvan işkence çeker, devlet de para kazanır! Şu an sistem böyle. Ayrıca para cezaları oldukça az olduğu için bu cezaların hiçbir caydırıcılığı da yok. Parası olan ya da belediye başkanı gibi dokunulmazlığı olan yine aynı katliamı yapabilir. Tüm mücadelemiz, bu yasanın kabahatler kanunu kapsamından çıkması, hayvanlara eziyet edenlerin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi mahkemelerde yargılanabilmesi ve suçlarının sabıklarına işlenebilmesi için. Çünkü hayvanları, hayvan hakları savunucuları kadar yasa korumalıdır. Şu anda hayvanlara karşı meydana gelen tüm kötü muamelelere en iyi olasılıkla 250 TL ile bin TL arası para cezası kesilebiliyor. Oysa cezalar caydırıcı olmalı!
Bu yüzden kesinlikle yasa değişitirilmeli. Biz Hayvan Hakları Federasyonu olarak, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İstanbul Veteriner Hekimler Odası ile birlikte yeni bir yasa teklifi sunduk. Bunu üç milletvekili (CHP’den Bülent Barakalı, MHP’den Necati Özensoy ve AKP’den Nedim Öztürk) kabul etti ve teklifi Meclis’e sundu. Yeni yasa şu an Meclis’te komisyona gelmesi için bekliyor. Şimdiye kadar sesimizi duyurmak için imza kampanyalarından eylemlere kadar pek çok etkinlik yaptık, devam da edeceğiz. l
MURAT BEKHAN (Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği)
Halkı bilinçlendirmek gerek
Yasadaki cezalar “Kabahatlar Kanunu” olarak geçtiği için cezalar oldukça hafif. Bu cezalar kesinlikle değiştirilmeli ve ağırlaştırılmalı. Sadece kanun değişikliği de yetmez. Savcı ve hâkimlerin de bu suçu işleyenlere karşı bir suç işlenmiş gibi davranması gerekir. Bu anlamda eğitime tabii tutulabilirler. Savcılar genellikle kendi inisiyatiflerini kullanarak sözle hafif bir uyarı yapıyorlar ya da çok ufak bir para cezası veriyorlar. Oysa hayvanın da insan gibi bir canlı olduğunu unutmamak ve empati kurmak gerekir. Biz bu anlamda halkı biliçlendirmek için devamlı çalışıyoruz. Mesela 2006 yılından bu yana ilköğretimde 8. sınıfa kadar bu konularla ilgili dersler verdik, hayvanlara edilen zulmü anlattık. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile birlikte 20 bin öğrenciye ulaştık. Ulaştığımız her öğrenciye hayvan hakkı kitapçığı verdik. Federasyon çatısı altında protestolar yapıldı. Zaten bir tek bizim sesimiz çıkınca ceza veriyorlar. Bu anlamda biz yapılanların peşini bırakmayacağız. Ne yazık ki içinde benim de yaşadığım toplumda kötü davranışlar iyilikle söylenen sözlerle engellenemiyor. Tıpkı annemizin babamızın bize sert davranması gibi, hayvanlara kötü davrananlara sert olmalı ve onlara cezalar vermeliyiz. Tabii kanunun yaptırım gücünün olması da çok önemli. Yani hayvanlara karşı suç işleyenlere ağır cezalar olmalı çünkü zulmün hayvana yapılması onu hafifletmez. Bugün danaya zulm eden, yarın karısına sinirlendiğinde onu da bacağından kesmeye kalkar. l
FATMA BALKANLI
Bir adım ilerisi insan öldürmek
Her sene bayramlarda aynı olayları yaşıyoruz ve Türkiye kan deryası oluyor. Dini vecizeleri yere getirmek için yola çıkıyorlar ancak sonuç dine karşı bir olay yaratıyor. Aynı yeryüzünde, aynı havayı soluyan canlılar olarak aynı evrende birlikte yaşıyoruz. Yasadaki cezalar çok komik. Psikolojimizi bozan o korkunç görüntülere bu cezalar çok az. Ben o görüntüleri izleyen herkesin “Bizim psikolojimiz bozuldu” demesini beklerdim aslında, ancak maalesef her olayda olduğu gibi bu Şanlıurfa olayında da susuksunluk ağır bastı. Oysa bu insanlık suçu! Dizleri üzerinde giden ve boğazı kesilen hayvvanın acısı kanal değiştirerek dinmez. Bu anlamda zor bir mücadelenin içindeyiz. Gandhi, “Bir ülke hayvanlarına gösterdiği davranıştan belli olur” demiş, ben buna çok inanıyorum. Şanlıurfa’da yaşanan vahşeti izleyen birçok kişi bu kişiyle ilgili suç duyurusunda bulunsaydı bu görüntüler bir daha yaşanmayabilirdi. Din adamlarımızı da eleştiriyorum. Kurban denince herkes ağzını bantlıyor, kimse konuşmuyor. Oysa birilerinin bir şey yapması gerekiyor, eline bıçak alan hayvan kesmeye kalkmamalı!
Hayvanlara yapılan eziyetlerin asıl nedeni sevgisizlik. Ne birbirimizi seviyoruz, ne etrafımızdaki canlıları seviyoruz. İnternet ve televizyonlar da çocukları vahşete yöneltiyor. Merhamet, acıma, sevgi kalmadı, insanlar makineleşti. O elindeki bıçakla boğayı kesen adamın hayatına bakmak gerekir. Hayvanı kestikten sonra zafer kazanmış gibi sırıtıyor, benimse tüylerim ürperiyor. Hayvan öldürmenin bir adım ilerisi insan öldürmektir. Dünyamızda hayvanların çok rolünün olduğunu, onlarla güzel şeyler paylaştığımızı insanlara göstermek gerekiyor. Bu anlamda medyaya çok iş düşüyor. Televizyonda beyni uyuşan çocukların hayvanlarla koşulsuz sevgiyi öğrenmeleri
ŞİRİN GÜVEN Cumhuriyet – 12/12/2009