https://www.haytap.org/tr/hayvanlara-ezet-daha-ne-kadar-kabahatler-kanunu-kapsaminda-kalacak-
(*) Hayvanlara Eziyet Daha Ne Kadar Kabahatler Kanunu Kapsamında Kalacak ?-2007
Köpeğe verilen kemik yardımseverlik değildir ,Yardımseverlik siz de köpek kadar açkenpaylaşılan kemiktir”
JACK LONDON
Kabahatler kanunu gerekçesinde, kabahat olarak adlandırdığımız fiiller idari suç olarak isimlendirilmiş ve bu tabir bir kısım yasalarda da kullanılmıştır. Bundan böyle suçlar adli suçlar ve idari suçlar olarak ikiye ayrılarak hukuk sistemimizde yerini almıştır. Türkiye’de ise yıllardan beri nedense hayvanlara yapılan her türlü kötü muamele de idari suç yani kabahat olarak kabul edilmektedir.
Bir fiilin suç ya da kabahat olarak tanımlanmasında izlenen suç politikası etkili olmaktadır. Ancak bir fiilin suç veya kabahat olarak tanımlanmasında bunun esasen haksızlık ifade etmesi gerektiği hususu göz önünde bulundurulmalıdır.[1]
Demek ki hayvanlara yapılan işkence ya da kötü muamele toplum nezdinde haksızlık olarak kabul edilmediği için bu fiiller ülkemizde kabahat olarak kabul edilmektedir.
Hannibal’i deviren Romalı General Cornellius her cümlesinin sonunda “Kartaca Yıkılacak” dermiş.
Biz de her defasında, Romalı general gibi hayvanlara işkenceyi ve kötü muameleyi teşvik eden, hayvanseverler arasında “Aferin Oğlum Yasası” olarak adlandırılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nın değişmesi gerektiğini vurguluyoruz. Bu konuyu da gerek baro komisyonunda gerekse medyada yaptığımız çağrılarımızda özellikle TBMM‘nin ve Adalet Bakanlığının dikkatini çekmek için her defasında ısıtıp ısıtıp önlerine getiriyoruz.
Bin bir törenle ve AB uyum yasaları çerçevesi içinde çıkarılmaya çalışılan bu yasa değişmediği sürece canlarımıza, dostlarımıza karşı elimiz kolumuz bağlı, onlara karşı mahcubuz. Onlar eziyet gördükçe üzerlerinden para kazanıyoruz.
O nedenle hayvanlara karşı meydana gelen tüm kötü muamelelerde, haksız fiillerde, herkesin aksine 5199 sayılı yasanın[2]
uygulanmasının hayvanlar için yararlı olmadığı bilakis bu haliyle bu yasa uygulandığı zaman en iyi olasılıkla 250 TL ile 1000 TL arası idari para cezası kesileceğini bunun da devletin kasasına irad ( gelir) kaydedileceğini vurgulamaya çalışıyoruz. Zaten çoğunlukla da faili bulamadığınız zaman bu “kabahat” yapanın yanına kar kaldığından, hayvan ölürken bile devletin bundan para kazandığı bir sistemle karşı karşıyayız. Aslında karşımızda bir trajedi- komedi olduğu o kadar açıktır ki, ama bunu görmek istemeyen ve konuya bir o kadar ilgisiz yetkili vardır.
Masum bir canın değerini hangi idari para cezasıyla geri getirebilirsiniz?
Dikkat edin, bu haksız eyleme başından beri suç değil; kabahat diyorum çünkü hayvanları yakıp, tecavüz etmek, zehirlemek, taşlamak, asmak, açlığa susuzluğa mahkûm etmek bir SUÇ olarak algılanmıyor. Bu yasa ceza yasaları kapsamında uygulanması gereken bir yasa değil aksine kabahatler kanunu kapsamında uygulaması olan bir yasa olarak kabul edilmek isteniyor. Bu fiilin cezasını, para makbuzunu savcılık ya da hâkimler veya mahkemeler değil, il çevre müdürlüğünde görevli idari memurlar kesiyorlar. Savcı istese bile dava açamıyor, takipsizlik kararı veriyor. Bir diğer değişle, bu sistemle adaletin gözleri değil fakat elleri bağlanıyor!
Kapalı alanda sigara içene nasıl ceza kesilirse, ya da dilenciye dilencilik yaptığı için, hatta müziğin sesini sonuna kadar açan kişiye nasıl muamele yapılırsa hayvanı vahşice öldüren, asan, kesen, tecavüz eden, gözünü oyan, asit döken ve yakan kişiye de aynı idari işlem yapılıyor. Adalet böyle sağlanıyor.
Halen böyle bir uygulamanın olması Türk hukuk sistemi için ayıptır. Böyle bir hukuki bakış açısı 21. yy Türkiye’sine yakışabilir mi?
Avrupa ‘da kendi hayvanın kuyruğunu kesen, balkondan atan, işkence eden kişiye bile mahkemeler derhal tutuklama kararı vermekte ciddi hapis cezalarına çarptırmaktadır. Çünkü kendini insana ve onun kurduğu düzene teslim etmiş savunmasız bir hayvana bunu yapan yarın insana da yapabilir, toplum için tehlikeli bir insandır ve acilen tedavi edilmesi gerekir düşüncesi vardır. Yani bu fiili işleyen toplum nezdinde aslında adli bir suç işlemiştir. Hatta öyle ki İsviçre’de Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi kurulmuştur.[3].
Hayvanlara yapılan muamele kabahat değildir ve idari para cezası ile geçiştirilemeyecek, baştan savılamayacak kadar önemli bir durumdur. Hepsinden önemlisi bu eylem idari bir suç olmadığı için, kişinin adli siciline de işlenir. Yani belki de ömür boyu onun boynuna asılı bir yaftadır o.
Öte yandan, yasanın diğer en büyük eksikliği bu kabahatin (aslında suçun) re’sen savcılık tarafından takip edilmesi yolunun kapalı olması, hayvanın bir mal gibi görünmesinden dolayı ancak sahibinin şikâyeti olursa şikâyete bağlı suç olarak kabul edilmesindedir[4]
Yani yeni yapılacak yasa ile şikâyet olsun olmasın savcılık kendiliğinden harekete geçmelidir. Re’sen takibat yapılmalı hatta bu şikâyetten vazgeçme yolu dahi kapalı olmalıdır. Ama bu fiilin Türk Hukuk sisteminde idari suç olarak algılanması zaten en başından savcılıkları ve hâkimleri yetkisiz bırakmaktadır. Yetki tamamıyla il çevre müdürlüklerine bir ceza makbuzu kesmelerini amir hüküm olarak koymaktadır.
İki yıldır Ankara’ya her gittiğimizde alternatif yasa teklifimizi sunuyoruz. Ancak sanırım onlar vahşete uğraması gereken hayvan kotası henüz dolmadığından harekete geçmek istemiyorlar.
Önce insan diyorlar…
Hangi insan? Su içmeye gelmiş gariban ayıyı recm eden insan mı? Hiçbir suçu olmayan sadece sahibine kızıldığı için eşeğin gözünü tornavida ile oyan insan mı? Terrier köpeğin bacağını kesip yavrusunu gözü önünde yakan insan mı? Kedi yavruları ortalığı pisletiyor diye gözlerine asit döken insan mı? Güç elinde olduğu halde gücünü kullanmaktan çekinmeyen belediye başkanı ya da taşeron firmaları mı? Ben bu ahlaksızlığı yapan o insanla aynı otobüse, aynı metroya binmek istemiyorum, aynı okula gitmek istemiyorum, aynı işyerinde çalışmak istemiyorum, aynı yerde tatil yapmak da istemiyorum. Onun ceza olarak vereceği parayı da istemiyorum.
Ben ülkemin geleceğinin daha iyi olmasını ve sağlıklı kuşakların yetişmesini istiyorum.
O nedenle bu işe gönül vermiş kişilere tekrar sesleniyorum. Belki yasadan önce tasa gerekiyor ama içimizdeki dernekçilik macerasını bir kenara bırakıp, tüm hükümetlere, bakanlıklara, ilgisiz yetkililere, bilgisiz ilgililere bastırmamız bu hayvanlara kötü muamelenin kapalı alanlarda sigara içme yasağı gibi “idari suç” olması ile aynı kefede olmasını değiştirmek için baskı kurulması gerektiğini anlatmalıyız. Etkileme faaliyetleri yapmalı, eğitim çalışmalarına hız verilmeli, broşürler, paneller sistemli olarak devam etmelidir. Kim ne derse desin, nasıl önyargıyla yaklaşırsa yaklaşsın bıkmadan usanmadan Ankara’ya kamp kurmaya devam etmeli, hayvanlara kötü muamele eden herkesi gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, il çevre müdürlüğünün memurları önünde değil mahkeme huzuruna çıkarmalıyız. Çünkü bu bizim vefakâr dostlarımıza karşı bir borcumuzdur. Aslında gönlümüzden geçen (fakat kimsenin dile getirmeye cesaret de edemediği) uzman hukukçulardan kurulu, dilleri, avukatları, sesleri olmayan dostlarımızı, tüm çevreyi, doğayı koruyan, yargılamaların hızlı bir şekilde yapıldığı, ciddi cezaların verilebildiği Çevre İhtisas Mahkemelerinin kurulmasıdır.
Çevre ihtisas mahkemelerinin şu aşamada kurulması ütopik görülse de, hayvanlara yapılan tüm kötü muamelelerin idari suçlar kapsamından çıkmasının (ülkede yasanın çıkmasından bu yana) geçen süreç içerisinde hiçbir caydırıcı etkisi olmamıştır. Devletin mahkemelerinin iş gücünün artacağı ise böyle bir çalışmaya ya da bakış açısına inandırıcı gerekçe olamayacağı gibi, uygar bir ülkeye böyle bir bahane sürerek bu görevden kaçınmak istemek kesinlikle vicdani değildir. Hele ki adalet bakanlığının değerli hukukçuları hayvana eziyet edenin bir gün mutlaka insana da eziyet yapacağını, cezalar caydırıcı olmazsa göstermelik yasa çıkarmanın hiçbir işe yaramayacağını, bir gün engellilere, kadınlara, yaşlılara da aynı kötü muamelenin yapılacağını bilmeleri gerekir.
Bu yasanın kesinlikle değişmesi gerekmektedir. Hem de acilen! Hayvanlara kötü muamele kabahatler kanunu kapsamında anılmayarak, idari suç olmaktan çıkartılmalıdır.
Bunu da biz genç hukukçular sivil toplum örgütlerinin gücü ile birlikte başaracağız asla yılmayacağız. Bayrağı bu şekliyle bizden sonraki kuşaklara devredeceğiz.
Bizden öncekilerin yapmış olduğu bu görmezlik ayıbını, dostlarımız adına, onların bizlere bugüne kadar yapmış olduğu vefa adına, kaldıracağız.
Hayvanlara mal diye değil “can” diye bakılması gerektiğinin öncüleri olacağız. !
Yıkılmaz denilen o Kartaca’yı yıkacağız!
10/05/2007
HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı
[1] MUSTAFA EKİNCİ Yargıtay Cumhuriyet Savcısı- KABAHATLER KANUNU s1 vd
[2] Dünyada hayvanları korumaya yönelik ilk yasa 1641’de İngiltere’nin Amerikadaki Massachusetts Kolonisinde çıkartıldı. “ Hiç kimse genellikle insanların yararlanması için bulunan bir hayvana kötü davranamaz”
İlk hayvanları koruma derneği ise 1824’te İngiltere’de kuruldu. Hayvanlara Kötü Muameleyi Önleme Derneği adıyla kurulan derneğin başına 1840’da “ Kraliyet” sözcüğü de eklendi.
[3] Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi İsviçre’nin Clarens beldesinde olup, ünlü çevre korumacı ve hayvan hakları savunucusu Franz Weber tarafından kurulmuştur. İnsan Hakları Komisyonu gibi Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi de toplantılarını Cenevre’deki Birleşmiş Milletler Sarayı’nda aynı çatı altında yapmaktadır.
.
[4] Bu konuda daha detaylı açıklamayı bu kitaptaki diğer yazım HUKUK SİSTEMİMİZDE HAYVANLARA BAKIŞ AÇISINDA “MAL” ile “CAN” ARASINDA GİDİP GELMEK teki görüşlere bakınız.
Çevre İhtisas Mahkemeleri Neden Kurulmalı?
For the english version of this article please click on the link.For the dutch version of this article please click on the link.