DON KİŞOT’UN KÖŞESİ

Hayvanlar ve Doğa Üzerinde Mülkiyet Hakkı Sınırsız mıdır?

Bilindiği üzere mülkiyet hakkı, taşınır (menkul) ya da taşınmaz (gayrimenkul) bir eşya üzerinde hak sahibine kullanma (usus), yararlanma (fructus) ve tasarruf (abusus) yetkisi veren, hukuk düzeninin sınırları içinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır.

 

Yani herkese karşı ileri sürebileceğiniz bir hak olduğundan mutlak şekilde hukuk sistemimizde korunur. Malik olan kimse mülkiyet hakkını herkese karşı iddia edebilir, savunabilir. Fakat aynı zamanda malik olduğu için de neredeyse sınırsız olarak bu eşyası üzerinde dilediği yetkisini kullanabilir.

Bunun başında en önemli hakkı o malı kullanma, o maldan yararlanma ve tasarruf hakkıdır.

 

Gelgelelim mal olarak kabul ettiğimiz “eşya” nedir? Yani bir araba, bir masa, bir buzdolabı eşya olarak kabul edilir. Fakat bir at ya da bir köpek de eşya mıdır?

 

Hukuken bugüne kadar pek tartışılmak istenmeyen konu da zaten budur. Yani malik olma hakkı size istediğiniz gibi örneğin masanın bacağını kesme, onu istediğiniz gibi boyama hakkı verirken acaba siz maliksiniz diye “usus – fructus – abusus”   yetkilerinizi de bir hayvan üzerinde bu kadar rahat kullanabilme hakkınız var mıdır? Hayvan bir mal olarak kabul edilirse bu soruya maalesef evet diye yanıt vermek gerekir. Çünkü malik, mal benim istediğim gibi hareket edebilirim, mülkiyet hakkı bana üç temel yetkiyi de veriyor dediği zaman ona karşı belki sadece hayvanları koruma kanunundaki istisnaları anlatabiliriz, fakat bu kanun da genelde ikincil derecede uygulama yeteneği olan bir yasa olduğu için hele söz konusu olan medeni kanundaki eşya hukuku bölümü olduğu zaman etkisi olmayacağını hepimiz tahmin edebiliriz.

 

Yüzyıllardan beri hayvanlara eşya olarak bakılma anlayışı birçok ülkenin medeni kanununu da bu şekilde düzenlemeye teşvik etmiş, hatta hukuk fakültelerinde dersler işlenirken de hayvanların bir eşya olarak (hem de istisnasız şekilde) örneklendirilmesinde bir sakınca görmemiştir.

 

Mülkiyet hakkı çağdaş hukuk sistemlerinde pek çok sınırlamalara uğramıştır ve bu nedenle dokunulamaz değil sınırlandırılabilir bir hak olarak kabul edilir. Mülkiyet hakkına sahip kişi (malik) mülkiyetinde olan nesneyi kullanma, başkalarına devretme, tahrip etme, nesnenin ürünlerinden yararlanma yetkisine sahiptir. Bu hak mutlak nitelikte olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir.

 

Mülkiyet hakkı iki önemli yerde sınırlandırılır. Birisi mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olamaması diğeri de mülkiyet hakkının kötüye kullanılamamasıdır.

 

Hissedebilen varlıklar olarak kabul ettiğimiz hayvanlar üzerinde dilediğinde tasarruf edebilme yetkisi nedense hele bizim yasalarımızda açık ve net şekilde sınırlandırılmamıştır. Ayni hak konusu olan eşyalar hepsi birbirinin aynısı gibi muameleye tabidirler.

 

Vicdanen belki şu kadarını söyleyebiliriz, evet bir kişi bir sandalyesinin ayağını kesebilir fakat sahip olduğu ineğin ayağını ayni hakka sahip diye kesememesi gerekir. Fakat biz hayvan dostlarımıza da eşya muamelesi yapıp onların bir sandalye ya da bir arabadan farklı olarak hissedebilen, duyguları olan varlıklar olduğu istisnasını getirmediğimiz sürece, usus fructus abusus dediğimiz üç temel yetkinin de malik olarak sonuna kadar kullanılmasında engel yoktur. Cılız istisnai yasa maddeleri ve yaptırımları olmayan düzenlemeler karşısında da sınırlama etkisi olmayacaktır. Dileyen dilediğini ayni hak ayrıcalığına sahip olduğu için kendi eşeğinin gözünü de oyabilecek, bir köpeğin kuyruğunu da daha güzel olsun diye kesebilecek, bir ineği de sonuna kadar sömürebilecektir.

 

Özellikle çiftlik hayvanlarındaki bu sonuna kadar sömürmeye izin veren, sanayi tipi üretimin tüketimin sonuna kadar denetimsiz olduğu sistemlerde bir kuzunun, bir masadan farkı olmadığını bilmek çok acıdır.  Endüstriyel tipi hayvancılığa geçtiğinizde, hayvana malik olan kişi hayvanı dilediği gibi ve dilediği kadar (hem de normal yoldan olmayacak şekilde sonsuza dek çiftleştirip) doğurtup, semerelerine el koyup sonra da vahşice kesebilmektedir. Sanayi tipi seri çiftlik hayvanı üretimi endüstrisinin kitlesel boyutta kârını maksime etme sevdası kimsenin aklına bir ineğin de hissedebilen bir varlık olduğunu, yavrusu için delirebileceğini, onun hakkı olan sütü öncelikle biz insanların hukuken de el koyabilmesinin ardında bu mülkiyet hakkının sonuna kadar kullanılması yatmaktadır. Bir kuzunun annesi koyunu binlerce koyun arasında bulabilmesi biz insanların hukuk sistemini şu kadarcık bile etkilemez, ya da eziyet ederek bir kişinin kendi hayvanını boğazlaması, daha iyi koşsun diye atını kırbaçlaması hep bu ayni hakla korunma neticesindedir.

 

Kendi hayvanına eziyet eden kişinin hayvanına kamu gücü vasıtasıyla re’sen el koyma ile ilgili madde dahi hayvanları koruma kanunun uygulama yönetmeliğinde olsa da bugüne kadar doğru düzgün hiçbir kamu gücünün bu maddeyi kolaylıkla uygulamadığı, çünkü mülkiyet hakkı karşısında çaresiz kaldığını da uygulamadan görmekteyiz. Bir diğer değişle yasa koyucu, hayvanları koruma yasasının içine bu konuda açık güçlü bir istisnai madde bile koymaya çekinmektedir. 

 

Her ne kadar Medeni Kanunun ikinci maddesi ile bir hakkın kötüye kullanılması yasağını getirmişse de bu da genelde üçüncü kişilere karşı kendi malınızın yanlış kullanımı ya da orantısız güç kullanımı şeklinde karşımıza çıkar. Yani malın kendisine karşı zaten böyle bir şey yapılması ve o malın bundan zulüm çekmesi kimsenin aklına gelmez. Çünkü sandalye ya da araba acı çekmez o zaman hayvanlar da doğa da aynı kapsamdadır.  Kendi hayvanına kötü davranıyor diye MK md.2’deki istisna uygulanmaz. Çünkü bir masa ile bir at arasında fark yoktur. İkisi de eşyadır. Faturalı maldır.

 

Evcil hayvanların icrada hacze bile söz konusu olamayacağı açıkça gerek İİK gerekse Hayvanları Koruma Kanunu’nda madde olmasına rağmen, borçluyu zorlayacak en önemli eşya olarak görülmekte uygulamada haciz yapılmaya çalışılması, sonrasında bu hayvanın kurtarılması için İcra Hakimliğinde şikayet müessesesi yoluyla geri alınmaya çalışılması, bu arada hayvanın yediemin olarak izbe yerlerde bir ofis eşyası gibi tutulması bile genel kültür olarak da bu dünyaya ne kadar kayıtsız olduğumuzu göstermektedir.

 

Oysa hayvan dostlarımız bizler için sayısız karşılık onca iyilik yaptıktan sonra, sesleri çıkmıyor ya da sendikaları yok diye Medeni Kanundaki bu ayni hak onlara istediğimiz zulmü yapma yetkisini veriyor gibi gözükmektedir. Alman Medeni Kanunu md.90/son‘a bundan yıllar önce eklenen bir madde ile hayvanların eşya olmadığı vurgulanan bir madde koyması bizim kaynak kanun olarak aldığımız bu yasalarda inadına işimize gelen bu maddeyi görmek istemeyişimiz de yine bir menfaat sistemine dahil olmamızdandır.

 

Tavukların küçücük kafesler ardında güneş ışığı görmeden eziyet çekerek ömür tüketip bizlere et yumurta vermeleri sonra gazla toplu olarak zehirlenip soframıza paketler halinde sunulması da mal benim istediğim gibi “usus, fructus, abusus”  yetkilerimi kullanırım demeye örtülü kabul vermektir. Çünkü Medeni Kanunun eşya ile ilgili bölümü,  o şey üstünde mülkiyet hakkı (md 683) ile malın sahibine dilediğince tasarruf yetkisi vermektedir. Bu tasarruf hakkı da malın fiilen kullanılması, semerelerinin toplanması, malda değişiklik yapılması, malın tahrip edilmesi gibi hakları da kapsar.

 

 

Peki bir kişinin arazisinde 100 yaşına gelmiş bir dut ağacını kesmesi, 500 yaşında devasa bir çınarı mal benim mülkiyetimin mütemmim cüzüdür diye tahrip etme, yok etme hakkı var mıdır? Hangi ceza ile kesilen o devasa meşeyi geri getirebilirsiniz? Hele kibirden küfelik olmuş ve parası olan kişi için o ağacı kesmek için nasıl bir ceza verebilirsiniz? Belediyecilerin dahi üç beş yıllık iktidarları uğruna kamu adına sahip oldukları güç ama kendilerinin mülkiyetinde olmayan bu güzelim ağaçları yok etme hakkını verebilir mi? Maalesef sınırlamaya ve yaptırıma tabi olmayan anayasada ve medeni kanunda açıkça yazılmayan cümleler nedeniyle sadece olayın arkasından söylenmekle kalıyoruz, olan da bir daha hiç göremeyeceğimiz o anıtsal ağaçlara oluyor. Çünkü mülkiyet hakkının sınırsız denetimsiz hatta çevre üzerindeki teşvik edilircesine yok edebilme hakkı güç zehirlenmesine uğrayan kültürü ödüllendiriyor. Kabahatler kanunu kapsamında verdiğiniz cezalar için dört eşit taksit ile cezanı da ödeyebiliyorsun diyor.

 

Çok daha sıcak bir örnek  devlet olarak egemenlik hakkımızı kullandığımız bir iç deniz Marmara Denizini ölüm aşamasına getirmemiz, ülkenin devasa ormanlarını hem de yasal kılıflarla yok edip dereleri nehirleri kurutmamız, yeraltı sularını tatlı su kaynaklarını hele devletin  kamu gücüyle kaldırmamız, maden açmak vasıtasıyla Kaz Dağlarında, Kaçkarlarda aslında kamunun olan doğayı ve hayvanların yaşam alanlarını sonuna kadar sömürmedeki ısrarlı duruşumuz, denetlemek istemememiz de bir çeşit mal bizim istediğimiz gibi sömürürüz (abusus) anlayışıdır. Yani mülkiyet hakkını örgütlü kamu gücü (devlet), bakanlıklar ve belediyeler vasıtasıyla kullanmamız da bu bakış açısının ürünüdür.

 

Hele sahibi olduğunuz, yuvanızı açtığınız bir köpeğin parayla satılması da ne acıdır ki bu işin bir parçasıdır. İnsan örneğin kendi insan yavrusunu nasıl ki satamazsa, onun üzerinde mülkiyet hakkı var denilemezse, hayvan dostlarımızın da bu kadar geniş ayni hak kapsamında olması kabul edilemez. Bir kediye sahipsiniz diye tekme atma hakkınız, bir köpeğe sahipsiniz diye onu arabaya iple bağlayarak peşinde koşturmanız, bir ata daha fazla koşsun diye kırbaçlamanız, memeli hayvan olan bir ineği türcülük gereği bir evcil hayvandan daha fazla sömürme hakkınızın olması ya da bir maymunu hayvanat bahçesi ardında demir kafese koymanız, yunuslara sahip olduğunuz otelde istediğiniz şaklabanlığı açlık ile terbiye edip mülkiyet hakkına dayanması acıdır. Biz hukukçular dahi bunu biliriz ama bu durumu da  bilmemize karşı bu sömürülerden zaman zaman bizler de faydalandığımız için dile getirmeyiz.

 

Yıllardır bu işin içinde biri olarak da bu satırların yazarına “Ama bizde de 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ve yönetmeliği var” demesin. Getirdiği yaptırımlar bu yazının yazıldığı tarih itibarıyla hem kabahatler kanunu kapsamında idari para cezalarını içerir ki bu malik olan hele kalantor, kibirli malik açısından hiçbir etkisi yoktur, hem de bu yasa premier yasa olarak hukukçular arasında bile kabul edilmez. Genel kültür bakış açımız da bunu kabul etmez. Velev ki yasa kabahatler kanunu kapsamından çıksa bile mülkiyet hakkı o derece kapsamlı o derece en geniş yetki sağlar ki onun karşısında kamunun menfaati olsa bile diz çöker.

 

Nedense Anayasanın 35/son fıkrasına mülkiyet hakkına getirilen mülkiyeti sınırlamaya yönelik düzenleme:

 

“Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.“

 

şeklinde olsa da bu maddeye  doğayı ve hayvanları da katmak gerektiği kimsenin aklına gelmez, bu yönde bir yasa teklifi sunmaz, kamuoyu oluşturmaz.1/5/2021

 

 

Av Ahmet Kemal Şenpolat

HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu

Yönetim Kurulu Başkanı

 

 (1)  usus: (use ) yararlanma, faydalanma, örneğin  bir araba söz konusuysa o arabayı  kullanma hakkı

fructus: (fruits):
meyve(sini yeme), ürünlerinden faydalanma, örneğin  evi kiralama ve evin kirasından geçinme

abusus: (abuse)
Malı istediğin gibi yok etme, bozma, harcama, istismar etme
örneğin  evi almak, satmak, canın istiyorsa yıkmak   ( tasarruf hakkı deniyor)