https://www.haytap.org/tr/haytap-zeytinliklerin-madencilige-acilmasinin-iptali-ile-ilgili-danistayda-dava-acti
Haytap Zeytinliklerin Madenciliğe Açılmasının İptali ile İlgili Danıştay’da Dava Açtı
DURUŞMA VE
YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMLİDİR
DANIŞTAY SAYIN BAŞKANLIĞINA SUNULMAK ÜZERE
DAVACI : Haytap Hayvan Hakları Federasyonu
VEKİLLERİ : Av.Ahmet Kemal Şenpolat – Av Senem Demirel Acar
( Adres Antettedir )
DAVALI : TC ENERJİ ve TABİİ KAYNAKLARI BAKANLİĞİ
ANKARA
KONU : 1 Mart 2022 tarih, 31765 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe giren ‘’Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik’’ ile, 21/9/2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 115 inci maddesine eklenen 4 üncü fıkrasının ÖNCELİKLE YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASI , incelemenin DURUŞMALI yapılması ve yargılama sonunda yönetmeliğin ilgili maddelerinin İPTALİNE KARAR VERİLMESİNİ istemidir.
- DAVA SEBEPLERİ VE İPTALE DAİR YÖNETMELİK İÇİN HUKUKİ GEREKÇELERİMİZ
- Yönetmelik ile birlikte zeytinlikler de artık maden faaliyetlerinin bir parçası olacak ve hayata geçtiğinde zeytinlikler açısından katliama neden olunacaktır.
İlgili düzenleme ile , zeytin ağaçlarının taşınması, zeytinlik alanda yapılacak faaliyet sonrasında alanın rehabilite edilerek eski hale getirileceği ifade edilmiş ise de, bu hususun pek de mümkün olmayacağı açıktır. Zeytin fidanının büyümesi ortalama 20 yıldır. Bir zeytin ağacı ise en az 300 sene ömre sahiptir. Dünya üzerinde 2000 yıllık zeytin ağaçları mevcuttur. Tahrip edilen zeytinliğin rehabilite edilip eski haline eski haline getirilmesi asla mümkün değildir. Ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere ve ‘’kamu yararı’’ adı altında maden işletme bahanesiyle zeytinliklerin talan edilip, ekosistemin yok edilmesi karşılığında, bir fide dikilmesi zeytinlik alanı asla rehabilite etmeyecektir.
Bin yıllık, 500 yıllık ağaçların yok edilip yerine yenisini dikmek nasıl bir rehabilite olabilir? Bundan beklenen kamu yararı nedir? Günümüz koşullarında tüm dünya yenilenebilir enerjiye yönelmişken ve kömürlü termik santraller çağ dışı kalmışken, bu kömürlü termik santraller için ülkemizin yegane serveti olan zeytinliklerin yok edilmesine neden olunacağı açık ve net ortadadır. Bu anlamda bir zeytinlik alanda madencilik faaliyeti yapılacak olursa bu alanların yeniden yeni den rehabilite edilebilmeleri yahut zeytinlik olarak kullanılabilmeleri mümkün olmayacaktır.
Anayasanın 45. Maddesi uyarınca: ‘’ Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.’’,
Anayasanın 56. Maddesi uyarınca; ‘’ Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir…’’ şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre insan yaşamını var eden doğanın zarar görme ihtimali karşısında mücadele etmek ve gerekli tedbirleri almak, başta Devlet olmak üzere, vatandaşların birlikte yüklendikleri bir ödevdir. Anayasa bu maddeler ile çevrenin korunmasını mutlak olarak koruma altına almaktadır.
Dünya ‘da en önemli zeytin üreticisi ülkeler arasında yer alan Türkiye, dünya sofralık ve yağlık zeytin üretiminde ilk sıralarda yer alan üretici konumundadır. Daha da önemlisi Akdeniz zeytin ağacının genetik anavatanıdır.
Zeytin ağaçları, ekolojik dengenin devamlılığı açısından oldukça önemli bir rol üstlenmektedir. Zeytin ağaçları kurak arazilerde yetişebilen, toprak açısından çok da seçici olmayan bir özelliğe sahiptir. Sulu tarım arazilerde yetişebilmelerine karşın kuraklığa karşı da dayanıklıdır. Bu nedenle çölleşen arazilerde de kullanıma uygun bir ağaç türüdür. Zeytin ağaçları için uygun toprak ve su koşulları sağlandığında yüzlerce yıl yaşayabilme özelliğine sahiptir. Bu kadar uzun süre yaşadığı için ‘ölmez ağaç’ ünvanına sahiptir.
- 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 09.12.2017 tarihli ve 30265 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tarım Arazilerinin Korunması Kullanılması ve Planlanmasına Dair Yönetmeliğe göre Mutlak tarım arazileri ve dikili tarım arazileri sınıflandırma kriterleri tanımlanmıştır. Bu kapsamda, tarımsal bütünlük oluşturan alanların tarım dışına çıkartılması 5403 saylı kanun ile yasaklanmıştır. Tarımsal nitelikli arazilerin, tarımsal üretim altında tutulması ve tarımsal bütünlüğünün korunması kesintisiz gıda üretimi açısından ulusal düzeyde Yüksek Kamu Yararı değeri taşımaktadır.
- 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılanması Hakkındaki Kanunun 20. Maddesi;
(Değişik ikinci fıkra:23/1/2008_5728/99md.) Zeytincilik sahaları daraltılamaz. Ancak, belediye sınırları içinde bulunan zeytinlik sahalarının imar hudutları kapsamı içine alınması halinde altyapı ve sosyal tesisler dahil toplam yapılaşma, zeytinlik alanının % 10’unu geçemez. Bu sahalardaki zeytin ağaçlarının sökülmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığının fenni gerekçiye dayalı iznine tabidir. Bu iznin verilmesinde, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı araştırma enstitülerinin ve mahallinde varsa ziraat odasının uygun görüşü alınır. Bu halde dahi kesin zaruret görülmeyen zeytin ağacı kesilemez ve sökülemez. İzinsiz kesenler veya sökenlere ağaç başına Altmış Türk Lirası idari para cezası verilir.
Bu Kanunun yayımından önce zeytinlik alanlarına ilişkin kesinleşmiş imar planları geçerlidir.’’ Şeklinde düzenlenmiştir. 1939 tarihli olan bu Kanun Türkiye’de bir ağaç türü hakkında düzenlenmiş ilk kanun olma özelliğine sahiptir.
Arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak sınıflandırılması, tarımsal arazi ve yeter gelirli tarımsal arazilerin asgari büyüklüklerinin belirlenmesi ve bölünmelerinin önlenmesi, arazi kullanım planlarının hazırlanması, koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış kullanımların önlenmesi, korumayı sağlayacak yöntemlerin oluşturulması ile ilgili usul ve esaslar 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu ile düzenlenmiştir.
Arazilerin sınıflandırılmasında kullanılan ve arazi kullanım şekillerini tanımlayan 5403 sayılı Kanuna göre araziler; Mutlak tarım arazileri, Dikili Tarım Arazileri, Özel ürün arazileri ve Marjinal Tarım Arazileri şeklinde 4 sınıf altında incelenmektedir. Bu sınıflardan; Mutlak Tarım Arazileri, Dikili Tarım Arazileri ve Özel Ürün Arazileri tarım dışı amaçla kullanılamaz ve bu araziler ‘’Tarımsal Niteliği Korunacak Araziler’’ olarak değerlendirilirler.
Günümüzde tüm dünyada bir gıda krizinden bahsedilmekte, tarımsal üretimde sıkıntılar yaşanmaktayken yapılan bu değişiklik ile madencilik faaliyetlerinin zorunlu kılması durumlarında, tapuda zeytinlik olarak kullanılan arazilerin madencilik faaliyeti maksadıyla kullanılabileceği (yok edilebileceği), böylelikle bölgedeki tarımsal bütünlüğün bozulacağı ve
kesintisiz gıda üretimini sekteye uğratacağı düşünüldüğünde söz konusu değişikliğin kabul edilmesi mümkün değildir.
- Devletin mülkiyetinde olan maden kaynaklarının, milli menfaatlere uygun olarak aranması, işletilmesi, geliştirilmesi ve üretilmesi amacıyla gerçek ve tüzel kişilere Bakanlık tarafından belli bir süreyle hak verilmesine ilişkin usul ve esaslar 3213 sayılı Maden Kanunu ile bu Kanuna dayanılarak hazırlanan Maden Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Yine maden hakkı, ruhsat müracaatları, inceleme raporları, arama faaliyetleri, alınması gereken izinler, denetim gibi konulara ilişkin usul ve esaslar Yönetmelik ile düzenlenmiştir.
3213 sayılı Maden Kanununun ‘Madencilik Faaliyetlerinde İzinler ‘ başlıklı 7. Maddesi ile , ‘’ ( İptal birinci fıkra : Anayasa Mahkemesi ‘nin 15/1/2009 tarihli ve E.: 2004/70. K.:2009/7 sayılı Kararı ile,; Yeniden düzenlenme: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyetlerinin yapılması ve ruhsatlandırma işlemlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak yeni verilecek ruhsat alanlarına maden işletme yöntemi, faaliyetin yapıldığı bölge, madenin cinsi, yapılacak yatırımın çevresel etkileri, şehirleşme ve benzeri hususlar dikkate alınarak, temdit talepleri dahil ruhsat verilen alanlarda kazanılmış haklar korunmak kaydıyla, iligili kurumların görüşleri alınarak Bakanlık tarafından kısıtlama getirilebilir… Bu kanun dışında madencilik faaliyetleri ile ilgili olarak yapılacak her türlü kısıtlama ancak kanun ile düzenlenir. ( Ek fıkra : 10/6/2010-5995/3 md.)
(Ek fıkra: 10/6/2010-5995/3 md.) Madencilik faaliyeti yapılan alanların, izne tabi alan olmaları halinde, ilgili olduğu kanun hükümlerine göre gerekli izinlerin alınması zorunludur… Diğer kanunlara göre izne tabi olanlar, Genel Müdürlüğün görüşü alınarak belirlenir…’’
‘’Alınması Zorunlu İzinler’’ başlıklı 110. Madde ise;
Ruhsat sahibince, işletme ruhsatı yürürlük tarihinden itibaren üç yıl içinde Kanunun 7. Maddesine göre alınması gerekli olan ÇED kararı, mülkiyet izni, işyeri açma ve çalışma ruhsatı ile Genel Müdürlüğün kayıtlarına işlenmiş alanlar ile ilgili izinlerin alınarak Genel Müdürlüğe verilmesini müteakip işletme izni düzenlenir.’’
Demektedir.
- Yönetmelik değişikliği, yukarıda belirtilen Kanunlar ile çelişmektedir. Hatta ve hatta açıkça bu Kanunlara aykırıdır. Kanun ve yönetmelikler ile ( 3194 sayılı İmar Kanunu, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Zeytinciliğin ıslahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik, Maden Yönetmeliği, 2872 sayılı Çevre Kanunu gibi), tarım arazileri, mera, sit alanı, milli parklar zeytinlik alanlar vb. yerlere ilişkin maden arama faaliyetleri için Kanun ve Yönetmelikte belirtilen izinlerin alınması zorunlu iken, yapılan bu değişiklik ile Kanun maddelerine aykırı bir şekilde bu zorunluluk kaldırılmış, yürütülen madencilik faaliyetinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla Bakanlıkça verilecek izin ile faaliyet göstermesine imkan tanınmıştır.
- Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılanması Hakkında Kanunun 20, Maddesine göre, ‘’ zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 km. mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi artık bırakan toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez.’’ Hükmü dolayısıyla geçmişte bir çok kez maden ve enerji projesi iptal edilmiştir. Şimdi bu Kanun maddesi yokmuşçasına hareket edilerek ve hiçe sayılarak, sözde maden sahalarını rahabilite ederek eski haline getirme şartı ile madencilik faaliyetine izin verilmekte ve zeytinlik alanların yok edilmesine sebebiyet verilmiş olmaktadır.
- 3194 sayılı İmar Kanunu’nun ‘Planların Hazırlanması ve Yürürlüğe Konulması’ başlıklı (Değişik:4/7/2019-7181/6 md.) Tarım arazileri, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan; tarımsal amaç dışında kullanılamaz, planlanamaz, köy ve/veya mezraların yerleşik alanı ve civarı veya yerleşik alan olarak tespit edilemez.,d) (Ek: 12/7/2013-6495/73 md.) Arazi kullanımı ve yapılaşmada sadece mekânsal strateji planları, çevre düzeni planları ve imar planları kararlarına uyulur.’’ denmektedir.
- Açıkça görüleceği üzere dava konusu Yönetmelik hükmü; Anayasa , 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılanması Hakkındaki Kanun, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, 3194 sayılı İmar Kanunu ve konuyla ilgili Yönetmeliklere aykırı olarak ihdas edilmiştir. Bu nedenle iptali ve uygulanması durumunda geri dönüşü mümkün olmayan zararlar doğuracağından yürütmesinin durdurulması gerekmektedir.
- Dava konusu işlem, madenlere yönelik olduğundan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından tesis edilmiş ise de, esasen Tarım ve Orman Bakanlığı yetki ve sorumluluğunda olan bir konuya ilişkindir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yetki ve sorumluluklarına baktığımızda;
- Bitkisel ve hayvansal üretim ile su ürünleri üretiminin geliştirilmesi, tarım sektörünün geliştirilmesi ve tarım politikalarının oluşturulmasına yönelik araştırmalar yapmak.
- Gıda üretimi, güvenliği ve güvenilirliği, kırsal kalkınma, toprak, su kaynakları ve biyoçeşitliliğin korunması ile verimli kullanılmasını sağlamak.
- Çiftçiliğin örgütlenmesi ve bilinçlendirilmesi, tarımsal desteklemelerin etkin bir şekilde yönetilmesi, tarımsal piyasaların düzenlenmesi gibi ana faaliyet konularının gerçekleştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak; tarım ve hayvancılığa yönelik genel politikaların belirlenmesi amacıyla çalışmalar yapmak, uygulanmasını izlemek ve denetlemek.
- Tabiatın korunmasına yönelik politikalar geliştirilmesi amacıyla çalışmalar yapmak, korunan alanların tespiti, milli parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, sulak alanlar ve biyolojik çeşitlilik ile av ve yaban hayatının korunması, yönetimi geliştirilmesi, işletilmesi ve işlettirilmesini sağlamak.
- Su kaynaklarının korunmasına ve sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasına dair politikaların oluşturulması amacıyla çalışmalar yapmak, ulusal su yönetimini koordine etmek.’’ gibi somut olayımıza ilişkin düzenleme yapma yetkisi verilmiştir.
Yapılan değişiklik ile;‘’…bu fıkra kapsamında zeytin sahasının taşınmasına ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça, zeytin bahçesi tesis edilmesine ilişkin usul ve esaslar Tarım ve Orman Bakanlığınca belirlenir.’’ Şeklinde düzenlenerek Tarım ve Orman Bakanlığı yetkisinde olan bir işlemin, yetkisiz olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı eliyle yapılmasına imkan verilmiştir. Bu kapsamda bir yetki gaspı olduğu açık ve nettir. Söz konusu işlemin u nedenle de iptal edilmesi gerekmektedir.
- USULÜ İTİRAZLARIMIZ
Davalı bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikteki dava konusu idari işlem ayrıca YETKİ unsuru ve KONU unsuru yönünden de hukuka aykırıdır. Şöyleki;
Yönetmelik, hiyerarişide kanunun üzerinde sayılamayacağı gibi kanun ile verilmiş yasal yetkilerin kısıtlanması ve devri yönünde hükümler içeremez. Diğer bir deyişle ‘’kanuna’’ aykırı yönetmelik ‘’konu unsuru’’ bakımından hukuka aykırıdır ve iptali gerekir. Yapılan bu değişiklik, normlar hiyerarşisine aykırı düşmektedir.
Normlar hiyerarşisi ilkesi gereği hiyerarşinin alt basamağında yer alan Yönetmelik, bir üst basamakta yer alan Kanun hükümlerine aykırı olamaz. Yukarıda adı geçen Kanun hükümleri ile zeytinlik alanlar dahil bir çok tarımsal özellikli alanın korunması ve sürdürülebilmesi imkanı verilmekteyken, dava konusu Yönetmelik değişikliği ile bunun tam tersi yapılmak istenmektedir.
- FEDERASYONUMUZUN DAVA AÇMA YETKİSİ
Müvekkilim federasyon , bünyesinde , çevre ve doğa haklarının korunması ve sürdürülebilir doğa ve çevrenin ileri kuşaklara aktarılabilmesi için derneklerden teşekkül etmekte olup ,federasyon tüzüğünde ve federasyon yönetim kurulunda bu konuda dava açılabilmesi için yetki verilmiştir. davayı açmakta federasyonun menfaati vardır. Çevre ve onu doğal yaşam alanı olan belirlemiş bir çok hayvan , kendi adlarına dava açamayacaklarına göre onlar adına bu ulvi amaç uğruna bir araya gelmiş federasyon tüzel kişiliğinin açık menfaati vardır.
Bu yönde çıkacak olası bir karar federasyonumuzun bundan böyle hiçbir şekilde dava açamayacağı hayvan haklarını dile getiremeyeceği , idarenin kontrolsüz olarak yapmış olduğu fiil ve kararlara karşı dava açamaması anlamına gelir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. Maddesinin “a” fıkrasında, idari işlemler hakkında; yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmış; idarenin hukuka uygun davranmasını sağlayan en önemli denetim araçlarından olmakla birlikte her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunmasını öngören yasa koruyucu, iptal davaları için “menfaat ihlali” ni sübjektif ehliyet koşulu olarak getirmiştir.
İptal davalarındaki sübjektif ehliyet koşulunun, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılması ve sürdürülmesine ilişkin bir sorun olması dolayısıyla, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir. Nitekim; çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda sübjektif ehliyet koşulunun, bu durum dikkate alınarak yorumlanması gerektiğine ilişkin Danıştay kararları yerleşik içtihat niteliği kazanmıştır.
Öte yandan, 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun “Dernek Tüzüğü” başlıklı 4. maddesinin (b) fıkrasında, “Derneğin amacı ve bu amacı gerçekleştirmek için dernekçe sürdürülecek çalışma konuları ve çalışma biçimleri ile faaliyet alanı” nın dernek tüzüğünde yer alacağı belirtildikten sonra, 30. Maddesinin (a) fıkrasında “Tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları dışında faaliyette bulunacakları” hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, Anayasanın Hak Arama Özgürlüğünü düzenleyen 36. Maddesi uyarınca dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları gibi sivil toplum örgütlerinin, kuruluş amaçları doğrultusunda, çevre, tarihi ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını yakından ilgilendiren konularda idari yargı mercileri önünde iptal davası açabilecekleri ve hukuki menfaatleri somut, güncel ve meşru olmak kaydıyla bu tür sivil toplum kuruluşlarının kendi kuruluş amaçları çerçevesinde iptal davası açmada 2577 sayılı İdari Yargılama Usülü Kanunu uyarınca özel (sübjektif) ehliyet sahibi oldukları anlaşılmaktadır.
Halbuki, 5253 Sayılı Dernekler Kanunu’ndaki tanım aşağıdadır:
MADDE 2.- Bu kanunun uygulanmasında;
- Dernek: Kazanç paylaşma dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarını ifade eder.
Federasyonlar da dernekler yasasına bağlı olarak çalıştığına göre ve derneklerden müteşekkil olduğuna göre zaten aynı yasa kuralları geçerlidir. Birlikte hareket edemedikten sonra federasyon konfederasyon olmanın anlamı da kalmaz.
Böylece federasyon kuran ve bir amacı gerçekleştirmek üzere gayretlerini birleştiren insanlara bir yandan amaçlarını belirleme ve amaçları doğrultusunda faaliyette bulunmalarına izin verilirken, öte yandan faaliyetin ayrılmaz bir parçası ve talep başvuru faaliyetinin sonucu olan “dava hakkı” kısıtlanması da çelişkidir. Kaldıki federasyonlar , dernekler adına hepsini toplu olarak temsil eden güç birliği oluşturan federasyonların davaları (somut olayımızda tüzüklerindeki amaçları doğrultusundaki istemlerini) bir mahkemede dinletme hakları ortadan kaldırılmış olduğundan, Sözleşmenin 6. Maddesi de böylece ihlal edilmiş olmaktadır
5- HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonunu Türkiye çapında çalışan hayvan haklarının tamamıyla ilgili çalışmalar yapan , sadece kedi ve köpek üzerine odaklanmayıp , hayvan haklarının geçmiş tarihimizde olduğu gibi tekrar merhamet ve farkındalık boyutunda olması için çalışan bir tüzel kişiliktir. İptal davası açmak da asli görevleri içinde bulunması idarenin hukuk devleti içinde karar almasına neden olacaktır. Yani çalışmalarındaki kamu menfaati o kadar açıktır ki her işlemi yapıp dava açmak gibi çok önemli bir konuda ehliyetinin olmadığını söylemek kamu denetiminden idari makamları denetim dışına çıkartmak , istedikleri gibi kararlar almalarına neden olacaktır. Çünkü küçük yerel bir derneğin bu çapta dava açmayı bırakın , avukat tutmak harç ödemek bilgi birikimine sahip olması da çok mümkün değildir. Tüm güç üst çatı olan güç birlikteliğinin oluşturulduğu federasyona verilince tüm bu işlemler yapılabilir.
Federasyon tüzüğü amacının yurt çapında hayvan haklarını korumak için kurulmuş dernekleri güçlü bir ses altında toplamayı hedeflediği , dolayısıyla farklı bölgelerde daha fazla dernek ve gerçek kişinin çok daha fazla emeğinden bilgisinden faydalanmakla bu durum gerçekleşebileceği nedeniyle bir araya gelmiştir. Federasyonun işbu davayı açmakta o kadar büyük menfaati vardırki ehliyetsizlik nedeniyle davanın reddi kabul edilmez hukuka aykırıdır.
Kaldıki federasyonlar da dernekler yasasına göre kurulmakta , dernekler yasasının emrettiği gibi hak ve fiil ehliyetlerini kullanmakta aynı şekilde muamele görmektedirler. Derneklerin menfaatinin olduğu yerde onların oluşturduğu federasyonların bu ehliyetlerinin olmadığını söylemek hukuki düşüncenin bakış açımızdaki tezatının oluşturur.
Çoğun içinde az da vardır.
- Anayasa’nın 36. maddesi gereği, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama” hakkına sahiptir. Buradaki “herkes” kelimesi, TÜRK ve YABANCI, GERÇEK ve TÜZEL (yani Anayasanın 33’üncü maddesi gereği kurulan dernekler dahil) kişileri kapsamaktadır.
- Anayasa’nın 36ıncı maddesi gereği, herkese tanınan DAVA HAKKI, yine Anayasa’nın 12’inci maddesi gereği “kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devrilmez, vaz geçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip” olmasının bir sonucudur.
- Anayasa’nın 13’üncü maddesi gereği “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla” sınırlanabilir. Demek ki; derneklerin bir konuda dava hakkının olmayacağı konusu ancak kanunla belirlenebilir.
Yani kısıtlamalar bile Anayasa gereği sınırlıdır ve hakkın özüne dokunamaz.
- Anayasa’nın 125’inci maddesi gereği “idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık” olduğundan, herkes gibi dernekler de Anayasa’nın 12’nci maddesi gereği, 13 ve 14’üncü maddeleri ile ilgili bir “kanundan kaynaklanan kısıtlama” yoksa dava açılabilir.
-İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 2’nci maddesi gereği; MENFAATLERİNİN İHLAL EDİLMESİDİR. Buradaki menfaat; FEDERASYONUN TÜZÜĞÜNDEKİ AMAÇLARDIR.
(Örneğin; bir çevre derneği, mevcut hukuki yapımız içerisinde engelli hakları ile ilgili dava açamayacaktır.)
Menfaat ihlali konusunda, Anayasa Mahkemesi’nin 21.09.1995 tarih ve ESAS:1995/27, KARAR:1995/47 sayılı İPTAL kararının gerekçesinde ANAYASAYA AYKIRILIK İNCELEMESİNDE şöyle denilmektedir:
“İptal davaları, kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikteki idari işlemler hakkında açılabilir. Böyle bir idari işlemin iptalinin istenilebilmesi için davacının menfaatinin ihlal edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarında ve öğretide “menfaat”, davacı ile iptalini istediği idari işlem arasındaki bağı, ilgiyi anlatır. İdari işlem ile dava açan kişi arasında meşru, güncel ve ciddi bir ilişki söz konusu ise davada menfaat bağı bulunduğu kabul edilmektedir. Bunun dışında öznel (sübjektif) bir hakkın ihlal edilmesi koşulu araştırılmaz.
Hak, hukukun koruduğu menfaattir. Özel hukukta her menfaat korunmaz. Kamu hukukunda ise iptal davaları yoluyla her menfaatin korunması zorunludur. Tam yargı davalarının aksine iptal davalarında davacı olabilmek için menfaat ihlalinin yeterli sayılması, idarenin hukuka uygun davranmasını sağlamak amacına yöneliktir. Her ne kadar amacın tam olarak gerçekleşebilmesi için menfaat ihlali koşulunun aranmaması düşünülebilirse de bu durumda, idari işlemlerle ilgisi bulunmayan kişilerin dava açması sonucu idare devamlı dava tehdidi altında kalır ve böylece idarenin işleyişi olumsuz yönde etkilenir.
Dava ehliyeti için aranan “menfaat ihlali” koşulu, her olaya özgü irdelenmiş ve dava konusu işlemin davacıyı etkilemiş olması idari yargıda menfaat ihlalinin varlığı için yeterli sayılmıştır.
İptal davalarında idari işlemin hukuka aykırılığının saptanması durumunda iptal edilmesi söz konusu iken, tam yargı davalarında idari işlem ve eylemin uygulanmasından ve yürütülmesinden doğan zararların tazmini söz konusudur. Bu iki dava türündeki farklılık ve gerçekleştirilmek istenilen amaç nedeniyledir ki, iptal davasında davacı olabilmek için “menfaat ihlali” yeterli görülmüş iken; tam yargı davalarında idari eylem ve işlemlerden dolayı davacının “hakkının ihlal” edilmesi gerekmektedir.”
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 4001 sayılı Yasa ile değiştirilen 2. Maddesinin birinci bendinin (a) alt bendinde, yasada sayılan ayrık durumlar dışında, iptal davalarının “kişisel hakları ihlal edilenler” tarafından açılabileceği belirtilmiş, (b) alt bendinde ise; idari eylem ve işlemlerden dolayı “kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar” tarafından tam yargı davaları açılacağı belirtilmiştir. Her iki dava türünde de davacı olabilmenin ön koşulu “kişisel hak ihlali” olup, sadece tam yargı davaları için kişisel hakları “doğrudan” muhtel olanlar denilmiştir.
İptal davalarında, sübjektif ehliyet şartı olarak bulunması gerekli “menfaat ihlali”, hak ihlali anlamında değil, ciddi ve makul alaka anlamındadır.İhlal edilen menfaatin herhalde maddi ve ekonomik nitelikte olması gerekmediği gibi; mahkemelerce hak ihlali gibi düşünülmesi en başta iptal davalarının objektiflik niteliği ile de bağdaşmaz.
Sonuç olarak dernekler yasası çerçevesinde faaliyet gösteren federasyonlar da ;
Anayasa’ya, Dernekler Kanunu ‘na göre, Kanunla sınırlanmamış hallerde , zaten 2008 yılında valilikçe kabul edilmiş resmi tüzüğümüzde de belirtilmiş olduğu üzere hayvan hakkı ihalili ile ilgili konularda (da) dava açmak hakkı’na haiz olması hatta “açılan davalara katılmak” hakkına da haizdirler.
Kaldı ki;
Hayvan hakları ile ilgili konuları tüzüğünde amaç edinmiş bulunan bir üst çatı olarak çalışan federasyonun,Hayvanlarla çevreyle doğa tahribatı ile , canlıların yaşam alanlarını bizzat ilgilendiren konularla ilgili faaliyette bulunmasına, bilgi edinme ve katılım hakkını kullanmasına izin verip, bu hakların ayrılmaz bir parçası olan dava açmak hakkının olmadığını savunmak, hukuka aykırı olduğu kadar, akla da aykırıdır.
Üstelik Türk Hukuk Sisteminde Bilgi Edinme-Katılma-Dava Açma Haklarından en önce kabul edilen hak,“Dava Açma” Hakkıdır. Hukukumuzda en önce oluşmuş ve gelişmiş bir hak olan dava hakkını kısıtlayan bir karar,ayrıca bu yönüyle de HUKUKA AYKIRIDIR.
Ayrıca, Yargı organlarının görevi ve fonksiyonu; var olan ve kullanılagelen hakları hukuka aykırı bir şekilde kısıtlamak değil, onları geliştirmek olmalıdır. Aksi düşünce, HUKUKA ve ÜSTÜN KAMU YARARINA AYKIRIDIR.
Dava konusu madenlere izin verip onbinlerce dekar alandaki zeytinliklerin yok edilmesine ışık yapmak , ülkenin doğal hayatının ormanlaırnın zeytinliklerinin orada barınan börtü böceğin yaşam alanlarının yok edilmesi kabul edilebilir mi ? hangi menfaati hukukun seçmesi gerekir. Üç beş kişinin para kazanması mı yoksa yüzlerce yıl sonrasına bırakılacak çevre mi ?
Özet olarak ;
İptal davalarındaki sübjektif ehliyet koşulu, doğrudan doğruya hukuk devletinin yapılandırılmasına ve sürdürülmesine ilişkin bir husustur. Dolayısıyla kişisel menfaat ihlali kavramının, idari işlemlerin hukuka uygunluğunun iptal davası yoluyla denetlenmesini engellemeyecek bir biçimde anlaşılması gerekmektedir.
Bireylerin sivil toplum kuruluşlarının menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları, iptal davası yoluyla idari yargı önüne getirilmelerinin, idarenin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminin sağlanmasıyla “Hukuk Devleti” nin gerçekleştirilmesine hizmet edeceği; soruna bu açıdan bakıldığında, idari yargıya özgü bir dava türü olan “iptal davası” açan gerçek veya tüzel kişilerin, dava açmakla ulaşmak istediği amaç bakımından klasik anlamda “davacı” dan farklı olduğu tartışmasızdır.
Aksi yönde bir anlayış, iptal davasının ön koşullarından olan “menfaat ihlali”ni “hak ihlali” ne yaklaşan bir tarzda yorumlama sonucu yaratır ki, bu durumun ne idari yargının varlık nedeni ile, ne de yasa koruyucunun amacı ile bağdaşmayacağı açıktır.Bir idari faaliyet ile, dava açma ciddiyetini sağlamaya yetecek ölçüde muhatap olup, menfaat bilgisini kuran kişi ve kuruluşlar, söz konusu faaliyetle ilgili idari işlemlerin iptali istemiyle dava açabilirler.
Çevre, tarih ve kültürel değerlerin korunması, imar uygulamaları gibi kamu yararını ilgilendiren konularda dava açma dava açma ehliyeti geniş yorumlanarak, özellikle yörede ikamet eden vatandaşların da dava açma ehliyetlerinin bulunduğunun kabul edilirken , haklarını savunamayan hayvanlar adına hareket eden federasyonumuzun zeytinliklerle doğayla çevreyle hem hayvanların hem insanların doğrudan yaşam alma alanını nefes alma kaliteli bir çevreden faydalanma hakkını elinden alınmasında itiraz etmesinde hukuki menfaati vardır.
Ek 1 : Federasyon tüzüğü ve yönetim kurulu kararı
2577 sayılı Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. Maddesinin 2. Fıkrasında ; ’’ Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulamakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere,idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir.Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkansız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur…’’
şeklinde düzenlenmiştir.
Yapılan işlem hukuka açıkça aykırıdır. 2577 sayılı İYUK. 27 nci madde koşulları gerçekleşmiştir. Davalı Bakanlığın açıkça hukuka aykırı işleminin uygulanması halinde, zeytinlik alanların tahrip olacağı, zeytin ağaçlarının yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalacağı, bu durumun çevresel etkiler nazara alındığında doğamıza ciddi zararlar vereceği gerçeği karşısında telafisi imkansız zararlara yol açabileceğinin kabulü gerekmektedir. Bu nedenle İVEDİLİKLE VE DAVALI YANITLARI BEKLENMEKSİZİN YÜRÜTMENİN DURDURULMASINA Karar verilmesini ayrıca konunun önemine binaen DURUŞMA kararı verilmesini talep ediyoruz.
SONUÇ VE İSTEM:
Yukarıda açıklanan nedenler ve Sayın Başkanlığınızca gözetilecek sair nedenlerle; 1 Mart 2022 tarih, 31765 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe giren‘’ Maden Yönetmeliğinde Değişiklik yapılmasına Dair Yönetmelik ‘’ ile, 21/9/2017 tarihli ve 30187 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan Maden Yönetmeliğinin 115 inci maddesine eklenen4 üncü fıkrasının ÖNCELİKLE YÜRÜTMESİNİN DURDURULMASINA, yargılamanın duruşmalı olarak yapılmasına ve açıkça hukuka aykırı olan işlemin İPTALİNE karar verilmesini saygı ile talep ederiz. 10/03/2022
Davacı
Haytap- Hayvan Hakları Federasyonu
VEKİLLERİ
Av.Ahmet Kemal Şenpolat – Av Senem Demirel Acar
Ek:
Vekaletname
Yönetim Kurulu Kararı
Tüzük