https://www.haytap.org/tr/don-kisotun-kosesi/bir-hayvan-koruma-derneginin-gorevi-ne-olmalidir?anahtar=b%C4%B0r+hayvan+koruma+derne%C4%9E%C4%B0n%C4%B0n
(*) Bir Hayvan Koruma Derneğinin Görevi Ne Olmalıdır ? - Habertürk
BİR HAYVAN KORUMA DERNEĞİNİN GÖREVİ NE OLMALIDIR ?
Bugüne kadar gelen yanlış uygulama ve usul hayvanları koruma sıfatı altında çalışan derneklerin üçüncü şahıslar tarafından ihbar kurumu olarak görülmesi , herhangi bir kötü muamele ile karşılaşıldığı zaman hemen o bölgede bulunan derneğe durumun bildirilmesi , kapsının önüne kedi köpek bırakılması ve aradan bu kişinin çekilmesi olarak algılandı.
Oysa hepimizin de bildiği üzere Türkiye’de hayvan koruma derneklerin çoğu gerek maddi açıdan olsun gerekse yetişmiş eleman eksikliğinden olsun her zaman için zor durumdadır. Ülkemizin içinde yaşamış olduğu ekonomik sıkıntılar , olağan hale gelen krizler, hayvan haklarına bakış açısının dar olması , dernek yöneticilerinin egolarını bir türlü bastıramayıp zincirli köle olmaları , derneklerin çoğunu hayvanlardan bile daha acınası ve zavallı durumda olduğunu hepimize ispat etmiştir !
Ülkenin bu kadar aydın , kaliteli , entelektüel , pratik zekalı cevheri olmasına rağmen çoğu bu negatif etkiler nedeniyle bu derneklere uğramak istememektedir. Maalesef kamuoyunda oluşturulan yanlış “ dernek” ve “hayvansever” ( fakat insansevmez) imajı ile derneklerin bir ihbar kurumu olarak algılaması onların asıl yapması gereken STK baskısını bir türlü idari kurumlar üzerinde oluşmamasına neden olmaktadır.
Hatta öyle ki hayvan koruma derneğin görevi kedi köpek bakmak ya da cebinden çıkarıp para vermek olarak dayatılmaktadır. Bu görevi yapması gereken kurum DEVLETTİR. Aslında derneklerin kimi zengin ve kadirşinas gönüllülerinden bağış toplayarak bunu yapmaya çalışmaları yaşanan ikilemin belki de en büyük dışa vurmuş halidir.
Açıkçası bir derneğin kısırlaştırma yapmak için para toplamasını hiçbir zaman anlayamamışımdır. Hangimiz devletten daha zengin olabiliriz ki ? ya da hangimiz kapımızın önündeki sokakta elektirk – su – doğalgaz tesisatı değişmesi gerektiği zaman mahallece para toplayıp belediye yerine bu göreve soyunuruz ki ?
Şunu kabul etmek gerekir ki , hayvan beslemek güdümüz her zaman için hayvan hakkını korumak , idari yazışmalarla devlete unutmuş olduğu görevi hatırlatmaktan daha önde gelir. Birincisinde yaşanan manevi tatmin asla , ikincisindeki gibi soğuk- itici , can sıkıcı , sonucu bile “resmi“ bir yazı olacak bir eylemle boy bile ölçüşemez.
O nedenle etrafımızdaki zengin hatta maddi durumu zor durumda olan insanlardan bile para toplayarak bu paralarla kuru mama almak , veterinerlik hizmetleri vermeye çalışmak derneğin asli görevi olmamalıdır. Devletin yapması gereken işi dernek o küçük bütçesi ve kadrosu ile yapamaz. Trilyonları olsa bu kısır döngü ile başa çıkamaz.
O zaman böyle bir misyona soyunmuş bir derneğin , vakfın , hatta federasyonların görevi ne olmalıdır ?
Onların görevi öncelikle Sivil toplum örgütü olarak devlete baskı yapıp bu gibi işler için devleti zorlamaktır. Topladıkları bu paralarla , kamuoyu yaratmak için yerel televizyonlar , radyolar , basın başta olmak üzere halkla ilişkiler çalışmaları yapmaktır. Milletvekillerinden tutun , belediye başkanlarına , bakanlara , zabıta müdürlerine , okuldaki eğitmenlere kadar çalışmalar yapmak , afiş bastırmak , fuarlarda stand açmak , müftülerle , rotaryenlerle , masonlarla , çok geniş kesimlerle görüşme yapıp bilinen kabuğu kırmaktır. Mevcut arazde kurtarma çalışmalarını yaparken , bakımevlerindeki hayvanlara bakarken aynı zamanda paneller düzenlemek , uluslararası sempozyumlara müdahil olmak , mahkemelerde dava açmak , bu davanın sonuçlarını kamuoyu ile paylaşıp , balık tutmasını ortalama vatandaşa öğretmektir. İki çalışma arasındaki paralellik mutlaka sivil toplum örgütü çalışması lehine ağır basmalı , kedi köpek toplayıcılarından sivil toplum örgütü çalışması yapılacağı asla unutulmamalıdır.
Bir dernek zamanında Avrupa Birliğinden ciddi fon almış , bu paranın büyük bir kısmını bir yıl içinde kuru mamaya yatırmış , ertesi yıl tekrar hayvan severlerden para istemeye başlamıştır. Aslında bu örnek maalesef hepimizin yaşadığı kısır döngünün tipik yansımasıdır. Hepimizin başından geçen ama kabul etmek istemediğimiz gerçektir. Kabul etmek istemeyiz çünkü gönüllülerden alınan bağışlarla devletin yapması gereken bir işi kimseye kaptırmak istemeyiz.
Manevi “besleme” duygumuzu belki de tatmin etmek için “ hayvan koruma gönüllüsü” sıfatı ya da derneği arkasına saklandığımızı çoğu zaman düşünmüşümdür
Hayvan beslemek varken , bu kadar güzel ve tarifi imkansız psikolojik tatmin dünyası önümüzde dururken, kimse de kalkıp ne broşür bastırmak , ne afiş yapmak , ne bilboard düzenlemek, ne panel yapmak için para vemek istemez. Çünkü önündeki somut yaralanmış köpeği görür , canı çıkartılmış atı , eşeği , ineği görür , bacağını araba çiğnemiş kediyi görür. Milyarlarını buraya akıtır.
Ve gün gelir o milyarlar bir gün Bandırmadaki , Antalyadaki , Mamaktaki , Istanbul’daki ,, Bodrum’daki , Didimdeki katliam olur.
Derneklerin , vakıfların görevi kurumsallaşarak devletin unutmuş olduğu , yapmak istemediği , ayak sürçtüğü konularda onun üzerinde broşürlerle , medya ile afişlerle , ikili görüşmelerle baskı oluşturmaktır.
Yoksa trilyonlarınız olsa milletin hayvanlara karşı işlemiş olduğu günahını temizleyemezsiniz. Ne para dayanır , ne bütçe , ne emek , ne enerji ! ..bugüne kadar yapılan da budur zaten. Tüm sistem bu anlayış nedeniyle iflas etmiştir.
Bazı il ve ilçeler zaman içinde başarı öyküsü yakalamışlardır.
Başaramayan şehirler maalesef ceplerindeki para bitene kadar devletin görevini üstlenmeye kalkan ve bağış toplayarak yaşamaya çalışan dernekçilerdir.
Yeni kurulan federasyonumuzun da felsefesi de alışılmışın dışında bir taktik izleyerek ve ulusal çapta devletin yapması gereken görevi yine ona hatırlatmak ve denetleme görevinde kalmaktır. Bu şekilde eğitim vermekte ve bunu destekçilerine aşılamaktadır. Çünkü eski sistem çökmüştür.
Artık hayvan hakları bakış açısı Türkiye’de eski alışkanlıklarından kurtulup yeni bir vizyon kazanmalı , devletin yapmak istemediği görevi devlete hatırlatmalı , bir ihbar kurumu olarak değil , devleti çalıştıran bir mekanizma olarak yerini almalıdır.
Bu yeni sistemi beğenmeyenler , kurmuş oldukları bu yanlış düzenin yıkılmasını istemeyenler de maalesef kendileri gibi olanları yanlarına çekmeye çalışıp yeni bir vizyon getirmek isteyenlere saldırırlar , ekip çalışması istemezler, halkla ilişkiler , seminerler gibi kuru kalabalık söylemler istemezler , insan merkezli tartışmalara prim uzatırlar , yapılan bu yepyeni çalışma görünmesin diye fiili olarak uygulanması mümkün olmayan “projeler üreterek” uyuyan kızılderilinin uyanmasını engellerler.
Çünkü o yeni fikir ve bakış açısı aslında kendi kurmuş oldukları dünyanın yıkılmasının sinyalleri , yani sonun başlangıcıdır.
Av. Ahmet Kemal Şenpolat
10 Haziran 2008