https://www.haytap.org/tr/basinda-haytap
BASINDA HAYTAP
-
Depremde Haytap Çalışmaları (Basın Yansımaları)
24.04.2023 12:03:00 -
2022 Marmaris Yangınları - Basında Haytap
27.06.2022 14:41:00 -
2021 Akdeniz Orman Yangınları Basın Yansımaları
27.06.2022 12:22:00 -
Cheetos & Haytap İş Birliği ile 7 İLDE 7 BAKIMEVİ Projesi
25.03.2022 13:50:00 -
Haymana’daki Şiddetten Kurtardığımız, Yavrusunu Kaybeden Anne Eşek Tekrar Anne Oldu
23.07.2020 18:54:00 -
Avcılarla Mücadelemizde Yer; Artvin Arhavi
23.07.2020 18:40:00 -
Yetkin Dikinciler’den Haytap’a Destek
23.07.2020 18:06:00 -
Artvin’de Haytap’ın Ayak Sesleri
23.07.2020 17:30:00 -
Avcı İle Çevreci Mecliste Kapıştı
3.07.2020 10:28:00 -
TikTok, Haytap İle İşbirliği Yapıyor
2.07.2020 19:15:00 -
(*)Kedi ve Köpekleri Petshopçuların Elinden Yine HAYTAP Kurtardı!
(*)Kedi ve Köpekleri Petshopçuların Elinden Yine HAYTAP Kurtardı!
Gümrükten satışa çıkan yavru kedi ve köpekleri HAYTAP aldıAli Can ZERAY/ EDİRNE,(DHA)- EDİRNE’de, Kapıkule ve Hamzabeyli Sınır Kapısı’ndan Türkiye’ye yasadışı yollarla sokulmak istenirken ele geçirilen ve işlemlerinin ardından satışa çıkarılan 6 kedi ve 6 köpek yavrusu, Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) satın aldı.
Edirne Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü ekipleri, Bulgaristan’dan Türkiye’ye, Edirne’deki Kapıkule Sınır ve Hamzabeyli Sınır Kapısı’nda kaçak olarak sokulmak istenen 15 kedi ile 6 köpek yavrusu yakaladı. Sınırdan geçerken ses çıkarmamaları için uyutulan ve bu nedenle bağışıklıkları zarar gören 9 kedi yavrusu ise telef oldu. Hayvanlar ihale ile satışı öncesinde yediemin olarak Edirne Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği Başkan Yardımcısı Ayşen Özkan’a teslim edildi. Tasfiye Genelgesi uyarınca TASİŞ tarafından Kapıkule Sınır Kapısı’nda, 4 bin 500 lira satışa esas bedelle hayvan yavruları için düzenlenen üçüncü açık artırmaya 6 kişi katıldı. Açık artırmada fiyatları 7 bin 900 liraya yükseltilen kedi ve köpek yavrularını HAYTAP İstanbul Temsilcisi Zuhal Arslan aldı.HAYVANLARIN EŞYA GİBİ SATILMASINI İSTEMİYORUZ İhalenin ardından konuşan Zuhal Arslan, hayvanların bir eşya gibi satılmalarına karşı olduklarını belirterek, Bizim amacımız bu kedileri köpekleri satın almak değil. Amacımız bu kedilerin pet shoplarda satışını önlemek. Burada kanlı bir pazar var. Bu hayvanları çocuklarına ve sevgililerine satın alanlar, bir süre sonra onları ölüme terk ediyorlar. Meclisin önüne sürdüğümüz çok masum bir yasa var. Hayvanların mal gibi eşya gibi satılmasını istemiyoruz. Tek istediğimiz bu dedi.Arslan, İstanbul’a götürecekleri yavru kedi ve köpeklerin bir süre bakımı yapıldıktan sonra sahiplendirileceğini kaydetti.
HAYTAP Once Again Saved Many Cats and Dogs from the Cruel Pet Shop Trade!
HAYTAP bought kittens and puppies that were put on sale by Edirne Customs.
Ali Can ZERAY / EDİRNE, (DHA) - Animal Rights Federation (HAYTAP) bought 6 kittens and 6 puppies, which were seized after being illegally trafficked into Turkey from Kapıkule and Hamzabeyli Border Gate in EDİRNE. These kittens and puppies were put up for sale by the Turkish customs agency.
The Edirne Directorate of Customs Enforcement, Trafficking and Intelligence Directorates caught 15 kittens and 6 puppies that were being illegally trafficked into Turkeyfrom Bulgaria at the Kapıkule Border and Hamzabeyli Border gates in Edirne. 9 kittens died due to the fact that their immune system was devastated after being sedated during the transportation. This was done so that they would not make any noise during the trafficking. Prior to the sale of these animals through a call for tender, theywere delivered to trustee Ms. Aysen Ozkan who is the Vice Chairman of Edirne Nature and Animal Protection Association.
In accordance with the Liquidation Circular, TASIŞorganised a third auction for the sale of puppies and kittens that were worth 4.500 lira. This auction, which was held at the Kapıkule Border Gate,was attended by 6 people. At the auctionthe rescued kittens and puppies, whose the auction price was raised to 7.900 lira, were bought by HAYTAP Istanbul representative Zuhal Arslan.
WE DON’T WANT ANIMALS TO BE SOLD AS GOODS
Zuhal Arslan, speaking after the bidding, told the press that they are against selling animals as an object and said;
Our goal is not to buy these cats and dogs, but to prevent the sale of these animals to pet shops.Those places are a part of a bloody market. Those who buy these animals for their children or lovers, often abandon them for death after a while. There is a very simple law that we put before the Turkish government. We do not want animals to be sold like goods. That is all we want.
Arslan noted that the kittens and puppies would now be brought to Istanbul, and after some after care that they would be re-homed.
Hürriyet
-
HAYTAP Diyarbakır Sur bölgesindeki hayvanlara yardım eli uzatıyor
23.08.2019 14:02:00HAYTAP Diyarbakır Sur bölgesindeki hayvanlara yardım eli uzatıyor
CNN Türk Yayını
-
Camın arkasında ‘can’ satılmamalı
Camın arkasında ‘can’ satılmamalı
12 yıldır 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişmesi için çabalarken, kaçak hayvan ticareti ile petshoplara karşı mücadele veren HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Kemal Şenpolat’la, çok tartışılan petshoplarda hayvan satışını ve büyük kentlerdeki sokak köpeği sorununu konuştuk.Hayvan Hakları Koruma Kanunu’yla ilgili değişiklikleri içeren yasa tasarısı önerisinde oldukça mesafe katettiklerini belirten Şenpolat, şöyle diyor: “Geçtiğimiz günlerde durumu tekrar Cumhurbaşkanına kadar ilettik. Gündemin yoğunluğundan, yasalaştığını sandığını söylemiş. Meclis’te sadece eller kalkacak aşamasındayız. Birkaç menfaat grubu dışında kimsenin karşı çıktığı yok, siyasi iradenin tamamı bizden yana.
Ama takıldı kaldı. Bu aralar sanırım öne çekmek için biraz daha fazla çalışmamız gerekiyor.
Çünkü bugüne kadar Ankara’nın önüne getirilmiş en masum istek bu! Ama yine de camın arkasından can satılmadığı günlerin yakın olduğunu müjdelemek istiyorum.
”HAYTAP olarak, uzun süredir 5199 sayılı yasanın değişmesi için çabalıyorsunuz. 2012 yılında başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’la bu konu üzerine iki saat süren bir toplantı yapıldı. Siz de “Bu Türkiye’de ilk defa oldu” dediniz. Üzerinden dört yıl geçmiş, Nasıl bir engel var karşınızda?
HAYTAP biliyorsunuz bir sivil toplum örgütü. Yani kâr amacı gütmüyor. Gönüllülerin ruhu ile ayakta ve yaşıyor. Herkes kutsal bir davaya inanmış. Ama HAYTAP’ı sevmeyen bir çok menfaat grubu var. Örneğin petshoplarda hayvan satanlar, hayvanları merdiven altı doğurtup internet ortamı dahil üretenler, hayvan dövüşçüleri, yunus parkları işleticileri gibi. Biz onların düzenine son 12 yıldır çomak sokuyoruz. Bir de o kadar dinamik bir ülkede yaşıyoruz ki gündem sürekli değişiyor. Tam ateşi harlıyoruz, konuyu gündeme getiriyoruz, bir anda ülkedeki dengeler değişiyor hoooop 869. sıraya düşüyoruz yeniden.Dediğiniz gibi başbakanla bile, sanatçı arkadaşlarla Dolmabahçe’de görüşme de yaptık. Daha sonrasında 4 siyasi parti de bizim de katıldığımız basın toplantısında hemfikir olduklarına dair beyanatta da bulundu. İmza attı. Sonunda genel kurul aşamasına geldi.
ÜLKENİN GÜNDEMİ O KADAR YOĞUN Kİ CUMHURBAŞKANI YASALAŞTI SANIYORMUŞ
Geçtiğimiz günlerde durumu tekrar Cumhurbaşkanına kadar ilettik. Gündemin yoğunluğundan, yasalaştığını sandığını söylemiş. Meclis’te sadece eller kalkacak aşamasındayız. Fakat her lobi kurumunun her siyasi partinin önceliği farklı mecliste. Bizimkisi de bu öncelikler arasında kendisine son bir kez daha yer bulmaya çalışıyor. Birkaç menfaat grubu dışında kimsenin karşı çıktığı yok, siyasi iradenin tamamı bizden yana. Ama takıldı kaldı. Bu aralar sanırım öne çekmek için biraz daha fazla çalışmamız gerekiyor. Çünkü bugüne kadar Ankara’nın önüne getirilmiş en masum istek bu! Ama yine de camın arkasında can satılmadığı günlerin yakın olduğunu müjdelemek istiyorum.
HAYTAP olarak yaptığınız açıklamalardan ve yine diğer hayvan hakları savunucularının söylemlerinden anladığımız kadarıyla söz konusu yasada, en büyük sorunun hayvana zarar veren kişinin kabahatler kanunu çerçevesinde cezalandırılması ve hayvanların mülkiyet gibi görülmesi konuları geliyor. Sizin bu yasayla ilgili önerileriniz neler?
Yurtdışında yapılan bir çok araştırmada bu kişilerin, başka insanlara kötü muamele yapmadan önce ilk deneyimlerini hayvanlar üzerinde yaptıkları bir gerçek. Adli tıp açısından da bu kanıtlanmış. Yani biz burada hayvan hakkını savunurken aslında bir sonraki aşama olan çocuğun, engellinin, kadının, yaşlının yani toplumdaki zayıf halkanın hakkını savunuyoruz. Derdimiz bir hobi tatmini peşinde gezen insanların bir güdüsünü tatmin değil. Derdimiz aslında insan hakları. Yani insana gelmeden önce potansiyel suçluyum diye bağıran insanı teşhis edebilmek. Tedavi altında aldırmak gerekiyorsa ceza aldırmak.Yasanın çıktığı 2004’ten beri yasanın kabahatler kanunu kapsamından çıkması için uğraşıyoruz. Bu işin son aşamasını Dolmabahçe sarayında başbakanla yaptığımız toplantı damga vurdu. Eğer bir STK çalışmasını bu kadar disiplinize bir şekilde yapmasaydık konusu “hayvan” olan bir sorunu oraya kadar çıkartamazdık.
HAYVENSEVERLİK ZAMAN ZAMAN HAYVANSEÇERLİĞE VARABİLİYOR
Hayvansever olmakla hayvan hakları savunucusu olmak aynı şey mi yoksa aralarında farklar var mı?Hayvan hakları savunuculuğu bir gruba ait olmak değil, bir duruşa sahip olmaktır. “111 Soruda Hayvan Hakları” kitabımda bunu detaylı anlatıyorum aslında. Hayvanseverlik ise sadece belli tür hayvanları seçmek ve onları sevmektir. Halbuki hak savunuculuğu, bana göre sevmekten daha öte kutsal ve daha büyük kavramdır. Bir tanesi hak ile hukuk ile ilgilidir diğeri tamamıyla bir duygu belirtisi. Hatta sadece kendi kedive köpeğini sevip, bu hayvanları başka hayvanlarla dövüştürenler bile kendi hayvanlarını deli gibi severler. Hayvanat bahçelerinde yaban hayvanı kolleksiyonculuğu yapan idareciler obsesif olarak kendi hayvanlarına takıntılıdırlar. Yani sokaktaki kimsesiz köpek, yaralı bir martı, hapis bir maymun ya da yunus veyahut sirkte eziyet gören aslan umurularında olmaz. İkisi arasındaki temel farklardan bir tanesi, zaman zaman hayvanseçerliğe kadar yaklaşırken, diğeri onların haklarının savunması için mücadele eden arkadaşlarımızı daha çok tarif ediyor. HAYTAP’ta da biz zaten havyanseverlerle ya da hayvanseçerlerle değil, hayvan hakları savunculuğuna inanmış arkadaşlarla ekip oluşturmuş durumdayız.Sokak köpeği konusunda çeşitli görüş ayrılıkları var. Toplanması, kısırlaştırılması ve barınaklar konusunda özellikle.
Siz de belirli limitler dahilinde sokak köpeklerinin şehirlerde bizlerle yaşayabileceğini savunuyorsunuz. Fakat, bu limiti belirlemek zor değil mi? 10-15 köpeğin bir arada sokakta dolaşması tehlikeli durumlara sebep olmaz mı. Özellikle geceleri ve de çocuklar açısından?
Sosyalleşmiş, bizimle beraber yaşayan sokak hayvanına dokunmayacaksınız. Zaten onların ömürleri en fazla 3-4 yıl. İnsan avantajlı ırk olabilir ama üstün ırk değil. Fakat buradaki tolerans limiti de bir sokakta 40-50 kedinin yaşaması, apartman dairesinde 20-30 köpeğin beslenmesi değil. Diğer insanların hakkına da uymanız onları da, besleme dürtünüzü yerine getireceksiniz diye rahatsız etmemeniz gerekiyor. Tüm sorun kimsesiz hayvanların kısırlaştırılmaması, mikroçiplenip kayıt altına alınmaması ve üretim çiftliklerinin kontrolsüzce terier, golden, cocker, kurt gibi marka cinsleri üretmesi. Devlet bu konuda samimi adıp atıp üretimi kesmek için değil, hayvanların dağa taşa atılması, öldürülmesi için politika üretmeye daha meyilli. İşte STÖ’lerin gücü de burada ortaya çıkıyor. Eğer STÖ’ler güçlü ise örneğin belediyeler yapmaları gereken görevi yapıyorlar. Kısırlaştırma yapmaktan, rehabilitasyon merkezi açmaya, hayvanlara ambulans hizmeti vermeye hatta en basitinden işini bilen ehil veteriner hekim istihdamını yapıyorlar. Ama onlara baskıyı doğru bir şekilde yapmazsanız, parti ayırımı farketmeksizin her konuda olduğu gibi kendi aklının üstün olduğunu dayatıp onu uyguluyor. Bir önceki kuşaktan hayvanların zehirlenmesini öğrendiyse aynı kafada gidiyor. Halbuki popülasyonu kontrol altına almak istiyorsanız öncelikle gümrüklerden kaçak girişi durduracaksınız, internetteki petshopları, AVM’lerdeki camın arkasındaki canların satışını en az 10 yıl süreyle sınırlayacaksınız. Zaten bunu yaparsanız 10 yıl sonra caddelerde trafik kazası geçirmiş hayvanlar görmezsiniz. Sokaklarda sürülerle dolaşıp agresfileşen hayvanlara rastlamazsınız. Aslında çözümün maliyeti sorunun külfetinden daha ucuz.
ALPLER’İN ST. BERNARD KÖPEĞİ MARMARİS’TE SOKAK KÖPEĞİ OLUYOR
Neden 10 yıl? Siz tamamıyla kapanması gerektiğini savunmuyor musunuz?
Bizim teklifimizde petshop satışı ya da internet üzerinden satış, kaçak üretim çiftlikleri kesin yasak. Bu yavru canlar bavullar, poşetler içinde havasız ortamlarda yurda kaçak olarak sokuluyor. Petshoplara geldiğinde ise bu köpekler zaten yavru olmalarının getirmiş olduğu sevimlilikle hemen satılıyor. Satılamayan yavrular zaten sokaklarda. Satılanları da benzer akıbet bekliyor aslında, sonra bir bakıyorsunuz İsviçre Alpleri’nde yaşaması gereken St Bernard köpeği Marmaris’te sokak köpeği olmuş. Neden? Sahibi bakamamış. Yavru iken zevkini tatmış. Canı sıkılmış. Tüyü var, pisliği var, komşum istemiyor, çocuğum bakamıyor diyerek sokağa atmış. Kesinlikle bunun engellenmesi lazım. Ama petshoplar dışında üretim çiflitkleri var. Örneğin van kedisi, kangal köpeği, çatalburun hayvanlar gibi. Anadoluya has menşeili hayvanlar. Yasal ve kontrollü olanların da sayısı az olunca sorun olmayacak. Ama 10 yıl içine bunları bile almak lazım. Çünkü tam denetim yok. Yani tam anlamıyla her şeyi durdurmak yasaklamak kaçak ve kontrolsüz üretimi patlatır. Biz yine de üretim çiftliklerini dahi 10 yıl boyunca sınırlarsak sahipsiz hayvan popülasyon büyük ölçüde kendi ortamında düşecek. Bu şekilde yaklaşmak lazım.Buralarda vitrin arkasında neler yaşandığını bilmiyoruz göremiyoruz.
Yetkililer yeterince denetim yapıyor mu?
Özellikle yurda giren kaçak hayvan ithalatının önü kesilmediği sürece ve bunlara talebi körükleyen pet-shop’lar sıkı bir şekilde denetlenmediği sürece (hatta bunlara gelişi güzel ruhsat verildiği sürece) yapılan çalışmalar aslında küçük iyi niyetli hareketler ve akıntıya karşı kürek çekmek olarak kalacaktır.Çünkü hayvan popülasyonu, bir şekilde kontrol altına alınmaz ise tüm yapılan çalışmalar boşa gidecek, onların hakları korumak da savunmak da zorlaşacaktır. Bunları satan ne petshoplar ne de internet siteleri denetlenmektedir. Ve yargılamalarda kaçakçılık yasası maalesef olayı münferit suç olarak yorumlamaktadırlar. Halbuki bu iş çok büyük ciddi bir pazardır ve organize kaçakçılıktan bu kişiler yargılanmaları gerekir. Yurtdışından bu şekilde Hayvan ticareti 10 yıl boyunca, hayvan popülasynu kontrol altına alınana kadar, kesinlikle yasaklanmalı, diğer tedbirlerle ve aşılama, kısırlaştırma, micro chip – kayıt altına alma gibi yöntemler mutlaka uygulanmalı kimin hangi hayvana sahip olduğunun envanteri olmalıdır. Böyle yoğun kayıtsız belgesiz hayvan ticaretinin olduğu ülkemizde kaç hayvan olduğunu kimse çıkıp da söyleyemez.Sizin çabalarınızla son zamanlarda kapatılan petshop oldu mu? Aslında çok sayıda var. Fakat kendilerine çok iyi kamufle ediyorlar. Örneğin köpek satın alan birisine kuş yemi faturası veriyorlar, olası defolu hayvan durumundan kendilerine dava açılmasın diye. Menşei şehadetnameleri sağlık karneleri olmadan şark usulü işlerini hallediyor, denetim mekanizmasından kurtuluyorlar. Biz durumu ilgili bakanlıklara ve Maliye’nin kaçak hayvan ihbar hattına bildiriyoruz ama işte devletin memuru da kendilerine ekstra iş çıkarttığımızı düşünerek bizim kadar olayı sahiplenmiyor. Zaten her zaman dediğim gibi en büyük sorunumuz devletin yüreği katmerleşmiş vicdanı zamanla törpülenmiş cesaretsiz ve konuya tamamen ilgisiz memurunu koltuktan kaldırmaya ikna ile zaman geçiyor. Bilgililer ilgisiz, ilgililer de bilgisiz durumu halen devam ediyor. Bu işleri yapması gereken devletin ilgili memurunda zamanla doğan alışkanlık verdiği rahatlık, montonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor havyanlarla ilgili yapması gereken asli görevi yerine getirmiyor.
PET SHOPLAR ADINA LOBİCİLİK YAPAN BELEDİYE BAŞKANLARI VAR
Kendi siyasi partisi, yasa tasarsına onay verdiği halde, belediye başkanı olarak Ankara’ya gelip ‘yunus parkları kalkmasın’, ‘petshoplarda hayvan satışı devam etsin’ diye gelen belediye başkanları var. Kendi partisini bile aşıp utanmadan parti meclisinde lobicilik yapıyor, bizleri ve taslağı kötülüyorlar. Komplo teorisine inanmaya dünden razı kimi hayvanseverleri bile yasa taslağındaki cümleler arasında hayvanların uyutulacağı, bu işten para kazanacağımız gibi gizli cümleler olduğunu söyleyip onları da bize karşı kışkırtıyorlar.
BİR GÜN DOĞA HAKLARI MAHKEMESİ KURULACAĞINA İNANIYORUM
Mevcut yasa tasarısı yasalaşırsa, öncelikle sahipli hayvana eziyet halidne verilen ceza ile sahipsiz hayvana verilen ceza eşitlenecek. İkisi de yargılama konusu olup 4 aydan 3 yıla kadar ceza gelecek. Ben bir gün doğa hakları mahkemesinin bile bu ülkede kurulacağına inanıyorum. Ama bunlar kendiliğinden gelmiyor. Bizlerin doğru ve nitelikli insanlarla daha çok baskı unsuru yaratması daha çok lobicilik yapması gerekiyor.
TAVAN AKIYOR BİZ YERLERİ TEMİZLEMEKLE UĞRAŞIYORUZ
“Bir çift kısırlaştırılmamış köpekten 6 yılda ortalama kaç köpek ürer, eğer kontrol etmezseniz biliyor musunuz? 60 bin. Bunu bildikleri için de hâlâ zehirliyorlar ya da hücre evini aratmayan barınaklara bu hayvanları istifleyip orada can çekişerek ölmelerini bekliyorlar. Toplu zehirleme ya da vurarak kent ortasında katliam eğer bir çözüm olsaydı bugüne kadar başarılı olunmaz mıydı? Öldürmeye başladığınızda doğa yasası gereği bir batında 4-5 tane yavru yapacak hayvanın kendi türünü korumak için bu kez bir batında 10-12 yavru doğurduğunu biliyor musunuz? Yani itlaf ederek sorunu çözemiyorsunuz. Yani oturduğumuz evin tavanından şarıl şarıl su akıyor, bizler ise yeri temizlemeye çalışıyoruz.
-
Haytap Diyarbakır Sur bölgesinde
23.08.2019 13:45:00Haytap Diyarbakır Sur bölgesinde
Temmuz 2019 - Haber Global Tv Yayını
http://www.haytap.tv/haytap-ekibi-diyarbakir-sur-bolgesinde_f60977de2.html
-
6 büyük gazetede HAYTAP tam sayfa ilanlarımız
6 Büyük Gazetede HAYTAP Tam Sayfa İlanlarımız
Türkiyede ilk defa Haytap öncülüğünde 6 büyük gazetede 10 farklı tarihte tam sayfa farkındalık ilanlarımız yayınlandı . Hürriyet , Sözcü , Sabah , Cumhuriyet , Milliyet , Birgün
Aynı zamanda Pegasus ve Atlasjet Airlines arka kapaklarında da farkındalık ilanlarımızda bir ay boyunca göklerde binlerce yolcu ile birlikte uçtu.
-
Hayvan Hakları Bloomberg Kanalında -2010
Hayvan Hakları Bloomberg Kanalında Tartışıldı
Gülin Yıldırımkaya ile HT Gündem Hayvan Hakları 31 Ağustos 2010 tarihinde detaylı olarak konuşuldu. Program konuğu Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanımız sayın Av. Ahmet Kemal Şenpolat oldu. Son zamanlarda Haytap tarafından yapılan başarılı kampanyalar , bakımevi gerçeği , yasa değişiklik çalışmaları , bir kap su projeleri , ormanlara atılan köpekler ve sorunlara ilişkin sivil toplum örgütlerinin çözüm önerileri yaklaşık 50 dakika boyunca detaylı olarak televizyonların en fazla izlendiği saatlerde oldukça uzun bir süre tartışıldı. Programı izleyemeyenler buraya tıklayıp haytap.tv üzerinden tüm yayını kesintisiz olarak izleyebilir.
ÇEKİM TARİHİ : 19 AĞUSTOS 2010YAYIN TARİHİ : 31 Ağustos 2010
-
NTV - Haytap’ın İBB ’ye Karşı Hukuk Zaferini Yayınladı
NTV - Haytap’ın İBB ’ye Karşı Hukuk Zaferini Yayınladı
09/01/2011 pazar günü saat 21:00’de , HAYTAP ’ın İBB ’ye karşı kazandığı bu önemli çevre davası hakkındaki ·gelişmeler NTV ’de yayınlandı.
Program NTV· kaydını HAYTAP TV’den dinlemek için lütfen tıklayın.
Daha önceden kararın uygulanmasının engellenmesi için yürütmenin durdurulması kararını da veren Istanbul 5. İdare mahkemesi , yukarda yayınladığımız· kararı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin göl havzasında rekreasyon bahenesine sığınarak , yok etmeye çalıştığı·İstanbul büyükşehir meclis kararını ·bu kararla·tamamıyla· İPTAL etti.BİR GÖL HAVZASI ÖLÜMDEN NASIL KURTULDU ?
Istanbul’da yaşayanlar dahi pek bilmez ama Büyükçekmece göl havzası barındırdığı eko sistem ve yaban hayatı çeşitliliği bakımından Türkiye’ nin önemli sulak havzalarından biridir. göl havzası içinde olmasından dolayı , gerek sincapların , tavşanların , kekliklerin, tilkilerin , kuşların , kaplumbağaların barınma yeri olduğu gibi göçmen kuşların da yüzyıllardır Marmara Denizi’nden sonraki mecburi uğrak ve dinlenme yeridir. İlkbahar ve sonbahardaki göç sırasındaki onlar için duraklamalarında dinlenmelerinde son istasyondur.
Buna rağmen Istanbul Büyükşehir belediyesi ne yaptı biliyor musunuz ? hektarlarca alana sahip bu göl havzasının bölgenin moloz ve hafriyat döküm alanı olması için meclisinden karar aldı !
Hem de sessiz sedasız. Hem de hiçbir basın kuruluşunda bu doğru düzgün duyulmadan ve şehrin merkezinde bu kadar büyük yeşil bir alanın yok olmasına ve muhalefet şerhlerine rağmen. Ne kadar ilginçtir ki , belediye kararı ile bu bölgeye ancak hafriyat dökülerek topoğrafik yapının düzeltilmesi ve rekreasyon alanı sağlanması için kamu yararı olduğundan bahsetti.
Halbuki söz konusu arazi Büyükçekmece gölünü besleyen ana su kaynaklarından birisi olması ve %85i stabilize tabir edilen geçirgen katmanlardan oluştuğu bilinmesine rağmen. Gelen molozlar ise neye neden olacaktı biliyor musunuz ?
Civar inşaatlardan taşınan inşaat hafriyatları ve molozları tamamı killi topraktan oluşması nedeniyle zaman içinde bu yüzeylerin bu malzemeyle kaplanması sonucu Büyükçekmece gölü alttan su kaynakları tarafından beslenemeyecek ve gelecekte çok örneğini Türkiye’nin bir çok bölgesinde gördüğümüz üzere kuruyacaktı. Tıpkı Seyfe Gölü , Akşehir Gölü , Beyşehir Gölü gibi . Çünkü killi malzemeni oluşturmuş olduğu malzeme , yağmurlar sonrası bile adeta su geçirimi mümkün olmayan bir katman yaratacaktı.
Istanbul 5. İdare mahkemesine HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu olarak açtığımız bu idari kararın iptali davasında mahkeme yürütmenin durdurması yönünde çok cesaretli bir karar verdi. Belediyenin itirazını ise üst mahkeme reddetti. Çok ilginçtir biz hayvanların doğal yaşamı yok olmasın diye mücadele ederken , sanki birilerine de nazire yaparmışcasına bu mahkeme kararı ; sadece o bölgedeki doğal yaşam alanını korumakla kalmadı aslında o bölgeden yararlanan milyonlarca insanın içme suyu alanının , yeşil alanının imara açılmasını , gölün kurutulmasının da önüne geçmiş oldu.
Yani neymiş , hayvan hakları savunucuları kamuoyunda bilinenin aksine insanlar için bile mücadele ediyormuş.
Keşke aynı duyarlılık toplumun her kesiminden gelebilse. İnşaat molozları , hafriyatçıların atıkları mahkeme kararlarına gerek kalmadan seçtiğimiz kişilerce doğrudan bizler lehine yorumlanabilse. Ne yazıkki sivil toplum örgütlerinin zamanında yaptığı uyarılar , çalışmalar dikkate alınabilse.
“Onlar torunlarını düşünmüyor , onların torunlarını DA biz düşünüyoruz”
HABERTÜRK GAZETESİ09/01/2010Ne olmuştu ? Dava aşamasına kadar gelen süreci Okumak İçin Lütfen Tıklayın
-
Pak Bahadır- Haytap ’’Hayvanat Bahçelerine Hayır!’’-TV YAYINI 2007
Pak Bahadır- Haytap ’’Hayvanat Bahçelerine Hayır’’ - TV YAYINI-2007
Artık ayakta durmakta zorluk çekiyorum. Yaşlılıktan, ayaklarım büyümeye başladı. Sağa sola, duvarlara çarparak yürüyebiliyorum. Bu nedenle vücudumda yaralar oluştu. Artık 56 yaşındayım. Ömrümün sonuna yaklaştım. En fazla 3-5 yıl ömrüm kaldı. Elli yıldır, burada hapis hayatı yaşıyorum. Bir tarafımda dikenli bir çukur, diğer tarafımda dikenli bir duvar, diğer bir tarafta da, dikenli teller. En uzun yürüyüşüm, 5-6 adım atacak kadar bir uzaklık. Özgürlüğü asla tadamamış bir Asya filiyim. Ama yurdumu, ormanlarımı hiç göremedim. Zorunlu bir hapis hayatı yaşıyorum burada..
·
Diğer röportajları ve kısa filmlerimizi de izlemek istiyorsanız··www.haytap.tv adresine bakabilirsiniz.
-
İBB -HAYTAP ’’Var Olmak Haktır’’ Eğitim Projesi Tanıtımı-2011
İBB -HAYTAP ’’Var Olmak Haktır’’ Eğitim Projesi Tanıtımı
HAYTAP ile İBB arasında 2011 yılında ‘Var Olmak Haktır’ adlı eğitim projesi Istanbul’da 39 belediyeyi kapsayan bir eğitim projesi olarak başlamış ve yaklaşık dört ay boyunca Istanbul’daki birçok okulda Yonca Evcimik ve dans grubunun katılımı ile renklenmişti. Bu proje boyunca HAYTAP’tan eğitim koordinatörümüz Semra Onal’ın, hemen hemen her hafta sonu, İstanbul’un önceden belirlenen semtlerindeki okullarla eğitim çalışmalarında bulunduğunu anımsatalım.
Türler Arası Dayanışma Platformu ile ortaklaşa gerçekleştirilen bu eğitim projesinin tanıtımı 2011 yılında Istanbul’da Emirgan Parkı’nda yapılmış ve Sayın Kadir Topbaş ile birçok sanatçı da orada bulunmuştu.
İBB-HAYTAP Eğitim Projesi ’’Var Olmak Haktır’’ Tanıtım Videosunu İzlemek için tıkla...
Not: Özellikle filmin 4. ile 5 . dakika arasında plaketin İBB Belediye Başkanı’na koşullu verildiği bölüme dikkat ediniz.
-
Sokak Hayvanları İçin Sigorta- CNN YAYINI
Sokak Hayvanları İçin Sigorta- CNN YAYINI
CNN Turk televizyonunda NEVŞİN MENGÜ ile sokak hayvanlarının geçirmiş olduğu trafik kazalarının sigorta kapsamına alınması son gelişmelerle beraber tartışıldı. Programa Haytap adına Av Ahmet Kemal Şenpolat katıldı.
Programı HAYTAP TV’den izlemek için lütfen tıklayın
Konuyla daha önce çıkan yazılar içinse lütfen buraya tıklayın. :
-
İrfan Değirmenci ile 111 Soruda Hayvan Hakları Kitabı
İrfan Değirmenci ile 111 Soruda Hayvan Hakları Kitabı
-
Hülya Avşar ve Av.Şenpolat Hayvan Haklarını Konuşuyor
Hülya Avşar ve Av.Şenpolat Hayvan Haklarını Konuşuyor
Hülya Avşar ile HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat hayvan haklarını gündeme aldılar. Türkiye’deki ve dünyadaki hayvan hakları ihlallerini, yasaları, bugüne kadar yapılanları yapılmayanları, barınakları, siyasi partileri, kürkü, avcılığı, petshopları, su havzalarındaki imar yapılaşmasını ve sivrisinekleri yaklaşık bir saat boyunca konuştular.
( Program yayın tarihi 2008 )
Program başlamadan önce federasyon kurucu üyemiz BGD’nin hazırlamış olduğu film ile federasyonumuzun kuruluşundan bu yana geçen kısa süre içerisinde yapmış olduğu çalışmaları anlatan Turkmax’ın hazırladığı iki üç dakikalık kısa bir film de yayındaydı. Özellikle ‘siyasilere oy yok’ kampanyamızın ‘prime time’ da televizyon ekranlarında olması büyük etki yarattı.
Sayın Hülya Avşar’a , ekibine , Digiturk ve Turkmax çalışanlarına canlarımızın sesine de kulak verdikleri onların yaşamış oldukları ızdırabı anlatabilmemize bu fırsatı verdikleri ve hayvan haklarının prime time progrmaında bu kadar uzun ve etkili bir biçimde yer vermiş oldukları için tekrar tekrar teşekkür ediyoruz.
-
"Satın Alma Sahiplen" Kısa Filmimizin RTÜK Onay Yazısı
"Satın Alma Sahiplen" Kısa Filmimizin RTÜK Onay Yazısı
-
NTV Sade Vatandaş Programında Hayvan Hakları Konuşuldu
NTV Sade Vatandaş Programında Hayvan Hakları Konuşuldu
HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi ve BGD derneği kurucu üyesi Jale GÜVEN , HAYTAP FEDERASYONU Yönetim Kurulu Başkanı Av Ahmet Kemal ŞENPOLAT, ve tiyatro sanatçısı Doğa Rutkay , 8 Nisan 2007 Çarşamba akşamı Okan BAYÜLGEN’in Sade Vatandaş programında Hayvan Hakları için NTV ’de konuştular.
Programı izleyemeyenler bu linke tıklayarak HAYTAP TV’den izleyebilirler
-
Haytap 10 yılda neler yaptı ? Atlasglobal Eylül 2018 ayı sayısı
Haytap 10 yılda neler yaptı ? Atlasglobal Eylül 2018 ayı sayısı
AHMET KEMAL ŞENPOLAT
“Zihniyet devrimi hiç kolay olmadı”
GEÇTIĞIMIZ AYLARDA 10. YILINI KUTLAYAN HAYTAP’IN (HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU) BAŞKANI AHMET KEMAL ŞENPOLAT ILE BULUŞUP DERNEĞIN ÇALIŞMALARINI VE MÜCADELELERINI KONUŞTUK. NICE 10 YILLARA HAYTAP!
RÖPORTAJ: IŞIL KAYNARKAN
FOTOĞRAF: HAKAN AYDOĞAN
Temmuz ayında 10. yılınızı kutladınız. Biraz bahseder misiniz, nereden başladınız ve neler değişti bu zaman zarfında?
Yola ilk çıktığınızda, bu dernek 10 yıl sonra şu markalarla çalışacak, şu kadar bağış toplayacak, bu kadar hayvana yardım edecek, politikacılarla görüşebilecek, rol model sanatçılarla çalışacak gibi hayalleriniz oluyor. İlk önce çevrenizi, arkadaşlarınızı bu hayale inandırmaya çalışıyorsunuz. Onlar da tabii ki inanmıyorlar! Çünkü o zamana kadar yüzlerce benzer dernek kurulmuş, kapanmış; güvensizlik oluşmuş. Dernekleri marka haline getirebilmek çok zor bir iş, bu yolda tutturuk bir karakterde olmak önemli. Ayrıca vahşet görüntülerine karşı dirençli olmanız; sinirlerinizin çelik gibi olması lazım. Bu 10 yılda bir şeyler değişti mi derseniz, evet değişti. En azından toplumdaki duyarlılığı arttırdık. “Zehirleyen belediyeler” haberlerinden “bir kap su veren belediyeler” aşamasına geldik. Sadece İstanbul’dakilerle değil, Anadolu’daki belediyelerle de haşır neşiriz; aslında onlarla daha yoğun çalışıyoruz. Hazırladığımız afişlerle hassasiyetlerini billboard’larda duyuran, su dağıtan belediyeler var artık Türkiye’de. Bu bir zihniyet devrimi ve gerçekleştirmek hiç kolay olmadı.
Peki hayvanat bahçeleri, sirkler, pet shop’lar konusunda durumlar nasıl?
Evet, hayvan hakları sadece sahipsiz kedi ve köpeklerle ilgili değil elbette. Bir yandan, kedi ve köpeklerle ilgilenen; mamalarını, sularını, kısırlaştırılmalarını düşünen bir ahali oluşmuş durumda. Öte yandan, biz “Hayvanat bahçesi açılmasın” deyip konuyu belediyelere de taşıdığımızda, henüz bundan pek bahseden yok.
Belki 10 yıl sonra, 20. yaşımızda belediyeler dahil herkesin gündeminde bu konu olacak. Belki “Hayvanları hapsederek nasıl da kötülük yapılmış” denecek ama bunun olması için o zamana kadar
da mücadeleye devam etmek gerekecek. Benzer şekilde sirkler de olmamalı artık. Belediyelerin, valiliklerin bunlara ruhsat vermemesi, sirklere hayvan satanların buna cesaret bile edememesi lazım. Hayvan hakları, bu başlıkların yanı sıra yunus parkları, pet shop’lar, faytonlar, at yarışları, mezbahalar, avcılık konularını da kapsıyor. Biz bunları da olabildiğince gündeme getiriyoruz. Sahip olduğumuz marka değeriyle yapıyoruz bunu. Yola çıktığımız ilk dönemde “Yunus parkı, hayvanat bahçesi olmasın” diyemedik; birinci kurdan yani kedi ve köpek haklarıyla işe başladık biz! Haklarla ilgili hangi konu olursa olsun sürekli söyleyip nedenlerini anlattığınızda ancak altı-yedi sene içerisinde etkisini görmeye başlıyorsunuz.
Uzun zamandır gündeminizde olan İstanbul Adalar’daki fayton konusunda hangi aşamaya geldiniz?
Fayton konusunu ilk olarak 2010 yılında açmıştık,
tek tük konuşuluyordu ama kesinlikle gündemde değildi. Faytonun yasaklanması gerektiğini, o yılki 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde, Kadıköy ve
Adalar Belediye Başkanı’nın huzurunda söylemiştik. İşte o günden beri sürekli “fayton atları”
demeye devam ettik ve hayvanseverlerin ilgisini çekmeye başladık. Sonra bu çıkışlarımızın bir kamuoyu yarattığını görünce, geçtiğimiz Haziran ayında Büyükada’da bir buluşma düzenledik.
Burada toplanan ve bu konudaki tepkilerini ortaya koyan herkes konuyla ilgili görüşlerini de birer kağıda yazdı. Biz de bunları İstanbul
Büyükşehir Belediyesi’ne ve Ulaşım Koordinasyon Müdürlüğü’ne götürdük. Belli bir noktaya kadar da geldik. 3-4 yıla kalmadan bu konuda iyi bir sonuç alacağımızı düşünüyorum.
Sık sık duyduğumuz Kabahatler Kanunu’ndan da bahseder misiniz biraz? Hayvanlara yönelik
işlenen suçların Kabahatler Kanunu kapsamından çıkarılması konusunda ne gibi gelişmeler yaşanıyor?
Biz hukuk kısmını biraz basitleştirdik, reklam ve
halkla ilişkiler çalışmalarını bu konu üzerinde kurgulamaya çalıştık. Kabahatler Kanunu’nu anlatırken, kapalı yerde sigara içince de hayvana işkence yapınca da aynı para cezası alınıyor dediğimiz zaman bunu herkes anlayabiliyor.
Dolayısıyla konuyu daha anlaşılır kılmaya ve gündemde tutmaya devam ediyoruz. Öte yandan, hayvansever vatandaşlarımız bu konularda anında çözüm istiyor. Ama maalesef bürokrasi o kadar hızlı işlemiyor. Yasa değişecek ama istediğimiz gibi mi değişecek bilmiyorum. Hayvanlara yönelik suçların Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılması gerektiğini ilk kez 2004 yılında yazdığım bir yazıda zikretmiştim; aradan 14 yıl geçti, hâlâ aynı şeyi söylüyorum. Sosyal medya ve online imza toplama sayfaları üzgünüm ki bir işe yaramıyor. 10 bin online imza toplanacağına, 10 bin adet kartın veya mektubun İBB’ye postalanması daha çok etkili bence. Bir tweet atınca her şey çözülmüyor maalesef; rol model sanatçılar sosyal medyada duyarlılıklarını paylaşınca da… İnsanlar harekete geçseler, bizimle birlikte en ufak bir şey yapsalar daha güçlü olacağımıza eminim.
“2010 YILINDAN BERI HAZIRLANAN HAYTAP TAKVIMLERIMIZDEN ELDE EDILEN GELIR TOPL AM 400 BIN LIRA YI BULDU. BU GELIRLE SAHIPSIZ HAYVANLAR IÇIN KULÜBELER YAPILIYOR,RÖNTGEN CIHAZLARI ALINIYOR, BAKIM EVLERI ONARILIYOR… VE BU HARCAMALARIN TÜMÜ WEB SAYFAMIZDA FATURASINA KADAR YAYINLANIYOR. ” “2010 YILINDAN BERI HAZIRLANAN HAYTAP TAKVIMLERIMIZDEN ELDE EDILEN GELIR TOPLAM 400 BIN LIRAYI BULDU. BU GELIRLE SAHIPSIZ HAYVANLAR IÇIN KULÜBELER YAPILIYOR, RÖNTGEN CIHAZLARI ALINIYOR, BAKIMEVLERI ONARILIY OR… VE BU HARCAMALARIN TÜMÜ WEB SAYFAMIZDA FATURASINA KADAR YAYINLANIYOR. ”
“YURT DIŞINDAKI GIBI HAYVAN POLISLERIMIZ, AMBULANSLARIMIZ, KALABALIK EKIPLERIMIZ VE CALLCENTER’LARIMIZ YOK. BELKI 20 YIL SONRA BUNLARA DA SAHIP OLURUZ. ”
Röportajımızı güzel şeylerden söz ederek bitirelim. Eğitim tiyatronuzdan bahseder misiniz?
Derneğimizi ve çalışmalarımızı anlatmamız
için okullardan talepler geliyordu ama yetişemiyorduk. Hâl böyle olunca biz de profesyonel olarak önce İstanbul’da Moda Sahnesi, sonra da tiyatro grubu Park Çocuk ile
birlikte çalışmaya başladık. Hayvan haklarına dair Türkiye’deki tek tiyatro oyunu olan Bremen Mızık-çıları, ilkokul çocuklarının anlayabileceği bir dilde sahneleniyor.
Tiyatromuz, geçtiğimiz eğitim ve öğretim yılında Gaziantep, Bitlis, Tatvan, Muş gibi birçok şehre turneye gitti. Çocuklara bu yaşta verilen eğitim çok önemli. Daha şimdiden hayvanat bahçesi ve sirkin kötü bir şey olduğunu bilecek, büyüyünce de petshop’tan hayvan almayacaklar belki…
Bremen Mızık-çıları eğitim tiyatrosunun ilkokullarda sahnelenmesi için sponsor olabilirsiniz.
haytapshop.com’dan alışveriş yapabilirsiniz. haytapshop.com’dan ve D&R, İnkilap, Remzi gibi kitap-kırtasiye mağazalarından HAYTAP takvimlerini satın alabilirsiniz.
Otel rezervasyonlarınızı sosrooms.com sayfasından gerçekleştirebilirsiniz.
fonzip.com/haytap/bagis
web sayfasından online bağış yapabilirsiniz.
Bremen Mızık-çıları eğitim tiyatrosunun ilkokullarda sahnelenmesi için sponsor olabilirsiniz.
haytapshop.com’dan alışveriş yapabilirsiniz. haytapshop.com’dan ve D&R, İnkilap, Remzi gibi kitap-kırtasiye mağazalarından HAYTAP takvimlerini satın alabilirsiniz.
Otel rezervasyonlarınızı sosrooms.com sayfasından gerçekleştirebilirsiniz.
64 GLOBER EYLÜL - SEP TEMBER
-
2011’de Haytap Çalışmaları - Televizyonda
2011’de Haytap Çalışmaları - Televizyonda
Programda 2011 yılında yaptığımız HAYTAP eğitim çalışmaları , hayvan hakları , rol model kişilerle yaptığımız çalışmalar, topluma mal olan çaılşmalarımız ve başbakanla görüşme gibi bir çok önemli konuya kısacık sürede temas edildi . 2011 yılının Haytap açısından kısa bir özeti yapıldı.
Havuzlara binbir yalanla hapsedilen ve kandırılan gerçeği görün onların kurtarılması için siz de bizlere destek olun. Sesinizi meclise kadar bakanlıklara kadar duyurun.
HAYTAP
-
Haytap Klip - Ünlü Sanatçılar Hayvan Bakımevleri İçin Söylüyor : SENİ HALA SEVİYORUM
Haytap Klip - Ünlü Sanatçılar Hayvan Bakımevleri İçin Söylüyor : SENİ HALA SEVİYORUM
Bahar Korçan, Billur Kalkavan, DJ Hüseyin Karadayı, Bora Öztoprak, Burcu Güneş, Doğa Rutkay, Deniz Erten, Derya Baykal, Ebru Şallı, Elif Dağdeviren, Hakan Peker, Metin Arolat, Metin Özülkü, Naz Elmas, Reyhan Karaca, Tan Sağtürk, Yeliz Eker, Yonca Evcimik, Zeyno Gönenç hayvan bakımevlerine destek için SENİ HÂLÂ SEVİYORUM diyerek buluştu.
-
Ünlüler Haytap’ın Projesinde ’’ Havuzlardan Okyanuslara Yunuslara Özgürlük’’ - Fox Haber
Ünlüler Haytap’ın Projesinde ’’ Havuzlardan Okyanuslara Yunuslara Özgürlük’’ - Fox Haber
-
Haytap için ’’Var Olmak Haktır’’ Kısa Film Çalışması
Haytap için ’’Var Olmak Haktır’’ Kısa Film Çalışması
Mehmet Aslantuğ’dan , Pascal Nouma’ya ; Sezen Aksu’dan Nasuh Mahruki’ye , Ajda Pekkan’dan Demet Akbağ’a kadar bir çok rol model arkadaşımız HAYTAP projesine destek verdi. Haytap’ın klasikleşmiş sloganları onların ağzından çok daha güzel yer edindi.
Bu dünyada en zayıf halkayı savunmak aslında insan haklarını savunmaktır.
Üzerinize Vazife Olmayan İşlere Karışın
ve
Var Olmak Haktır teaser çekimlerini HAYTAP TV’den izlemek için lütfen buraya tıklayın
Kısa filmi izlemek için lütfen buraya tıklayın
-
HAYTAP - ( 2012’de ) Sunulan Yasa Tasarısını Neden Red Ediyor?
HAYTAP - Sunulan Yasa Tasarısını Neden Red Ediyor?
Tamam kimse okumadan dedikodu yapmaya , kulaktan dolma bilgilere inanmaya , onun bunun dediğine delilsiz ve belgesiz olarak inanmaya dünden razı.
Hatta şöyle söyleyelim varlığının nedeni Haytap ’a saldırı. Haytap’ a saldırdıkça sempatik olup facebooktaki üye sayısını artırma derdinde. Peki öyle olsun
Onca yazıyı teklifi , gelinen aşamaları okumanızı zaten beklemiyoruz.
Bakanlık ise katılmadığımız toplantılarda HAYTAP katıldı , onlar kabul etti , onlar bu yönde teklif sundu diye kamuoyunu yanlış şekilde yönlendiriyor.Halbuki sunduğumuz tüm tekliflerin ne olduğu hem web sitemizde yıllardan beri yayınlanıyor hem de bakanlık bugüne kadar herbirimizi oyalayıp , kendi kafasındaki Avrupa modelli sokakta hayvan kalmama dahil olmak üzere hayvanat bahçelerinin açılmasına kadar oluşturduğu tasarıya federasyonu da alet ederek kılıf arıyor.
Tüm bunlara rağmen yine de televizyon izleme özürlü olamazsınız. Buyrun neden karşı çıktığımızı , samimiyetimizi bir televziyon yayınından izleyin Önyargıları yıkamayız belki ama en azından vicdanı olan bir şeyler öğrenir. Hayvanlara faydası olur.
HABERTURK yayınını HAYTAP TV’den izlemek için lütfen tıklayınız.
-
Hayvan Hakları ve Haytap Nedir ?
Hayvan Hakları ve Haytap Nedir ?
Haytap'ın yaptığı STK çalışmalarını farklı tarihlerde sunulan tv programlarında bir arada topladık.
Neler yapıyoruz ?
Nasıl yapıyoruz ve esas görevimizi ne olarak belirledik.?
Hayvan hakları çalışmaları nelerdir?
Farklı tarihlerde farklı tv kanallarında işlenen yapımların hepsi bir arada.
Aramıza katılmadan önce izlemenizi tavsiye ederiz.
-
Yunus Parklarına Hayır - TRT Yayını
Yunus Parklarına Hayır - TRT Yayını
Yunus parklarını , yunus gösteri merkezlerini neden istemiyoruz ? Devlet kanalı TRT dahi konuya el attı. Katıldığımız program yayınını izlemek ve yunusların biz insanlar için hangi travmayla karşı karşıya kaldığını , biz insanları eğlendirmek ve güya sağlık sorunlarını çözmek için perde arkasında neler yaşadıklarını daha falza bilgilenmek için ve yayını izlemek için lütfen buraya tıklayın.
-
Ünlü Sanatçılar Hayvan Bakımevleri İçin Söylüyor: "Seni Hala Seviyorum"
Ünlü Sanatçılar Hayvan Bakımevleri İçin Söylüyor: "Seni Hala Seviyorum"
Yonca Evcimik’in yeni single albümü tüm müzik marketlerde
Bahar Korçan, Billur Kalkavan, DJ Hüseyin Karadayı, Bora Öztoprak, Burcu Güneş, Doğa Rutkay, Deniz Erten, Derya Baykal, Ebru Şallı, Elif Dağdeviren, Hakan Peker, Metin Arolat, Metin Özülkü, Naz Elmas, Reyhan Karaca, Tan Sağtürk, Yeliz Eker, Yonca Evcimik, Zeyno Gönenç hayvan bakımevlerine destek için SENİ HÂLÂ SEVİYORUM diyerek buluştu.
-
Bu Kez Mevzubahis Haytap !
Bu Kez Mevzubahis Haytap !
Skyturk tv kanalında (5 Ağustos ) Cuma akşamı, HAYTAP konuk idi. Mevzubahis adlı canlı olarak yayınlanan programda , hem hayvan hakları hem de HAYTAP’ın düzenlediği ödüllü fotoğraf yarışması konuşuldu. Programa HAYTAP adına yönetim kurulu başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat katıldı.
Programı HAYTAP TV’den izlemek için tıklayın... -
Baştan Sona Hayvan Hakları Bloomberg -2011
Hayvan Hakları 2. Kez Bloomberg Kanalında
Hayvan hakları çok geniş bir şekilde 6 Temmuz 2011 yılında masaya yatırıldı . Daha önce 2010 yılında da yine aynı kanalda benzer bir program yapılmıştı.
Program konuğu HAYTAP Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat.
Başbakanla yapılan görüşmeden , siyasilerle yapılan taahütname imzalanmasına, hayvanat bahçelerinden yunus parklarına, ev hayvanlarının evlerden tahliyesinden yasa değişikliğine kadar bir çok önemli konu yaklaşık 45 dakika kadar uzunca bir süre ülkemizdeki hayvan hakları konuşuldu
-
Siyasilere OY YOK..Televizyon Yayını
Siyasilere OY YOK..Televizyon Yayını
HAYTAP’ın başlatmış olduğu Hayvanların Yaşam Haklarını Yok Sayan Onları Yok Eden siyasilere OY YOK kampanyası tüm yurtta olanca hızıyla devam ediyor. Çeşitli basın kuruluşlarında konuyla ilgili haberler de sürekli olarak çıkıyor. Hayvan hakkı savunucularının ciddi bir oy potansiyeli olduğu ve seçim sonrası milletvekillerini takip edeceğimiz mesajı sürekli olarak duyuruluyor.
İşte bunlardan bir tanesi de geçtiğimiz günlerde bir televizyon programında canlı olarak yayınlandı.
-
Okan Bayülgen ile Hayvan Hakları
Okan Bayülgen ile Hayvan Hakları
Hayvan Hakları konusu çok geniş katılımlı bir şekilde Okan Bayülgen’in KANAL D’de yayınlanan Muhabbet Kralı adlı programında tartışıldı.Özellikle ülkenin farklı yerlerinde bulunan farklı derneklere mensup HAYTAP temsilcisi arkadaşlarımız programa katılmasının uygun olması ve bilgi donanımları ile gelmeleri kaliteyi daha çok artırdı , bizleri tanımayan dış dünyanın da bizlerden ve sahada çalışan arkadaşlarımızdan haberdar olmasını sağladı.Birinci Stüdyoda sanatçı dostumuz Leman Sam , Haytap Yönetim Kurulu üyelerinden Aslı Umut Pelit ile Yönetim Kurulu Başkanımız Av. Ahmet Kemal Şenpolat ve Bitlis Haytap temsilcisi Dr. Damla Şahin program konukları arasında yer aldılar. İkinci studyo ise ağırlıklı olarak Anadolu’daki sahada çalışan HAYTAP temsilcilerimizden oluştu. Programı izlerseniz hayvan hakları ile beraber Sivil Toplum Örgütlenmesinin öneminden , eğitim çalışmalarına , saha çalışmalarından afiş çalışmalarına ve yasa değişikliği için bugüne kadar gelen aşamalar program süresi elverdiği sürece anlatıldı.
Kavgasız gürültüsüz bir programda asıl hedefimiz her zaman olduğu gibi toplumu ve bu hassas konuya her daim mesafeli yaklaşan ancak milyonları bulan insanı kazanabilmek hedefine vardığımızı düşünüyoruz.Yurdun dört bir yanından gelen temsilcilerimizi , fırsat bulamayıp da konuşamayan tüm genel kurul üyelerimize tekrar tekrar binlerce kez teşekkür ediyoruz. Uzun provalardan ve çalışmalardan sonra ortaya başarılı bir program ortaya çıkacağını , ulusal çapta yaptığımız temsilciler toplantılarımızın ve federasyon içi eğitim çalışmalarının meyvelerini yavaş yavaş vereceğini biliyorduk ama program sonrası yapılan geri dönüşlerden ektiğimiz tohumların fazlası ile geri döndüğünü görmek bizlere ayrı bir mutluluk verdi.
Yaklaşık 2 saat 40 dakikayı bulan programı mecburen iki bölüme ayırarak yayınlayabiliyoruz. Gece geç saat olması nedeniyle izleyemeyen gönüllülerimiz için daimi olarak haytap ansiklopedimizde kalmasını için bu güzel yayını haytap.tv ye de aldık.
Programın BİRİNCİ BÖLÜMÜNÜ izlemek için lütfen buraya tıklayın
Programın İKİNCİ BÖLÜMÜNÜ izlemek için lütfen buraya tıklayın
-
Can Dündar - Şenpolat - Ayı İnsana Saldırırsa ?
Can Dündar - Şenpolat - Ayı İnsana Saldırırsa ?
4 Ekim 2010 tarihinde , Dünya Hayvanları Koruma Gününde akşam yayınında Can Dündar’ın 3. defa konuğu olduk .Erzurum’da vur emri çıkarılan ayı ve yasa değişikliği yine gündemin konusuydu. Programı izlemeyenler arkadaşlarımız için buraya tıklamalarını rica ediyoruz.
Ayrıca www.haytap.tv üzerinden de diğer ciddi bir arşiv yaptığımız tüm katıldığmız programlarımızı izleyebilirsiniz. Özellikle temsilci arkadaşlarımızın kendi bölgelerinde katılacakları program ve sunular için bu görsel arşivin de yazılı arşivimiz kadar yön göstereceğini ve eğitim alacaklarını düşünüyoruz.
Not :Program sonrası Erzurum Valisi söz konusu ayının Bursa Karacabey’deki rehabilitasyon merkezine alınması için basına demeç verdi. Program 4 Ekim 2010 tarihinde yayında olmasına rağmen sonraları da ara sıra da olsa ayılar ile insanların yaşam alanlarının içiçe girmesinden dolayı menfaat çatışmaları sık sık gündeme geldi.3/9/2011 tarihindeki benzer bir haber bu sefer Milliyet Gazetesinde çıktı.
-
NTV’ de Can Dündar ’a 2. Kez Konuk Olduk
NTV’ de Can Dündar ’a 2. Kez Konuk Olduk
NTV’de Can Dündar tarafından hazırlanıp sunulan Canlı Gaste programına Haytap Hayvan Hakları Federasyonu ’nu temsilen yönetim kurulu başkanımız Av. Ahmet Kemal Şenpolat yine konuk oldu. Yasa değişikliği için Ankara ’da parlementoda yaptığımız son görüşmeler ile hayvanları koruma kanundaki temel eksiklikler üzerine tekrar konuşuldu.
Programı izlemek için lütfen tıklayın
Diğer katıldığımız tv programlarını , hayvan hakları ile ilgili diğer önemli tv programları için lütfen www.haytap.tv ’yi takip ediniz.
-
Haytap NTV ’de "Canlı Gastenin" Konuğu İdi
Haytap NTV ’de "Canlı Gastenin" Konuğu İdi
NTV ’’Canlı Gaste’’ Programın’da Can Dündar ve Haytap Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Av.Ahmet Kemal Şenpolat meclisteki yasa değişikliği konusunda 02/12/2009 tarihinde konuştular.
Televizyon programını izlemek isteyenler : burayı tıklayabilirsiniz.
Aşağıda ise programda konuşulan yasa değişikliği ile ilgili olarak yazılmış Av Ahmet Kemal Şenpolat’ın bir yazısını yayınlıyoruz.
Hannibali deviren Romalı General Cornellius her cümlesinin sonunda KARTACA YIKILACAK dermiş...Biz de her defasında , Romalı general gibi bu “AFERİN OĞLUM YASASI” olan hayvanları koru-MA yasası değişmeli değişecek diyoruz… Binbir törenle ve AB uyum yasaları çerçevesi içinde çıkarılmaya çalışan bu yasa değişmediği sürece elimiz kolumuz bağlı…O nedenle hayvanlara karşı meydana gelen tüm uygulamalarda herkesin aksine ben 5199 SAYILI YASANIN UYGULANMAMASI İÇİN ÇABALIYORUM..çünkü bu yasa uygulandığı zaman en iyi olasılıkla 250 milyon lira ile 1 milyar lira arası idari para cezası kesiliyor..zaten çoğunlukla da faili bulamadığınız zaman bu kabahat yapanın yanına kar kalıyor..hatta hayvan ölürken bile devlet para kazanıyor , bu işkence yapıldığı için…böyle bir tezat olabilir mi ? canın değerini hangi parayla geri getirebilirsiniz ?
Dikkat edin , bu haksız eyleme suç değil ; Kabahat diyorum çünkü hayvanları yakıp , tecavüz etmek , zehirlemek , taşlamak , asmak , açlığa susuzluğa mahkum etmek bir SUÇ olarak algılanmıyor..Yani bu yasa türk ceza kanunu kapsamında uygulanması gereken bir yasa değil aksine kabahatler kanunu kapsamında uygulaması olan bir yasa..bir diğer değişle bunun cezasını makbuzunu savcılık ya da hakimler veya mahkemeler değil idari memurlar kesiyorlar….savcı istese bile dava açamıyor, takipsizlik kararı veriyor……Adaletin gözleri değil fakat elleri bağlı !Kapalı alanda sigara içene nasıl ceza kesilirse , ya da dilenciye dilencilik yaptığı için hatta kumar oynatana kumar oynattığı için nasıl muamele yapılırsa hayvanı vahşice öldüren , asan , kesen , tecavüz eden, gözünü oyan , asit döken ve yakan kişiye de aynı muamele yapılmaktadır..böyle bir şey olabilir mi ?Böyle bir hukuki düzenleme 21. yy Türkiye’sine yakışabilir mi ?Avrupa ‘da kendi hayvanın kuyruğunu kesen kişiye bile mahkemeler tutuklama kararı vermektedir. ..çünkü bir hayvana bunu yapan yarın öbür gün insana da yapar gerekçesi vardır…yani bunu işleyen suç işlemiştir..kabahat değildir bunun tanımlaması..ve bu eylem kişinin adli siciline de işlenir..! yani ömür boyu onun boynuna asılı bir yaftadır o..Öte yandan , yasaın diğer en büyük eksikliği bu kabahatin ( aslında suçun ) re’sen savcılık tarafından takip edilmemesidir. Yani yeni yasa ile şikayet olsun olmasın savcılık kendiliğinden harekete geçmelidir.. Bir adam öldürüldüğünde , yaralandığında , rüşvet verildiğinde alındığında , gasp yapıldığında , nasılki mağdurun yakınları talep etmeseler dahi savcılık kendiliğinden dava açar……….hayvanlara karşı kötü muamele olduğunda da hiçbir gerçek ya da tüzel kişinin talebi olmadan bu takibat yapılmalıdır. Bizde ne zaman takibat yapılır ?Olay medyaya çıktığında ! ….al gülüm ver gülüm dünyası…her hayvanın başına kamera koyup , gündemin boş mu olması lazım bunun tvlere çıkması için ?Gelelim olayın kanlıpara boyutuna..yani petshop boyutuna…petshoplar yerden mantar biter gibi bitiyor…zaten oralarda usule aykırı bir şey de yakalayamazsınız ..satan mal satmaktadır..denetleyen de beyaz eşya denetimi yapmaktadır….hadi bir aykırılık yakaladınız diyelim..yine idari para cezası…! Alın size 5199 sayılı yasa ! Adam zaten distribütörlüğe soyunmak için hayal kuruyor, doğu avrupa ile teşkilat kurmuş..…20 dolara alıyor 500 dolara satıyor…bir hayvandan elde edeceği kar kadar vereceğin ceza ne kadar caydırıcı olur..adam daha çok asılıyor , teşvik gibi görüyor olayı…Yurtdışından yurda kaçak giriş ve çıkışlardan ise hiç bahsetmiyorum…musluk-çeşme- vana diyorum..anlayan anlar…! Web sayfamızda yasa değişikliği teklifimiz var…oradaki gerekçeleri lütfen dikkatli okuyun. İki yıldır her gittiğimizde bunu Ankara’ya veriyoruz..Aynı şekilde yine bu alternatif teklifimizi , çözüm önerilerimizi vermeye devam edeceğiz..ancak sanırım onlar vahşete uğraması gereken hayvan kotası henüz dolmadığından harekete geçmek istemiyorlar..
Önce insan diyorlar…Hangi insan…? Gariban su içmeye gelmiş ayıyı recm eden insan mı ? Eşeğin gözünü oyan insan mı ? Terrierin bacağını kesip yavrusunu gözü önünde yakan insan mı ? Kedi yavruları ortalığı pisletiyor diye gözlerine asit döken insan mı ? Ben bu ahlaksızlığı yapan o insanla aynı otobüse , minibüse binmek istemiyorum, aynı okula gitmek istemiyorum , aynı yerde tatil yapmak da istemiyorum..…Onun ceza olarak vereceği parayı da istemiyorum..Ben ülkemin geleceğini , sağlıklı kuşakları istiyorum…
O nedenle bu işe gönül vermiş kişilere tekrar sesleniyoruz…:yasadan önce tasa gerekiyor belki ama içimizdeki dernekçilik macerasını bir kenara bırakıp , yeni hükümete bastıracağız arkadaşlar…lobbycilik yapacağız..Ankara’ya kamp kuracağız.. Bu yasa değişecek..bu yasa değişecek..kabahatler kanunu olmaktan çıkacak…Hayvanlara mal diye değil artık “can” diye bakılacak…!19/07/2006
Av.Ahmet Kemal Şenpolat
Haytap Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı -
Saba Tümer’le Bu Gece
Saba Tümer’le Bu Gece
Saba Tümer’le Bu Gece programının konuğu Federayon Yönetim Kurulu Başkanımız Av. Ahmet Kemal Şenpolat. Türkiye’deki Hayvan Hakları ve özellikle sokak hayvanlarının sorunlarının konuşulacağı CNN TURK ’teki programı izlemek için tıkla
Saba Tümer ile ekibine destekleri ve duyarlılıkları için tüm canlar adına çok çok teşekkür ediyoruz
HAYTAP -
EVDE HAYVAN BESLEME İLE İLGİLİ NTV CANLI YAYINI
EVDE HAYVAN BESLEME İLE İLGİLİ NTV CANLI YAYINI
Yargıtay evinde köpek besleyenleri üzecek bir karara imza atarak Apartmanda hayvan beslemek kat maliklerinin iznine bağlıdır dedi. İzmir’in Hatay semtindeki Deniz Apartmanı’nın yöneticisi Celal Duran, dairesinde rottweiler cinsi köpek besleyen Hüseyin Kayalar’ı apartman yönetimi kararıyla, mahkemeye verdi. İzmir 11. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülen davada, Kayalar doktor tavsiyesi üzerine çocuğunun daha sosyal bir kişilik kazanması için evde köpek beslediklerini söyledi. Duran köpek beslenmesinden rahatsızlık duyduklarını belirten komşuların ifadelerini ve altında Kayalar’ın da imzası olan apartman sakinlerinin Apartman içinde ve dairelerinde kedi ve köpek, aşılı da olsa kesinlikle beslenmesi ve barındırılması yasaktır kararını mahkemeye sundu.
Mahkeme, davalının oğlunun bir nevi psikolojik terapisini köpek yetiştirilerek sağlandığını belirtti ve Bu durum dikkate alındığında, köpeğin davalının konutunda beslenmesiyle sağlanacak yarar, tahliyesiyle getirebileceği yararlardan çok daha yüksek olacaktır dedi. Yönetici yerel mahkemenin apartmanda köpek beslenebileceği yönündeki kararına itiraz etti. Dosyayı inceleyen Yargıtay 18. Sulh Hukuk Mahkemesi yerel mahkemenin kararını bozdu. Kararda Kat Mülkleri Yasası’nın 28. maddesine göre tüm kat maliklerini bağlayıcı sözleşme niteliğinde olan yönetim planında, bağımsız bölüm ve eklentilerinde kedi, köpek gibi hayvanların beslenmesi açıkça yasaklanmışsa, bağımsız bölümde beslenen köpek çevresine rahatsızlık vermemiş olsa bile uyuşmazlık halinde mahkemece yönetim planının uygulanması zorunludur. Ana gayrimenkulün yönetim planının 9/e maddesinde kat malikleri kurulunca müsaade edilmedikçe, ana gayrimenkulün bağımsız bölüm, eklenti ve ortak yerlerinde köpek beslenmesi yasaklanmış bulunduğundan, mahkemece bu yönetim planının sözü edilen hükmü uygulanarak davanın kabulü gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir denildi.
--------------------------------------------------------------------
Bugün gazetelere yansıyan bu yargıtay kararı haberi ile ilgili olarak NTV ’DE hayvan hakları açısından yayın yapılacak.
Programlara Av Ahmet Kemal Şenpolat ile YKHB sorumlusu Meral Olcay da katılacak.
NTV YAYINI CANLI OLARAK SAAT : 15:15 ’DE
YAKIN PLAN PROGRAMINDA olacak . Bu yayın Yedikule Hayvan Barınağından canlı olarak ekrana gelecek.
Ayrıca uydudan yayın yapan DÜNYA televizyonu da 14.15 gibi Konya’da protesto için kesilen hayvanları gündeme taşıyarak olayı hayvan hakları boyutu açısından inceleyecek.
-
Ntv Yeşil Ekran / Hayvan Haklarına Hukuki Yaklaşım
Ntv Yeşil Ekran / Hayvan Haklarına Hukuki Yaklaşım
NTV ’nin Yeşil Ekran kuşağında sokak havyanları sorunu tekrar dile getirildi ve özellikle örnek hayvan bakımevi olan Bursa Osmangazi Bakımevinin görüntüleri ile birlikte hayvan haklarına hukuki yaklaşım , bu konuda çalışan sivil toplum örgütleri ile havyanları koruma kanunu , eksikleri tekrar anlatıldı.
Kadıköy Ataşehir Barınağından yapılan çekim için bize bugüne kadar her konuda destek veren , sahipsiz hayvan(ların) sorununu tekrar gündeme getiren NTV ekibine , HAYTAP olarak tekrar teşekkür ediyrouz.
14 Ağustos 2008 tarihinde canlı olarak yayınlanan programı özet olarak izlemek için lütfen tıklayın
-
Banu Güven - Haytap ’’Hayvanat Bahçelerine Hayır’’
Banu Güven - Haytap ’’Hayvanat Bahçelerine Hayır’’
Artık ayakta durmakta zorluk çekiyorum. Yaşlılıktan, ayaklarım büyümeye başladı. Sağa sola, duvarlara çarparak yürüyebiliyorum. Bu nedenle vücudumda yaralar oluştu. Artık 56 yaşındayım. Ömrümün sonuna yaklaştım. En fazla 3-5 yıl ömrüm kaldı. Elli yıldır, burada hapis hayatı yaşıyorum. Bir tarafımda dikenli bir çukur, diğer tarafımda dikenli bir duvar, diğer bir tarafta da, dikenli teller. En uzun yürüyüşüm, 5-6 adım atacak kadar bir uzaklık. Özgürlüğü asla tadamamış bir Asya filiyim. Ama yurdumu, ormanlarımı hiç göremedim. Zorunlu bir hapis hayatı yaşıyorum burada..
4 Ekim 2007 tarihinde hayvanat bahçelerinin de konuşulduğu , NTV ’de yayınlanan Banu Güven’in konuğu olduğumuz hayvan hakları özel yayınını izlemek için lütfen buraya tıklayın...
Diğer röportajları ve görselleri de izlemek istiyorsanız ·www.haytap.tv adresine bakabilirsiniz.
-
Ev Hayvanlarının Tahliyesi - NTV Röportaj
Ev Hayvanlarının Tahliyesi - NTV Röportaj
Apartmanda hayvan beslenmesi ve tahliye kararına yönelik yargıtayın aldığı bir karar NTV de Yakın Plan’da konu edildi.
Tabanca mı , tabancayı tutan el mi ? -
Yeşim Salkım Haytap ile : Doğru Zaman Yanlış İnsanlar
Yeşim Salkım Haytap ile : Doğru Zaman Yanlış İnsanlar
Doğru zaman yanlış insanlar..
Bizleri ne kadar rahatsız eden , ne kadar zaman kaybımıza neden olurlar değil mi ? Hayvan hakları için doğru zaman olduğuna inanıyoruz ama yanlış insanlar ne kadar çok bizlerin enerjisini ve zamanını alıyor. Bir STK ’yı yönetmek bir devlet kadar zor belki aslında..başbakanlar bile hükümetlerindeki bakanları kaç kere ama kaç kere değiştiriyorlar.
Peki 2008den beri biz ne yapıyoruz ?
Ne kadarını başardık ve nedir bu örgütlü çalışma ısrarı ?
Şimdi de CINE5’TE sevgili dost Yeşim Salkım’ın konuğuyuz...
Haytap’ı ve çalışmalarını yeni duyanlara anlatıyoruz
CINE5 yayınını her zamanki gibi arşivimize yani www.haytap.tv ye aldık. Belki boş zamanınız vardır da dinlemek istersiniz , önyargılardan kurtulursunuz, aklınıza yeni yeni sorular , yeni sorunlar takılır , hatta sizin de nasıl katkınız olur diye düşünür diye.
Yeşim Salkım ile Doğru zaman yanlış insanlar videosunu izlemek için lütfen tıklayın
-
HAYTAP , Fayton Atlarına Neden Karşı ? Basın Yansımaları
-
KPMG ’den Haytap Hesaplarına Denetim : Küçük Dostlara Büyük Destek
KPMG ’den Haytap Hesaplarına Denetim : Küçük Dostlara Büyük Destek
HAYTAP ’ın tüm banka hesaplarına denetim hizmeti sunan, uluslarası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi KPMG Türkiye, HAYTAP’ın arkadaşları arasına katıldı. ( 2019-2021)
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
Küçük dostlara büyük destek
Türkiye’yi hayvan hakları konusunda bilinçlendirmek için çalışmalar yapan HAYTAP, KPMG Türkiye tarafından ücretsiz olarak denetlenecek. Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat, “Dünyanın en önemli denetim, vergi ve danışmanlık şirketlerinden KPMG Türkiye’nin HAYTAP’a destek olması, Türkiye’deki hayvan hakları konusundaki farkındalığın yükseldiğini gösteriyor” diyor . HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat, KPMG Gündem Dergisi’nin sorularını yanıtladı.
HAYTAP’ın yürüttüğü projeleri anlatır mısınız? HAYTAP, kısa filmler, halkla ilişkiler çalışmaları, okul ziyaretleri, televizyon programları, broşürler, afişler, belediyelerle ortak çalışma yapıp astırılan billboardlar, etkin sosyal medya ve ulusal medya kullanımı ile hayvan hakları konusunda halkı bilinçlendirmek için çalışıyor.
Bu yıl başlayan hayvan hakları ile ilgili çocuk tiyatromuz Türkiye’de ilk kez yapılıyor. Hayvanların haklarına dair tamamen uzmanların hazırladığı, profesyonelce sergilenen bir tiyatro düzenliyoruz. HAYTAP Eğitim Projesi kapsamında okullarda gösterime giren oyun yunus parkları gerçeğinden sirk gerçeğine, petshoplardan deneylere hayvan hakları ihlallerini çocuklara anlatıyor.
Projeler kapsamında gerçekleştirdiğiniz belli başlı çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Türkiye’de büyük ölçekli birçok firma ve belediyeler ile çalışıyoruz. Getir, Çiçek Sepeti, Toyzz Shop başta olmak üzere birçok kuruluşla dostlarımızın yanında olmaya çalışıyoruz. Ayrıca HAYTAP yararına düzenlenen etkinlikler ile barınaklara da destek oluyoruz.
Çalışmalarınızda ne gibi engellerle karşılaşıyorsunuz?
Tahmin edilemeyecek kadar çok engelle karşılaşıyoruz. Türkiye’de hayvan hakları ihlalleri o kadar yoğun ve şiddetli boyutlarda oluyor ki, bu işi üstlenen devletin kurumları bile gelen ihbarlara yetişemiyor. Geçen yıl Orman ve Su İşleri Bakanlığı, hayvan hakları ihlalleri için kendi kişisel e-postalarına gelen ihbarlardan kurtulmak ve bu işi düzene bağlamak adına vatandaşlar için hayvanhaklari@ormansu. gov.tr adlı bir yeni e-posta adresi oluşturdu. Hayvan ihlalinde başvuracak makam, arayacak telefon, e-postalarına bakacak bir yetkili bulamayan vatandaş çaresizlik içinde itfaiyeden muhtarlığa, derneklerden Tarım ve Orman Bakanlığı’na, belediyelerden gazetelere kadar herkesi arıyor. Her ilçede, kasabada, kentte hayvanlara inanılmaz derecede eziyet var. Ne yazık ki, bunların ancak binde biri medyada kendisine yer buluyor. Kamuoyunda infial yaratması ya da yaşanan olayın benzer katliamlardan biraz farklı olması, ayrıca Türkiye gündeminde önemli bir şey olmaması halinde haber olabiliyor. Önümüzdeki engellerden sadece biri bu.
HAYTAP olarak önümüzdeki bir başka engel ise diğer hayvanseverler! Hayvan haklarının savunulmasında bile olsa ideolojilerimizi, saplantılarımızı, bize doğumla öğretilen şartlanmaları aşamıyoruz!
HAYTAP’ın Facebook sayfasında hayvan hakkı savunucusu olduğunu iddia eden insanların yorumlarını inceliyorum.
Öncelikle şartlandırılmış beynin ürettiği bahanelerin ve cümlelerin ardından hayvanın hakkı ile ilgili iyi cümleler geliyor. Fanatikçe belediyesini ve siyasi partisini savunan arkadaşlar aynı zamanda hayvansever olduğunu iddia ediyor... Bu kişiler, belediyesi zarar görmesin, hayvan bakımevi kontrolü elinden gitmesin diye hayvanların zarar gördüğünü bile bile inadına belediyesine tutunuyor. Somut ihlale, somut soruna öncelikle ideolojik olarak yaklaşıyor, yardıma muhtaç canlılara değil belediyeye destek oluyor.
Fakat bu ve buna benzer engeller bizi yıldırmıyor. Tersine kamçılıyor, daha çok hırslanıp, azimle yolumuza devam etmemizi sağlıyor.
Projelerinizi kimler destekliyor? Yeterli desteği bulabiliyor musunuz?
HAYTAP onlarca tanınmış kurum ya da topluma mal olmuş rol modeller ile ses getiren projelere imza attı. Bu projeler kimi zaman Anadolu’nun ücra bir köşesine röntgen cihazı ya da mama bağışı, kimi zaman kulübe, bakımevi yapımı olarak hayvan dostlarımıza ulaştı. Kurulduğumuz 2008 yılından bu yana desteklendiğimizi söyleyebiliriz ancak hala yapılacak çok şey, yardım edeceğimiz çok hayvan dostumuz var.
Projeleriniz ile ilgili özel sektöre yönelik yaptığınız çalışmaları değerlendirebilir misiniz? Şirketler projelerinizi destekliyor mu?
Doğru insanlar ve doğru çalışmalar ile birçok proje gerçekleştirdik. Belediyeleri de ikna edince kazanan hayvanlar oldu. Örnek vermek gerekirse Çiçek Sepeti ve HAYTAP işbirliği ile Kütahya / Tavşanlı Belediyesi bakımevinde bir ameliyathane hayata geçirildi. Bunun yanında Migros ile ‘kalan tazeler küçük dostlarımıza’ projesiyle son kullanım tarihi yaklaşmış ürünlerin hayvan dostlarımızla paylaşılması için anlaşma sağlandı. Toyzz Shop ile Samsun’da kedi evleri yapıldı, CK Akdeniz Elektrik’in Akdeniz Bölgesi’nde yardıma muhtaç sokak hayvanlarına destek olması sağlandı. Bu ve buna benzer projeler hazırlıyor, hayvan dostlarımızı yalnız bırakmamaya çalışıyoruz. Bu yolda bizi destekleyenler olsa da gidecek çok yolumuz var.
KPMG Türkiye ile yaptığınız işbirliğinin detaylarını paylaşır mısınız?
KPMG Türkiye ile çalışmaya 2018 yılı itibarıyla başladık. Dünyadaki en önemli denetim, vergi ve danışmanlık firmalarından biri olan KPMG Türkiye’nin, HAYTAP’a destek olması bizi hem mutlu etti hem de gururlandırdı. Hayvan hakları için duyarlılığı ve farkındalığı artırmaya çalışırken, bu konuda gösterilen duyarlılık bize yürüdüğümüz yolda özgüven kattı. Programımız çerçevesinde KPMG Türkiye çalışanları için HAYTAP eğitim tiyatromuz sergilenecek.
KPMG Türkiye gibi bir şirketin bizi ücretsiz olarak denetlemesi büyük önem taşıyor. Her ne kadar, her yıl İstanbul Valiliği tarafından mutat olarak denetlensek de, sıradan bir denetleme yerine özellikle hesaplarımızın, bağışlarımızın, gelen paraların harcandığı yerlerin, faturaların doğru bir şekilde kullanıldığının denetlenmesi sanırım hayvan dernekleri arasında ilk kez olacak. Bu hem kendimizi kontrol altına almamızı sağlayacak hem de kamuoyuna karşı hayvan dostlarımız için gelen bağışların en doğru kanallarda doğru bir şekilde harcandığının ispatı olacak. Türkiye’de herkesin birbirinden şikayet ettiği, STK’ların sorgulandığı bir ortamda KPMG Türkiye’nin bu denetimi bizim için son derece önemli. Bundan sonraki yıllarda da bu denetimi sürekli olarak yaptırmak istiyoruz. Tüm defterlerimizi, kayıtlarımızı, banka hesaplarını kontrol etmeleri için profesyonel bir ekibe açtık, bu yüzden içimiz son derece rahat.
Sivil toplum örgütlenmesine ve güç birliğine neden bu kadar önem veriyorsunuz?
Güçlü olmadan güçsüzlere yardım edemezsiniz. Hayvan hakları hareketi, kedi ve köpekleri sevmek, yemek vermek, başlarını okşamaktan çok daha fazlasıdır.
Yıllardan beri vurguladığımız üzere, bu bir sivil toplum örgütü hareketi olmadığı sürece ses getiremezsiniz. HAYTAP’ın kuruluş amacı da zaten budur. Hem toplumda farkındalık çalışmaları yapmak hem de yasayla beraber tasanın oluşması için altyapıyı hazırlamaktır. Kaldı ki, toplumu arkanıza almadan, halkla ilişkiler çalışmaları yapmadan, devlet desteği ile sivil toplum örgütü işbirliğini sağlayamadığınız sürece yasaların kısırlaştırmaların da, hayvan beslemenin de tek başına anlamı yoktur. Çünkü insanlarda tasa olmayınca, bu sefer kısırlaştırılmış ve küpeli hayvanları gözünü kırpmadan yine öldürüyor. Demek ki toplum desteği sağlanmadığı, eğitim ve diğer STK’larla çalışmalar yapılmadığı sürece buraya harcanan emek, para ve enerji de boşa gidiyor.
Önce örgütleneceğiz, son günlerin popüler kelimesi ile kurumsallaşacağız ve bu şirketler üzerinde baskı grupları oluşturup, teminat içine bunun girmesi için aylarca
belki yıllarca ısrarlı bir şekilde çalışacağız. Hatta sadece bununla ilgilenen bir ekip oluşturacağız. Başından sonuna kadar, afişinden yazışmasına, toplantılarından televizyon sunumlarına kadar bu takım işi götürecek, takipçi olacak. Yani örgütlenmeden, güçlü bir ses olmadan, ne bu istemimizi, ne başka istemlerimizi devlete ya da özel şirketlere kabul ettirmek olası değildir. Taşı delen de suyun kuvveti değil damlaların sürekliliğidir.
HAYTAP’a çalışmalarında destek olmak isteyenler için tavsiyeleriniz nelerdir?Resmi banka hesaplarımıza düzenli bağış yapabilirler, www.haytapshop.com sitesi üzerinden sahipli hayvanlarına ürün alırken sahipsiz hayvanlara burs verdiklerini düşünebilirler, otel rezervasyonlarını www.sosrooms.com üzerinden yapabilirler. K hatta evlenme, nikah, sünnet düğünü gibi organizasyonların davet kartları için HAYTAP ile bilgi@haytap.org ile temasa geçebilirler. Bu yılki HAYTAP takvimlerinin yine sahipsiz hayvan fotoğraflarından oluşuyor, hiçbir şey yapamasalar bile bir takvim alarak katkıda bulunabilirler.
Kurumsal boyuttaki destekçilerimiz ve arkadaşlarımız arasına katılıp, gücümüze daha fazla güç katabilirler.
-
Gümrük mahkûmları kurtuluyor
Gümrük mahkûmları kurtuluyor
Hürriyet Gazetesi 1. Sayfa Manşet Haberi
25 Mart 2018
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/gumruk-mahk-mlari-kurtuluyor-40783352
-
En Masum İstek İçin Yıllardır Bekliyoruz! Sözcü Gazetesi - 2017
En Masum İstek İçin Yıllardır Bekliyoruz! Sözcü Gazetesi - 2017
En masum istek için yıllardır bekliyoruz!Şenpolat, “Biz burada hayvan hakkını savunurken aslında bir sonraki aşama olan insan hakkını da savunuyoruz” dedi ve ekledi: Potansiyel suçluların teşhisi için cezai yaptırım getirilmeli! Tasarı şu anda Meclis’te sadece eller kalkacak. Ancak olmadı, takıldı kaldı...Haberin tamamı için tıklayınız..
-
Ya Alma Ya Terk Etme ! - Haytap Hürriyet Gazetesinde Yine Tam Sayfa
Ya Alma Ya Terk Etme ! - Haytap Hürriyet Gazetesinde Yine Tam Sayfa
-
Haytap & Toyzz Shop İş Birliği Hürriyet Kelebek Ekinde
-
Çevre Katliamı HAYTAP’ın Açtığı Dava ile Durduruldu. HABERTURK
Çevre Katliamı HAYTAP’ın Açtığı Dava ile Durduruldu. HABERTURK
-
Haytap Hayvanat Bahçeleri Konusunda Geri Adım Atmıyor !
-
"Cesur" İstanbul’da
"Cesur" İstanbul’da
-
HAYTAP , Göl havzası için önemli bir karar aldı.
HAYTAP , Göl havzası için önemli bir karar aldı.
Bu kararla sadece göçmen kuşlar değil , aslında o bölgede devam etmekte olan yaban hayatının devamı , insanların taze içme suyunu kullanabilme olasılığı , Büyükçekmece’deki köpek barınağı da nefes almış oldu. Daha yeni yaşamış olduğumuz sel felaketinin belirtisi yanlış imar planları , bilinçsiz şehirleşme ve su havzalarında yapılan kaçak yapılaşma idi. Bir nebze de olsa , olası bir felaketin önüne geçmede , federasyon olarak bizim de katkımız olduysa ne mutlu bize.
2009 Yılında Haytap'tan bir başarı öyküsü
-
Çevre Katliamı HAYTAP’ın Açtığı Dava ile Durduruldu. HABERTURK
Çevre Katliamı HAYTAP’ın Açtığı Dava ile Durduruldu. HABERTURK
-
Hayvanlar İçin İş Birliği
-
Artık Emin Ellerde
-
MAL DEĞİL, CAN BUNLAR!
-
Hakkari’de bacakları kırılan köpek, İsviçre’de yuva buldu
Hakkari’de bacakları kırılan köpek, İsviçre’de yuva buldu
Hakkari’de otomobilin çarpması sonucu bacakları kırılan ve Van Gölü sahilinde fizik tedavi uygulanan ‘Umut’ adlı yavru köpek, sosyal medya üzerinden Türkiye’deki yetkililerle iletişime geçen İsviçre’deki yeni sahibiyle yaşamaya başladı.Hakkari’de bir süre önce otomobilin çarptığı 6 aylık sokak köpeği, tedavi amacıylaBitlis’teki Tatvan Belediyesi Sokak Hayvanları Kısırlaştırma ve Rehabilitasyon Merkezine götürüldü. Bacaklarında ve kalçasında kırıklar bulunan yavru köpekameliyat edildikten sonra Van Gölü’nün Tatvan sahilinde fizik tedavi uygulandı. Adını ‘Umut’ verdikleri köpeğin yoğun tedavi sürecini başarıyla tamamlayan Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) üyeleri, daha sonra sosyal medya üzerinden kendilerineİsviçre’den ulaşan Tamara Gmür ile iletişime geçti.
HAYTAP Temsilcisi Dr. Damla Şahin’in Gmür’e talebinin olumlu karşılandığını bildirmesinin ardından, ‘Umut’, federasyon gönüllüleri aracılığıyla İsviçre’ye getirildi. Şans eseri yavru köpeğe İsviçre’de yuva bulduklarını belirten HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı avukat Ahmet Şenpolat, “Köpeği Tamara Gmür isimli 40 yaşlarında çocuğu olmayan bir kadın sahiplendi. Kendisi sosyal medya üzerinden köpeği görmüş veAlmanya’daki bir arkadaşının aracılığıyla HAYTAP’a ulaşmış. Bağışçılarımızın katkıları, HAYTAP gönüllüleri ve veteriner arkadaşlarımızın desteğiyle ölmek üzere olan bir canı hayata kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz” diye konuştu.
Hürriyet
http://www.hurriyet.com.tr/hakkaride-bacaklari-kirilan-kopek-isvicrede-yuva-buldu-40243700
-
Berberlerin kullandığı jiletler artık geri dönüşüme gidecek
-
Hayvanlara 2 ton yemek topluyor
Hayvanlara 2 ton yemek topluyor
EGE’nin önde gelen pide markalarından Kırçiçeği’nin CEO koltuğunda ailenin ikinci kuşak temsilcisi 28 yaşındaki Meryem Dilşad İpbaş oturuyor.Kırçiçeği’ni yurtdışına açan genç yönetici Dallas’ın ardından Dubai’de de şube açmaya hazırlanıyor. Çeşme’de otel yatırımı da yapan grup, 2016 ve 2017’de Türkiye’deki şube sayısını da artıracak.
Göreve geldiğinde ilk iş olarak pide ustalarının bıyıkları kestiren, hijyen kurallarını artıran İpbaş, 9 yıldır Kırçiçeği’nde çalışıyor. İpbaş ile gelen diğer yenilik ise hayvandostlarımız için. Kırçiçeği’nde her masaya “Sen yiyemezsen ben yerim ki” tabağı da konuluyor. Masada oturanların yiyemedikleri, bıraktıkları yemekleri buraya koyması sağlanıyor.
TEMİZ YİYECEKLER
HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) ile işbirliği içinde olan Kırçiçeği sokak hayvanları için tasarladıkları bu özel tabaklardaki yemekleri federasyonun gösterdiği adreslere ulaştırıyor. Meryem Dilşad İpbaş, tabakları özel olarak tasarlatmalarının ana nedeninin atık yemekleri toplarken yaşanan zorluklar olduğunu söylüyor. İçine kürdan, peçete kaçmamış atıkları böylece daha kolay gönderdiklerini anlatan İpbaş, “Herakşam temiz atıklarımızı gönderiyoruz” diyor.
1985’te İzmir Bornova’da babasının ve amcasının Kırçiçeği’nin ilk dükkanını açtığını belirten İpbaş, “2013 yılında müdür oldum. Öncesinde 6 yıl hiç tatil yapmadan çalıştım. Karış karış Anadolu’yu gezdim. Franchise vermiyoruz. Her şube bize ait. 850 çalışanımız var. Tüm operasyonu biz yönetiyoruz” dedi. İpbaş ile gelen son uygulama ise 5 çayı. İpbaş, “Sedef İyibar’la birlikte güzel bir mönü hazırladık. Pastalar, börekler, kurabiyeler servis edilecek” diyor.
Hürriyet
-
Tıngır mıngır nostaljik zevkin altındaki katmerli acı-2016
Tıngır mıngır nostaljik zevkin altındaki katmerli acı-2016
Atların yokuş yukarı yollarda devasa bir yük taşımasının nostaljik heveslerle de, ’ekmek parası’ söylemiyle de aklanamayacağı artık sır değil. Tıngır mıngır nostaljik zevkin altında yatan katmerli bir acı var. Ve bu acı ’afakî’ olmaktan son derece uzak!
Aynur Tekin
DUVAR – Atların maruz kaldığı kötü muamele ve faytonlara ilişkin tartışma dinmek bilmiyor. Son olarak, Faytoncular Odası bir bildiri hazırlayarak bazı STK’ların ve basın kuruluşlarının halkı yanlış bilgilendirdiğini ve menfi propaganda yaptığını iddia etti. Faytona koşulan atların maruz kaldığı kötü muameleye dikkat çekmek için kampanya yürüten Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) kendilerine postayla gönderilen bildiriyi ‘Faytoncular Odasından Haytap’a: Bizimle uğraşmayın, biz de sizle uğraşırız!’ notuyla duyurunca, konu Twitter’da en çok konuşulanlar arasına girdi ve pek çok aktivist ismin de desteğini aldı.
‘ATLARA DAİR HABERLER AFAKİ’ SAVUNMASI
HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat Duvar’a yaptığı açıklamada, bildirinin geçen hafta bizzat HAYTAP’ın İstanbul Ofisi’ne gönderildiğini belirtiyor. Bildiride, ‘atların mağdur edildiğine ve kötü muameleye maruz kaldığına dair haberlerin belge veya bilgiye dayanmadığı ve afakî olduğu’ öne sürülüyor. Bildiriye göre, faytoncuların faaliyetlerinin tümü yasal. Atlar özel bakım ve ilgiyle besleniyor, yine aynı ihtimamla faytona koşuluyor. Faytoncular Odası, bildiride hem STK’ların düzenlediği kampanyaların hem de ‘yanlış ve yanlı” haberlerin ‘yasal çerçeve içinde yürütülen ticari faaliyeti engelleyici bir suç olduğu’nu vurgulayıp fayton işletmecilerinin uğradığı zararın da tazmin edilmesini istiyor.
‘VEGAN OLMAYAN ÜLKELER’ MÜCADELE ETMESİN Mİ!
Dahası, bildiride ‘içinde bulduğumuz ülkenin kültüründe vejetaryen ve veganlığın olmadığı’ ifade edilmiş; bu sebeple de fayton karşıtlığının ‘beyhudeliğine’ kaanat getirilmiş: “Bazı kültürlerde vejetaryenlik ve veganlığı özendirici destekleyici ve hatta aksini yasaklayıcı yaptırımlar bulunmaktadır. İçinde bulunduğumuz ülke ve kültür dünyasında tüm hayvanlar için geçerli böyle bir yasak yoktur. Hangi tür hayvanın hangi koşullarda ne şekilde çalıştırılabileceği ya da besin malzemesi olarak ne şekilde kullanılabileceği belli alışkanlıkların ötesinde yasalar, yönetmelik ve ilgili mevzuatta tanımlanmıştır.”
Sanıyorum ki burada dini ya da kültürel sebeplerle et yemeyen toplumlar kast ediliyor… Fakat bu, fayton karşıtlığı için çok geçerli bir ölçüt olmasa gerek. Eğer öyle olsaydı, dini ya da kültürel değerlerinde vejetaryenlik yahut veganlık olmayan pek çok ülkede atların çalıştırılmasına karşı bir mücadeleden söz edilemezdi…
FAYTONCULAR ODASINDA KAPIYI AÇAN YOK
İlk olarak telefonla ulaşmaya çalıştığım Faytoncular Odası’ndan yanıt alamayınca, sorularımı sormak için Büyükada’nın yolunu tuttum. Fakat kapıyı açan olmadı. Faytoncular Odası ile konuşma isteğim hâlâ geçerli. Belki, bu haberden sonra dönüş yapıp yayınladıkları bildiriyle ilgili sorularıma yanıt verirler.
‘FAYTONLAR KADEMELİ OLARAK KALDIRILSIN’
HAYTAP’ın çözüm önerisiyse şu: Faytonlar kademeli olarak kaldırılsın ve yerine elektrikli fayton konulsun.
Faytonlarla ilgili bütün sorumluluk İSPARK ve UKOME (Ulaşım Koordinasyon Merkezi)’ye ait. Dört yıl önce UKOM’nin hazırladığı raporda atların sağlık, bakım ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanmadığına ve atların yüzde 30’nun barınaklardan yoksun olduğuna dikkat çekilmişti. Ayrıca, adalardaki faytonların turistik ve nostaljik bir araç olmanın ötesinde toplu ulaşım aracı olarak kullanıldığı da belirtilmişti.
İBB’DEN YANIT YOK
Rapor doğrultusunda Büyükada, Heybeliada ve Burgazada’da 40 adet elektrikli faytonun faaliyete başlayacağı ve atlı fayton sayısının azaltılacağı duyurulmuştu. Fakat bu karar İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Adalar Belediyesi arasındaki anlaşmazlık sebebiyle uygulanamadı. Elektrikli faytona geçişle ilgili son durumu öğrenmek için iletişime geçtiğim İBB, konuyla ilgili henüz bir açıklama yapamayacaklarını söyledi ve sorularımı yanıtsız bıraktı.
ELEKTRİKLİ FAYTON HAYAL DEĞİL
Elektrikli faytona kademeli geçiş projesi için harekete geçen Referans Otomotiv, 2008 yılında Fayoto markası altında ilk yerli elektrikli faytonu üretmiş. Firma yetkilisi İbrahim Övünç Mertoğlu hem Adalar Belediyesi hem de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin elektrikli faytona büyük ilgi gösterdiğini söylüyor. Hatta üretilen elektrikli faytonlardan biri, bir dönem Adalar Belediye Başkanı’nın makam aracı olarak da kullanılmış. Mertoğlu, Adalar Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasındaki sorunlar nedeniyle elektrikli faytona geçiş projesinin gerçekleşmediğini ve bu projeyle ilgili çeşitli kamu kuruluşlarıyla görüşmelerini sürdürdüklerini söylüyor.
ELEKTRİKLİ SİSTEM KULLANICI İÇİN MALİYET
Altı saatlik sarjla yaklaşık 70 km yol alabilen Fayoto, saatte 40 kilometre hızla gidiyor. Nostalji düşkünleri için tasarlanmış fener tipinde LED aydınlatma sistemiyle gece sürüşleri için de elverişli. Mertoğlu, elektrikli faytonun ekonomik faydalarını şöyle sıralıyor: “Elektrikli faytonda at olmadığı için veteriner, barınak, yem, ilaç gibi masraflar ortadan kalkıyor ve orta vadede kendini amorti ediyor. Çünkü elektrikli sistemin kullanıcıya hiçbir maliyeti yok.”
YATIRIM MALİYETİNİ İKİ SENEDE ÇIKARIYOR
Seri üretimi söz konusu olmayan elektrikli faytonlar tamamen el işçiliğiyle sekiz kişi tarafından yaklaşık 30 gün gibi bir sürede üretiliyor. Atlı faytona oranla ilk yatırım maliyeti daha yüksek olsa da, kullanım süresi dahilinde hiçbir malzemeye gerek duyulmadığı için yatırım maliyetini yaklaşık iki sene içerisinde amorti ediyor.
‘PRESTİJE ZARAR’
Mertoğlu; Ankara, Bursa, Gaziantep, İstanbul ve İzmir Tirebolu Belediyelerinin elektrikli fayton kullandığını ifade ediyor ve şöyle diyor: “Atların günümüzde iş gücü olarak kullanılması ve ilkel şartlarda yaşatılması hem adaların hem de İstanbul’un prestijine zarar veriyor. Adalarda sembolik olarak belirli sayıda atlı fayton ile elektrikli faytonun aynı anda hizmet vermesi sorunları çözebilir. Bu konuda İstanbul Büyük Şehir Belediyesi ile temaslarımız devam ediyor, fakat henüz bir karar verilmiş değil.”
YURTDIŞINDA DURUM NASIL?
Adaların dar ve yokuşlu caddelerinde yaz kış demeden koşan atlar, özellikle sıcak yaz günlerinde çatlayarak ölüyor. Kulağa korkunç gelse de gerçek bu. Adalardaki atlar, Avrupa’daki örneklerinden farklı olarak düz bir zeminde ya da kısa mesafeler arasında yol almıyor. Yokuş yukarı çok ağır bir yük taşıyor ve uzun bir mesafe kat ediyorlar.
HER YIL EN AZ 400 AT ÖLÜYOR
‘Faytona Binme-Atlar Ölüyor’ kampanyasının yürütücülerine göre, adalarda her yıl en az 400 at fazla çalıştırılma, kötü muamele ve fayton kazalarında yaşamını yitiriyor. Çeşitli reformlarla atların çalışma koşullarının iyileştirilmesi gibi çözüm önerileri bir yana, bir hayvanın üzerinden para kazanmak da başlı başına bir sorun… Kanada Montreal’de turistik amaçla kısa mesafelerde ‘iyi’ muamele gören atlarla kullanılan faytonlar, hayvan hakları savunucularının yürüttüğü kampanyayla kaldırıldı. Karar bir yıl sonra yeniden değerlendirilecek ve faytonların trafiğe çıkıp çıkmayacağına karar verilecek.
Atların yokuş yukarı yollarda devasa bir yük taşımasının nostaljik heveslerle de, ‘ekmek parası‘ söylemiyle de aklanamayacağı artık sır değil. Tıngır mıngır nostaljik zevkin altında yatan katmerli bir acı var. Ve bu acı ‘afakî‘ olmaktan son derece uzak! 21/8/2016
GAZETE DUVAR
-
111 Soruda Hayvan Hakları Kitabı Röportaj
111 Soruda Hayvan Hakları Kitabı Röportaj
Ahmet Kemal Şenpolat, hayvan hakları yasasının çıkması için yıllardır mücadele veriyor. Kendisini hayvan hakları savunucusu olarak adlandıran Şenpolat’a göre bu mücadeleye en çok zararı giydiği kürklerle gündeme gelmeyi başaran Bülent Ersoy veriyor
Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, bir hayvan hakları savunucusu. Aynı zamanda da Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Başkanı. Yıllardır hayvanların haklarını korumak için hukuk mücadelesi veriyor. Bu yılların birikimini 111 Soruda Hayvan Hakları kitabında topladı. Kitap, bu mücadeleye omuz vermek isteyenler için bir pusula. Hayvan Hakları Kanunu’nun nasıl olmasından tutun da, hayvanları hayvan severlerden bile korumanın gerekliliğine değin geniş bir bilgi kaynağı. Geliri de HAYTAP’ın projelerine aktarılacak...
Öncelikle kitabı neden yazdınız?
Ben bu işin içine girdikten sonra, hayvan haklarıyla ilgilenen kişilerin bilgisiz olduğunu fark ettim. Hayvan severler sadece kedi ve köpek sevmek kısmına odaklandığından bürokratik kısma girmek istemiyorlar. Ben de bana en çok sorulan 11 soruyu derledim. Bu mücadeleye girmek isteyen insanlara yardımcı olabilecek bir kaynak. Bu iş kedi ve köpekleri sevmekle, onlara mama vermekle sınırlı değil.
Hayvan haklarını korumak için en çok yapılan hata nedir?
İnsanların internette aklına ilk gelen şey savcılığa suç duyurusunda bulunmak. Bir hayvan zehirlendiği zaman savcıya giderseniz, dosyaya dokunmaz. Orman ve Su İşleri Müdürlüğü yetkili makam bu konularda. Savcılığa başvurmanın itfaiyeye başvurmaktan farkı yok. Yasayı da değiştirmeye çalışıyoruz. Hayvanlara kötü muamelenin Kabahatler Kanunu kapsamdan çıkarılmasını ve suç olarak düşünülmesini istiyoruz.
Doğrusu hayvanlarla ilgili konuların savcılık tarafından değerlendirilmesi mi?
Doğrusu bu, evet. HAYTAP’ın yaptığı mücadele de bunu gerçekleştirmek. Şu an bir şey olduğunda gidemiyorsunuz savcılığa. Nereye gidileceğini bilmemiz gerekiyor. Bir petshop’un kapatılmasıyla ilgili ya da bir hayvanat bahçesindeki durumla ilgili kitap ne yapabileceğinizi anlatıyor.
Hak savunucusuyum
Siz bu kitabı hayvan sever olduğunuz için mi, hak savunucusu olduğunuz için mi yazdınız?
Hak savunucusu olduğum için. Sevmek, bir duygu belirtisi. Öfke ve nefret gibi… Benim duygularla çok işim yok. Ben beyinle ilgili olan bölümdeyim. Siz yüreğinizle hareket ettiğiniz zaman da çoğu kez doğru karar alamıyorsunuz. O duygusal figanla yanlış reaksiyonlar da verebiliyorsunuz. Dilekçe içeriği de yanlış olabiliyor. Bir sonuç elde edilemiyor.
Peki, sizce Türkiye toplumu hayvanlarla doğru iletişim kurmaya çalışıyor mu?
Irk üzerinden bir ayrım yapmayı kabul etmiyorum. Hayvan haklarında milliyetçiliği kabul etmiyoruz. “Türk şöyledir, Finlandiyalı böyledir” demek istemiyorum. Bizim için önemli olan şu; İspanya’da boğa güreşini seven de var, karşı çıkan da var. İspanya’nın tamamı için hayvan düşmanı diyemeyiz.
Tüm insanlık için sorayım aynı soruyu öyleyse…
Hayvanların merhameti olmadığını, konuşamadığını, aklı olmadığını söylemek abesle iştigal. Bir yunusun sonar algısına halen mevcut teknolojiyle ulaşamıyoruz. Bir ineğin yavrusu ölürken gözyaşı dökmesi merhametli olduğunu gösterir. İnsanoğlu bunu görmek istemiyor.
“Bu kadar aç insan varken, neden hayvan haklarıyla ilgileniyorsunuz” sorusuyla çok karşılaşıyorsunuz değil mi?
Her gün haberlerde üç yaşında çocuğa tecavüz etmiş insanı, katilleri okuyoruz, izliyoruz. Bunu yapanlar hayvan değil. 80 bine yakın dernek var Türkiye’de. Yüzde 11’una yakını insanlarla ilgili. Demek ki ya bu derneklerde çalışanlar yeteri kadar iş yapmıyorlar, ya da biz çok iyi iş yapıyoruz ve yapmış olduğumuz çalışmalar göze batıyor. Aynı mantıkla arkeoloji müzelerini de kapatalım. “Türkiye’de bir sürü çocuk aç, orada çanak çömlek sergileniyor” mu diyeceğiz.
Erdoğan, 2 saat bİzİ dinledİ
Hayvan hakları yasasının nasıl olması gerekiyor? Basit olarak anlatmanızı istesem…
Türkiye’de ilk defa hayvan hakları yasası, 2012’de o sırada Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a anlatıldı. Toplantı 2 saat sürdü. Bu Türkiye’de ilk defa oldu. Orada, bu yasanın değişmesi gerektiği anlatıldı. Kapalı alanda sigara içen adama verilen cezayla, hayvana tecavüz edilen adama aynı ceza veriliyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Hayvana kötü muamelenin suç olması lazım. Hayvanı öldüren kişiye suçlu demelisiniz.
Hayvanları hayvan severlerden bile korumak gerekiyor diyorsunuz kitapta. Neden?
Hayvan haklarının imajı Türkiye gibi ülkelerde çok iyi değil. Yanlış insanlarla ve bilgilerle, mevzuatı bilmeden, saçma sapan giyim kuşamla bu mücadeleyi verdiğiniz zaman farkında olmadan hayvanlara da zarar veriyorsunuz. Mesela hayvan severler ‘Barınak’ kelimesini çok kullanırlar. Halbuki barınak diye bir şey yok, ‘Bakım evi’ var. Bakım evi içerik anlamıyla muhtaç olan hayvanın bakım görmesi anlamına geliyor. ‘Barınak’ diyerek hiç bilmeyen insana hayvan hapishanesi kurdurtuluyor.
Hayvan tİcaretİ yasaklansın
Kamuoyunda petshop’larla ilgili çok haber yayınlanıyor. Nedir petshop’lardaki durum?
Yasanın değişmesini istediğimiz maddelerinden bir tanesi de, hayvan ticaretinin olmaması. Türkiye gibi ülkelerde çok fazla sokak hayvanı var. Dolayısıyla esasında popülasyonu bir şekilde yok etmeye çalışıyorsunuz ama kısırlaştırma da yapmıyorsunuz. Petshop denilen şey sadece camın arkası değil. Bir üretim çiftlikleri kuruyorlar. Üretimi teşvik ediyorlar. Sonra da önünü alamıyorsunuz.
Bir de hayvanat bahçeleri meselesi var…
Hiçbir canın demir kafes ardında olmasını kabul etmiyoruz. Bu işten distribütör, belediye başkanı para kazanıyor. Hayvanın doğal yaşam dürtüsüne aykırı bir ortam yaratılıyor. Siz niye belediyenizin sınırları içerisindeki aç çocuklara bakmıyorsunuz da, aslana kaplana o kadar para verip getiriyorsunuz? Daha kapının önündeki kedilere bakamazken, zürafaya bakmaya çalışıyorlar.
Kısırlaştırmak doğru yöntem mi? O da hayvanın doğallığını bozuyor sonuçta...
Esasında belki olmaması gereken bir şey. Ama bizdeki popülasyon o kadar fazla ki, sadece İstanbul’da 150 ile 200 bin arası sokak hayvanı var. Bunların çoğunu görmüyoruz çünkü merkezde değiller. Bu artan popülasyon da insanlara zarar veriyor. Doğurganlığın durması gerekiyor. 6 çift hayvan 6 yılda 60 bin hayvan ortaya çıkarıyor. Petshop’ları, üretim çiftlikleri kapatmadığınız sürece, kısırlaştırmanın da çok anlamı olmuyor.
Eskişehir’de üniversite öğrencisi Mustafa Can Aksoy’a kedi öldürmekten dolayı 3 yıl ceza verilmişti. O olayın farklılığı neydi?
O hayvanlar sahipliydi. Sahipli olduğu için hayvana yapılan ezadan dolayı ceza verildi. Hayvan orada bir mülkiyet olarak değerlendirildiği için. Sahipsiz olsaydı o kedi, yargılama olmayacaktı.
Şu anda ne durumda yasa?
Dört parti tarafından nadir olarak desteklenen yasalardan bir tanesi. Şu anda Genel Kurul’da el kaldırılmayı bekliyor. Teknik ve bürokratik kısımların çoğunda ilerleme kaydedildi.
Hem severim hem yerim demek olmaz
HAYTAP’ı büyüten unsurlar nelerdi?
Tabiiki de ödün vermediğimiz STK çalışması , ekip çalışması ve doğru insanları keşfedip onlarla çalışma. Sanatçılar yanınıza geldiğinde, daha önceden yapmış olduğunuz halkla ilişkiler çalışmaları , örgütlü çalışmalar kesinlikle etkili oluyor. Yasa değişikliği ile ilk teklifi sunduğumuz zaman Orman ve Su İşleri Bakanlığı reddediyordu. Sonradan kamuoyu yaratılmasının ardından mesaj alındı ve değiştiriyoruz denildi. Yürüyüşler yapıldı, çok çalışıldı.
Bu mücadelede en çok kimden zarar gördünüz?
Bülent Ersoy en çok zarar verenlerden bir tanesi. Kürkü giyiyor, muhtemelen kedisi ya da köpeği de vardır. Böyle bir şey olamaz. Temel şeylerde ortak olmamız lazım. Kürk giymemelisiniz. Rol model olan insanların bu şekilde davranması yanlış. Sadece kendi hayvanlarını seven insanlar da zarar verebiliyor.
Vejetaryanlık dayatmıyoruz
Hayvan haklarını savunan kişi vejetaryen olmak zorunda mı?
Ben vejetaryenim. Zorunda değil. Ama olursa fena olmaz.
HAYTAP’ın yönetim kurulu ağırlıklı olarak vejetaryen mi?
Yönetim kurulu ağırlıklı olarak vejetaryen. Ama hiçbir baskı yok. Vejetaryen olunduğu zaman hayvan hakları savunuculuğu daha şık duruyor. İkileme düşmüyorsunuz. Hem severim hem yerim demek hayatın olağan akışına pek uygun değil.
-
Haytap ve Berrak Turşularının Başlattığı Kampanya Sayesinde Turgut Köpek Yürüyebiliyor
Haytap ve Berrak Turşularının Başlattığı Kampanya Sayesinde Turgut Köpek Yürüyebiliyor
-
Fazıl Say ve Kızı Kumru Say Sokak Hayvanları için Haytap ile El Ele
Fazıl Say ve Kızı Kumru Say Sokak Hayvanları için Haytap ile El Ele
Daha detaylı bilgi için lütfen tıklayın
Fazıl Say ve Kumru Say’ın HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) için düzenlediği Renkli Hayat sergisine göstermiş olduğunuz yoğun ilgiden dolayı hepinize çok teşekkür ederiz!
Sergimiz yoğun istek üzerine 30 Temmuz 2016 tarihine kadar uzatıldı. Bu tarihe kadar sergimizi hafta içi 11:00- 19:00, Cumartesi 11:00- 18:00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz.
*Sergi Pazar günü kapalıdır.
-
Haytap’tan Dev Destek
-
Sevginin olduğu yerde hayat var
-
Haytap Fikri Takip Örneği : Ezdiği Güvercin Başına 526 TL !
Haytap Fikri Takip Örneği : Ezdiği Güvercin Başına 526 TL !
HAYVAN Hakları Federasyonu (HAYTAP) İzmir Temsilcisi Esin Önder, İzmir Konak Meydanı’nda 5 güvercini ezerek öldüren bir bankanın para aracının sürücüsüne, güvercin başına 500 TL para cezası uygulanması için Valiliğe başvurdu.Geçen 22 Ekim günü trafiğe kapalı Konak Meydanı’na hızla giren bir bankanın 06 DP 8420 plakalı para taşıma aracı, meydanın simgesi güvercinlerin arasına dalıp uçmaya fırsat bulamayan beş tanesini ezdi. Meydanda onlarca kişinin şaşkın bakışları arasında güvercinleri ezen şoförün kendisine tepki gösterenlere, Ne olacak, insan mı ezdik dediği öne sürüldü.
Olayı araştıran, aracın plakasını belirleyip hangi bankaya ait olduğunu belirleyen HAYTAP İzmir Temsilcisi Esin Önder, Tanıkların isim ve telefonlarıyla İzmir Valiliği, Konak Kaymakamlığı ve Konak Belediyesi’ne başvurduk. Kasıtlı olarak 5 kuşun ölümüne neden olan kişinin kurumdan bulunarak, görenlerin de ifadeleri alınarak, kuş başına 500 TL idari ceza verilmesini istedik dedi.
Önder, 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun amacının hayvanların rahat yaşamaları, hayvanlara iyi ve uygun muamele edilmesini temin etmek, hayvanların acı, ıstırap ve eziyet çekmelerine karşı en iyi şekilde korunmalarını, her türlü mağduriyetlerinin önlenmesini sağlamak olduğunu hatırlattı.
-
Sur’daki sokak hayvanlarını HAYTAP üyeleri kurtardı
Sur’daki sokak hayvanlarını HAYTAP üyeleri kurtardı
Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki çatışmaların mağdurları arasında sokak hayvanları da var. Her gün ölüm haberlerinin geldiği Sur’da, sokak hayvanlarını da hatırlayanlar oldu. Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) üyeleri, 4 Şubat’ta Sur’da çatışma ortasında kalan sahipsiz hayvanlara sahip çıktı.
Haytap Sur'daki hayvanlara el uzatıyor tv haberi için tıklayın
http://m.bianet.org/bianet/hayvan-haklari/172390-sur-un-kedileri-istanbul-yolcusu
-
Kırçiçeği Restoranlar Zinciri ’nin Haytap Sponsorluğu
-
Ara Güler Fotoğrafları Haytap Takvimi Oldu !
Ara Güler Fotoğrafları Haytap Takvimi Oldu !
Ara Güler'in kolleksiyon fotoğraflarına ulaşmak istiyorsanız hala geç değil. www.haytapshop.com üzerinden bu takvimi süsleyen fotoğraflara sahip olabilirsiniz.
Artık takvim olarak değil ama , Ara Güler fotoğraflarını arşivlemek için sizlere hem yardım hem de güzel bir kolleksiyon fırsatı.
-
Çünkü Paylaşmak Hepimize İyi Gelecek
-
HAYTAPSHOP : Alışverişle Sahipsiz Hayvanlara Yardım Edin
HAYTAPSHOP : Alışverişle Sahipsiz Hayvanlara Yardım Edin
• Haytap Shop’da ne tip ürünler var? Kaç çeşit?Haytapshop , HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonuna gelir getirmesi için kurulmuş akıllı bir proje. Hayvanseverlerin her zaman hayvanlar için aldığı başta mama olmak üzere bir çok aksesuar ve HAYTAP’a ait bez çanta , tshirt , şapka , mouse pad , bardak , havlu , bornoz , yıllık olarak yaptırdığımız orijinal takvim gibi yüzlerce ürün çeşidi var. Ürün çeşidinin sayısını ise işin içine hayvanlar için mama çeşitlerini ve aksesuarlarını da kattığımızda binler ile ifade edebiliriz. Buradaki asıl gayemiz özellikle mama gibi her zaman tüketilen ürünlerin sıradan bir marketten alınması yerine , kârının tamamını yine sahipsiz hayvanlara aktaran haytapshop yönünde tercih ettirilmesi. Süpermarketten ya da veteriner ofisinden aldığınız aynı kalitede mamanın karı oraya kaldığında burada sahipsiz hayvanlara kalıyor. Yani tüketici dışarıdaki piyasa ile aynı fiyata aldığı bir çok üründe şunu bilmesi gerekiyor: haytapshop üzerinden elde edilen kar doğrudan sahipsiz hayvanlara aktarılıyor , kar HAYTAP projelerinde hayvanlar için kullanılıyor. HAYTAP shop kurulalı iki yıl olmasına rağmen şu anda en fazla rağbet edilen ilk on arasına girmeyi başardı. Hedefimiz ilk beşi zorlamak ve gelirlerimizi daha çok artırıp anadoludaki bir çok gariban hayvana daha çok el uzatmak.• Fiyat aralıkları nedir?Mamalardaki fiyatlarımız piyasadakinden pahalı değil. Aynı fiyatlarla rekabet etmeye çalışıyoruz. STÖ yüz diye pahalıya satmıyoruz. Ancak HAYTAP a ait özel orijinal ithal ürünler gerek organik olduğundan gerekse bir kısmı ithal ve sınırlı sayıda geldiğinden , vergiler ve kalite nedeniyle bir miktar pahalı. Burada şunu özellikle vurgulamamız gerekiyorki , sıradan bir tshirt satmıyoruz. Mutlaka aldığınız ürünün defalarca kullanılabilacek ve çevreye duyarlı olmasında özellikle dikkat gösteriyoruz. Çünkü kötü kalitede sunulan bir çok dernek ürünü insanları zaman içinde bu ürünleri bir daha almaktan soğutuyor. O nedenle kaliteden ödün vermememiz gerekiyor. O nedenle kesinlikle Mahmutpaşa ürünü ya da çin malı kesinlikle satmıyoruz.• Nerelerden alabiliyoruz? (Online mı, yoksa dükkan var mı, telefonla alınabiliyor mu, vs…)www.haytapshop.com adresi üzerinden satış yapılıyor. Ne kadar ağır olursa olsun ,tüm siparişleriniz kargo ile Türkiye’nin her tarafında bulunan adresinize kadar geliyor. 50 TL üzerine ise kargo masrafı da almıyoruz. Kapıda ödeme yapabiliyorsunuz. Somut olarak bir dükkan çalıştırmak şu anda maliyetli olduğu için eticaret olmasını maliyetleri düşürmek açısından tercih ediyoruz. Ama iyi bir sponsor bulursak ileride neden olmasın ?• Bağış tam olarak nereye gidiyor?Elde edilen kardan masraflar çıktıktan sonra kalan para HAYTAP projelerine aktarılıyor. Bunlar bizim saha çalışmalarımız , kısa film projelerimiz , veterinerlik masrafları , broşür basımları bunların dağıtımı , eğitim çalışmaları , kulübe yapımı , haytapın belediyelere ya da bakanlıklara hayvanlar için açtığı dava masrafları gibi sahipsiz hayvanlara aktarıyoruz. Burada kilit kelime hayvanların sahipsiz kimsesiz olması. Dolayısıyla bu hayvan bir sahipsiz köpek olabileceği gibi bir eşek ya da yaralı bir martı da olabilir. Bu çalışmaların fotoğraflarını , faturalarını web sitemizde her zaman görebilirsiniz. Sadece iki yılda HAYTAP takvim satışından elde edilen gelirimiz 90 binlirayı buldu ve tamamını sahipsiz kimsesiz hayvanlara ilaç , kulübe , mama , gölgelik , çit yapımı , röntgen cihazı alımı gibi önemli yerlere harcadık. Çok talep olmasına rağmen her yere yetişemiyoruz. Keşke takvim satışlarımız örneğin 300 -400 binliralara kadar çıksa bizden talepkar olan hayvancağızlara daha fazla aktarım yapabilsek. Bu nedenle gönüllülerimize çok iş düşüyor. Hem bizleri tanıtmak , hem ürünlerimizi almak , hem de elde edilen karın doğru projelere aktarıldığı konusunda güven duymak açısından. Bu projelerin parasının aktarıldığı yerleri gidip yerinde bile görebilirler. Bu konuda son derece hassasiyet gösteriyoruz. Çünkü bir kere güveni bu camiada kaybettik mi bir daha bunu geri kazanmamız çok zor olur. Bu konuda ben özellikle son derece titiz davranıyorum. Bize gelen projeleri çok dikkatli bir şekilde inceleyip kaynak aktarımı yapıyoruz. Diğer şirketlerde kar doğrudan kendi ceplerine kaldığı halde , haytapshop aynı ürünleri satmasına rağmen sizleri motive edici unsurun evinizdeki hayvana ürün alırken , sokaktaki garibana da yarım edeceğiniz duygusu.
WWW.HAYTAPSHOP.COM
-
Migros -Haytap İşbirliği
-
Haytap Migros işbirliği Haberturk Gazetesi
-
Yeni Anayasaya Hayvan Hakları İle İlgili Bir Madde Koyulamaz mı? - 2013
Yeni Anayasaya Hayvan Hakları İle İlgili Bir Madde Koyulamaz mı? - 2013
-
"Ağzı var dili yok"ların Hakları
"Ağzı var dili yok"ların Hakları
-
Ankara Hayvan Haklarına Saygı Paneli 2009
-
Köpekler ve İnsanlar - Işıl Özgentürk- Cumhuriyet
Köpekler ve İnsanlar - Işıl Özgentürk- Cumhuriyet
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Çalışma Grubu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat gönderdiği uzun metnin başında şöyle diyor: ’’Tek umudumuz bu haberlerin, ’bazılarının’ dikkatini çekmesi. Yoksa bu yazılarımız ve röportajlarımız birer pembe haber olmaktan öteye geçmiyor, maalesef.’’
Malumunuz.. haklar denince bende akar sular durur. Üşenmedim, Şenpolat’ın uzun metnini satır satır okudum. Okudukça canım sıkıldı, merhametsiz insanoğluna fena halde kızdım. Öte yandan hayvan haklarından söz edildiğinde hemen gündeme gelen başka bir söylemi anımsadım. Şöyledir: ’’İnsan hakları konusunda binlerce ihlal olurken, Kenya’da özellikle çocukların içecek sadece bir aylık suları olduğu gerçeği apaçık ortadayken (bu korkunç bir durum ve yardım vaat eden zengin devletler oralı değiller), komşumuz Irak’ta, Filistin’de binlerce insan savaşta yaşamını yitirirken, hayvan hakları biraz bekleyemez mi?’’
Bekleyemez, çünkü her şey bir bütün. Kadın hakları, çocuk hakları, siyasi haklar, azınlık hakları, yaşam hakkı, hayvan hakları birbirine son derece ince iplerle bağlı, birbirini tamamlayan halkalar. Ya hepsi için mücadele ederiz, ya da, ya dası yok.
Ben kişisel olarak, bazı cinsler dışında köpeklerin evcilleştirilmesine karşı bir insanım. Bu konuda biraz radikal düşünüyorum. Çünkü içimi acıtan görüntüler hiç aklımdan gitmiyor. Çok yakın dostlarımdan biri vaktiyle bir St.Bernard aldı. Yavruyken gezdirip dolaştırabiliyorduk; büyüyünce çok güçlü oldu, gezdirmek olanaksız. Ayrıca öyle çocuk sever bir köpek ki, kocaman cüssesinin farkında değil, bir çocuk gördü mü tut tutabilirsen... Çocuk kısmı da onun oynamak istediğini ne bilsin... Dev gibi bir köpek onlara doğru koşuyor. Haydaa.. feryat figan. Şimdi bizim St.Bernard, öylece kulübesinde oturuyor, çok mutsuz. Üstelik o, karlı dağlara alışmış, İstanbul’daysa toplam 25 gün kar yağıyor.
Bu arada yazın buram buram terleyen mavi gözlü Sibirya kurtlarını çoğunluk görmezlikten gelirim. Hiç unutmam, Antalya’da bir otelde otel müdürünün Sibirya kurdu vardı. Zavallı, klimalı odadan dışarı adım atamıyordu. O kocaman kangalları, başı dumanlı dağlarda koşmayı özleyen kurt köpeklerini evcilleştirilmiş, süklüm püklüm dolaşırken görmek doğrusu hiç hoşuma gitmez. Bu benim kişisel düşüncem, ama insanlar köpekleri seviyor ve onlarla birlikte yaşamak istiyorlar, yaşasınlar. Köpekler hayatımızda her zaman olacak .
İşte bu noktada Ahmet Kemal Şenpolat çok önemli bazı konularda dikkatimizi çekmek istiyor. Biliyorsunuz 5199 Sayılı Hayvan Haklarını Koruma Yasası’na göre sokakta yaşayan köpekler artık barınaklarda toplanıyor. Ama yapılan incelemeler göstermiş ki, birkaç yerel yönetim barınağı dışında pek çok barınak içler acısı durumda, hatta birer toplama kampı görünümünde. Pek çok barınakta hayvanların, bırakınız aşılanma ve kısırlaştırma gibi işlemleri, içecek suları bile yok. Açlıktan yeni doğmuş yavruları yiyorlar. Buralara sivil toplum gönüllülerinin girmesi son derece zorlaştırılmış. Daha başka şeyler de var, örneğin
Erdek’te barınak görevlisi, can sıkıntısını gidermek için köpekleri canlı hedef olarak kullanıyormuş. Hayvan Hakları Grubu diyor ki: ’’Barınaklar geçici yerlerdir. Buraya getirilen köpek kısırlaştırılır, aşıları yapılır ve gene yaşadığı ortama bırakılır. Doğru budur.’’
Ama seslerini pek duyuramıyorlar. Daha vahim şeyler de var. Yavruyken pek sevilen cins köpekler biraz büyüdüklerinde sahipleri tarafından ’’Bakamıyoruz’’ , ’’Komşular istemiyor’’ gibi mazeretlerle sokağa bırakılıyorlarmış. Hani Marmaris’te, Bodrum’da ortalıkta dolaşan cins köpekler görürüz ya.. işte onların sırrı buymuş. Ama ben daha vahşi bir şey anlatmak istiyorum; Fransa’nın ana otobanlarında yaz aylarına doğru pek çok köpek ölüsüne rastlanır. Arabalar ezip geçmiştir. Peki neden yaz başında ölü köpek sayısı artıyor? Efendim, yaz ayları tatil aylarıdır ve bir yerlere gidilir. Evdeki köpeğe kim bakacak? ’’Ne yapalım, canımız ciğerimiz ama.. başka çaremiz yok’’ denilir ve ev köpekleri birer ikişer otobana bırakılır. Sonra mı?.. Kış başında birer köpek daha alınır. Arkadaşlar, insanoğlu merhametsizdir, acımasızdır ve bencildir.
Köpeklerle ilgili daha pek çok haber var. Örneğin özellikle Berlin duvarının yıkılışından sonra ülkemizi istila eden yabancı seks işçisi hanımlar gelirken yanlarında poşet içinde birer de cins yavru köpek getiriyorlarmış ve birkaç kuruş para karşılığı bunlar gümrükten rahatça geçiriliyormuş.
Bu bir şey değil, daha beteri var; dünyanın her yerinde seyahat eden yavru cins köpeklerin sayısında büyük bir artış yaşanıyormuş. Bizden de giden gidene... Bu durum Amerikan gümrüğünün dikkatini çekmiş ve yapılan incelemelerde, küçük bir operasyonla o güzelim yavruların iç organlarına uyuşturucu yerleştirildiği ortaya çıkmış.
Evet, her zaman insanlar köpekle birlikte yaşayacaklar. Yolu yok ama çareler var, en önemlisi, sokakta gezen köpeklerin kısırlaştırılıp aşıları yapıldıktan sonra yaşayabilecekleri yerlere bırakılması için yerel yönetimlere baskı yapmak. Öteki çare de insanoğlunun merhametli olmasını dilemek. Bu dilemekle olacak iş değil ya.. olsun, biz dileyelim...
19/03/2006 CUMHURİYET
/IŞIL ÖZGENTÜRK
isilozgenturk@gmail.com
-
Haytap’ın Hayvan Hakları El Kitapçığı 6. Baskı
Haytap’ın Hayvan Hakları El Kitapçığı 6. Baskı
Türkiye’de hayvan hakları konusunda pek çok ilke atan HAYTAP , Samsun Canik belediyesi sponsorluğunda hayvan hakları savunucuları için her daim kullanılabilecek , cepte taşınabilecek büyüklükte ciltli birinci kalite kuşe kağıda 103 sayfalık EL KİTAPÇIĞI hazırladı.
İlk 3000 adet bastırılan ilk iki baskı bitti ve kitapçığımız kısa sürede gelen yüksek talep yüzünden . şu anda 4. baskısı yapılıyor.
2012 Nisan ayından itibaren tüm delegelerimize , üye derneklerimize ve temsilcilerimize ve haytapshop.com ’dan alışveriş yapan herkese ücretsiz olarak yollanmaya başlandı.
Kitaba yoğun istem olunca www.haytapshop.com üzerinden alışveriş yapan herkese Haytap ürünü alması kaydıyla bu kitapçık ücretsiz olarak da gönderdiğimizi belirtelim. yani www.haytapshop.com üzerinden her Haytap ürünü aldığınızda kargonuzun içinden bu kitapçık da zaten size hediyemiz olarak çıkacak.Bunun için ek ücret ödemeyeceksiniz. ( Haytapshop telefon : 0212-876 39 11 )
Eğitimli ve donanımlı hayvan hakları savunucularının hangi durumda hangi kuruma nasıl başvurulacağını basit anlatımlarla , sıkça karşılaşılan sorunlarla nasıl hareket edileceğini gösteren güzel bir çalışma oldu. Kitapçık içinde bir hayvan bakımevinin nasıl olması gerektiğine dair fotoğraflardan afişlerimize kadar bir çok çalışmamıza da yer verildi.
2012 yılı projelerimiz içinde yer alan bu çalışmanın ilerde başka başka arkadaşlarımız ya da stklar tarafından da yenilenrek güncellenmesini , daha kapsamlı ve etkin halde kullanılabilmesi için yeni baskılarının yapılmasında onlar için önemli bir basamak olduğunu düşünüyoruz.Çünkü biliyorsunuz biz HAYTAP olarak bu işe başladığımızda elimizde hareket edebileceğimiz bir çok kaynak ve veri yoktu. Umarız bizden sonrakiler için bu eksiklik bu kitapla da giderilmiş olacak.
Diğer yandan , Samsun Canik Belediye Başkanı Sayın Osman Genç beyefendi ile Canik belediyesinde bizleri aylarca sabırla dinleyen çalışanlara ve bu çalışmanın ortaya çıkıp vücut bulmasında emeği geçen başta Samsun temsilcimiz Gül Turan ile son düzeltmeleri ve provaları yapan Ondokuz Mayıs Üniversitesinde görevli Samsun temsilcisi arkadaşımız Vet Hekim Dr Nilgün Gültiken’e teşekkür ediyoruz.
Kitapçık önsözünde söylediğimiz gibi bu yolda sivil toplum örgütü gelişmesinde ve takım halinde çalışmada ödün vermeden çalışan , bugünlere kadar bizlere destek olan tüm can dostlarının el yallayanları kuyruk sallayanları her daim bolca olsun.
www.haytapshop.com
HAYTAP Başkanı
VATAN GAZETESİ
http://www.gazetevatan.com/mutlu-tonbekici-494289-yazar-yazisi-tarih-ve-bamyanin-benzerlikleri/ -
BORAJET dergisi röportajımız
-
’’Onlar İçin de Frene Bas’’ Uluslararası Yollarda
’’Onlar İçin de Frene Bas’’ Uluslararası Yollarda
23 Ekim 2010 Cumartesi
İlk etapta 10 adet TIR giydirilmişti. 20 Aralık 2010 tarihi itibarıyla 35 adet daha TIR bu şekilde giydirildi. TIRlar Türkmenistandan irana kadar çok geniş bir coğrafyada seyahat ediyorlar. Çok ilginç yerlerden , diğer devletlerin en üst düzey yetkililerinden özellikle TIRLARI yolları zaman zaman gören gönüllülerimizden inanılmaz geriye dönüşler alıyoruz. Farkındalık yaratan benzer çalışmalarımız artarak devam edecek.
-
Haytap: Hayvana Değil İnsana Ceza Gelmeli
Haytap: Hayvana Değil İnsana Ceza Gelmeli
Hayvan Hakları Federasyonu, hayvana değil insana ceza gelmesi için eylem başlattı.Türkiye’de 24 Haziran 2004’te çıkarılan Hayvanları Koruma Kanunu ile birlikte Pitbull köpeğinin dövüştürülmesi, satışı ve reklamının yapılması yasaklandı. Ancak yasak olmasına rağmen bu ırklar merdiven altında üretilmeye ve dövüştürülmeye devam ediyor. HAYTAP İstanbul Temsilcisi Yeşim Yıldız Aktan, bu ırkların dövüştürülmesine karşı açtıkları savaşı Hür Haber’e anlattı.Hayvanları Koruma Kanunu’na göre, Pitbull Terrier, Japanese Tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasak. Ayrıca 2008 yılında bu ırklara Dogo Arjantin ırkı da dâhil edildi. HAYTAP İstanbul Temsilcisi Yeşim Yıldız Aktan, bu ırkın tüm dünyada ‘beyaz melek’ olarak tanındığını ve çocuklar ile çok iyi anlaşan bir av köpeği olduğunu söyledi. HAYTAP bunun için de ayrı bir eyleme başlayacak.
“İNSANLARIN VE HAYVANLARIN YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLİYOR Aktan, bu ırklara bakan insanlar şikâyet edildiğinde, hayvanlara el konulduğunu ve 4950 lira ceza kesildiğini söyledi.El konulan yasak ırkların sahiplendirilmesinin yasak olduğunu belirten Aktan, hayvanların ömür boyu barınakta yaşamak zorunda olduğunu ve ölüme terk edildiklerini kaydetti. Bu ırklara el konulmasının hem insan hem de hayvan için bir yaşam hakkı ihlali olduğu savunuluyor.
Yeşim Yıldız Aktan, bu kanunun İngiltere Hayvan Hakları Kanunu’nun kopyası olduğunu ve ülkemize göre düzenlenmediğini belirtti. Yasada yazan diğer yasak ırklardan Japanese Tosa ve Fila, ülkemizde olmayan ırklar arasında yer alıyor. Aktan bu durumun, kanunun ülkemize göre düzenlenmediğinin ispatı olduğuna dikkat çekti.
“HAYVANA DEĞİL İNSANA CEZA GELMELİ”
HAYTAP’ın başlattığı eylemde, yasak ırklara yapılan yasağın kaldırılması hedefleniyor. HAYTAP, bir köpeğin agresif olmasını, köpeğin değil sahibinin suçu olarak nitelendiriyor.
“HAYTAP olarak, tüm yasak ırkların yasağının kalkıp, hayvana değil insana cezanın gelmesi için eylem başlatmış bulunmaktayız. Bir köpeğin agresif olması, köpeğin değil sahibinin sucudur. Eğer agresyon var ise köpek ağızlıkla ve çift tasmalı olarak gezdirilmeli, bunun ihlalinde de yine hayvana değil insana ceza verilmelidir. Bu gibi fiziksel gücü yüksek ırkların suistimalinde (dövüş, doping, işkence, kulak kuyruk kesimi) hayvana el konulmalı; fakat hayvanın en kısa zamanda barınaktan kısırlaştırılarak çıkartılıp kayyum olarak sahiplendirilmesini desteklemeliyiz. Unutulmamalıdır ki, her güçlü ırk, sahibi tarafından yanlış yetiştirildiğinde tehlikeli olabilir. Bunu bir ırka mal etmek soykırımdır.”
PİTBULL KÖPEKLERİ DÖVÜŞTÜRÜLÜYOR“Şuan el konulan onbinlerce barınakta bulunan Pitbull için Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na federasyon olarak dilekçe yollama eylemine başladık. El konulan Pitbull’ların kısırlaştırılıp, kayyum olarak sahiplendirilmesi ve bu hayvanların ölüme mahkûm edilmesine engel olmak, eylememizdeki primer amacımızdır.
Sosyal ağlarda insanlar bu ırkları rahatça yasak olmasına rağmen satmakta, üretmekte ve dövüştürmektedir. HAYTAP olarak merdiven altı üretimle büyük savaş vermekteyiz.Bakanlık yasak olasına rağmen bu gibi ırkların merdiven altı üretimine hiç bir şey yapmazken, bir şikâyet telefonu ile örneğin çocuğuyla koyun koyuna uyuyan bir ailenin Pitbull’una el koyabilmektedir.”
http://www.hurhaber.com/haytap-hayvan-degil-insana-ceza-gelmeli/haber-614753 -
Kokpit Dergisinde Haytap
-
Fotoğraf Çekerek Sokak Hayvanlarına Destek Olun -2012- Neslihan Tunç
Fotoğraf Çekerek Sokak Hayvanlarına Destek Olun -2012- Neslihan Tunç
Geçen yıl ilki gerçekleştirilen bir fotoğraf yarışması sayesinde sokak hayvanları yararına tam 35 bin TL kaynak oluşturuldu. Siz de bu yıl yarışmaya katılarak, sokaktaki dostlarımıza destek sağlayabilirsiniz
Bazen onları çok sevip mahallemizin köpeği ilan ediyoruz, bazen de görmeye bile tahammül edemeyerek ormanlık alanlara atarak ölüme terk ediyoruz. Çoğu zaman görmezden gelsek de sokak hayvanları aramızda yaşıyor. Kimileri bir lokantanın paspasını, kimileri bir araba motorunu, kimileri de eski bir inşaatı mesken ediniyor. Ve çocuklar... Kim ne derse desin çocukların hepsi hayvanları çok severek dünyaya geliyor. Bir kedi gördüğünde çığlıklar atan bebekler, sokak köpeklerini okşamak için can atıyorlar. Bu sevgi, çocuğun anne ve babası da hayvan seviyorsa ömür boyu devam ediyor. Ancak ailesinde hayvan sevgisi yoksa, körelip yok oluyor.TAKVİM BASILACAK
Oysa dünyadaki en masum ve sağlam dostluklardan biri çocukla hayvan ilişkisi... Bu sevgiden ilham alıp, sokak hayvanlarına dikkat çekmek amacıyla yapılan bir etkinlik var. Koza Yönetim ve Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) işbirliği ile hayata geçirilen fotoğraf yarışmasının bu yıl ikincisini düzenliyor. ’Sokak Köpekleri ve Çocuk’ konulu fotoğraf yarışması, her yaştan amatör ve profesyonelin başvurularını bekliyor. Yarışmada dereceye giren fotoğraflar, 2013 takviminde yer alacak ve takvimin satışından elde edilen tüm gelir HAYTAP’ın sokak hayvanları için geliştireceği projelerde kullanılacak. Yarışmaya başvurular 31 temmuz tarihine kadar yapılabiliyor. Birincinin bin 500, ikincinin bin, üçüncünün 500 TL kazanacağı yarışmada takvimde kullanılacak diğer fotoğraflar da 250 TL ile ödüllendirilecek. ’Sokak Köpekleri ve Çocuk’ projesiyle sokak hayvanlarıyla ilgili farkındalığı artırmak istediklerini söyleyen Koza Yönetim Genel Müdürü Levent Alatlı ve HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat,Tüm sokak hayvanlarının yaşam hakkı olduğunu toplumla paylaşmak ve sokak köpeklerinin estetiğini ön plana çıkarmak istiyoruz. Geçen sene ilkini gerçekleştirdiğimiz takvim çalışması başarılı bir katma değer sağladı. Toplam 35 bin TL’lik bir kaynak; sokak hayvanlarına barınak, yiyecek, ilaç ve veterinerlik hizmeti gibi yardımlar olarak geri döndü, diyorlar.
Yarışmaya katılmak isteyenler www.haytap.org adresinden detaylı bilgi alabilir ve başvurularını gerçekleştirebilir.
Neslihan Tunç - 16.06.2012
http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2012/06/16/fotograf-cekerek-sokak-hayvanlarina-destek-olun
-
Seviginin Olduğu Yerde Hayat Var - Taraf Gazetesi 2008
Seviginin Olduğu Yerde Hayat Var - Taraf Gazetesi 2008
Birincil hedeflerinin şu anda dağınık olan binlerce kişi ve gönüllü kuruluşu sistematik biçimde organize etmek olduğunu ifade eden HAYTAP EVİ gönüllüleri, zaman içinde oluşumun daha da aktif hale gelmesi için ulusal çapta ve ciddi bir kurum altinda bütünleşerek Türkiye çapında toplantılar düzenleyerek harekete ivme kazandıracaklarını belirtiyor. Federasyonun oluşturulma aşamasında ise aşağıdaki maddeler ‘’Amaçlar’’olarak saptanmış:
- Doğanın en önemli parçası olan hayvanlara uygulanan vahşeti ve kötü muameleyi durdurma ; Hükümetçe yayınlamnan genelgelerin ve 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanu’nun etkin bir biçimde uygulanmasını sağlamak.
- Görsel ve yazılı medya vatıtasıyla topluma ulaşarak bu konu da kamuoyu oluşturmak.
- Broşür, kitapçık ve diğer iletişi yollarını kullanarak toplumda bilinçlenme sağlamak.
- Diğer STK’ lar ile ve meslek kuruluşları ile işbirliği içinde olarak, sokak hayvanları konusuna onların dikkat ve ilgilerini dolayısıyla desteklerini sağlamak.
- Halen, herbiri ölüm kampı niteliğinde olan Belediyelerin hayvan barınaklarının insanlara yaraşır koşullara ulaştırılması ve sokaklarda itlafın durması için çalışmalar yapmak.
- Sorunun köklü çözüme kavuşması için ‘’Kısırlaştır- Aşılat- Yaşat’’ kampanyasının ciddi biçimde başlamsını sağlamak için mülki ve mahalli idareler üzerinde toplumsal baskı oluşturmak.
- Bu çalışmaları ; internet, telefon, fax gibi çağdaş haberleşme tekniklerini kullanarak, tepki gösterme, yönlendirme, ‘’Tevik- Takdir- Protesto’’ ugulamaları ve kamuoyu ouşturmak konusunda ortak eylem ve fikir birliği ile hareket ederek karar mekanizmalarını harekete geçirme ve buna süreklilik kazandırma yöntemi çerçevesinde yapmak.
Sokak Hayvanlarının barınması için uzun yıllardır alt yapısı kurulmaya çalışılan ve katılan üyelerin yarrattğı sinerji ile biraraya getirilen Haytap Evi, İstanbul-Arnavutköyde bir vakfın desteği ile tarih kokan bir köşkte hayat buldu.İstanbul Arnavutköy’ün sahil kesiminden iç taraflara doğru yürürken sokağın karşısında, kahverengi ahşap görünümü ile bakımsız duran eski bir köşk çıkıyor karşımıza.Mahallede sizi ilk karşılayanlar semtin, hayata bir parça küskün olmakla beraber bir yandan da umut dolu gözlerle size bakan, kuyrukları heyecanda saat tik tak ları gibi sallanan birbirinden sevimli köpekleri ve kediler.Kimin ne yaptğının , nereye gittiğini kimin ne için çok farkındalar.ŞEKLİ DEĞİL İŞLEVİ ÖNEMLİ
Semtte , sokak hayvanları yaşam savaşı veriyor ve direniyorlar.Çünkü mahalledeki bir eski ahşap eski köşk, bu hayvanlar için bir yuva olmuş durumda. Kırık dökük görüntüsüyle unutulmaya yüz tutmuş görünse de, dış görünümün değil işlevin önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor insana HAYTAP EVİ ya da açık ismi ile Haytap Hayvan Haları Federasyonunun Evi…
Köşkte kapıya bırakılan yeni doğmuş yavru kedilerin, köpeklerin, ve Paşa adlı köşkün köpeği ile dört koldan faaliyetlerini sürdüren emektarların, hayatlarını hayvan sevgisine adamış oldukları açıkça görünüyor…Ancak dışarıda gelecek hertürlü yardım da onlar için hayati önem taşıyor.
ESKİ BİR KÖŞK YARDIM YUVASI OLDU
Ahşap köşk , bir gönüllü vakfın güzel yüreği sayesinde burayı kiralamışlar ve köşk de, imece usulü yapılan bir çalışma sonucunda hayat bulmuş. Gerek vakıf evi olması gerekse tarihi eser olması itibarıyla , eskiden içinde yaşayan iki rum ailenin hala nefeslerini ve anılarını paylaşan bir mekan olduğu hep hissediliyor. Ancak genel görünümü itibariyle içerisi biraz güzelleştirilmiş. İki katlı ve Rum yapısı köşkün alt katını yaşanır hale getirmek için kolları sıvamış. Kimileri boyasını yaparken, kimileri cilasını atmış. Emektarlar, kendi evlerinde kullanmadıkları eşyaları da getirerek burayı gayet hoş bir ofis haline getirmişler.
Odaların birinde üç yavru kedi var, onlar köşkün kapısına terkedilmiş yeni doğmuş yavrular. Bakımlarını şimdilik Haytap üstleniyor sonra ki evrede de kendilerine sıcak birer yuva bulunacak. İçeri rahatça girebilen köpekler her cumartesi düzenlenen Haytap gönüllü toplantısına katılan insanlara aldırış etmeden salonun içinde diledileri gibi gezerek bir köşeye kıvrılıyorlar… Bu köşkü güzel kılan, sadece kedilerinin değil, köpeklerinin de kendilerini köşkün sahibi sanması. ‘’Bu nasıl bir eşitlikçi ve demokratik bir ortamdır, kedilerle köpekler nasıl böyle geçinmektedir’’ diye hayret etmekten kendimizi alamıyoruz…
Uzun uğraşların sonunda sakat ve bakıma muhtaç hayvanların yuvası haline gelmiş olan Haytap Evi, Türkiye genelindeki sokak hayvanları için çabalayan bir federasyon olma yolunda ilerliyor. Köşk’ün ikinci katı evin eski olmasından ötürü fazla tercih edilmiyor. Ancak gönüllülerden gelebilecek desteklerle zaman içinde düzeleceğini umut ediyor Haytap gönüllüleri. Arnavuköy Kireçhane Sokak No : 1 adresindeki Haytap Evi, sokak hayvanları, semt sakinleri ve dışarıdan destekleyen hayvan koruma gönüllüleri için her daim açık bir yuva…
KURULUŞ HİKAYESİ
Geçtiğimiz dönemlerde internet üzerideki mail grubu sayaesinde birbirleriyle sürekli iletişim halinde olan Haytap üyelerinin biraraya gelmesiyle Haytap Temsilcileri de seçilince taşlar yerine oturmuş. Nihayet resmiyet kazanan tüzel kişilikleri ile 9 Temmuz 2008’de ‘’Federasyon’’ statüsü kazandı. Böylece hayvan hakları hareketi, Türkiye’de ilk defa bütünleşme ve kurumsallaşma yolunda önemli bir adım atmış oldu , Haytap gönüllüleri sayesinde…
Temel hedefleri hayvan haklarının Türkiye’de daha iyi hale getirilebilmesi ve resmi makamlar karşısında ciddiye alınabilmek olan Haytap’ın bu amaçlarına ulaşabileceğine inanan birçok derneğin de aynı doğrultuda çalışmalar gerçekleştirmesiyle bu önemli güç birliği sonunda sağlanmış oldu.
HERŞEY ADANA’DA BAŞLADI
Belediye tarafından çok kötü koşullarda oluşturulan Adana’daki barınağa destek amacıyla bu şehirde kurulan Doğayı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği DOHAYKO, bu güne uzanan süreç içinde, Türkiye çapında faaliyet gösteren, kurumsal kimlik kazanmış bir sivil toplum kuruluşu olarak doğdu. Kuruluş amacı olan Adana Büyükşehir Belediyesi Dohayko Hayvan Barınağı, asgari yaşam koşullarının oluştuğu örnek bir barınak haline geldi. Adana boyutundan çıkarak tüm Türkiye’ye yayıldı ve sokak hayvanları sorununun çözümü topluma maledildi.
Bölgesel işbirliğinden olumlu olumlu neticeler alan Dohayko, ‘’Ben Olarak Çare Bulamıyoruz, Gelin Dostlar Biz Olalım’’ sloganı ile Türkiye çapında birçok gönüllü kuruluş ve kişiye ulaşarak Hayvan Hakları Aktif Güçbirliği Platformunu oluşturdu. Daha sonra 1000’e yakın gönüllü kişi ve kuruluştan oluşan ‘’Sokaktaki Melekler’’ platformuna üye oldu. Bu platform içinde de bir alt grup olarak Hayvan Hakları Aktif Güçbirliği Platformu oluşturuldu.Dohayko da o zamanlar Haytap’ın dönem sözcüsü oldu.
Bunun içinde ciddi ve kurumsal bir güç sesi altında yerel derneklerin ulusal bir örgüt olmaya çalışan Haytap ile birleşebileceği felsefesini tüm derneklere ve kitlelere anlatma yolunu seçti.Türkiye çapında doğru kişilerle ve doğru felsefe ile örgütlenilmeden, başarıya ulaşamayacağı çok açıktı çünkü.
DAVAYA İNANAN DERNEKLER
Haytap Evi’nin bugünkü statüsüne kavuşması ya da daha doğru bir deyişle hayvan haklarının sınıf atlaması, bu konuda uzun süredir çalışan kurucu dernekler İstanbul Barınak Gönüllüleri Derneği BGD, Antalya Konyaaltı Dostları Derneği KDD, Adana Doğayı Hayvanları Koruma Derneği DOHAYKO, Giresun Hayvanları Koruma Derneği GİRHAYKO, ve Diyarbakır Hayvanları Koruma Derneği DİHAKO’nun çok büyük katkıları ve emekleri yadsınamadığını belirtelim.
Bunun yanında Haytap bünyesinde çalışan birçok üye, temsilci, koordinatör de bu oluşumun gerçekleşmesinde uzunca süredir çalışıyor ve bu kutsal davaya inanıyor.
ZEVK İÇİN ONLARI ÖLDÜRÜYORLAR
Sokak hayvanlarına uygulanan şiddeti durdurmak adına tüm dünya seferber. Ancak ülekmizde bu kavram pek oluşmamış.Belediyeler ve insanlar köpekleri, kedileri toplayıp kısırlaştırmak adınaarabalara istifleyip yaralı vaziyette insanlardan ırak ormanlık alana terk ederek izole etmeye çalışıyor. Ormanlar onların doğal yaşam alanı değil oysa…
İnsanlardan uzakta açlığa, susuzluğa ve yalnızlığa terk ederek onlardan kurtulmaya çalışmak cinayetten farksız. İnsanlar görmeye tahammül edemedikleri için sokak hayvanları vahşice öldürülüyor. Türkiye’ de yaşamaya çalışan sokak hayvanlarının yaşam alanları, insanlar tarafından gün geçtikçe daraltılıyor. Birbiri ardınca mantar gibi yükselen yeni binalar ve yollarla dolan beton kentlerdeki bu hayvanlar yaşamak ve sağ kalmak için savaş veriyorlar. Belki de insanlar tabiattan uzaklaştıkça kalpleri de binalar gibi katılaşıyor.
İstanbulda yaklaşık olarak 200 bin sokak köpeği olduğu tahmin ediliyor. İşte onlar için bir hayat ümidi ve yuva olan Haytap Evi, gelecekte de sistemli ve organize bir şekilde tüm sokak hayvanlarını güvenceye alma yolunda başarıyla gelişiyor.
GÖNÜLLÜLERİ BİZLERLE ÇALIŞMAYA BEKLİYORUZ
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve Haytap Hukuk Danışmanı Avukat Ahmet Kemal ŞENPOLAT
‘’Haytap Olarak Kimseye’’ ‘’Sen Şunu Yap’’ deme yetkimiz yok. Herkes işin bir tarafından tutabilir. Önemli olan organizasyonu iyi yapabilmek. Görev dağılımını iyi belirlemek. Kimisi dilekçe yazıp gruptaki insanları yönlendirebilir. Kimisi lokantaları organize edip artık yemekleri barınaklara yollar. Kimisi halkla ilişkiler çalışmasında başarılı olabilir, kimisi destekleyici bulup markalaşmak ve gruba katılımı artırmak için dergilere Haytap olarak ilan verme çabamızda yardımcı olabilir…Herkesin hangi görevde olursa olsun örgütsel bir çalışmada faydası olacağını düşünüyoruz, o nedenle bugüne kadar BEN olarak başaramadığımızı, BİZ diyerek başarabileceğimizi düşünüyoruz. Zaman günü kurtarma, anlık işler yapma zamanı değil; bilakis uzun vadeli kurumsal çalışmalar yapma zamanıdır. Ve HAYTAP ASLA bir ihbar kurumu değildir. Fiili olarak çalışan gönüllü sayımızın ülkenin boyutu düşünüldüğünde az olması nedeniyle aramıza yeni katılanlara öncelikle tavsiyemiz; Hukuk Bölümüzdeki dilekçeleri okuyarak, size en uygun olanını somut durumunuza göre uygulamanız ve başvurunuzu kendiniz yapmanızdır. Bizlere genelde yapılan başvurular, adımıza işi takip edin, bizim işimiz var, avukatınıza ihbar ediyorum gitsin başvursun, ya da kedimi, köpeğimi terk ediyorum bana yardımıcı olun gibi başvurulardır. HAYTAP’ın kesinlikle bu türden başvurulara bizzat gönderebileceği bir elemanı ya da çalışanı yoktur.
HAYTAP, her birey gibi zaman darlığı yaşayan, başka işleri de olan, ama bu gönül işinde birlikte hareket etmek isteyen gönüllülerden oluşmaktadır.Bu tür başvurular ve istekleriniz için web sitemizde de bilgileri bulunan ve Türkiye’de çeşitli illerde faaliyet göstermekte olan Haytap üyesi dernek ve STK’larımızla lütfen irtibata geçiniz’’ dedi.
Her belediye, sınırları içinde sokak hayvanlarını rehabilite etmekle yükümlü. Yani her belediyenin birer ‘’sokak hayvanı iyileştirme merkezi’’ olmalı ki gelişmiş ve gelişmek isteyen ülkelerin hepsinde bu mevcut.
Sokakta toplanan bu hayvanlar bu merkezlerde kısırlaştırılıyor, aşılanıyor, küpeleniyor kayıt altına alınarak mahallesine geri bırakılıyor. Yani, kamu sağlığı açısından hiçbir şekilde tehlike arzetmiyor. Ülkemizde belediyeler kuduz aşısı yapmak yerine en pahalı yöntemi seçip toplu itlaflara yöneliyor. Kısırlaştırıp topluma kazandırmak yerine yaralı vaziyette ormana bırakmayı tercih ediyorlar sokaklarımızın canlarını. Bilimsel yöntemler yerine insanlık vahşet yaklaşımı sergileniyor…
Barınaklar birer toplanma kampına dönmüs durumda. Sokak hayvanları kapasitesini aşmış, barınaklarda açlık ve susuzluk içinde yaşam savaşı veriyor..Umuyoruz bu federasyon tüm bu yaşananların hukuksal süreçlerini yerine getirir ve hepsinin kurtarıcısı olur.
Ayşe Tatlıcı
TARAF GAZETESİ
AĞUSTOS 2008 -
Çocuklar Öldürülürken Siz Geyik Peşindesiniz Diyen Bürokrat Haytap’tan Özür Dilemek Zorunda Kaldı !
Çocuklar Öldürülürken Siz Geyik Peşindesiniz Diyen Bürokrat Haytap’tan Özür Dilemek Zorunda Kaldı !
Hürriyet 'e Sür Manşet olmayı biz istemedik.
Haytap'a İsrailde çocuklar ölürken siz geyiklerin peşindesiniz diye yanıt veren bürokrat , özür dilemek zorunda kaldı. Sonra da Hürriyet Gazetesine sür manşet oldu !
-
HAYTAP’ın Koruma Altına Aldığı Kanguru Ulusal ve Yerel Basında
HAYTAP’ın Koruma Altına Aldığı Kanguru Ulusal ve Yerel Basında
Hayvan Hakları Federasyonu temsilcisi Ege Sakin, İpsala Sınır Kapısı’nı kullanarak Türkiye’ye giriş yapan TIR’ın dorsesinde ele geçen canlı kanguru yavrusunu evin alarak bakımını üstlendi. Hayvan Hakları Federasyonu temsilcisi Ege Sakin, İpsala Sınır Kapısı’nı kullanarak Türkiye’ye giriş yapan TIR’ın dorsesinde ele geçen canlı kanguru yavrusunu evin alarak bakımını üstlendi. Yavru kangurunun gümrük sahasında barınak olmadığı için sağlıksız bir alanda tutulduğunu kaydeden Sakin, Dava sonuçlanıncaya kadar hayvanlar yedi emin olarak çiftlikte tutulacak. Bakanlık yetkilileri ve uzman veteriner hekimlerin hayvanların yaşam alanlarına en uygun yer olarak belirledikleri İzmir doğal yaşam parkına nakilleri sağlanacak dedi.
Yunanistan’dan Türkiye’ye giriş yapmak için geçtiğimiz hafta İpsala Sınır Kapısı’na gelen Bulgar uyruklu R.I.’nın kullandığı TIR, şüphe üzerine Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü ekiplerince arandı. TIR’ın dorsesindeki koli içerisinde canlı 2 siyah kuğu, 6 kaz, 2 ördek, bıldırcın ve yavru kanguru bulundu. Türkiye’ye yasa dışı yollardan sokulmak istenen canlı hayvanlarla ilgili olarak TIR sürücü R.I. gözaltına alınırken hayvanlar ise gümrük sahasında bir odaya kapatıldı.
HAYVANLARI ÇİFTLİĞE ALDI
Gümrükte canlı hayvan yakalandığını duyan Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Edirne Bölge temsilcisi ve HAYTAP Vahşi Yaşam Koordinatörü Ege Sakin, yavru kanguru ve 6 kaz, 2 ördek, bıldırcının gümrük sahasında bekletildiğini öğrenince harekete geçti. Savcılık ve gümrük görevlileriyle yapılan görüşmelerin ardından canlı hayvanlar yedi emin olarak Ege Sakin’e teslim edildi. Yavru kanguru ve diğer hayvanlar kendisine ait Enezİlçesi’ndeki Celalistan çiftliğine alındı. Ev ve doğal ortamda hayvan severler tarafından bakımı sağlanan kanguru, kaz ve ördekler özel veteriner hekimlerince de kontrolden geçirildi.
’DAVA SONUÇLANANA KADAR ÇİFTLİKTE BAKILACAK’
Hayvanların, onları yurda kaçak olarak getirmek isteyen kişilerin davaları sonuçlanana kadar çiftlikte bakılacağını kaydeden Ege Sakin şunları söyledi:
Bakanlık yetkilileri ve uzman veteriner hekimlerin hayvanların yaşam alanlarına en uygun yer olarak belirledikleri İzmir doğal yaşam parkına nakilleri sağlanacak. Hayvanlar ticari birer mal gibi satılmaya devam ettikçe, birileri onları bir süs bir eşya gibi satın almaya devam ettikçe bu vahşet devam edecek. Hayvan satın almanız, satın aldığınız hayvanlara iyi bakmanız sizin hayvansever yapmaz. Gerçek bir hayvan sever zor durumdaki hayvanlara yardım eder, hayvanları zor duruma sokmaz. Bizler hayvan kaçakçılığını önleyici tedbirler alınmasını yaptırımların arttırılmasını ve uygulamaların çoğaltılmasını talep ediyoruz. Başka kangurular anavatanlarından ayrılıp kabus gibi yolculuklardan sonra köle gibi satılmak üzere elleri kanlı hayvan tacirlerinin ellerine düşmesinler. Doğal ortamlarında mutlu yaşasınlar istiyoruz.
http://www.haberler.com/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-5232230-haberi/
http://www.hudutgazetesi.com/haber/14805/emin-ellerde.html
http://www.haberfx.net/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-haber-1168919/
http://www.haberler.com/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-5232230-haberi/
http://www.dha.com.tr/en-son-haber-gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-son-dakika-haberleri_545312.html
http://www.haberimsel.com/turkiye/203002-gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi.html
http://www.son2haber.com/50053-gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi
http://www.haber3.com/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-haberi-2276622h.htm
http://www.edirnehaber.com/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-5232536-haberi/
https://www.acunn.com/haber/kanguruya-sahip-cikti/108450?ref=anasayfa_suika
http://www.gazeteses.com/genel/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-h242053.html
http://www.aydinses.com/genel/gumrukte-ele-gecen-kangruyu-evine-aldi-h316667.html -
Bu Takvimleri Alın! - Ruhat Mengi
Bu Takvimleri Alın! - Ruhat Mengi
HAYTAP’ın ödül günü!
O tarihte yurt dışında olduğum için Eylül’ün 27’sinde HAYTAP ’ın İstinye Park AVM’de yapılan “Sokak Köpekleri ve Kedileri” konulu fotoğraf yarışması ödül töreninde maalesef bulunamadım. Benim için gerçekten üzücüydü çünkü hem “sokak hayvanlarının korunması” en önemli amaçlarımdan biri ve HAYTAP bu konuda büyük bir özveriyle mücadele ediyor. Hem de yarışmaya katılan fotoğrafların her biri birer sanat eseriydi, jüri üyesi olarak kendi tercihimi yapmak için saatlerce fotoğrafları tekrar tekrar incelemek zorunda kaldım.
Bu takvimleri alın!
Bu yarışma Koza Yönetim ve HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) işbirliğiyle “sokak hayvanlarına dikkat çekmek için” düzenlendi. Bu ülkede insanların çoğu sokak hayvanlarını ve onların feci şartlarda; hasta, aç,susuz hayatını sürdürmeye çalışmasını, belediyeler görevi olan “kısırlaştırma” yı yapmadığı için sonunda vahşice ve toplu şekilde katledilmelerini ya da korkunç şartlardaki barınaklara tıklım tıkış hapsedilmelerini görmezden geldiği için HAYTAP ve Koza Yönetim büyük bir takdiri hak ediyorlar.
Artık gelenekselleşen yarışmada dereceye giren eserlerin (gerçekten her biri eser) yer aldığı 2014 duvar ve masa takvimlerinden elde edilen tüm gelir HAYTAP tarafından “sokak hayvanları” için geliştirilecek projelerde kullanılacak. 2011’de takvim satışlarından 35 bin 543 TL , 2012’de 55 bin 995 TL elde edilmiş, oysa bunun kat kat fazla olması gerekiyor. Ve kendimiz bir gayret göstermediğimize göre en azından bunu sağlayabiliriz.
Şirketler desteklemeli!
Keşke bütün büyük şirketler Koza Yönetimi gibi (Türkiye’nin ik ve tek hayvan federasyonu) HAYTAP’a destek verse , oteller artan yiyecekleri her gün onların göstereceği barınaklara yöneltse .. En ücra köşeler dahil tüm bölgeleri dolaşan ve belediyeler ile hayvan bakımevlerini denetleyen bu kuruluşun ne üzücü olaylarla karşılaştığını bilseler eminim desteklerini esirgemezlerdi. Batı ülkelerinde milyonlarca gönüllü sokak hayvanları için çalışıyor ve onlara zarar verenlere hapis cezası var.Medeniyet “tüm canlıların yaşam hakkını savunmayı” gerektirir, bizdeki gibi ezmeyi, yok etmeyi ya da duyarsız kalmayı değil.
Fotoğraf yarışmasının birincisi Sebahattin Özveren, ikinci Alahattin Kanlıoğlu, üçüncü İsmail Okur ve mansiyon alan isimleri de diğerlerini de kutluyorum, müthiş kareler yakalamışlar. Bence dereceye girmeyen fotoğraflar bile olağanüstü güzellikteydi!
http://haber.gazetevatan.com/Haber/575075/4/Yazarlar
Ruhat Mengi
09.10.2013
-
Türkiye’den Hayvan Hakları Mahkemesine İlk Başvuru - Habertürk
Türkiye’den Hayvan Hakları Mahkemesine İlk Başvuru - Habertürk
-
Bir Kuğu İçin - Ruhat Mengi
Bir Kuğu İçin - Ruhat Mengi
“Algıda seçicilik” bu olmalı.. Nereye gidersem gideyim benim gözlerim “aç, susuz, zor durumdaki hayvanlar”ı görüyor. Mesela İstanbul’da ya da Bodrum’da gece karanlığında arabayla giderken bile yolların kenarında yürüyerek yemek ve su bulmak için aranan hayvanları fark ediyor ve evden, masalardan topladığım artık yiyecekleri vermek için hemen durmak istiyorum. Bodrum’da köpek ve kediler çok cılız, bakımsız ve ürkekler, kedilerin kafaları küçülmüş, boyunları incecik olmuş, vücutları sosis gibi.. Açlık ve susuzluktan tüm vücutları kurumuş adeta..
Bir evin önünde duvarın üstüne konmuş bir kavanozdan su içmeye çalışan veya damla su akmayan bir çeşmeyi yalayan kediler, kemikleri çıkmış zavallı köpeklere tekme atıp sopayla kovalayan çocuklar gördüm. Yanlarındaki büyükleri öylece bakıyor ve hiçbir uyarıda bulunmuyorlardı, böyle büyüklerin “küçükleri” de farklı olmuyor maalesef..
İnsafsızca ormanlara atıyorlar!
Bodrum’da (ve tabii Türkiye’nin her köşesinde) sorun sadece gündüzleri sokaklarda aç-susuz bitkin halde dolaşan veya yerlere serilmiş, kimsenin yardım etmediği kedi ve köpekler değil..Köyler arasında gece yolculuğu yaparken ormanlardan yola inerek yiyecek arayan, kurt veya tilki gibi vahşileşmiş kedileri, köpekleri görüyorsunuz. Sitelerde yaşayan “pek steril sosyetik” insanlar onları görüp şikayet etmesin diye hepsini toplayıp ormanlara atıyorlar.. Yaratılış olarak “evcil” olan ve insanların bulunduğu yerlerde yaşayan zavallı hayvanlar acımasızca, insafsızca ıssız yerlere atılıyor ve sitelerin çoğu bunu yapıyor. İnsanlara yapılan kötülüklerin bile cezasız kaldığı, suçlunun serbest, suçsuzun “mahkum” olduğu ülkede “duygusu olan” insanlar için nasıl bir çaresizlik düşünün..
Bunları ve “Türkiye’de sokak hayvanlarına ilgisizliği, karşılaştıkları şiddeti” konuşurken yakın bir arkadaşımın İngiltere’de yaşayan oğlu şunları anlattı.
Tutuklama yetkisi olan dernek!
Geçen Mayıs ayında Leicester’da büyük bir milli parkta avcı ruhsatı da olan bir İngiliz bir kuğuyu vurmuş.. Bütün o koca parktaki kuğuların hepsi koruma altında olduğu ve üzerinde Kraliyet sembolü ile özel numaralar bulunduğu için avcıya tam “7 yıl hapis cezası” verilmiş.
Anlatmaya devam etti, daha önce de iki çingene “köpek kavgası” yaptırdıkları ve hayvanlara zarar verdikleri için ceza almışlar. Haber verilir verilmez “Royal Socİety Against Cruelty to Animals (hayvanlara karşı şiddeti önleme kraliyet örgütü)” isimli dernek gelmiş, arkadan da polis.. Ama bu derneğin tutuklama yetkisi olduğu için polisi bile beklemeden adamları alıp götürmüşler. Toplumda imkanı olan herkes bu örgüte bağış yaparak destek veriyormuş, arkadaşımın oğlu da..
Özel şirketlerin katkısı..
Bizde ise her cinsten zavallı hayvanlar acımasız insanlardan her türlü şiddeti görüyor ve ceza almadan kurtulacaklarını biliyorlar. Devlet kurumları, belediyelerin çoğu da görevleri olan “bölgelerindeki sokak hayvanlarını koruma ve kısırlaştırma”yı yapmıyor, sonunda kurtulmak için “günahını bile düşünmeden” zavallıları toplayıp yok ediyor. Bu vahşet değil mi, medeni insanlar el ele vererek bunu engellemeli, HAYTAP gibi dernekleri desteklemeli hatta daha da fazla organize olmaya çalışmalı değil mi? Susadığını, acıktığını, hastalandığını söyleyemeyen, yardım isteyemeyen hayvancıkları biz görmezden gelir, onlara uygulanan şiddete karşı çıkmazsak kim el uzatacak onlara?
İşte benim en büyük hayalim (kadın ve çocuklara karşı şiddeti minimuma indirebilme nin yanında) Türkiye’de sokak hayvanlarını koruyacak, minicik kuzuların-buzağıların-hamile hayvanların kesilmesini , binek hayvanlarının çatlayana kadar dinlendirilmeden çalıştırılmasını önleyecek, İngiltere’de olduğu gibi “şiddet uygulayana, arabasıyla çarpana anında ceza verecek” derneklerin ortaya çıkması..
Veya HAYTAP’ın bu şekilde geliştirilip belediyelere ve insanlara karşı “tam yetkili” hale getirilmesi.. Hayatım boyunca bu fırsatı yakalamak, TV programlarıyla kampanya başlatmak, özel şirketlerin ve zengin iş adamlarının da “sokak hayvanları için barınaklar, parklar açmasını” ve şiddet uygulayanların cezalandırılmasını sağlamak için uğraşacağım.
Bir yudum su..
Şimdilik.. Lütfen kapılarınızın önüne boş yoğurt kapları içinde su koyun.. Artmış, dolapta kalmış ekmek ve (sulu olmayan) yemeklerinizi torbalara toplayarak yol köşelerinde, çöplüklerin yanında hijyene de dikkat ederek gazete üzerine bırakın (Kuşlar yiyecek sandığı ve gagaları yapışarak öldükleri için sokağa sakız atmayın ). Etrafa biraz göz gezdirseniz “bir damla su, bir lokma yiyecek bulmak için” kilometrelerce yürüyen hayvanları göreceksiniz, kapatmayın gözlerinizi!
“Ay burası kirlenecek, kovalayın şu hayvanları” diyen kalpsizlerden olmayın, şartlar buysa herkes uyacak, onların da bizim gibi yaşam hakları var!
(Not: Ümraniye Hayvan Bakımevi’yle ilgili çok şikayet geliyor, en kısa zamanda bu konuya tekrar değineceğim.)
http://haber.gazetevatan.com/bir-kugu-icin/562968/4/yazarlar
Ruhat Mengi
-
HAYTAP Bu Ülkenin Çok Önemli Bir “Sivil Toplum Kuruluşu” - Ruhat Mengi
HAYTAP Bu Ülkenin Çok Önemli Bir “Sivil Toplum Kuruluşu” - Ruhat Mengi
Bitlis Valisi’ne teşekkür!
Keşke her gün kafamdan geçenleri, yazmak istediğim ve aslında kafamda yazıp bitirdiğim tüm yazıları kağıt üzerine aktarıp sizinle paylaşabilseydim. Ama öyle çok olay öyle hızla gelişiyor ki düşündüğünüzü yazamıyorsunuz. Zaten ne zaman yetiyor, ne sayfalar..
Mesela kaç gündür Bitlis Valisi Veysel Yurdakul’a teşekkür yazmak istiyorum, ancak başarabildim. Bildiğiniz gibi HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) Türkiye’nin her ilini dolaşarak sahipsiz hayvanların korunmasına, onlara uygulanan şiddeti önlemeye çalışıyor. Bitlis’ten verdikleri haberde “barınaktaki hayvanların kızgın güneş altında olduğunu ve üstlerinde bir tentenin bile bulunmadığını, defalarca talep etmelerine rağmen bunun sağlanmadığını” bildirmişlerdi.
Medeni ülke istiyorsak..
Ben de Vali Veysel Yurdakul’u arayarak konuyla ilgisini rica etmiştim. Sayın Vali hemen ilgilenmiş ve bir gölgelik yapılmasını sağlamış. Kendisine hem barınaktaki canlar adına, hem kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Bir ülkenin medeniyet göstergelerinin biri de hayvanlara nasıl muamele edildiğine bakmaktır. HAYTAP bu ülkenin çok önemli bir “sivil toplum kuruluşu” zira bu kuruluştan daha ciddi şekilde hayvanların yaşam hakkına sahip çıkan yok, o zaman biz de onlara sahip çıkmalıyız ki el ele bir sonuç ortaya çıkabilsin.
HAYTAP gönüllülerinin tüm barınakların tüm bölümlerine girip izlemeleri ve örneğin Pazar günleri hayvanları “sadece sevmek” için bile orada zaman geçirmeleri engellenmemeli.. Ümraniye Barınağı’nın veterineri Serdar Bey gibi “Ben HAYTAP’ın denetimini kabul etmiyorum” demeye hiçbirinin hakkı olmamalı, tam aksine veterinerler HAYTAP’la koordinasyon içinde çalışmalı ve onların sorularını cevaplamalı, iyi niyetli hayvan sever insanların ilgisi “doğru çalışıyorsa” bir veterineri rahatsız etmez zaten.. Ve ayrıca; gazeteciler izlemezse, ilgili kuruluşlar izlemezse, hataları kim ortaya koyup düzeltecek?
Milas, Bodrum, Gümüşlük
İki yaz önce Milas Hayvan Barınağı’nın şartlarının kötü olduğu, hayvanların aç bırakıldığı haberi çıkmış, ben de bu haberden sonra kalkıp ani bir ziyaret yapmıştım. Şu anda aynı başarıyı sürdürüyorlar mı bilemem ama kısa süre içinde kendilerini hemen düzelttiklerini ve hayvanlara normal şartlar sağladıklarını görerek yazdım. Yine “bir gün ansızın” gidebilirim. Torba yakınlarındaki Bodrum Barınağı da genç ve idealist bir veteriner hekimle süper şartlardaydı. Köpekler rahat şekilde gündüzleri bir bahçede tutuluyor, geceleri ise kapalı bölümlere alınıyordu.
Geçenlerde bir doktor arkadaşımız Bodrum Gümüşlük’te de insanların sokaklarda birçok köşeye “su ve mama” koyduklarını, hayvanları korumak için herkesin gayret gösterdiğini anlattı. Bodrum’da site, otel ve restoranların çoğu hayvanlardan kurtulmak için onları ormanlara atacak kadar insafsız davrandığı için “medeni ve duyarlı” davranışlar takdiri daha da çok hak ediyor.
http://haber.gazetevatan.com/muebbeti-gencleri-yok-edenlere-verin/564918/4/yazarlar
Ruhat Mengi
-
İBB Not Doing Enough For Horses On İstanbul islands
İBB Not Doing Enough For Horses On İstanbul islands
İstanbul’s Princes’ Islands are a popular weekend spot for many residents as well as tourists, but they have also long been the source of a large number of complaints -- both according to municipalities and animal rights groups -- about the systematic and conspicuous abuse of the horses that pull carriages on some of the islands.
There are no exact figures on complaints from citizens made to the İstanbul Metropolitan Municipality (İBB) on the ill-treatment of the horses, but officials have confirmed that the number is significant. Animal rights groups tell Sunday’s Zaman they get hundreds of letters from witnesses, seeing carriage horses that are worked too hard collapsing under the simmering sun. The carriage drivers are often impatient with these animals, which are often kicked to get back up as they squirm on the ground in agony. It is a widely discussed and controversial issue in İstanbul, yet there are still people who use the carriages, despite campaigns against using them and the maltreatment of the equines, especially on Büyükada, often being witnessed by visitors.
Horse carriages on the islands fall under the responsibility of the İBB’s transportation coordination center UKOME.
İBB needs cruelty to build caseIt is a problem that can be overcome with the enforcement of animal protection regulations and serious oversight, but those who are responsible -- namely the İBB -- have been lying to citizens about their responsibility over the horse carriage business. This is because, some activists allege, the İBB is deliberately letting the animals suffer in front of island visitors so that there will be a stronger backlash against the carriages to justify its ultimate aim of getting rid of them for good. UKOME recently tried to introduce electric carriages to the islands, but there is a pending court case regarding their fate.
Echoing many other activists Sunday’s Zaman has talked to, island resident Ayşen Ertur says she believes that the İBB and UKOME are purposefully hoping the situation will get worse, to the extent that “people will cry ‘enough!’” Ertur continues: “And then they will introduce motor vehicles to the islands -- the only district in the whole of İstanbul where people can enjoy clean air and where urban development is minimal.” She says this is due to protection rules for the islands, but also to the fact that accessing some parts of the islands isn’t easy. This is a very valid concern. The difficulty of accessibility is an important advantage if one is trying to protect trees when taking on the İBB, a municipality which has managed to allow 470 empty plots, green spaces and parks in İstanbul reserved for post-earthquake management to be turned into shopping malls and luxury housing within just 10 years. According to this theory, which is backed by many others, the only intention of the İBB is to convince everyone that the carriages have to go.
Lying about responsibilityRegardless of whether or not its willingness to do away with the carriages is just a ruse to get its hands on the islands and İstanbul’s last remaining green areas, the İBB makes it clear that involvement from ordinary citizens is unwelcome in official correspondence. In response to official queries about reports on the islands of specific horse cruelty incidents -- not from a journalist but those from ordinary citizens -- the İBB, referring to an irrelevant regulation on farm animals, says the Ministry of Agriculture is in charge of the island horses. However, members of the Animal Rights Federation (HAYTAP), other rights group and individuals who have been trying to end the abuse on the islands, refer to other regulations, in addition to countless meetings they have had with İBB officials. İBB Mayor Kadir Topbaş has a video online where he says he will “solve the situation” on the islands. Island Municipality officials say their hands are tied according to the law, and many plans they have suggested to the İBB have been ignored. In addition to all this, there is currently a court case launched by a carriage owner against an UKOME attempt to decrease the number of carriages to introduce electric carriages in their stead.
Facts about the islandsUKOME’s plan to end the use of carriages on the island is backed by HAYTAP and many other animal rights activists. Apparently, the İBB has managed to convince all that the situation of the animals is beyond help, and no improvements can be made. However, there is absolutely no logical reason why the municipality can’t simply set new carriage operation rules and oversee that they are obeyed.
For one thing, there are not too many carriages. There are no carriages on Kınalı and Sedef and there are about 15 carriages on Burgaz and 15 on Heybeliada. The real problem is Büyükada, where there are about 200 carriages. Most carriage owners have four to six horses per carriage on average, which leads to the estimate that there are between 1,000 to 1,500 horses on the islands where carriages run. There are several problems that make the care of these animals difficult: No veterinarians specializing in equine diseases are available on any of the islands. Carriage owners pay for a vet to visit twice a year for glanders screening from their own pockets. There are barns built by the İBB, which carriage owners are required to rent to house the horses, but the İBB doesn’t provide veterinary services at these facilities. There is no fresh grass on the islands for the horses, which are usually fed barley bought from the city, the transportation of which is costly. These can easily be fixed with the help of the İBB. Another point activists who say the carriages should stay with better conditions for the animals note that most of the carriage drivers are uneducated, and only admit that some are downright “evil.” Since there is no true oversight, most drivers often ignore seating limits for the carriages (four adults), and horses are usually undernourished both due to the expense of feeding horses on the island and carriage drivers’ ignorance about horse feeding. With no real training on horses, they only copy what their fathers or grandfathers did. These issues can be addressed with strict inspections and good training programs. Why is the İBB not considering taking any steps is beyond reason, according to these activists.
Another point against getting rid of the carriages is that the İBB so far has offered no plan on what to do with the 1,000 or more horses that will no longer be needed if the carriages are removed.
Mayor Topbaş has also so far not proven to be a man of his word. He personally promised HAYTAP in February 2012 that he would find a solution to what HAYTAP calls the problem of “equine hell.” To prove this, HAYTAP’s YouTube channel has a video made in February 2012 where Topbaş promises a large crowd of animal rights activists at an award ceremony: “We will solve this issue,” in response to a question from HAYTAP President Ahmet Kemal Şenpolat on the future of the island horses.
The İBB’s dishonest and dodgy responses to official queries, its past record with law enforcement regarding the handling of stray dogs and other animals as well as its general performance regarding zoning permits seriously calls the municipality’s integrity in question. As it is, there seems to be little hope for the horses, or the green spaces of the islands.
http://www.todayszaman.com/news-324417-ibb-not-doing-enough-for-horses-on-istanbul-islands.html
25 August 2013 /E. BARIŞ ALTINTAŞ, İSTANBUL -
HAYTAP ve Sokak Hayvanları! - Ruhat Mengi
HAYTAP ve Sokak Hayvanları! - Ruhat Mengi
Biliyorsunuz HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu her yıl “sokak hayvanlarına ait güzel fotoğraflar”dan oluşan bir takvim çıkarıyor ve hayvanseverler de keyifle kullanıyor. Bu takvimlerden elde edilen gelir de yine sahipsiz hayvanların korunması ve bakımı için kullanılıyor. 2012’de yaklaşık 15 bin takvim satılmış ve 56 bin TL gelir elde edilmiş. Önümüzdeki günlerde bu gelirin nelere harcandığı HAYTAP web sitesinde açıklanacakmış. Bu takvimlerde kullanılacak fotoğraflar bir jüri tarafından inceleniyor ve ilk 13’e girenler bir sonraki yılın takviminde yer alıyor, Koza Yönetim tarafından verilen ödülü de alıyor..
Jüride ben de varım
Bu yıl aralarında fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut, Koza Yönetim Genel Müdürü Levent Alatlı, İFSAK Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Serkan Turaç, Haytap Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat’ın da bulunduğu bir seçici kurul fotoğraf seçimini yapacakmış. Benim de jüride yer almam teklif edildi, hiç düşünmeden kabul ettim.. Göstermelik dernekler filan kurmadım ama “sokak hayvanlarına yardım sağlayacak her girişimde” büyük bir mutlulukla yer alırım, elimdeki imkanları her şekilde onlar için kullanırım.
Sevgisiz insanlar
Çoğunuzun bildiği gibi sahipsiz hayvanlar için bahçemde özel bir barınağım var ve hiç zamanım olmamasına rağmen bulabildiğim her saati sadece kendi barınağımda değil, ulaşabildiğim tüm noktalardaki “sokak hayvanlarının bakımı ve kısırlaştırmasına” ayırıyorum. Çevremdeki sokaklarda aç-susuz hayvana rastlayamazsınız.. Bahçeme, evimin önüne koyduğum mamalardan tüm sokak hayvanları yararlanabiliyor..
Keşke her vatandaş çevresindeki hayvanların da yaşam hakkını biraz düşünseydi, oysa tam aksine sözüm ona temizliği bahane ederek “yardım edenleri engellemeye çalışmayı görev bilen, hatta hayvanları yok etmeye çalışan sevgisiz ve benciller” çoğunlukta maalesef.
Değerli okurlarım, siz de HAYTAP’a destek verin, alacağınız takvimlerden kazanılacak gelir daha önceki yıllarda olduğu gibi tümüyle sahipsiz hayvanlar için harcanacak. Çorbada sizin de tuzunuz bulunsun!
Ruhat Mengi
http://haber.gazetevatan.com/reyhanli-bile-rakip-partiye-baglandiysa-pes/541976/4/yazarlar
-
HAYTAP, Ayı Tombiş’i Demir Kafesler Ardından Kurtardı!
HAYTAP, Ayı Tombiş’i Demir Kafesler Ardından Kurtardı!
Doğada öksüz kalan veya diğer hayvanat bahçelerinden gelen hayvanları barındıran Samsun Büyükşehir Belediyesine ait hayvanat bahçesinde hayvanlar artık özgür yaşayacakları ortamlara taşınıyor. Doğal yaşam alanlarına dönemeyecek durumda olan, demir kafes ardındaki hayvanat bahçesinde büyümüş olan hayvanları mutlu yaşayabilecekleri daha doğal bir ortama aktarmak için el ele veren Büyükşehir Belediyesi ve Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) bu projeye, annesi avcılar tarafından öldürülen zavallı ayıyı Bursa Karacabey’de yer alan ve Orman Bakanlığı’na bağlı 110 dönümlük ormanlık ve yeşil araziye kurulu olan Türkiye’nin tek ayı rehabilitasyon merkezine ( Karacabey’e) taşımakla başladı. Oldukça rahat bir yolculukla Samsundan Karacabeye veteriner hekim kontrolünde götürülen ayı, artık arkadaşları ile özgürce 110 bin metrekare alanda yeşillikler içinde ve ayağı toprağa basarak yaşayacak.
Karacabey’deki merkezde sokaklarda oynatılan dansçı ayılar veya tabiatına uygun olmayan şartlarda şahıslar tarafından bakılan ayılar bakılıyor ve AKP’li Samsun belediye başkanı sayın Yusuf Ziya Yılmaz ‘ın da desteğini alan HAYTAP tarafından kurtarılan bu ayı da artık bu ayılarla birlikte ormanda yaşıyor.
Toplumların sosyalleşmesi ve özellikle çocuklarda adalet ve merhamet duygusunun gelişmesi için hayvan refahının sağlanmasının zorunluluk haline geldiğini belirten HAYTAP Samsun Temsilcisi Yrd.Doç.Dr. Nilgün GÜLTİKEN , federasyon olarak bütün hayvanat bahçelerini takip ettiklerini ve uygun koşullarda bakılmayan vahşi hayvanların daha özgür yaşayabilecekleri ortamlara naklini talep edeceklerini, benzer şekilde Samsun Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi’nde yaşayan aslan, kaplan gibi tüm vahşi hayvanların Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz’ın da desteğiyle taşınacağını belirtti. Başkanımıza zaten hayvan haklarında bu yıl en iyi aşama kaydeden ödülünü HAYTAP olarak verdiklerini belirten Gültiken, bunun diğer tüm belediyelere de örnek olmasını yürekten diliyoruz dedi.
Hayvanat bahçelerinin kurulmasına, demir kafes ardında hapsedilmiş sevgi olmayacağına işaret eden HAYTAP başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat ise, ülkede açılma teşebbüsünde bulunan tüm hayvanat bahçelerinin kapatılması için ellerinden gelen çabayı yıllardır gösterdiklerini hayvanlar demir kafes ardından kurtulduğu sürece bir mahkumu zindandan kurtarmış kadar mutlu olduklarını söyledi. Demir kafes ardında doğal ortamlarından uzak olarak yaşayan bir fil, zürafa, aslan, kaplana bakmakla çocuklara hayvan sevgisi değil aksine üzülen bir kalp ve hiçbir zaman ana vatanına kavuşamayacak hayvanları göstermek fikrinden artık vazgeçelim, onlara harcanan paralarla , yurtdışından gelmesi için aracı şirketlere verilen paralar yerine aynı paraya insanlara okul , hastane , ormanlar , kütüphaneler , tiyatrolar yapalım dedi.
Samsun’da sahil yolu üzerinde bulunan ve Karadeniz’de tek olan Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi’ndeki ’Tombiş’ adlı ayı, Bursa’daki ayı barınağına gönderilecek.
Samsun’da Büyükşehir Belediyesi tarafından 22 dönümlük arazi üzerine kurulu olan Hayvanat Bahçesi’ne 3 aylıkken getirilen ve şimdi 7 yaşında olan Tombiş, vedaya hazırlanıyor. Samsun Hayvanat Bahçesi Müdürü Veteriner Hekim Nurhan İşler Hayvan Hakları Koruma Derneği, hayvanat bahçelerindeki hayvanların daha refah bir ortamda korunması adı altında birçok çalışma yapıyor. Bu faaliyeti Türkiye’de yürütenlerden birisi Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Uzmanı Nilüfer Aytuğ hocamızdır. Samsun’a yaptığı bir ziyarette hayvanat bahçemizi gezdi ve buradaki hayvanların bakımını oldukça beğendi. Hayvanat bahçemizin daha geniş olması gerektiğini bizimle paylaştı diye konuştu.
’DAHA SAĞLIKLI OLACAK’
Nilüfer Aytuğ’un, hayvanat bahçesinin genişletilmesi konusunda kendilerine destek vereceğini kaydeden Müdür Nurhan İşler ise Nilüfer Hanım ayrıca, buradaki ayı Tombiş’in yaşamına daha fazla dinamiklik kazandırmak için bir an önce Bursa’daki ayı barınağına transfer edilmesi gerektiğini, ayıların orada daha sağlıklı yaşayacağını belirtti. Bizler de bu konuyu idaremize taşıdık ve projeye destek olmak amacıyla 3 aylıkken avcıların elinden kurtarılıp hayvanat bahçemize getirilen ayımızı doğal yaşama dönmesi için Bursa’ya gönderme kararı aldık dedi.
KAFESİNE AFİŞ ASILDI
Ayının bulunduğu kafese de kendi ağzından, Doğada öksüz kalmıştım, siz bana sahip çıktınız. Büyüttünüz, şimdi geri dönüyorum. Sizi özleyeceğim, hoşcakalın yazılı afiş asılarak ziyaretçilere duyuruldu. Karadeniz Bölgesi’nin tek olan hayvanat bahçesinde, 59 çeşitten 126 hayvan bulunuyor. Aslan, kaplan, maymun, deve, devekuşu, sülün, ve ördek cinsleri, kuğu, tavus kuşu, geyik, keçi, tilki, ayı, midilli, kaz, ördek, kedi ve köpek cinslerinin bulunduğu hayvanat bahçesini her gün yüzlerce vatandaş ziyaret ediyor.
http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/Ayi--Tombis--yeni-evine-tasiniyor.htm?ArticleID=155420
DHA
Posta· Ayı ’Tombiş’ yeni evine taşınıyor
http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/Ayi--Tombis--yeni-evine-tasiniyor.htm?ArticleID=155420
İHA Tombiş Bursa yolcusu
http://www.iha.com.tr/tombis-bursa-yolcusu-257098-haber
DHA ·SAMSUN’DAKİ AYI ’TOMBİŞ’ BURSA’YA GÖNDERİLECEK
http://www.dha.com.tr/samsundaki-ayi-tombis-bursaya-gonderilecek_407952.html
Daha önceki HAYTAP Karacabey gezimizden fotoğraflar :
-
Pet Diye Alıp, Pat Diye Atma - Hürriyet
-
’’Kontağı Çevirmeden Kaputa Vur’’ - Basında
’’Kontağı Çevirmeden Kaputa Vur’’ - Basında
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP), soğuk kış günlerinde motoru sıcak araçların kaputlarına sığınan sokak hayvanlarının telef olmaması için ”Kontağı çevirmeden, kaputa vur” sloganıyla kampanya başlattı.
HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, özellikle sokak kedilerinin sığındıkları araç motorlarında can vermeleri nedeniyle sürücüleri uyarmak için kampanya başlattıklarını söyledi.
Son günlerde cadde ortalarında pek çok kedinin telef olduğunu belirten Şenpolat, şöyle konuştu: ”Evlere almıyoruz, sokaklarda barındırmıyoruz, hayvan bakımevleri tam çile halinde. Bu soğuklarda, karda, kıyamette sığınacakları insanların kendilerine zarar vermeyeceğini bildikleri 2-3 yer var. Ya apartmanların, evlerin, sundurmalarının altı ya da arabaların henüz soğumaya başlamamış motorlarının yanı... Bu kadarını onlar düşünüyor. Geri kalanınını da bizim düşünüp, araçları hareket ettirmeden önce kaputa vurarak, özellikle sığınan kedilerin çıkmalarını istiyoruz.”
KAPUTLARA KUVVETLİCE TIK TIK
Kampanyanın çeşitli afiş ve mailler aracılığıyla duyurulduğunu ifade eden Şenpolat, kısa sürede dikkati çekmeyi başardıklarını anlattı.
Şenpolat, sürücülerin kış mevsimi boyunca sabah araçlarını çalıştırmadan önce kaputlarına kuvvetlice vurarak, araçlarına sığınan sokak canlılarını kurtarabileceğini kaydederek, şöyle devam etti: ”Boğaz köprülerine kedilerin girmesi, yürümesi mümkün değil ama köprü ortasında ölen kedilerin cesetlerini görmemizin nedeni aslında onların hareket halindeki bu arabalardan düşmeleri. Oraya kadar gitmeleri ya da karşı yakaya geçmeleri mümkün değil. Biz önceden ’birileri kasten bu hayvanları köprü ortasına atıyorlar’ diye düşünüyorduk ama gerçek öyle değil.
Kaputun arasına sıkışmış hayvanlar bir şekilde araç yolda ilerlerken düşüyor ve arkadan gelen aracın altında kalıyor. Onlar adına herkesi araç kaputlarına kuvvetlice tık tık vurmaya çağırıyoruz. Evlere, kulübelere almıyoruz, bakım evlerinde barındıramıyoruz, bari canlarını bu şekilde kurtarsınlar. Senet yok, kefil yok, sadece tık tık.”
HAYVAN DOSTLARINDAN DESTEK
Trakya Bölgesi Veteriner Hekimler Odası Başkanı Erdal İlgü de kampanyayı olumlu bulduklarını bildirdi.
Hayvanların canlı olduğunun unutulmaması gerektiğine dikkati çeken İlgü, ”Kampanya, oldukça basit bir hareketle bir canlının hayatta kalmasını baz alan, desteklediğimiz bir kampanya. Özellikle kış aylarında fark edilmeyen pek çok sokak canlısı, dalgınlığın kurbanı olabiliyor” şeklinde konuştu.
Çevresinde ”hayvan dostu” olarak bilinen esnaf Nazan İncesöz ise kampanyanın önemli olduğunu vurgulayarak, medya aracılığıyla geniş kitlelere duyurulması gerektiğini söyledi.
08.01.2013
-
Hayvanseverler Neden Ayağa Kalktı? Habertürk - Av. Ahmet Kemal Şenpolat
Hayvanseverler Neden Ayağa Kalktı? Habertürk - Av. Ahmet Kemal Şenpolat
29.01.2012
RÖPORTAJIN TAM METNİ
Türkiye’nin gündemine son günlerde hayvan hakları savunucularına dahil oldu. Gündemin bu yoğunluğuna girmeyi başarıp yeni çıkacak yasa ile ilgili karşı kampanyalara giriştiler. Bir süre önce TBMM’de bir ilk olmuş ve 4 parti, STK’lar, hayvansever sanatçılarla biraraya gelip bakanı da aralarına alarak bu konuda mutlu bir tablo çizmişti? İnsanlar umutlanmıştı. Ne oldu da birden her şey tersine döndü?
Aslında bu süreç yeni değil. Kamuoyunun dikkatine daha yeni geldiği için sanki yeni imiş gibi gözüküyor. Yasanın ilk çıktığı 2004 yılından itibaren biz bu yasanın uygulanamayacağını , bir çok eksiklerinin olduğunu anlattık. Bugün kamuoyunda duyulan bir çok eksikliği şahsen ben o günlerde naçizane tek başıma çok dile getirmeye çalışmıştım ama baktım tek başına hayvanları seven “ahmet“ in söylediği çok dikkate alınmıyor.
Milletvekili ya da bakan olamadığınıza göre bu değişikliği nasıl yapbilirdik diye düşünmeye başladım . Bunun tek yolu vardı , sorunu topluma toplumun anlayacağı dilden hitap ederek sahiplendirerek. Ancak bunu da beraberlik ve ciddi bir sivil toplum örgütü birlikteliği içinde kurarak yapılması gerekiyordu. Dolayısıyla daha o yıllarda da aynı bugün gibi söylenen birlik beraberlik olalım , güçlü bir ses olarak hareket edelim diyenler için yol haritası çizmeye karar verdik. Uzun toplantılar ve fikir birlikleri ile işte bu federasyon fikri doğdu. Yani görüş birliği olan beş dernek bir araya geldi. Başka türlü sesimizi çıkartamayacaktık. Yani hayvan hakları ile ilgili bir çok söylemin basında , mecliste , kamuoyunda dile gelmesi için öncelikle güç birliği şarttı. Yoksa kimse bizi dikkate almıyordu. Almayacaktı. Ve o zamanki adıyla Hayvan Hakları Aktif Güç Birliği adındaki platform ( HAYTAP ) federasyon haline gelerek bir tüzel kişiliğe büründü.
Ondan sonra da kamuoyunun dikkatini bu marka altında bir çok halkla ilişkiler çalışmaları ile çekmeye çalıştık. Petshop ticaretinin durdurulması , Beni terketme kampanyaları , yasanın kabahatler kanundan çıkması , havyanat bahçelerindeki ve yunus parklarındaki işkenceye dikkat çekilmeye çalışılan kampanyalarımızın her birisi yasanın bir maddesi aslında değiştirilme istemiydi. Zaman içinde kampanyalar sadece hayvan hakları savunucuları arasında o kadar çok tuttuki , kendisini güçlü bir şemsiye altında hissetmek isteyen ve bir şeyler başarmak isteyen bir çok dernek HAYTAP altında bir araya geldi. Bugün aynı fikir birliği içinde mücadele eden yaklaşık 21 dernek olduk. Bu durum da bizlere aslında o zamana kadar “ hayvan konusu ile “ çıkılamayan , ciddiye alınmayan devlet katında , başbakanlık katında önemli bir kredibilite sağladı. İşte uzun yıllar süren bu görüşmelerde hemen hemen herşey yolunda giderken bazı köpeklerin kötü sahipleri tarafından bilinçsizce yetiştirilip insanlara saldırtmaları , köpek dövüşlerinin engellenememesi , belediyelerin görevlerini yerine getirmeyen memurlarının masa başında tetris oynamaları , kısırlaştırma yapmak yerine , petshopları denetlemek yerine , kuduz aşılarını yapmak yerine baştan savma şekilde görevlerini yapmaları bakanlığa sorun olarak yansıdı. Üzerine de ko-medya haberleri abartarak ve köpeklerin neden saldırdığı kısmını makaslayarak verince ortam hazırlanmaya başladı.
Eksik kalan bir şey vardı o da Orman ve Su İşleri Bakanlığı ile Tarım bakanlığının hayvana bir zul olarak bakan ve onları sevmeyen yaklaşımı ile birleşti. Ve yukarıda anlattığım tüm mücadele de verilen emekler aldatılmışlığımıza dönüştü.
Yine*Hayvan hakları savunucularının en çok karşı çıktığı maddelerden biri “Sahipli ve sahipsiz hayvanları belediye sınırları içinde veya dışında başıboş bırakmak yasaktır” maddesi. Bu ne anlama geliyor?
Şu anda zaten kontrolsüz hayvanınızın vermiş olduğu bir fiilden dolayı ceza yasları gereği sahipleri hakkında dava açılabiliyor. Ki bu hayvanı sadece kedi köpek olarak düşünmeyelim. Tarladaki boğa da , keçi de , eşek de örneğin kontrolsüz olduğunda sahibi ceza görüyor. Fakat bu yasa ile getirilen teklif sokaklarımızda beraber yaşadığımız , sosyalleşmiş hayvanları da içeriyor. Yani kırmızı ışıkta duran , yeşil ışıkta geçen , nereden su içeceğini yemek yiyeceğini bilen , dükkan kapısının önünde duran , ağaca tırmanıp uyuklayan kedinin de alınıp götürülmesi anlamına gelioyr. Yani bu tasarı ile artık bizimle mahallemizde , dükkanımızın önünde , çöpün köşesine sığınarak yaşayan bu hayvanlar sahipsiz kabul edilecek ve bakanlığın oluşturduğu binlerce dönümlük alanlara gelişi güzel koyulacaklar.
2004 ten beri hayatımıza “ barınak” adı altında ölüm hücrelerini oluşturan kurumlar buralarda 200-300 hayvana bile bakamazken onbinlerce hayvana hangi bütçeyle , hangi elemanla bakacaklar ? Hele büyük şehirlerde rantın bu kadar çok yüksek olduğu , her siyasinin her metrekare yeşil alan üzerinde hayal kurduğu bir gerçekte kimse binlerce kedinin köpeğin buralarda olmasını zaten uzun vadede de istemeyecektir. Yani bu hayvanları bir şekilde büyük olasılıkla işini zaten sevmeyen işgüzar işçi zaten öldürecektir. Ya da bakmayacaktır.
Teknik anlamda güzel bir tasarı ama özünde hayvan görmek istemeyen bir bakış açısı çaktırmadan dayatılıyor. Halbuki bu maddenin başına “ güçten düşmüş ve agresif hayvanlar“ doğal hayat parklarına alınır bakımları yapılır kelimesi eklense sorun kalkacak. Yani sakin hayvanımı sen sokağımdan alıp neden bilmediği bir bölgeye atıyorsun. Nerden yemek su bulacak. Bırak bari buradan iki üç lokma kuru ekmek bulup yiyor. O mu gözüne battı ?
Bu cesaretli iki üç cümleyi koymayı esirgemek bilinçsizlik olamaz. Tamamıyla bilerek hareket ediyorlar.
*Sokaklar kedi ve kopeksiz ve bu hayvanların dolaşması yasak mı olacak olacak? Nasıl önleyecekler?
Kanımca bunu asla önleyemeyecekler. Sadece İstanbulda benim tahminim 150bin sokak hayvanı var. Kısırlaştırma yapmadığınız sürece , petshopları ve üretim çiftliklerinin önünü kesmediğiniz sürece , yurda kaçak girişi engellemek için ciddi adım atmadığınız , internet sitelerindeki kontrolsüz hayvan satışlarını engellemediğniz yani musluğu vanadan kapatmadığınız sürece populasyonu kontrol altına almak mümkün değil. Yani hayvanlar bir şekilde yağacak , üreyecek .
Kaldıki bakanlığın böyle bir bütçesi , böyle eğitimli personeli yok. Mevcut yasayı nasıl uygulayamıyorlar bunu da ellerine yüzlerine bulaştıracaklar. Onların elemeanlarını biz onlardan daha iyi biliyoruz. Hele buna başlasınlar bütün mahallelerde iddia ediyorum çok büyük kavgalar , kovalamacalar , çıkacak. Gelen memura tabancasını çeken bile olacak. Kendi başımıza durduk yere iş alıyoruz.
Bir bakanlık düşününki “sokak hayvanları sorunu” diyor , “sokak hayvanlarının sorunu “ diyemiyor. Daha görevinin tanımlarını bilmiyorlar
Sahipsiz hayvanlar sahiplendirilinceye kadar doğal hayat parkına konacak deniyor. Burada itiraz edilen ne? Bir tecrit mi? Yani bir “Hayırsız Ada” vakasına mı tanık olacağız?Hayırsız Ada vakası nerdeyse tam yüzyıl sonra tekrar karşımıza geliyor. Ama bu sefer sadece istanbul sınırları içinde değil tüm Türkiye’de hayırsız ada kampları oluşturulacak. Fakat umarım bu yasanın peşinden bir balkan harbi ya da büyük istanbul yangını ya da depremi çıkmaz. Söylemedi demeyin bunların hepsi büyük hayvan toplatmalarının ardından oldu.
Ayrıca , ülkedeki bütün belediyelerin borç içinde olduğu , hükümetin bütçeyi bile denkleştirmek için zam yaptığı bir ortamda , hele belediye seçimleri varken kim hayvanlara bütçe akıtır. Gerçekçi olalım. Kaldırım taşı değiştirmek gibi çalışmalar oy olarak geri dönüşü olan çalışmalardır. Ama doğal hayat parkı denilen yerler güçlü hayvanın hayatta kaldığı , zavallı ev hayvanlarının ise titrediği Roma’daki arenalar olacak. Böylece aslında hayvanları şimdiye kadar angarya olarak gören iki bakanlık , sağlam hayvanları dahi toplayıp uzaklaştırarak bu işten yakasını sıyıracağını düşünüyor.
Tasarı henüz komisyon gündemine gelmedi. Bu süreçte hayvanseverler nasıl bir eylem planı izleyecek?
Tahmin ediyorum tasarı çok kısa bir süre içinde komisyona inecek. Çünkü bakanlık bu yasayı çıkartmakta ve geri adım atmamakta ısrarlı. Eğer bu komisyona bize çağırırlarsa sonuna kadar o garibanların hakkını savunmaya çalışacağız. Burada önemli olan hükümet kanadı üyeleri. Çoğunluk onlarda olduğu için onları iknaya başlayacağız. Aslında verilen tasarıya eklenecek ya da çıkartılacak üç beş cümleyle toparlanacak ve uygulanabilecek bir yasa haline dönüşebilir. Fakat ruh hallerinden anladığım kadarıyla bakanlık bunu gurur meselesi yaptı ve sonuna kadar komisyondan aynen geçmesi için uğraşacak. Sonra ise tek umut maalesef sadece Cumhurbaşkanın yasayı veto etmesi fakat bugüne kadar parlementodan geçen her yasa karşısında açıkçası bu umudu bana vermiyor. Eğer komisyondan döndüremezsek , Türkiye bambaşka bir mecraya girecek.
*TBMM ve Çevre Komisyonu ile görüşecek misiniz?
Parlemento ile ve ilgili bakanlarla danışmanları ile devamlı temas halindeyiz. Fakat bu yetmiyor. İlk başta anlatmış olduğum uzun girişte bahsetmiş olduğum kampanyalara halkın sahip çıkması gerekiyor. Eğer toplum bu işe sahip çıkmazsa ve bu tepkiler sadece bir grup fifili hayvanseverin hobisi olarak algılanırsa , başarı şansımız çok az. Toplum sahip çıkarsa , o zaman çevre komisyonu geri adım atacaktır. Görüşmeler olumlu bile sonuçlanacaktır. Halka konuyu bir insan hakları meselesi , çocuk hakları meselesi hatta kadına şiddet sorunu olarak anlatmamız gerekiyor
*AB’de durum nasıl? Orada sokak hayvanı yok mu?
AB ‘nin akdeniz ülkelerinde sokak hayvanı var , iklim ve kültürleri gereği ise kuzey ülkelerinde sokakta yok. AB mevzuatları da konuya hayvan hakkından öte hayvan refahı olarak dayatmaya çalışıyor. Aslında birçeşit kültür emperyalizmi bu. Yani onlar da özellikle kedi ve köpekler eve girmiş süs hayvanı durumda . Bizde ve güney avrupa ülkelerinde hatta latin amerika kültüründe ise sokaklarda insanlarla beraber yaşıyorlar.
Burada şunu da vurgulamak lazım. Biz sokaklarda sürülerle kedi ve köpekler olsun , gece boyu havlasın , çocukları korkutsun , ısırsın zaten istemiyoruz. Tek istediğimiz popülasyonu insani bir şekilde , kısırlaştırma ile , üretim kanallarının kesilmesi ile azaltılması . Zaten bu konuda dikkatli çalışma yapılsa en geç on yıl içinde nerdeyse sokakta rahatsız edici boyutta hayvan kalmayacak. Kalanların çoğu da insnanlarla yaşamaya alışmış hayvanlar olacak. 2000 lerde bu işe başlasalardı belki bugüne kadar olay bitmişti.
*Özellikle Güney Avrupa’da sokaklarda hayvan var. Yunanistan ise kedileriyle ünlü. Bu yasa hangi kirterlere göre AB’ye uyumlu?
Bu yasa bakanlığın keyfinin öyle arzu ettiği şekliyle AB ye uyumlu. Kendilerince tasarıyı bu şekilde emsalleştirmeye çalışıyorlar. Oysa sokak hayvanları ile yaşamak bizim kültürümüzün geleneklerimizin bir parçasıdır. Avrupa ve Amerikada olan bir çok kültürel kavram nasıl son on yıllarda ülkemize dayatılarak kabul ettirilmek isteniyor , petshop tabanlı süs hayvanlarının satılması ve sokaklarda hayvan kalmaması da bu baskın kültürün bir sonucu . Aslında biz sokak hayvanlarınının hakkını savunurken karşımızdaki ciddi bir kültür emperyalizminin bize transfer olmasına da karşı duruyoruz. Çünkü bizim sokak hayvanlarını savunmamız bizim ile aynı iklim kuşağında olan , aynı müzikleri dinleyen , aynı yemekleri yiyen , aynı şekilde dans eden ülkelere özgü bir kavram. Bizim ülkemizin bu özel değerini korumak aynı zamanda ulusal direniştir aslında.
*Yasa Meclis’ten geçerse sokakları nasıl bir tablo bekliyor?
Eğer yasa bu haliyle meclisten geçerse hayvansevmeyenler cigara tellendirecek , pis pis gülümseyecek. Oturdukları koltuklarda nefret ve kin duygularını tatmin edecekler. O hayvanlar acıyla mahallelerden toplanırken , hayvanseverlerle görevliler kavga ederken onlar kesinlikle çekirdek çitletecekler , sokaklarındaki hayvana tecavüz eden adamla beraber yaşamayı umursamayacaklar ve belki bir sahil kenarında iseler sigara izmaritlerini kuma gömecekler. Bu örneği özellikle verdim. Çünkü gerekçede havyanların sokakları pislettiğinden dolayı toplanması gerektiğinden bahsetmişler. Kumsalda sigarısını kuma gömen adam ve şehir merkezinde duvar dibine işeyen ve ördeğe tecavüz eden adam onun bu umursamaz tutumu sayesinde yaşadı gene.
Olan kırmızı ışıkta duran köpeğe , balıkçı önünde bekleyen kediye olacak. Ve olay çok ciddi aşamaya gelip kapıya kadar , bahçedeki hayvanına kadar dayanırsa eline silah alıp gelen görevliyi vuracak bir çok kişi olacak. Hiç şaşırmayın. Bugün bu dediğimi hafife alan bu uyarımı okuyanları , üç ay sonra üçüncü sayfada bu yönde haberleri okurken görmek zorunda kalmam inşallah.
Böyle bir yasayı hazırlayanların ruh hali nasıl olabilir?
Kesinlikle bakanlık görevlileri havyanları sev- mi – yor- lar ! Buna artık kesin kanaat getirdim. Bize verdikleri resmi yanıtlar , yazışmalarda bu ruh halini o kadar net görüyorsunuz ki. Hani bir eğitim bakanlı bu öğrenciler olmasa ben maarifi ne güzel idare ederdim “ demiş ya. Burada da hayvanlar olmadığı zaman üzerlerindeki yükün kalkacağını , boşa çıkacağını düşünen bakanlığın daimi elemanı müsteşarlar , genel müdürler var.
Kendilerini buna şartlayıp , bunu hedef olarak belirlemişler. Eminim bakanın , bakanlar kurulunun neyi imzaladıklarını bilmiyorlar. Uzmanlar hazırlıyor onlar da çalışanlarına güvendikleri için imzalıyorlar. Bu duygusal halin yansımasını legalize etmek için de , HAYTAP da bu görüşmelere katıldı onlar böyle teklif sundu diyorlar. Aslında böyle bir manevra yapacaklarını da tahmin ettiğimiz için beş yıldır tüm partilere , bakanlıklara sunduğumuz teklifi , mektupları , başbakana bizzat Dolmabahçe Sarayında verdiğimiz raporu hep web sitemizde yayınlıyoruz.
Bir bakanlık düşününki av kotalarının artırılması için karar çıkartıyor , hayvanlara tecavüz ve işkencenin kabahat olduğunu yıllar sonra bizim çalışmalarımızla değiştirmeye karar veriyor , yunus parkları için sesini çıkartamıyor ya da bu parasızlıkta hayvanat bahçelerinin açılması için teşvik edici maddeler teklif ediyor. Petshoplar karşısında ciddi yaptırımlar getiremiyor , sahipli hayvanla sahipsiz hayvana verilen ceza arasında fark oluşmasına ses çıkaramıyor. Hayvnları seven bir bakanlık bu kadar etkisiz ve sessiz kalamaz.
*Sizlerle ortak basın toplantısında Hasip Kaplan “Sözünden döneni kediler patilesin” demişti… Kediler değil ama hayvanseverler patileyecek gibi görünüyor… Katılır mısınız?
Patilemek az bile kalır. Şu tarihsel gerçeğe artık ben de inanıyorum. Zavallı hayvanların , hatta mağdur insanların kaderi ile oynayıp onlara zulmedenlerden bir şekilde bunun acısı daha bu dünyada çıkıyor. Hem de çok acı olarak çıkıyor. Yakınlarını kaybedenler , seçimi kaybedenler , mal mülk kaybedenler o kadar çok ki. “Patilemek” bu felaketlerin yanında okşayarak dövmek gibi kalır. Sakın kimse bu yasayı geçirdikten sonra başına gelecek olası felaketler için neden başıma bu geldi diye sormasın.
Bilmeden , kendi felaketleri için imzaladıkları bu hükümet tasarısını bir daha okusun.
Hayvan sevgisinin birbiriyle biraraya gelemeyecek insanları biraraya getirdiğini görüyoruz. Sosyal medyada milyonlarca üyeli adresler var. Bu tıpkı bir ideolojik beraberlik gibi mi?
Aslında biz halk olarak çok merhametliyiz. Genelde hep zayıf olanın yanında dururuz. Sosyal medyada ise bu merhamet daha yaygın olarak birliktelik buluyor. Çünkü bildiğimiz klasik medya , kötü görüntüleri yani gerçekleri hep sakladı. Onun yerine haberlerine pembe haberleri , bir köpeğin kuaförünü , kraliçenin günde yedi kilo biftek yiyen köpeğinin haberini , bir yunusun otel havuzunda nasıl parende attığı haberlerini tercih etti.
Oysa sosyal medya editör sansürsüz olduğu için mutfağı gösetriyor. Her hayvanın görüntüsü ardında bir zulüm ve işkence var. Dolayısıyla insanlar haberleri gerek bizim web sitemizden , gerekse sosyal medya aracılığı ile doğrudan öğrenmeye ve hemen sansürsüz paylaşmaya başladı .
İdeolojinin ötesine de geçen bir dava arkadaşlığı sınıf farkı gözetmeksizin insanların bu farkındalığı görmeye başlaması nedeniyle çıktı.
*Tek bir yaralı köpek için facebook’da 1 saat içerisinde bir örgütlenmeye tanık olmuştum. Birisi otoyol çıkışında yaralı bir köpek gördüğünü yazdı. Hemen başka biri gitti köpeği aldı. Bir diğeri veteriner buldu, bir başkası da para buldu. Bu çok ciddi bir örgütlenme değil mi?
Aslında kurumsallaşamamış bir örgütlenme. Devletin ilgili birimi bu görevi yapmayınca vatandaş bunu kendi bütçesi sayesinde yapmaya çalışıyor. Bu hareketi daha kurumsal bir örgütlenme haline getirebilirsek Türkiye bu konuda AB ye bile örnek olacak. Onlarla beraber yaşamanın da mümkün olduğunu öğretecek. Yoğurt ve dolmuş kelimesinden başka biraz da onlar bizim kültürümüzden bir şey öğretsek ne güzel olur değil mi ? .
*Ancak şu da var ki, hayvan hakları savunucusu dernekler arasında ciddi anlaşmazlıklar var. Bunun da harekete ciddi zarar verdiği belirtiliyor. Bir ayı yüzünden iki saygın derneğin kavgası uzun süre medyayı meşgul etmişti. Neden anlaşamıyorlar? Nereden çıkmıoştı bu ayı kavgası?
Ankara’da hayvansever (! ) bir dernek 20 yıla yakındır zavallı bir ayıyı tek başına küçücük bir alanda , bir köpek barınağı içinde tutuyor. Ne bu yaban hayvanın başında uzman bir veterineri var , ne hemcinsi olacak arkadaşı. Merkezden nerdeyse 50 km uzakta izbe bir yerde. Zavallı hayvanın bakıcıları bile işin uzmanı olmayan gelip geçici işçiler. Oysa Orman bakanlığının Uludağ üniversitesi kontrolünde Karacabey’de tam 110bin metrekare yemyeşil harika bir ormanda diğer mağdur ayıların da yaşadığı sırf ayılar için tahsis edilmiş kocaman doğal yaşam alanı var. Orada 56 ayı mutlu bir şekilde uzmanlar kontrolünde yaşıyor.
Biz Haytap olarak önce üniversiteye sorduk Ankaradaki bu ayının alınması uygun olur mu diye ? Üniversite hemen alınması gerekir diye rapor hazırladı. Bakanımıza söyledik alalım bununla ilgili rapor var diye , bakan önce “olur” dedi yazılı talimat hazırladı ; ama bakanlıklta çalışan müsteşarlar Veysel Eroğlunun fikrini bir şekilde ikna edip değiştirdiler.
Düşünebiliyor musunuz bir bakanlık yurtdışından bile gelen uzman kuruluş tesbitlerine rağmen , bu işin doğru olmadığını söyleyen üniversiteye rağmen , ayının nerdeyse bir yirmi yıl daha orada demir kafes arkasında kalmasını istedi. Bakanın kararı değişti.
Ben o nedenle artık bakan beyin değil ama bakanlık görevlilerinin “hayvan” kelimesini bile duymak istemediklerini düşündüğümüz bir bakanlıkla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum ki aslında bu asli işleri. Hatta kimi aklı evvel sadece köpeksever dernekler de sırf bize husumetleri nedeniyle imza toplayıp ayı demir kafes arkasında tek başına mutludur diye imza topladılar. Dünyadaki bu işe gönül vermiş uzmanlar ise nasıl bir havyansever dernek bu diye güldüler. Hangi hayvan hakkı aktivisti ayının demir kafes arkasında hele bu koşullarda kalmasını ister diye yazıp dalga geçtiler.
Biz de tüm bu gelişmeler üzerine bu bakanlığa karşı iki yıl önce dava açtık , mahkeme keşif yaptı ve davayı kazandık.
Bakanlık ne yaptı biliyormusunuz ? Dosya içindeki bilrikişi raporuna ve mahkeme kararına rağmen , dosyayı temyiz etti. 110 bin dönüm alana gitmesin , tek başına özel mülkiyette yaban hayvanı kalsın mahkeme de rapor da hatalıdır dedi.
Şu anda danıştay sonucunu bekliyoruz. Büyük olasılıkla karar onanacak. Tek derdimiz o zavallı ayıcığın ölmeden önce bir kere arkadaşları ile beraber ağaç görmesi , arkadaşlarının yanına girmesi , koşması, toprağa basması. Oraya gittiği gün zavallı ayıcığa göz yaşları içinde “başardık dostum , başardık diye “ sarılasım var.
*Yazlık bölgelerin en büyük sorunlarından biri yazın bakılıp kışın terkedilen hayvanlar. Bunun için sizin öneriniz ne? Yasa ne getiriyor?
Yasa bu konu için idari para cezalarını artırdı. Bu olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Ancak önce toplumda tasa oluşturmanız gerekiyor. Biz bakanlığın yapmadığı kadar sınırlı bütçemizle kısa filmler , afişler , eğitim çalışmaları , kampanyalar yapıyoruz. Elimizdeki olanaklar bağışlar ise o kadar sınırlıki. Kurumsal çalışmaya inanmadığı için bağışçı sayımız yok denecek kadar az. Herkes kapısının önündeki hayvana bakmayı yeterli görüyor. Ama onunla bu davayı , bu makro çalışmaları yapamazsınız. Tek ciddi gelir kaynağımız ise www.haytapshop.com diyebiliriz.
Halbuki bakanlığın yetkisi , etkisi , bütçesi gönüllü bir stö olan HAYTAP ile kıyaslanamaz bile. Onlar bu çalışmaları , bilinçlendirmeyi yapsalar , mikroçiplemeyi teşvik etseler, petshoplar yerine bakımevlerinden sahiplenmeyi kısa filmlerle anlatsalar , kamu spotlarına prime timelarda çıksalar , okullara görseller , tiyatrolar yollasalar ciddi aşamalar kaydederiz. Bu konuda yasadan önce tasayı oluşturmamız gerekiyor.
Bakanlığa bu konuda da gönüllüler olarak kucağımızı açıyoruz ama artık bu konuda da aldatılacağımıza inanmaya başladım.
*Çok sayıda gönüllü var, bu gönüllülerin kimisi de kendisini adamış kişiler. Bu kişilerin koordinasyonu zor olmuyor mu? Belediyeler ve gönüllüler arasında kimi zaman şiddete varan gerginlikler olduğunu duyuyoruz.
Şimdi bakın. Gönüllülerin çoğu örgütsüz. Bir disiplin altında bir kural hiyerarşisine tabi olmak istemiyorlar. Devletin makamı da bu insanları zırt pırt her gün değişen yeni fikirleri ile görmek istemiyor. Çünkü gönüllüler maalesef ne mevzuat konusunda ne de sivil toplum örgütlenmesi konusunda bilinçli değiller. Herkes kızılderili reisi. Herkes kendi aklını beğeniyor. Bunun tek yolu devletin karşısına da bir isim olarak doğru net bir politikayla gitmek ve o şekilde talepte bulunmak . Ayşe başka söylüyor , o gidiyor Fatma gelip başka diliyor. Bunun adı gönüllülük değil , başı bozuk ordu gibi olmak. O zamanda olan zavallı hayvanlara oluyor. Yani hayvan hakkı savunuculuğu kedi köpek beslemekten çok öte bir felsefe. Kuru mama veririm , veterinere köpek taşırım aşamasında kalan sadece duygularını kullanabilen hayvansever olarak kalıyor. Beynini de kullanabilen hayvan hakkı savunucusu olamıyor. Hayvanseverle ise tüm bu yukarıda anlattıklarımı yapmanız mümkün değil.
*Daha çok kadınların ağırlıklı olduğu bir hak savunuculuğu gibi görünüyor. Kimilerine göre bu kadınların daha anaç olmaları ile ilgili kimilerine göre ise aile hayatında mutsuz olan, yalnız kadınların bir sığınma arayışı.
Ben öyle düşünmüyorum. Erkekler de çok var. Ama onlar bu örgütsüzlük içinde kendilerine yer bulmakta zorlanıyorlar. Fakat dünyada tüm hareketler kadınlarla kazanıldığından , ben bu harekette de başarılı olacaksak onlarsız bir devrim düşünemiyorum. Sonuçta biz cinsiyetten öte , beynini kullanabilen , takım çalışmasına yatkın insan , disiplinize olabilen insanlarla bir şeyler yapabiliyoruz.
Hayvan sevmeyen insan da sevmez klişesi doğru mudur? Pekçok hayvan bakan ama insan sevmeyen kişileri de görüyoruz.
Genel olarak doğru diyebilirim. İnkar edecek halim yok. Bu bahsettiğiniz insanlar o kadar çok hayvanlara zulme tanık olmuşlar ki , bu insanlardan o kadar çok kazık yemişler, devletin kurmlarına yaptıkları şikayetler o kadar çok geçiştirilmişki , insanın kendi eliyle hayvanlar üzerinde bile kurduğu bu adalet sistemine , bu düzensizliğe isyan ediyorlar. Halbuki sorunun çözümü çok basit. Fakat biz insanoğlu işi iyice çıkmaz hale sokuyoruz. Düşünsenize hayvana tecavüz eden bir insanı mahallede barındıran ve çocuğunuzun orada oynamasına okul gittiğiniz bir sistemde , adam elini kolunu sallayrak mahkemeye çıkmadan geziyor. Ama hayvanın sonu ise sanki kuyruk salladı diye ölüm kampı hayvan bakımevleri.
*Hayvan sevgisi gelir düzeyi arttıkça mı artıyor?
Buna kesinlikle katılmıyorum. Gelir düzeyi değil de belki de insanlar da görgüsüzlük , sonradan görmelik arttıkça bu daha çok süs hayvanları , marka hayvanların alımına doğru yöneliyor. Oysa çoğu parasız insanın, sokaklarda kağıt toplayan insanların yanında baktığı hayvanları da görebiliyorsunuz. Bizim sokak hayvanları takvimimizde bile bu insanların fotoğrafları ile dolu. Gelire bu işi indirgememek lazım. Bir hayvanı süs havyanı oalrak sevmek değil , doğal ortamı içinde onun haklarına saygı duyan insanın gelir düzeyi değil ahlaki ve vicdanı daha öne çıkıyor.
*Yoksul mahallelerde ya da kırsalda insanlar hayvanlarla bir arada yaşıyor. Ancak şehre gelince istemiyor… bu nasıl bir sosyolojik durum?
Çünkü havyanı hayatından atınca şehirleştiğini sanıyor. Apartmana gelince hayvan olmaz , uygarlaştım diye düşünüyor. Ama aynı insan sokağa tükürüyor , arabasında müziğin sesini sonuna kadar açıyor , sarı ışıkta kornaya basıyor. Uçan kuş haricinde tüm hayvanlar köyünde kalması gereken , hiçbir rant geliri olmayan mahluklar. Halbuki çocuğunu paralı özel okullara verip iyi eğitim alabileceğini düşüneceğine , bir hayvanla beraber büyütse belki okuldan alamayacağı bir çok boşluğu dolduracağını öngöremiyor.
Son dönemde tavuk inek gibi hayvanlara yönelik cinsel saldırılar da arttı. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Bunun sosyal dinamiklerinde hangi dürtüler bulunuyor?
Son dönemde artmadı. Bu hep toplumumuzda vardı. Sadece basın bunu önplana çıkarmıyor , gülüp geçiyor ve istisnai olay sanıyordu. Halbuki ülkemizde çok yaygın bir sapıklık bu. Cinselliğini yaşayamamış , kız elini tutmamış , gelenekler , mahalle baskısı ve dini nedenlerden dolayı bu dürtüsünü bastırmış kişi , gücü yettiği konuşamayan hayvan üzerinde ihtiyacını ! deniyor. Yakalanırsa mahkemeye de çıkmıyor , yani sabıka kaydına da hayvanın ırzına geçmiştir de yazmıyor.
Dolayısıyla aynı kişi iki saat sonra size bir lokantada servis yapıyor. Çünkü işe alınırken sabıka kaydında gözükmeyen bir “kabahat” var. Tıpkı kapalı alanda sigara içtiğinizde ya da nara attığınızda , dilencilik yaptığınızda mahkemeye çıkmamanız , savcının bu kişi hakkında iddianame hazırlamaması gibi. Hayvana tecavüz suç olarak kabul edilmiyor. Çocuklarınız da o servis şöförüyle okula gidiyor. Hiçbir bakanlık da bu çarpık sistemi biz uyarmasak yıllardan beri görmüyor. Avrupa Birliğini bu konuda örnek almıyor.
Kutsal damacana hadisesi ise bunun biraz daha modernize edilmiş hali belki !
*TBMM’deki siyasi partilerin konuya bakışları nasıl?
Kimse örneğin yasa önerilerimize bugüne kadar bu gerekçelerimizi sunduğumuzda itiraz etmedi. Hepsi samimi yaklaştı. Büyük bir kısmı da hayvanı seviyor. Eminim.
Ama çoooook uzaktan. Belki yüzyıllarca uzaktan.
Eskiden siyasetçiler hayvanlarla ilgilenmeyi hafiflik sayarlardı, bu durum kırıldı mı?
Olur mu hiç ? Büyük bir kısmı azıcık ortaya laf olsun diye yem atın ve av muhabbeti yapın bakalım , saatlerce gençliklerinde köylerde dağlarda havyanları nasıl öldürdüklerini ballandırarak anlatırlar. Belediye başkanlarına sorun, en önemli projeleri şehirlerine hayvanat bahçesi yapmak olduğunu söyleyeceklerdir. Aday siyasilere sorun hemen sirk gelsin aslanlar ateş çemberinden geçsin çocuklar eğlenmeli seçmen oy vermeli derler.
Hangi otelde kalıyorsunuz diye sorun. Yunus olsun bir iki havuzunda , şöyle baktığımızda hareket olsun diyeceklerdir.
Evlerinde görmedim ama şömine önünde de kesin ayı postu vardır. Hani sevişirken romantizm olsun diye.
Hiç hafife alırlar mı ?
-
Haytap Shop Nedir ? Neyi Amaçlar televizyon Yayını
Haytap Shop Nedir ? Neyi Amaçlar televizyon Yayını
Ekonomi kanalı Bloomberg’te 2012 yılında Haytap Anadolu İmdat turu diye yola çıkan bir damla yaşam arabamız ve çalışmalarımız konunun Haytap Shop çalışmalarına kadar gelmesine neden oldu.
Haytap shopun ne amaçla kuruludğu , Haytap federasyonu ile organik ilişkisi , çalışmalarımızın nasıl finanse edildiği , nasıl bağış toplandığına ilişkin net açıklamalar bu televizyon yayınında kafalarda soru kalmaması için dile getirildi. Sizleri de alışverişleriniz için www.haytapshop.com adresini tercih etmenizi sahipsiz ve kimsesiz hayvanlara da yardım etmek onlara da burs vermeniz için kullanmanızı rica ediyoruz.Ekonomi kanalında da bu programın yer alması Haytap’ın kısa sürede ne kadar büyüdüğünü de göstermesi açısından önemli idi.
( Bu televizyon programında fırsat olmadı ama otel rezervasyonlarınız için de yine pricewaterhousecooopers tarafından denetlenen www.sosrooms.com adresini de unutmayın diyelim )
Biz de söz konusu yayını kalıcı olabilmesi için www.haytap.tv adresimize aldık.
-
(*) Sahipsiz Hayvanlar Icin Hem Tatil Hem Destek...SOSROOMS
(*) Sahipsiz Hayvanlar Icin Hem Tatil Hem Destek...SOSROOMS
Tatil organizasyonu yaparken iyi bir amaca da destek olmayı ister misiniz? Otel rezervasyonunuzu sosrooms.com üzerinden yaparak, muhtaç durumdaki canlılara yardımda bulunabilirsiniz. Bu sitenin sahibi ise lise öğrencisi Tolga Babür
Gençlerin farklı hayalleri, farklı idealleri var. Ortak hedeflerin başında ise çok para kazanmak yer alıyor. Lise öğrencisi Tolga Babür’ün hayata geçirmeyi başardığı hayali ise gerçekten fark yaratan türden. O da para kazanmak istiyor ama kendisi için değil... İnsan ya da hayvan demeden, muhtaç olanlara yardım etmek için... Koç Lisesi son sınıf öğrencisi olan Tolga, kurduğu sosroom.com adlı internet sitesiyle güzel bir sosyal sorumluluk projesine imza attı. Bu bir tatil organizasyonu sitesi. Dünyanın her yerine rezervasyon yaptırmak mümkün. sosroom.com’u diğer tatil sitelerinden ayıran yönü ise kullanıcılara yardım yapma imkanı sunması. Yani tatilinizi bu site üzerinden seçerseniz, Türkiye’nin farklı bölgelerinde ihtiyacı olan çocuklara, hayvanlara ve çevre korumasına yardım etmiş oluyorsunuz. İnsan, havyan ve çevre duyarlılığından yola çıkarak üç farklı yardım kuruluşu seçmiş Tolga: HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) .www.sosrooms.com sitesinden booking.com sitesine bir linkle bağlanarak bu sitede bir otel rezervasyonu yapılması durumunda booking.com’un sosrooms.com’a ödeyeceği komisyon gelirleri, bu üç yardım kuruluşuna bağışlanıyor. Site üzerinden yapılan her rezervasyonla, ek bir ücret ödemeden, bu yardım kuruluşlarına bağış yaparak destek olabiliyorsunuz.
Elde edilen gelirlerin ve ilgili yardım kuruluşlarına yapılan bağışların nereye gittiği ise uluslararası PricewaterhouseCoopers şirketi tarafından her üç ayda bir denetleniyor.
DÖRT AYLIK ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ
Her şeyin, booking.com’da yaptığı bir aylık stajdan sonra başladığını söylüyor Tolga: Burada hem online seyahat acentaları hem de booking.com ile ilgili pek çok şey öğrendim; Affiliate programı (çözüm ortaklığı) da bunlara dahil. Sokak köpeklerinin durumu beni her zaman üzmüştür. Onlar için bir çiftlik alarak onlara sağlıklı ve mutlu bir ortam sunmak uzun süredir hayalim. Affiliate programını duyduktan sonra, ’Neden bir web sitesi oluşturarak kazandığım parayı köpeklere yardım etmek için kullanmıyorum ki?’ diye düşündüm. Beyin fırtınası yaptıktan sonra da projeyi üç yardım kuruluşunu içerecek şekilde geliştirdim. Hayvanlar, çocuklar ve doğa için çalışan yardım kuruluşları. Sitenin ismiyle ilgili ise şunları söylüyor Tolga Babür: Projeye inanan bir web tasarımcısı ile beraber dört ay çalıştık ve site bu yıl şubat ayı sonunda yayına başladı. Sitenin ismi hem yardım hem de otel odası çağrışımı yapmalıydı; www.sosrooms.com adı bu şekilde ortaya çıktı. Bu projenin özelliği, bahsedilen yardım kuruluşlarına, kişilerin hiç bir zahmete girmeden ve hiçbir para ödemeden yardım edebilecek olması. Tek yapılacak şey, dünyanın herhangi bir yerinde bir otel rezervasyonu yapmak istenildiğinde, bu site üzerinden bunu gerçekleştirmek.
www.sosrooms.com
http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2011/09/10/hem-tatil-hem-yardim
Neslihan Tunç
10.09.2011
Book to save animals, nature and the poor
A high school student has started a charity project for what he calls the three fundamental aspects of the world, by making use of global online hotel booking giant Booking.com’s affiliate program. Tolga Babür is raising funds for three charity organizations through bookings made on his website
Tolga Babür, a 16-year-old high school student, has started a charity project for what he calls the three fundamental aspects of the world, by making use of global online hotel booking giant Booking.com’s affiliate program.
Speaking to the Hürriyet Daily News & Economic Review, Babür said everything started with a childhood dream. “I always loved animals and when I was a kid I used to dream of doing something to help the stray animals. Last summer, I applied for an internship at Booking.com where I learned about the affiliate program.”
He told the Daily News that the affiliate program was comprised of integrating Booking.com’s search engine to another website, and when any booking is made through the other website, then Booking.com pays a commission.
“So, I thought about starting a website and raising funds for stray animals through the affiliate program,” Babür said, adding that he decided to add other charity organizations to his list. “I though the three fundamental aspects of the world, animals, human beings and the environment, should receive equal amount of benefit from such a project.”
Babür’s website Sosrooms.com, equally distributes the commission raised from the bookings between Unicef, Animal Rights Federation in Turkey, or HAYTAP, and World Wide Fund for Nature, or WWF. Each charity organization receives 33 percent of the fund. He was introduced to the HAYTAP by one of his teachers, who is a member of the association. “We even visited the animal shelters from one of them I adopted my dog.”
According to information provided by Babür, the website is designed by a professional firm and his parents provided him with the capital to cover that cost.
“I could never have done this without them. The internship at Booking.com was even thanks to my parents.”
Both Babür’s mother and father are in the tourism business and his mother, who has a friend working at the Booking.com, mediated his internship process.
“I want to receive my college education in the U.S. and I was informed that such internships were quite beneficial in the application process. That is why I applied for one. My parents helped me a lot.”
According to data Babür provided, more than 33 bookings were made in the first month after the website went online and the website raised 500 euros. The website went active in late February.
“The best part of it is that you can contribute to a charity organization without paying out from your pocket,” Babür said, although the case hardly applies to him. “We have agreed with private auditing firm Price Waterhouse Coopers, which makes quarterly audits of our balances to make sure the money is spent according to initial promises.” Babür is paying the company for every audit it undertakes. “But all this money is in a way spent for a charitable purpose,” he said.
Sosrooms.com is offered in five languages in addition to Turkish: English, German, French, Italian and Dutch. “At first, the website was in English. I translated it to Turkish, but the rest was the doing of Google translate. I went over the French translation a bit, but I am planning to ask for professional help for the translations in near future.”
Babür wants the website to go on and not to be left behind as a high school project. “My ultimate aim is to be able to raise enough funds for these charity organizations so that Sos.cam can be a sponsor of one of the solid projects these organizations are making. For example, like sponsoring the monthly animal food costs of one of the shelters Haytap is supporting,” he said
So dont forget to reserve through this web site :
www.sosrooms.com
Tuesday, April 19, 2011
TUBA PARLAK
ISTANBUL – Hürriyet Daily Newshttp://www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=book-to-save-the-animals-the-nature-and-the-poor-2011-04-19
-
Midemizde Hayvan Mezarlığı Olmasın - Ahmet Kemal Şenpolat
-
Fayton Sefasının Perde Arkasındaki Dram - Neslihan Tunç
Fayton Sefasının Perde Arkasındaki Dram - Neslihan Tunç
Büyükada’da üç gün önce faytona koşulan bir at, seyisi tarafından yumruk ve sopayla dövüldü. Biz de bu atın durumuna bakmaya gittik ve Ada’da faytonlarla ilgili çok ciddi sorunlar olduğunu gördük
Geçtiğimiz hafta Adalılar ile faytoncular arasında ciddi bir arbede yaşandı. Buna neden olan şeyse, seyisi tarafından dövülen bir attı. Olaya şahit olan Adalılar’ın duruma tepki göstermesi üzerine ortalık karıştı. Taraflar karakolluk olurken, belediye veterinerinin kontrolden geçirdiği atın burnunda, darp sonucu oluşmuş yumuşak deri ezilmesi teşhis edildi. Daha burnundan gelen kanlar kurumadan çalıştırılmaya devam eden zavallı atın içler acısı durumu, ne ilk ne de son… Adalar’da gün geçmiyor ki, faytonlarla ilgili bir sorun çıkmasın… Geçtiğimiz cumartesi günü ailesiyle birlikte keyifli vakit geçirmek için Büyükada’ya giden SABAH gazetesi foto muhabiri Tijen Burultay da, ata yumruk atan bir fayton sürücüsüyle tartışmaya girdi. Başka bir Adalı, ahırda bıçaklanan attan söz ederken, diğeri dili kesilen atın dramını anlatıyor. Kısaca şu sıralar gerek Ada halkı gerekse ziyaretçiler, faytonlardan yana çok şikayetçi. Adalar’da 1000'in üzerinde at ve 226 fayton var. 140 fayton kapasiteli İSPARK tarafından yaptırılan modern at ahırlarına sığmayan faytoncular ve atlar, çöplük gibi bir yerdeki derme çatma ahırlarda yaşıyor. Birçoğu Anadolu’dan gelen faytoncular, bilinçsiz ve eğitimsiz. Atlara kötü davranmanın yanı sıra, ada ziyaretçilerine karşı da saygı sınırlarını aşan tavırlarda bulunuyorlar, ücret tariflerine sadık kalmıyorlar, dört kişilik faytonlara 5-6 kişi alıyorlar. Faytoncularla ada esnafı arasındaki gerilim tırmanırken, Ada’da bir korku imparatorluğu hüküm sürüyor. Faytonculardan tehdit aldıklarını söyleyen ada esnafı, iş yerlerinin yakılmasından tutun da öldürülmeye kadar tehditler aldıklarını iddia ediyor. Adalar’daki fayton sefası, çoktan cefaya dönüşmüş durumda. Hem atlar, hem de Ada halkı ve esnafı için. Aslında faytoncular için de durum çok iç açıcı değil. Van, Ağrı, Urfa, Muş gibi illerden gelen 13-14 yaşındaki çocuklar, son derece kötü koşullarda yaşıyor. Atlarla aynı yerde kalıyor, hijyenden uzak bir ortamda yaşamaya çalışıyorlar.
ADALILAR SIKINTILI
Faytonlar konusunda beyanat verirken adını açıklamaktan çekinmeyen nadir Adalılardan biri olan Aslan Behar, faytona karşı olduğunu ve Ada içindeki ulaşımını bisikletle sağladığını söylüyor: “Bir nostalji yaratılmak isteniyorsa, sayıyı daha az tutarsınız. Burada yüzlerce fayton yazın günde hiç durmadan koşturuluyor. Sadece iki kere at değiştiriliyor. Koşarken yemek ve su verilmiyor, çünkü hayvan şişiyor. Buraya ya toplu taşıma aracı ya da elektrikli golf arabaları getirilir. Halk artık istemiyor faytonları. Geçen yıl elektrikli fayton getirdiler ama kullanılmıyor. Ortada büyük bir kazanç var. 60-70 TL alıyorlar bir tur için. Elektrikli gelse 6-7 TL’ye düşecek rakam.” Babası Adanın en eski faytoncularından olan Erol Günay ise faytonsuz bir Ada düşünemediğini ama bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu belirtiyor: “Bence faytonlar adanın sembolü ve kalkmasını istemeyiz ama faytonculardan memnun değiliz. Eski faytoncuların sayısı azaldı, dışarıdan çok gelen oldu. Bu eskiden çok daha özenle yapılan bir işti. Eskiler takım elbise giyerdi, müşteriye saygılıydı. Şimdi aynı özeni görmek mümkün değil.”KORKU İMPARATORLUĞU
İsminin açıklanmasını istemeyen Adalı bir otel sahibi, yıllardır atlara yapılan eziyeti gördüklerini ve artık seyirci kalmak istemediğini anlatıyor: “Faytonlardan şikayetçi olduğum için şu an tehdit alıyorum. ‘Ekmeğimizle oynama, otelini yakacağız,’ diyorlar. Ben kimsenin ekmeğiyle oynamıyorum. Herkesin yaptığı işi layıkıyla kurallarına uygun yapması gerekiyor. Bunlar hem atlara hem de insanlara kötü davranıyor. Acilen alternatif bir ulaşım aracı getirilmeli buraya. Fayton çok pahalı bir sistem. ” Yine adının açıklanmasını istemeyen bir işletmeci ise faytoncuların Ada’da kendi cumhuriyetlerini ilan ettikleri görüşünde: “Adada faytonlar kalkmadığı sürece, ne temizlik sorunu ne de asayiş sorunları çözülebilir. Herkes korkuyor. Nisan ayında beni dövmeye kalktılar otelimin önünde. Ben iş yerimi kapatıp, adayı terk etmeyi düşünüyorum. Gelen müşterilerimize küfür ediyorlar, taciz ediyorlar. İki yıl önce yolda can çekişen bir at gördük, dört yaşındaki kızımın dili tutuldu. “Adalar Belediye Başkan Vekili Hıdır Uvaçin, faytonların uzun zamandır kanayan bir yara olduğunu ve bu problemin çözülmesinin kolay olmadığını söylüyor: “Bunlar İBB’ye bağlı UKOME (Ulaşım Koordinasyon Merkezi) tarafından idare ediliyor. Belediye yönetimine geldiğimizde, fayton sorununu çözmek istedik akülü araçlar getirdik ama Ada halkı bize düşman oldu. Şu anda Büyükşehir’in rehabilitasyon çalışmaları var ama bu kolay çözülebilecek bir şey değil. ” İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 16 Mayıs 2012 tarihi itibariyle “MİKROÇİP” uygulaması başlattı. Yapılan çalışmada faytonda çalıştırılan toplam 1200 at’ın 670'ine mikroçip uygulandı. Mikroçip sayesinde; Ada’da bulunan atların sayıları, çalışma süreleri elektronik olarak takip edilebilecek. Büyükşehir belediyesi yetkilileri, ayrıca seyisler ve diğer çalışan personele eğitim verilip, Fayton Park Alanında bulunan at ahırlarının koşullarının iyileştirilmesi amacıyla da çalışmalara başladıklarını söylüyor. Atlara kötü muamele edenleri 153 ve (0212) 453 73 00 numaralı telefonlar ile veteriner@ibb.gov.tr’ye ihbar edebilirsiniz.
KADİR TOPBAŞ’IN SÖZÜ VAR
Hayvan Hakları Federasyonu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, son yıllarda faytonların estetik boyutundan çıktığını, hayvanlara eziyetin durmadan ihbar edildiğini, hatta insan sağlığını bile etkiler hale geldiğini söylüyor: “İki sene önce Adalar belediyesi ile faytonların tamamen kaldırılması için çalışma başlattık. Devamında İBB Başkanı Kadir Topbaş’tan da ısrarlı bir şekilde faytonların kademeli olarak azaltılmasını istedik. Kendisinin bize bu konuyu çözeceğine dair bir sözü var. Halen bekliyoruz. Kademeli olarak ilk aşamada sayının düşürülmesi şart.”SORUNLAR
Atlar sağlıksız koşullarda çalıştırılıyor ve şiddet görüyor.
Dört kişi binmesi gerekirken, faytonlara beşaltı kişi bindiriliyor. Bu da atları ciddi anlamda zorluyor.
Faytoncuların yaşam koşulları da sağlıksız.
Faytoncular eğitimsiz ve müşterilere karşı saygısız.
Fayton sürücüleri fiyat tarifelerine sadık kalmıyor ve müşterilere yüksek fiyat veriyor.
İSPARK’ın yaptığı 140 fayton kapasiteli bir park var ancak Ada’daki fayton sayısı 226.
Faytoncular gerekli önlemleri almadıkları için Ada’da at dışkısına dayalı olarak ciddi bir çevre kirliliği var.
Kimse bu sorunu sahiplenmiyor.YAPILMASI GEREKENLER
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ve Turizm Bakanlığı’nın faytonculara ciddi bir düzenleme getirmesi gerekiyor.
Acilen fayton sayısının azaltılması gerekiyor.
Atların ve faytoncuların yaşam koşullarının iyileştirilmeli.
Faytoncuların ciddi bir eğitimden geçirilip, müşterilere daha saygılı olması sağlanmalı.
Ada’da yaşayanlar için faytona alternatif daha uygun fiyatlı bir ulaşım aracı getirilmeli.NESLİHAN TUNÇ
23.06.2012· / Sabah
-
Haytap Kampanyası, ’’Bu İşletme Bir Hayvan Dostudur’’ - Hürriyet
Haytap Kampanyası, ’’Bu İşletme Bir Hayvan Dostudur’’ - Hürriyet
-
Haytap’dan Deve Güreşine Karşı Tepki
Haytap’dan Deve Güreşine Karşı Tepki
Hayvan hakları örgütleri, Ege’nin her köşesinde düzenlenen deve güreşlerine karşı direniş timi kuruyor. Köpek ve horoz dövüşlerine karşı mesafe alan örgütler bu kez kararlı.
GEÇMİŞİ 200 yıl öncesine dayanan ve başta Aydın olmak üzere İzmir, Manisa, Muğla, Denizli, Çanakkale ve Balıkesir’de her yıl geleneksel olarak düzenlenen deve güreşleri tartışma konusu oldu. Köpek ve horoz dövüşlerine karşı önemli mesafe alan hayvan hakları örgütleri, “Folklorik amaçlı gösteri” kapsamında suç sayılmayan deve güreşlerine karşı birleşiyor.
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Temsilcisi ve Dövüş Gerçeği Grubu Sözcüsü Ege Sakin Bitikli, İspanya’nın pek çok bölgesinde boğa güreşinin yasaklandığını hatırlatarak “Dövüş Gerçeği grupları kurduk ancak develer için yeterli mesafe alamadık. Bundan böyle bu organizasyonlar için organize çalışmalar yapacağız. Böyle bir gelenek, vahşet olmaz” diyerek ilk işareti verdi.
Kapı kapı gezeceğiz
- Hayvan Hakları Savunucuları Derneği Başkanı Nezahat Uyanık: Hiçbir hayvan caniliği haketmez. Bizim güreş geleneğimiz insanlar arasında yapılan yağlı güreştir. Yasanın arkasına saklanıyorlar. Katilliğe yasa mı olur?
- HAYTAP İzmir Temsilcisi Esin Önder: Hayvanlar dövüş anında sinirle birbirlerinin kafalarını ve bacaklarını ısırıyorlar. Ege’nin her köşesinde ev ev gezip halkın bilinçlenmesini sağlayacağız.
Aydın’da başladı tüm Ege’ye yayıldı
Aydın’ın İncirliova ilçesinde 200 yıl önce başlayan deve güreşleri zamanla toplumsal bir eğlence halini aldı. Güreşler, eğitim, sağlık, spor ve sosyal amaçlı konularda faaliyet gösteren dernekler tarafından düzenleniyor.
İLK ZAFER BAYRAKLI
Düzenlendiği tüm kentlerde binlerce izleyici çeken deve güreşi festivallerinin sonuncusu Bayraklı’da yapıldı. Kanlı görüntüler ardından HAYTAP üyelerinin yoğun girişimleri sonuçverdi. Bayraklı Belediye Başkanı Hasan Karabağ ilçede böyle bir duruma bir daha izin vermeyeceğini bildirdi. Gaziemir ve Bornova belediyeleri de deve güreşlerinde geri adım attı.
-
Havai Fişekler - Milliyet Gazetesi
-
Hayvan Katilleri Hesap Verecek - Taraf Gazetesi
-
Haytap’tan Müthiş Bir Takvim! - Ruhat Mengi
Haytap’tan Müthiş Bir Takvim! - Ruhat Mengi
-
HAYTAP...Sırada Şimdi Ne Var ?
-
2011 Yılında Hayvan Hakları
2011 Yılında Hayvan Hakları
Sabah Gazetesi 1 Ekim 2011 tarihli sayısını hayvan haklarına ve Haytap ile yapılan röportaja ayırdı. Gazeteci Neslihan Tunç ’un Yönetim Kurulu Başkanımız Av Ahmet Kemal Şenpolat ile yaptığı röportajı kısaltmadan yayınlıyoruz.
1-Son bir yıl içinde HAYTAP olarak verdiğiniz hayvan hakları mücadelesinde bir ilerleme oldu mu?
En önemli gelişme Türkiye Cumhuriyet’inde ilk defa hayvan hakları başbakanlık katına kadar çıktı. Yani ilk defa siyasi olarak en üst düzeyde “diplomatik” anlamda da olsa tanındık. Bu yıllarca verilen mücadeleden sonra bizim için çok önemli bir gurur kaynağı olması idi. Özellikle başbakanın bizleri kabul etmesi ve yaklaşık 1.5 saat boyunca bizleri dinlemesi , yasadaki belirlemiş olduğumuz eksiklikleri dikkate alacağını söylemesi can dostlarımız için umut oldu.
Diğer yandan HAYTAP kampanyaları yurdun her yanına temsilcilerimiz vasıtasıyla yaygınlaştırılması ,
BİR KAP SU , ONLAR İÇİN DE FRENE BASIN , PETSHOPLARDAN HAYVAN ALMAYIN , YUNUS PARKLARINA HAYIR , KABAHATLER KANUNUNU İSTEMİYORUZ
gibi kampanyalarımız artık herkes tarafından biliniyor. Toplumun en küçük birimine kadar bu söylemleri ilerlediğini görmek 50 yılda alınamayan mesafenin 5 yılda alınabilmesi bakımından çok önem taşıyor.
2- Hangi projeler hayata geçirildi, hangileri beklemede?
Hep yasa üzerinde duruyoruz gibi ama yasanın uygulanabilir olması için toplumda tasayı ön plana çıkartmak gerekiyor. Yani , toplum buna sahip çıkmazsa kağıt üzerinde kalmış yasanın hiçbir hayvana faydası olmayacak. O yüzden en önem veridğimiz projemiz anadoluyu karış karış gezen ONLAR İÇİN DE BİR DAMLA YAŞAM ARABAMIZ ‘ın eğitim ve farkındalık çalışmalarına devam etmesi. Tabii tüm bunlar maddi bağışlara ve insan gücüne bağlı yatırımlar. Ülkenin her yanından hatta her mahallesinden aracımızın kendi bölgelerine gelmesi için talepler oluyor aracımız da o eski püskü haline rağmen anonsları ile broşürleri ile okul cami müftülük kuran kursu gibi yerlere ziyaretleri ile her yere yetişmeye çalışıyor. Ama sanırım onun da pili bitmek üzere. Yeni bir arabaya sponsorlar eşliğinde mutlaka ihtiyacımız var. Yoksa ağlayıp sızlamakla küfür edip lanet okumakla yerimizde saymaya devam ederiz. Bir sonraki aşamaya geçmek için somut adım atmak ,resmin genelini görmek , toplumda hala yerleşmemiş çevre doğa ve hayvan haklarını bilincini yerleştirmemiz gerekiyor. Bu da çocuklara inmekle , parlemento ve milli eğitim hatta RTÜK nezdinde lobicilik faaliyetleri yapmakla mümkün. Yani burada olduğumuzu , örgütlü bir sivil toplum örgütü haline geçitğimizi , kitlelerin bu organizsayonu kucakladığını ve devletin kilit mekanizmalarında duran tarım müdürlükleri olsun , il çevre müdürlükleri belediyeler ve bakanlıklar olsun şikayet değil çözüm önerilerimiz projelerimiz olduğunu bilmeleri gerekiyor.
Aslında yapılacak çok şey var fakat hantal yapıyı harekete geçirmek ve orada çalışmayan memuru harekete geçirmek o kadar zor ki. Onun için farkındalık çalışmalarımız , eğitim çalışmalarımız ve çalışmayan sistemi çalıştırmak için sürekli olarak dilekçelerimiz ,davalarımız , etkinliklerimiz , bir damla yaşam aracımız çok çok önemli. Bu arada yine HAYTAP ‘ın 9 kısa film projesinden ilki TERKEDİLMEK TÜM CANLILARA AYNI ACIYI VERİR adlı kısa filmimiz çekildi ve televizyon kanallarında yayınlanmaya başladı. İnternet üzerinden de durmadan izleniyor. Şimdi bu kısa 45 snlik filmleri sinemalarda da film öncesi göstermek için çaba sarfediyor yine bu konuda da destek arıyoruz. Yine tüm yurda yayılan hatta bakanlıkça destrek bulan BİR KAP SU projemizi gittiğimiz her ilde afişlerini görmek , insanların ve hatta bakanlığın da buna destek vermesi ne kadar doğru ve kurumsal ilerlediğimizi gösteriyor . ONLAR İÇİN DE FRENE BAS projemiz ise sponsor firmamız aracılığı ile yaklaşık 40 TIR a giydirildi ve tüm ülkeyi boydan boya geziyor. TIRları sollayarak geçen araçlar kornaları ile destek veriyorlar alkışlıyorlar. O kadar güzel bir duygu ki bu anlatılmaz.
3- Sizin en çok üstüne gittiğiniz bir konu da 5199 sayılı kanunu değiştirebilmek. Hatta bu konuyu Başbakan’a taşımayı da başardınız. Peki bu konuyla ilgili bir gelişme oldu mu?
Gerçi henüz somut bir gelişme olmadığını hazırladığımız genelge taslağının başbakanlık tarafından valiliklere yollanmadı ya da parlemento gündemine istemlerimiz girmedi fakat umudumuzu hala kesmedik. Bunun devamında atılacak net adımlar için başbakanlıktan ikinci bir randevu ile sanırım en büyük adımı atacağız. Gönül isterdiki 4 ekim dünya hayvan hakları gününde bu yasa parlementodan geçsin fakat açık söylemek gerekirse ülkenin bu yoğun gündeminde , ben gelecek yılki 4 Ekime bile HAYTAP olarak hazırladığımız yasa taslağımızın parlementodan geçmesi için razıyım. Sonuçta hiçbir siyasi parti bu teklife hayır demiyor. Hepsi destek veriyor ama toplum nezdinde hafife alınan bir kavram olduğundan sanırım meclis çatısı altına getirmeye çekiniyorlar . En büyük muhalefeti de maalesef mahkemelerin iş yükü artacak gerekçesiyle Adalet Bakanlığından alıyoruz. Sanırım onları da ikna etmemiz için daha çok çalışmamız gerekecek.
4- Sizce yılın en önemli hayvan hakları ihlalleri vaka olarak hangileriydi?
İzmir’de bir kedinin tekmelenerek öldürülmesi ve İzmir Savcılığının fail hakkında 4 yıla kadar hapis istemiyle dava açması en önemli vaka idi. Yine HAYTAP olarak başından sonuna kadar davayı İzmir’dkei hukukçu arkadaşlarımızla takip ediyoruz ve fail için caydırıcı olması açısından ciddi bir ceza çıkması için uğraşıyoruz. Elimizdeki yasalar maalesef hayvanın “mal” olması nedeniyle bu davanın açılmasına yetiyorsa da biz buradaki tezatı kamuoyunda görsel medyada devamlı anlatarak , sahipsiz hayvanlar için dava yolunun olmadığını anlatmaya çalışıyoruz. Eğer sahipsiz bir hayvan olsaydı bu dava da açılmayacak , toplumsal infial daha da büyüyecekti. Keza aynı şekilde pırtlak gibi Yunus Parkları açılmaya devam ediyor ve devletin bakanlıkları yetkisiz olduklarından topu birbirlerine atıyorlar. İnsanların sağlığına iyi geldiği için umut tacirliği yapan bu merkezlerin çoğu artık kapatılıyor. Milyon dolarlık Yunuslar tutsak olmak için havuzlara hapsediliyor. Girişimlerde bulunuyoruz ama onların lobicilik gücü ve esnek yasa maddeleri biz don kişotlar karşısında onların daha rahat hareket etmelerini sağlıyor.
5- Bu yılın en iyi gelişmeleri nelerdi?
Çok iyi haberler vermek isterdim ama birkaç sayılı belediye dışında siyasi partisi ne olursa olsun tüm beleidyelerin hayvanlara bakış açısı aynı. Çaktırmadan öldür veya uyut ya da fırsatını bulursan ormanlara at orada kurda kuşa yem olsunlar , araç altında kalıp parçalansınlar , köylerdeki çocuklara insanlara saldırsınlar. Nerdeyse Hiçbirisi bu hayvanlar için hastane vazifesi görecek bir bakımevi yapmayı , 24 saat hizmet verecek bir veteriner teşkilatı çalıştırmayı , hatta telefona bakmayı bile kabul etmiyorlar. Beyinlerinin bir köşesinde böyle bir algı yok. Yanlış imaj sahibi hayvanseverler yüzünden randevu almakta bile zorlanıyoruz. Olayın sadece kedi köpek olmadığını kanatlı hayvanlardan faytonlara , eşeklerden ormanlardaki yaban hayvanlarına kadar geniş bir skalayı düşünmek zorundalar. Hala bu hayvanları yok sayıyorlar ve bütçe ayırmıyorlar. Belediyeleri yanlış yatırımla borca sokan onlar değil. İstedikleri de çok büyük bütçeler değil. Yolda trafik kazası geçirmiş can çekişen bir hayvanı gecenin bir vakti gidip alan , hatta bunun için telefonunu açan kaç belediye var ? 5 tane bile değil. İşte biz de örgütlenmeye çalışıyor , sesimizi ancak böyle duyurabileceğimizi bildiğimiz için mücadele ediyoruz.
6- HAYTAP’ın 4 Ekim 2011 için etkinlik takvimi belli oldu mu? Olduysa bilgi verebilir misiniz?
Koza Yönetim ile birincisini yaptığımız fotoğraf yarışmasına yaklaşık 970 fotoğraf katıldı ve inanılmaz güzel fotoğraflar . Yarışma sonucu 4 ekim tarihinde Koza Yönetim Binasında ödül kazananlara verilecek. Yarışmacılarımız para ödülü yanında isimlerini de bu ilk kez düzenlenen yarışma ile adlarını duyuracaklar. Kazanan ve belirlediğimiz fotoğraflar da 2012 yılı takvimimizi süsleyecek. Satışından elde edilen gelir yine sahipsiz hayvanlar için kullanılacak. Bu yılın konusu sokak köpekleri idi. Gelecek senenin konusunu ise şimdiden düşünmeye başladık. Aynı gün İBBelediyesi , Yonca Evcimik ve diğer sanatçı arkadaşlarla birlikte HAYTAP bir basın açıklaması yapacak . hayvan haklarının artık büyük şehir belediyesi tarafından da dikkate alınacağı sayın Kadir Topbaş’ın da katılacağı yıldız parkında bir tören düzenlenecek. Özellikle hasdal bakımevi’nde yıllardır devam eden eleştiriler son bulmasıyla yeni bir sayfa açılacağını düşünüyoruz. Yonca Evcimik , Türler Arası Dayanışma Platformu ve HAYTAP ile birlikte okullarda başlatacağı eğitim projesine 4 Ekim itibarıyla start verecek .
7- Yeni projeleriniz varsa onlardan söz edebilir misiniz?
En önemli projemiz okullara daha fazla girebilmek , ve HAYTAP’a yeni bir damla yaşam aracı alabilmek. Sürekli bağış kaynağı yaratabilirsek aracımızın en azından yolda kalmayaacğını biliyoruz. Bir önceki aracımıza toplum nasıl sahip çıktıysa buna da sahip çıkacaklardır. Bitlis’ten Edirne’ye , Samsun’dan Mersin’e kadar çok geniş bir coğrafyada küçücük bir araba hayvan dostalrımızın sesi olmaya devam edecek. Aynı zamanda kısa filmlerimiz çekilmeye ve televizyonlarda gösterilmeye devam edecek. İl Milli Eğitim Müdürlükleri ile imzalamış olduğumuz eğitim protokolleri de yine temsilcilerimizin katkıları ile yürürlükte kalacak ve yeni protokoller imzalanacak. Özellikle Milli Eğitim bakanlığına ulaşıp , hayvan ve çevre haklarını doğru düzgün ders kitaplarına aldırabilirsek başka bir kilometre taşına imza atmış olacağız. Yasanın değişmesi için 2004ten beri devam ettiğimiz koşu ise bir maraton olduğu için ısrarlı takibimiz yazışmalarımız görüşmelerimiz daima olacak. Gönül isterdi ki bakımevlerine daha çok yardım edelim. Onlar için de bağışçılarımızın desteği ile bütçeler yaratmaya çalışıyoruz ama asıl iş hep dediğimiz gibi uyuyan devlet mekanizmasını harekete geçirmek.
Röportaj kısaltılmış olarak 01/10/2011 tarihinde SABAH gazetesinde yayınlanmıştır. Buraya Tıklayınız
-
Hayvanseverlik Yok ’’Hayvanseçerlik’’ Var
-
HAYTAP; ’’Hayvan Hakkı Yoksa OY da Yok’’ - Cumhuriyet
HAYTAP; ’’Hayvan Hakkı Yoksa OY da Yok’’ - Cumhuriyet
Hayvan Hakki Yoksa Oy da YokHayvan Haklari Federasyonu (HAYTAP), secim oncesi tum partilerin adaylarindan hayvan haklarini koruyacaklarina dair imza topluyor.
Secim oncesinde siyasiler bir dolu vaatle secmenin karsisina cikiyor. Ancak onceligi hayvan haklari olan onemli bir kitle bu donemde bile goz ardi ediliyor. Hayvan Haklari Federasyonu (HAYTAP) “Hayvan Hakki Yoksa Oy da Yok” kampanyasiyla yurt capindaki temsilcileriyle milletvekili adaylarina hayvan haklarini koruyacaklarina yonelik bir tahahutname imzalatiyor. HAYTAP Baskani Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, milletvekillerinin vaatlerinin secim sonrasinda da takipcisi olacaklarini soyluyor.
- HAYTAP olarak secim donemi boyunca ne gibi calismalar yaptiniz?
Hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, secimi kazanma olasiligi dahi olmayan tum milletvekili adaylarina HAYTAP’in on maddelik taahhutnamesini imzalatiyoruz. Bu taahhutnameyle siyasilerin hayvan dostlarimiz adina bu isin sonra da takipcisi olacagini gormesini istiyoruz. Cunku secildikten sonra cogu kapilarini kapatacak ve ulasmamiz mumkun olmayacak. Ciddi bir medya baskisi kurup secimden onceki taahutlerin arkasinda durmalari icin bu kampanyayi yapmak zorundayiz. Sira bir turlu su zavallilara gelmiyor. En onemli istegimiz yasanin bir an once kabahatler kanunu kapsamindan cikip ceza yasalari kapsamina girmesi, yunus parklarinin, kopek dovusturmeye izin veren web sitelerinin kapatilmasi ve sahipli hayvana verilen cezayla sahipsiz hayvana verilen cezalarin bir an once dengelenmesi.Federasyon olduğumuz icin ulusal capta calisiyoruz ve temsilci arkadaslarimizin hepsi bulunduklari bolgelerdeki milletvekili adaylarina bu protokolu medya onunde imzalatiyorlar. Simdiye kadar iki yuzelliye yakin milletvekili adayi, Kultur Bakani Ertugrul Gunay, MHP, CHP ve hatta Saadet Partisi adaylari dahi bu taahhutnameyi imzaladi. 9 Haziran’da da sayin Kemal Kilicdaroglu ile randevumuz var. O da buyuk bir aksilik olmazsa HAYTAP’in protokolunu imzalayacak. Bu imzalar ile hayvan hakki savunucularinin oylarini cantada keklik gibi gormemeleri gerektigini gosteriyoruz.
- Secim surecinde partilerin hayvan haklariyla ilgili herhangi bir politikasi ya da soylemi gozunuze carpti mi?
Hangi siyasi partiye mensup olursa olsun, tum siyasilerin hayvan dostlarimiza karsi bir vefa ve ahlaki yukumluluk borcu var. Bir an once siyasilerden secim sathina girmisken secim bildirgelerinde hayvan haklari konusunda da somut adimlar atacaklarina dair kamuoyu onunde sozler istiyoruz. Depremde bizi kurtaran, uyustucuyu bulan, yuk tasiyan onlar. Etinden sutunden faydalandigimiz, gorme ozurlu vatandaslarimiza yardim eden onlar. Buna ragmen onlara yapilan en ufak bir kotuluk hâlâ idari para cezalari ile gecistirilyor, belediyeler tarafindan ormanlara atiliyor, zehirlenerek olduruluyorlar. Tum siyasilerden yazili, somut, islak imzali taahhutler bekliyoruz. Eger somut soz vermezlerse hicbirisine oyumuz yok. Ama onlara bir cift lafimiz var. Biz burada hayvanlarin hakkini koruyarak aslinda insanlarin hakkini koruyoruz. Bunu anlasinlar. Korkmasinlar atsinlar su cesaretli adimi artik. Unutmasinlar ki hayvanlara huzur vermeyen bir toplumun kendisi de huzur ve refah bulamaz.CHP’den sayin Umut Oran bizi arayarak HAYTAP’in istedigi en onemli 5 maddeyi sordu. Biz de hazirlayip partiye yolladik. CHP hic tereddut etmeden secim bildirgesine bu beş maddeyi aldi. Ve kendi web sitesinde yayina koydu. Yani bu is icin soz verdiler. Basbakan da bizi Dolmabahce Sarayi’nda kabul etti, o da secim sonrasi yasa degisIkligi icin umut verdi. Ama bir siyasi propagandaya alet olmamak icin acikcasi temkinliyiz.
- Siyasilerin konuya yaklasimi ve duyarlilik derecesi hakkinda ne soyleyebilirsiniz?
Her ne kadar birbirileri ile husumetli gibi gozukseler de belediyecilik anlayislarinda hayvanlari oldurmek ormana atmak ve gelen parayi taseronlar vasitasiyla eritmek konusunda hepsi ayni kafadalar. 24 saat calismasi gereken bakimevleri yok. Klinikler saat 17’den sonra tatil, hafta sonlari kimseyi bulamiyorsunuz bile. Bir hayvan trafik kazasi gecirdiginde goturebileceginiz bir yer yok. Herkes ozel veterinerlere mi goturmek zorunda? Bununla ilgili butceleri var ama kullanmak istemiyorlar. Sadece olay kedi, kopek de degil. Bir magdur esek ya da fayton ati aci icinde olumu mu beklemek zorunda? Tek bildikleri yatirim, hayvanat bahceleri acip hayvanlari saklaban gibi kullanabilecekleri projeler uretmek.Trilyonlari var ama oncelikleri arasinda bu yok. Lafa gelince hepsi ulvi amac icin mucadele ettigimizi soyluyorlar, takdir ediyorlar ama kapiyi kapatip bizi yollayinca bildiklerini okuyorlar. Biz de mecburen en ust duzeyden baski kurmaya calisiyoruz.Sagolsun bu konuda CHP’den Umut Oran’in ve Kemal Kilicdaroglu’nun, AKP’den Ertugrul Gunay ile Egemen Bagis’in, MHP’den Necati Ozensoy’un cok katkilarini gorduk. Acamadigimiz kapilari onlar sayesinde aciyoruz ama yetmiyor iste. Onlar vasitasi ile olmadan da bizim yerel yonetimlerin kapilarini cok rahat acabilmemiz lazim. Yerel yonetimler asla denetlenmek ve elestirilmek istemiyorlar. Buna ragmen biz bugun Bitlis’ten Izmir’e kadar cok genis bir alanda bircok milletvekili adayina ulastik ve kimse “imzalamam” demedi. Bilsinler ki burada cevrenin ve hayvanlarin hakkinin savunulmasinda ciddi bir blok oy var. Imzalamayanlar bizleri kucuk gormeye sakin kalkmasinlar. Kilit cogunluk bile olabiliriz. l
Deniz Ülkütekin
29 Mayıs 2011 -
’’Bir Kap Su Bir Kap Yemek’’ Yollarda Anons Ediliyor
-
Hayvanlar Dilsiz, Yasalar Kör - Radikal Gazetesi
Hayvanlar Dilsiz, Yasalar Kör - Radikal Gazetesi
Evcil hayvan kaçakçılığı ürkütücü boyuta erişti. Gözler önünde cereyan eden bu suçun cezası ise bir kedinin fiyatı kadar bile değil.
Eminönü’nde, Yeni Camii’nin yanındaki kesme taşlı daracık yoldan tarihi bir keşfe davet edercesine kesif baharat kokusu yayılır. Aktarlardan gelen bu koku, zaman tünelini andıran 800 yıllık Mısır Çarşısı’nın da gönüllü rehberidir. Sağlı sollu dizilmiş küçük dükkânların arasına adım attığınızda tüm o büyüyü bozan devasa bir tabela, sanki affedilmez bir suçu yüzünüze okur gibi karşınıza dikilir: İstanbul Hayvanat Mağazaları!
İki kişinin dahi zar zor sığdığı birkaç metrakarelik dükkanların önüne istiflenmiş kafeslerden rahatsız edici hırıltılar yükseliyor. Belki bu lisana sadece hemcinsleri tercüman olabilir ama dikkatli gözlerin pet shop dramının geldiği boyutu görmesi hiç de zor değil. Begüm’ün iki hafta önce Levent’te bir AVM’deki pet center’dan aldığı kedisinin eve geldikten beş gün sonra hayatını yitirmesi, bizi de yıllardır süren bu pet shop terörüyle yüzleştirdi. Hukuki girişimlersonuçsuz kaldığı anda yolumuz Msır Çarşısı’na düştü. Evcil hayvan kaçakçılığının delilleri ortada sere serpe dururken, suçu sabit tacir yasaların körlüğüne gizlenmeyi yine başarıyor. Uyuşturucu veriliyor
Henüz ilk girdiğimiz dükkandaki insafsız satıcı; Oliver Twist romanından fırlamış paragöz Fagin misali sırıtarak yanımıza yaklaşıp, soğuktan titreyen bir köpeği işaret ediyor: “İngiltere’den yeni geldi. Prens Charles’ın köpeğinin aynısı. Fiyatı 1200 dolar.” Hemen altındaki kafeste duran siyam kedisine takılıyor gözümüz. Ataları Tayland sarayının gözdesi olan hayvancağız, şimdi düşmüş cariyeler gibi nafile bir çabayla köpeklere sığınıp soğuktan korunmaya çalışıyor. Siyam sahipleri bilir ki, insan gördü mü yerinde durmazlar. Bu siyamın ise yürüyecek hali yok. Oysa birkaç yıl önce aynı pet shop’lara gidenler köpeklerin acıklı havlamasına, kedilerin ayartıcı miyavlamasına tanık olurdu. Şimdi ise kafeslerden sadece tuhaf sesler duyuluyor. Pet shop terörüne savaş açan www.petshopgercegi.comsitesinin yöneticisi Burcu Sevim, bu hareketsizliğin dehşet verici nedenini iç çekerek açıklıyor: “Hayvanlara sakin dursunlar diye ilaç veriyorlar.” Bu uygulama Eminönü’ndeki en pespaye dükkandan Levent’teki en lüks pet center’a dek yayılmış durumda. Türkiye kaçakta zirvede
Pet shop’lardaki manzara uluslararası evcil hayvan tacirliğinin yalnızca görünen yüzü. Her yıl ortalama yüzde 50 büyüdüğü tahmin edilen evcil hayvan sektörü 500 milyon dolara yaklaştı. Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği (DOHAYKO) yetkililerine göre, sadece Atatürk Havalimanı’nda yılda 200’den fazla evcil hayvan yakalanıyor. Adını vermek istemeyen bir gümrük görevlisi, milyonlarca dolarlık kayıtdışı sektörü döndüren pet shop’larda satılan hayvanların yüzde 95’inin yurtdışından kaçak yolla girdiğini belirtiyor. Herkesin gözü önünde giderek büyüyen bu kirli ticaret engellenemez mi? Hesap ortada: Hayvanları Koruma Kanunu’na göre pet shop’ta kurallara uygun olmayan şekilde hayvan satmanın cazası 250 lira... Yasadışı hayvan ticareti yapmanın cezası 2 bin 500 lira... Ayakta duracak mecali kalmamış Siyam kedisinin fiyatı 1000 lira! 150 yıl önce bir köpeğin yazdırdığı şikâyet dilekçesi
Hariciye Nazırlığı’ndan Pertev Paşa yolda rastladığı yaralı köpeğe sorar: “Senin için ne yapabilirim.” Haksızlıktan yılmış köpek yüce makamlara iletilmek üzere kendileri adına bir dilekçe kaleme almasını ister. Pertev Paşa, 1864’te Mecmua-yı Fünun’da, Avave (Havlama) adıyla yayımladığı şu dilekçeyle hayvan haklarının da ilk savunucusu olur: “Sokakları pisletiyorlar diyorsunuz. Etrafta öyle dedikodular dolanıyor. Biz aslında sokakları temizliyoruz, insanlar ise pisliklerini gizliyorlar. Havlamamızdan şikâyetçiymişsiniz. Madem öyle, pamuk tıkayın. Ne de olsa kulaklarınız ellerinizde. Sokakta yatmamızdan rahatsızmışsınız. Her mahallede birkaç zengin var. O zaman bize kalacak yer yapsınlar...” Tarkan’dan Radikal’e mektup
Bu kirli ticareti boykot edin
Sıkı bir aktivist olan Tarkan, kirli ticaretin ancak insanların alışveriş yapmaması ile biteceğine inanıyor. Hayvan koruma örgütlerinden PETA’nın gönüllü temsilciliğini yapan Tarkan, Radikal aracılığıyla şu mesajı verdi: “Bu kadar çok sayıda hayvan Türkiye’de sokaklarda ve barınaklarda acı çekerken, hala hayvanlar üretilip uygun olmayan koşullarda satılıyor. Bu sorunun köklü çözümü pet shop’lardan almak yerine, hayvanları kısırlaştırmak, sokaklardan veya barınaklardan sahiplenmektir. Üstelik bu üretilmiş köpeklerin birkaç hafta ya da ay sonra sokağa bırakıldıkları ve böylece ikinci nesil evsiz köpek ve kedi oldukları da bir gerçektir. Ben bütün köpeklerimi sokaktan sahiplendim. Ve hiçbir zaman başka yollara başvurmadım. Hem Türkiye’de hem de bütün dünyada artık ayağa kalkıp bu yardıma muhtaç hayvanları korumamız lazım. İnsanların en iyi dostu olan bu canlılar için artık dostluğumuzu göstermenin tam zamanıdır.” ‘Kaçakçılığın adresi Laleli’
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, durumun görünenden daha ciddi olduğunu belirterek, pet shop’larda satılan hayvanların çoğunlukla Rusya, Belarus, Romanya, Macaristan gibi ülkelerden geldiğini söyledi. Laleli civarında çalıştırılan hayat kadınları aracağıyla hayvanların ülkeye sokulduğuna dikkat çeken Avukat Şenpolat, “Hayvanların bir kısmı yolda telef oluyor. Ancak her biri bin dolarlar gibi rakamlara satılıyor. Kârlar çok yüksek. Cezalar az” diyor. Şenpolat, yüksek kârlar olmasa alışveriş merkezlerinde bu dükkânların barınamayacağına dikkat çekerek, “Şu anda hayvana kötü muamele Kabahatler Kanunu çerçevesinde değerlendiriliyor. Hayvanlara kötü muamelenin Türk Ceza Kanunu kapsamına alınmasını istiyoruz ve bunun için çabalıyoruz” diyor. Şenpolat, Türk Ceza Kanunu’nun hayvan haklarını kapsaması durumunda, 1-3 yıl arasında hapis cezası ve daha ağır idari para cezalarının gündeme gelebileceğini söylüyor. AB’de vize yok
HAYTAP çatısı altında www.petshopgercegi.com internet sitesini işleten Burcu Sevim, uygunsuz koşullarda satılan hayvanların sağlığı da tehdit ettiğini belirtti. Sevim, bu nedenle Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin çoğunda dükkanda hayvan satışının yasak olduğunu ve çiftlik modelinin uygulandığını kaydetti. Sevim, “AB ülkelerinde kendi ev hayvanınızı dahi sokamayacağınız kadar sıkı denetim var” mesajı da veriyor. Sevim, özellikle Almanya’da hayvan çiftliklerinin yoğun olduğunu söyleyerek, AB müktesebatına uyum kapsamında Türkiye’nin de bu modele geçmesi gerekeceğine dikkat çekti. Sevim, internet sitesini ilk açtıklarında hayvan satışı yapanların engellemelerine de rastladıklarını ancak yılmadan devam ettiklerini vurguladı. Türkiye’de ceza ABD’dekinin binde biri değil Avrupa’da birçok ülkede pet shop yasaklanmış durumda. Cezalar ise ağır. İngiltere’de bir köpek sahibine bu yüzden 10 yıl süreyle hayvan bakma yasağı verildi. İzmir’de yavru kedinin ölümüne neden olan kişiye 687 TL ceza verilirken, Berlin’de ise aynı suça 7 ay hapis cezası verildi. Türkiye’de bir pet shop mağdurunun açtığı davada, mevzuat yetersiz kalınca mağaza sahibi ceza almadı. Ancak veterinere 0.29 TL gibi komik bir ceza verildi. ABD’de evcil hayvanları uygun koşulda satmayana 2 yıl hapis ve 2 bin dolardan başlayan para cezaları söz konusu.SEN DE KATIL : Tarkan ın çağrısına katılan okurlarımız begum.gursoy@radikal.com.tr adresine görüşlerini gönderebilir.
07/11/2010
Haber : BEGÜM GÜRSOY
etshopgerçeğini anlattığımız 2010 yılında katıldğımız NTV yayınını izlemek için lütfen www.haytap.tv ’de yayınlanan aşağıdaki linke tıklayınız.
-
İnsanlara, Hayvanlara ve Doğaya Yardım Edin - Ayşe Arman
İnsanlara, Hayvanlara ve Doğaya Yardım Edin - Ayşe Arman
Koç’ta okuyor Tolga, 11. Sınıfta. Bir proje geliştirdi. Daha doğrusu bir web sitesi kurdu: www.sosrooms.com . Bu site, normal, diğerleri gibi otel rezervasyon sitesi. Online rezervasyon yaptığınızda, bir tıkla booking.com’ a yönlendiriliyorsunuz. Booking.com Peki Tolga’nın sitesinin farkı ne?
Tolga aldığı komisyonu, HAYTAP, UNICEF ve WWF Türkiye’ye bağışlıyor.
Elde edilen gelirleri ve bu yardım kuruluşlarına yapılan bağışları da, Price Waterhouse Coopers her üç ayda bir denetliyor..
22.03.2011
Ayşe Arman
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17336875.asp?yazarid=12&gid=61
-
Hayvan Hakları İçin Dini Mesajlar - Sabah
Hayvan Hakları İçin Dini Mesajlar - Sabah
Hayvan Hakları Federasyonu ve Erzurum Belediyesi el ele verdi ve ortaya güzel bir proje çıktı. Hayvan haklarını dini açıdan ele alan, etkileyici mesajlar veren afişler, yakında Erzurum sokaklarında ve billboardlarda sergilenecek
Haytap’ın (Hayvan Hakları Federasyonu) sokak hayvanları için verdiği mücadele, Türkiye’nin dört bir yanında tüm hızıyla devam ediyor. Diyarbakır ve Bitlis’ten sonra Erzurum Büyükşehir Belediyesi ile ortak bir farkındalık çalışmasına imza attılar.
Bu proje doğrultusunda hazırlanan afişler, şehrin önemli yerlerindeki billboardlara asılacak. Hayvan haklarını dini açıdan anlatmayı hedefleyen afişler, görsel olarak dikkat çekici olmalarının yanı sıra üzerinde yazan mesajlarla da oldukça dokunaklı... ’Yaradılanı severim, yaradandan ötürü’, ’İslam dini hiçbir canlıya eziyet ve işkence edilmesine izin vermez’, ’Siz yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin’, ’Karıncadan file kadar bütün canlılar Allah’ın (cc) ailesidir’, ’Burada susuyorlar, hesap günü konuşacaklar’ ve benzeri yazıların yer aldığı afişlerin Erzurum halkı üzerinde etkili olması bekleniyor. HAYTAP Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, imza attıkları projelerin sadece yasal konularda dava açmak, yasa değişikliği için lobicilik çalışmaları yapmaktan ibaret olmadığını, aynı zamanda toplumda farkındalık çalışmaları da yaptıklarını söylüyor: Şu anda doğu illerinde Erzurum dahil olmak üzere, Diyarbakır’da, Bitlis’te temsilciliklerimiz var. Buralardaki çalışmalarımız, gelir geçer saman alevi gibi çalışmalar olmayacak. Zaten bir yere gittik mi orada demir atıp kalıyoruz ve çalışmalarımız uzun yıllar devam ediyor. Yeni gönüllülere, yeni sponsorlara ulaşıyoruz. Yepyeni kişilere, cemiyetlere giriyoruz. Aksi takdirde afişi dağıt ayrıl ya da billboard’u bir ay as, sonra indir, bunların kendimizi tatminden başka bir işe yaramayacağını herkes zaten biliyor. Önemli olan uzun soluklu bu yarışta nefesi kontrollü kullanmak ve sınırlı zamanımızda pek çok cana ulaşmak. Bu konuda gerekirse eğitimcilerle, gerekirse ilahiyatçılarla, gerekirse politikacılarla veya sanatçılarla ortak çalışıyoruz. Hayvan hakları bir kesiminin hobi olarak tatminine yönelik bir imaj çalışması değildir. Böyle bir hareket tabana, tabanın diliyle indiği zaman başarılı olur.
HER KESİME SESLENMEK ÖNEMLİ
Eğitim çalışmaları ve toplumda ses getirebilmenin HAYTAP için çok önemli olduğunu söyleyen Şenpolat, esas hedef kitleleriyle ilgili şunları söylüyor: Ne zamanki dış dünyadaki manav Mehmet Efendi’ye, Hatice Teyze’ye, ayakkabı boyayan çocuğa, camiye giden Rıza Amca’ya, okuldaki öğretmene ve öğrenciye ulaşırız, doğaya ve hayvanlara bakış açısı o zaman değişir. Aksi takdirde tüm yaptığımız filmler, hikayeler, eğitim çalışmaları, bastırdığımız kitaplar, afişler, billboardlar kendi kendimize yaptığımız propaganda haline dönüşür. Önemli olan toplumun diğer kesimleri. Yani bu olaya mesafeli olarak yaklaşan kitlelere ulaşmak önemli. Çoğunluğu onlar oluşturuyor. Toplumu arkanıza almazsanız, sivil toplum örgütü desteğini devlete hissettirmezseniz, denetleme mekanizmasını çalıştıramazsınız.Ahmet Kemal Şenpolat dini kampanyalarda, ilahiyatçı Prof. Dr. Ali Osman Ateş’ten büyük destek aldıklarını söylüyor. Hayvanseverliğiyle tanınan Prof. Ali Osman Ateş, daha önce de Doğayı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği (DOHAYKO) ile ortaklaşa yapılan bir projede, İslam dininde hayvan haklarını konu edinen bir kitapçık hazırlanmasında rol oynamıştı. Evinde kedi ve köpekleriyle birlikte yaşayan ve Çukurova Üniversitesi’nde görev yapan Prof. Dr. Ali Osman Ateş; Yüce dinimiz İslam, hayvanların korunup haklarının gözetilmesine son derece önem vermektedir, diyor ve Kuran ve hadislerin topluma en doğru şekilde sunulması gerektiğinin önemine dikkat çekiyor: Önemli olan dilsiz dostlarımız hayvanların korunmasıdır. Müslümanlar hayvan haklarını gözetmelidir.
19.02.2011 SABAH GAZETESİ
Neslihan Tunç
http://sabah.com.tr/Cumartesi/2011/03/19/hayvan_haklari_icin_dini_mesajlar
-
Hürriyet Ayşe Arman Röportajı :
Hürriyet Ayşe Arman Röportajı :
Yonca Evcimik :“Organize olmak gerekiyor. Bu işe baş koymak gerekiyor. Yılmadan usanmadan takip etmek gerekiyor. Tutturuk olmak gerekiyor, inatçı olmak gerekiyor.Ve Yonca Evcimik, “Galiba dünyaya gelme sebeplerimden biri bu ülkedeki hayvan meselesini çözmek” diyor. Umutlanıyorum. Ona inanıyorum. Ona, arkadaşlarına ve HAYTAP’a...3,5 AY İÇİNDE 39 BELEDİYE VE 23 BARINAK ZİYARET EDECEK
-Kedici misiniz, köpekçi mi ?
Hem kedici, hem köpekçi
- Ne zaman başladı sizdeki bu hayvan sevgisi ?
Kendimi bildim bileli sokakta bulduğum hayvanları toplar, eve getirirdim, özellikle hasta ve yaralı olanları…
-Şu anda kaç tane var ?
10 köpekli bir kadın durumundayım, şikayetçi de değilim.
- İnsanlardan daha çok hayvanlarla mı bir aradasınız ?
Ne mutlu bana ki öyleyim.
- Yani hayvanlarla dost olmak, insanlarla dost olmaktan daha iyi mi diyorsunuz ?
Demez miyim, avaz avaz söyüyorum! Bu duygu bende hep vardı. Şuna inanıyorum, bu dünyaya gelmekteki görevlerimden biri bu işi toparlamak. Kim tutar beni, artık yola çıktım, bu işe baş koydum.
HAYVANLARA EZİYET SUÇ DEĞİL KABAHAT
-Bir dakika, bir dakika, siz şarkıcı olmak için dünyaya gelmediniz mi ?
O da var ama hayvanları kurtarmak, onlara yardımcı olmak da var. Onlar kendilerini ifade edemiyorlar. Biz onlara bakmadıkça, bir kap yemek, su vermedikçe, zorlanarak yaşıyorlar. İtiraf ediyorum, benim için hayvanlar insanlardan daha değerli. Zaten araştırmalar gösteriyor ki, hapishanelerdeki katiller, tecavüzü suçluları, kötülüklerine çocukluklarında hayvana eziyetle başlıyorlar. Önce kediye, köpeğe işkence, tecavüz, sonra çocuğa yöneliyorlar, sonra engelliye, sonra kadına. Kesinlikle tabloyu böyle görmek lazım, bu sadece bir hayvan meselesi değil yani.
- Hayvanlara karşı şiddet uygulayanları duyduğunuzda, gördüğünüzde, izlediğinizde ne hissediyorsunuz ?
Gerçek olduğuna inanasım gelmiyordu. Bir hayvana nasıl tecavüz edilir, nasıl hamile bir köpeğin karnı yarılıp, içinden yavruları çıkarılır diyordum. Böyle şeyler sadece filmlerde olur zannediyordum. Yok oluyor, bu ülkede de oluyor. Tuna Arman diye bir tiyatrocu arkadaşımız var, her şey biraz da onunla başladı. Geçen Ağustos, bir imza kampanyası yaptı. ‘4 Ekim Hayvanlar Günü’ne kadar 50 gün boyunca, her gün şu şu saatler arasında Galatasaray Lisesi’nin önünde oturacağım ve hayvan yasasın değişmesi için imza toplayacağım’ dedi. Ben de ona destek verenlerden biriyim. İmzaları topladık, Adalet Bakanlığı’na teslim ettik. Ben Tuna’nın elindeki vahşet fotoğraflarını görünce, fark ettim ki, hayvanlara yapılan işkenceyi, zulmü görmezden geliyormuşum, yok sayıyormuşum. O gün kararımı verdim. En tepeden başlayarak bu işe girişeceğim. Bu benim bu dünyada görevim, ölmeden önce mutlaka gerçekleştirmeliyim. Ama kötü olan da şu: Hayvanlara o kötülükleri yapanları bulsanız bile bir işe yaramıyor çünkü cezalandıramıyorsunuz, kanunların yaptırım gücü yok. Çünkü suç değil, kabahat, sigara içmek gibi, veriyor 50 lirayı kurtarıyor paçayı…
- Siz de yasayı değiştirmek için yola çıktınız, öyle mi ?
Evet. Hayvanlarla ilgili durumun değişmesi gerekiyor. Kabahatlar Kanunu’ndan çıkıp Türk Ceza Kanunu’nda suç sayılması gerekiyor ki, cezanın caydırıcılığı olsun.
- Başbakan’la da bunları konuştunuz ?
Evet. Bir güzel gelişme de şu: Bu ülkede, bugüne kadar hayvanlarla ilgili bir sürü dernek, vakıf vardı. Şimdi hepsi birleşti ve HAYTAP’ın (Hayvan Hakları Federasyonu) altında toplandı.
- Başbakan sizi nasıl karşıladı ?
Gayet iyi. Üstelik samimiydi. ‘Hayvanlarla ilgili kanun değiştirmek çok kolay değil’ dedi, ‘Seçimlerden önce özellikle zor’ dedi. Çünkü petshoplarla ilgili bir bölüm var, yunuslarla var, sadece kedi köpekle bitmiyor yani. Bunların hepsinin toparlanması, düzeltilmesi gerekiyor. Ama seçimlere kadar Kabahatler Kanunu’ndan çıkartılıp, suç olarak kabul edilmesi için söz verdi.
BÜTÜN DERNEKLER AYNI ÇATI ALTINDA TOPLANDI
- Sizin bu federasyonda tam olarak göreviniz nedir ?
Ben neyim aslında biliyor musun, bütün bu başıma gelenlerden gaza gelip, ortalığı karıştırıp, bu iş için herkesi bir araya getiren kişi. Bir sürü sanatçı arkadaşımız var, hepsi bir şeyler yapmaya çalışıyor, neresinden tutsak telaşında. Ben onları bir araya getirmeye çalışıyorum. Hayvanları koruma davasında yol alabilmemiz için, bizim tek tek bütün barınakları dolaşmamız gerekiyor mesela. O barınakların, bakımevi haline getirilebilmesi gerekiyor. Bunu da belediyelerle koordien bir şekilde yapmak icap ediyor. Belediyeler, ‘denetleme’ lafından hoşlanmıyorlar, ‘ziyaret etmek’ diyelim, barınakları ziyaret edeceğiz, eksiklerini , yanlışlarını saptayıp, düzelteceğiz. Sonra kontrol etmek demeyelim, yeniden ziyaret edeceğiz.
- Ve siz, taşın altına elinizi sokuyorsunuz!
Soktum bile! Onlar da bana, bütün kapıları açma sözü verdiler. Çünkü bu iş, gönüllülerle olacak gibi değil. Gönüllü nedir ? İşten arta kalan zamanda, bu işe vakit ayıran kişi. Bize 7-24 gönül verecek insan lazım. Maaşlı çalışacak bir ekip oluşturduk. Veterinerimiz var, sağlık personelimiz var ve daha pek çok arkadaşımız. 3.5 ayda İstanbul’daki 39 belediyeyi ve 23 b arınağı ziyaret etmek istiyoruz.
- Süpermiş!
Üstelik sonra bunu Türkiye geneline yaymak istiyoruz. Tabii bu proje aynı zamanda çocukları da ilgilendiriyor, onları da eğitmek istiyoruz. Belediyenin bize tahsis edeceği salonlarda hayvanlarla ilgili interaktif tiyatro oyunları sah neleyeceğiz, kadromuzda tiyatrocularımız ve dansçılarımız da var. FiYapı da sponsorumuz. Üzerimize düşeni yapmak için harıl harıl çalışıyoruz. Hayalim, en kısa zamanda barınakları gezmeye başlamak.
BARINAKLARI PROZAC ALIP GEZECEĞİM
- Perişan olacaksınız özellikle Hasdal’a giderseniz…
Beni iyi tanıyanlar, ‘Sen gelecek hafta Prozac’a başla!’ dediler. Evet ben kötü durumda hayvan görünce perişan oluyorum. Ama yapacak bir şey yok…
- Gittikten sonra izlenimlerinizi bizimle paylaşacak mısınız ?
Tabii ki. Belki sen de gelirsin birkaç tanesine.
- Beni sevmiyorlar artık…
Neden ?
- Hasdal’ı eleştirdim diye galiba. Belediyeden kimse telefonlarıma çıkmıyor. Başkanı bıraktım, danışmanı bile. 6 milyarlık mamayı da kapıdan geri çevirdiler, almıyorlar, ihtiyaçları yokmuş…
Aa üzücüymüş.
- Siz belediyenin barınakları için eleştiri yapabileceğinize inanıyor musunuz peki ?
Elbette. Kimseyi kırmadan tabii…
- Ben de dikkatli yazdım, ‘Her şeyi belediyeden beklemeyelim’ filan dedim ama gerçekten içler acısıydı orası. Bunu da sadece ben söylemiyorum, yüzlerce gönüllü söylüyor… Ama şimdi yeniden umutlandım, belki Yonca Evcimik ve HAYTAP el atarsa, bir şeyler düzelir…
Öyle olacak. Bizim niyetimiz kimseyi kötülemek değil, hayvanların daha iyi şartlarda yaşamalarını istiyoruz o kadar. O kadar kararlıyım ki, gerekirse, yine başbakanın kapısını çalarım . ben onun ağzından ‘Bu iş olsun’u duydum çünkü…
- Hasdal’la başlayın bari…
Her an, her şey olabilir. Hiç belli olmaz yarın öbür gün Başbakan’la bile gidebiliriz…
17.03.2011
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17290947.asp?yazarid=12&gid=61
-
Hayvan Hakları İçin Bir İlk Gerçekleşti - Sabah
Hayvan Hakları İçin Bir İlk Gerçekleşti - Sabah
1- Hayvana şiddet’e karşı başlattığınız kampanyanın başbakana kadar ulaşacağını düşünüyor muydunuz?
Eğer bu çalışma bir sivil toplum örgütü çalışması olmasaydı , süreklilik kazanmasaydı başbakanlığa değil belediye başkanlığına bile ulaşamayacağını adım gibi biliyorduk. Hayvan haklarında çalışmak demenin sadece kedi köpek besleme dürtüsü olmadığını anlatabilmek çok zor. Ya da onlarla sevgi paylaşımından öte çok daha geniş kapsamlı , makro bakış açılı , hukuk ve halkla ilişkiler çalışmaları ile bir bütün olduğunu anlatıp insanları ikna edebildiğimiz takdirde başbakanlığa ulaşabileceğimizden çok emindim. Ancak bir çok kişiyi bu davaya bu bakış açısıyla inandırabilmek uzun yıllarımızı aldı. Bölük pörçük devam eden çalışmaların somut bir hedefe ulaşabilmesi hiçbir zaman mümkün olmadığını hepimiz aslında biliyorduk. Onun için burada kilit iki kelimenin federasyon olmamızın ve ulusal çapta sivil toplum örgütlenmesi olduğunu belirtmeliyim. Bir bütünlük arzetmeden de belki başbakana ulaşabilirsiniz ama o çalışmalar hep saman alevi gibi günübirlik yanıp sönmeye mahkum olacaktır.
2- Kampanyada topladığınız imza sayısı kaçı buldu?
Tuna Arman’ın kampanyada topladığı imza sayısı sanırım yurtdışından destek verenlerle beraber 333bine yaklaşmıştı.
3- Başbakan’a görüşme talebi ne zaman iletildi ve ne kadar süre içinde size geri dönüldü?
Bu görüşme için sevgili Yonca Evcimik uzun süredir çalışıyordu ve sanırım başbakanlığa durumun toplum sağlığı ile ilgili hassasiyetini de belirtmemiz ve başvurmamız üzerine 15 -20 gün içinde geri dönüş geldi. Ancak kamuoyunda uzun yıllara yayılan bir hassasiyet oluşturulmasaydı sanırım daha çok uzun süre de bekleyebilirdik.
4- Sizce Başbakan’ın bu görüşme talebini kabul etmesinde, ünlü isimler mi yoksa toplanan imzalar mı daha etkili oldu?
Olayı sadece ünlü isimlere bağlamamak gerekir diye düşünüyorum. Ünlü insanlar rol modellerdir. Herkesin bu mücadelede yer alabileceği görevlerin farklı alanlarda olduğunu düşünmek lazım. Yani birisi imza toplarken , diğeri konser yapabilir , diğeri hukuki bilgileri ve halkla ilişkiler çalışmalarında afiş yapar , bir diğeri dilekçe yazar , bir diğeri farkındalık çalışmaları ve eğitim çalışmaları yapar başkaları da bakımevlerini , yunus gösteri merkezlerini denetler. Bir diğer tercüme yapar. Yani biz Pazar günü başbakanlıkta masaya oturduğumuzda aslında altyapı yıllar öncesinden hazırlanmıştı. Kamuoyu belki bu işin son kısmını gördü ama bu çalışmanın birkaç aylık çalışma ürünü olmadığını herkesin bilmesi lazım. Toparlayacak olursak herkesin çok büyük payı var. Kimi arka planda çok çalıştı kimi ön planda kalarak. Ama doğru insanlar doğru yerlerden tutunca tamamının etkili olduğunu düşünüyorum.5- Sizleri kabul ettiği ve bu konu için 1.5 saat ayırdığı düşünüldüğünde Başbakan’ın da bir hayvan dostu olduğunu söylemek mümkün mü?
Hayvanlara kötü muamele kabahatler kanunu kapsamından çıkıp ceza yasası kapsamına girdiğinde , internet yasasında özellikle petshoplar ve hayvan dövüşleri nin yasaklanması ile ilgili somut değişiklikler olduğunda ben o zaman daha rahat bir şekilde bunu söyleyeceğim. Şu anda hala temkinli olduğumu söylemeliyim. Parlementonun yoğun çalıştığını biliyoruz ama görüşme sonrası için de somut bir adımı da muhakkak görmek istiyoruz.Fakat şunu önemle belirteyim ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hayvan haklarının başbakanlık katına çıkması , ciddi bir şekilde görüşülmesi ve çözüm önerilerinin bir ilktir. Sivil toplum örgütü başarısıdır.İnsanların çoığu bizi seçime alet olmakla suçluyorlar ama suçlayanların çoğu daha il çevre müdürlüğünün yerini , başvuracak makamların yerini bile bilmiyorlar. Oysa bu işte en sevindiğim taraf başbakanla görüşmemizin diğer siyasi partilerce polemik konusu yapılmamış olması. Çünkü hepsi yaptığmız işin insan vicdanıyla bağlantılı , ahlaki bir duruş olduğunu biliyor. Çünkü yasalar kör , hayvanlar dilsiz. Onlar başka tanrının çocukları mı sanki ?
6- Görüşme sırasında başbakanla ilgili düşüncelerinizde değişiklik oldu mu?
Deminde dediğim gibi birçok kişi bizim bir siyasi partinin seçim propagandasına alet olduğumuz yönünde başında ve sonunda eleştirdi. Halbuki biz kimsenin oyunu şuraya ya da buraya verin demek için gitmedik. Dili olmayan , kendisini savunamayan ve halen çok büyük işkenceler çeken hayvan dostalrımızın refahı ve yasalarla korunması için gittik. Devleti temsil eden en üst makamlardan birine gittik. Oraya gittiğimizde hayvanseverleri temsilen değil hayvanları temsilen bulunuyorduk. Zaten başbakana da bizzat çekinmeden söyledim. “Kendi adıma asaleten onlar için de vekaleten buradayız “dedim. Tabii ki gülümsedi. Eğer bize randevu verildiyse ve yarım saat sürmesi gereken bir görüşme 1.5 saat sürdüyse problemin ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesi olduğunun kanıtıdır bu. Başbakanın da olumlu yaklaşması bize umut verdi. Zaten daha önceden biz diğer muhalefet parti liderleri ile de görüşmüştük. Daha geçen yıl Kılıçdaroğlu ile bizzat mecliste görüştüm. Eğer o da basına yansısaydı bu sefer onu sevmeyenler bize saldıracaktı. Aslında kimse muhalefet etmiyor bu yasa değişikliği taleplerimize. Hepsi durumun haklılığını anlatınca anlıyorlar. Biz bize fırsat verilmesini istiyorduk. Fırsatın verilmesi açısından çok sevindiğimizi söylemeliyim. Sadece medyada bunu defalarca anlatmak yetmiyor. Karar mekanizması parlemento. Bizim yasa değiştirme yetkimiz yok ama stık gücümüz var. Başbakan’ın da bu konuda bizleri dinlemesi ve söz vermesi katettiğimiz aşamalardan biriydi. Benim tahminim birkaç görüşme daha olduktan sonra bu işin sonuna geleceğiz. Ufukta ışık var gibi duruyor. Seçim dönemine gelmemiz biraz şansızlık oldu ama suçlanacağımızı bile bile fırsatı da kaçırmak istemedik. Dolayısıyla seçimi kim kazanırsa kazansın tüm partilerin desteğini almış olduğumuzu söyleyebilirim. Kazananlar sonuçta hayvanlar olacak. Hayvanlar konusunda adaletin gözleri değil ama elleri bağlı. Biz o ellerin açılması için yardım istedik.
7-Hayvana şiddet ve tecavüzün suç kapsamına alınması konusunda Başbakan’dan bir söz aldınız mı?
Aslında hayvana şiddet ve tecavüzün suç kapsamında olmadığını , sadece kapalı alanda sigara içenle , sokakta nara atan adama verilen cezayla aynı olduğunu örneklerle ve somuta indirgeyince ve tane tane anlatınca durumu daha iyi anladı. Vehametin boyutunu o da gördü. Kaldıki sadece tek sorun bu değil. Savcıların böyle bir duyumu alır almaz şikayete bağlı olmaksızın re’sen soruşturma açabilmesi , petshop dükkanlarının fazlalığı , kısırlaştırma ile sokak hayvanlarının sorunun çözülemeyeceği , yunus parkalarının umut tacirliğine dönüşüp bilimsel gerçekliği olmayan sağlık kürlerini insanlara pazarladıklarını , Avrupa’daki tur şirketlerinin Türkiye’ye bu nedenle turizm boykotu uyguladığını , yurda binlerce kaçak hayvan girişi olduğunu anlattık Altın tozu serilmiş sahnenin ardındaki acıyı anlattık. Ciddi bir rapor sunduk. Yani olay aslında sadece kedi köpeklerini seven bir hobisinin peşinde koşan insanların talebi gibi algılanmaması gerektiğini özellikle toplantının başında vurguladık. Hayvanseçerlerin hatalarının ya da seviyorum diyip başka insanlara rahatsızlık verdirmesi tabii ki konumuz değildi. Tarihimizdeki hayvan sevgisine ve merhametine dair örneklerle konuyu bütünlemek gerekiyordu. Konuyu bu şekliyle anlatınca sanırım O da , Kadir Topbaş da aydınlandı ve bu konuda söz verdi. Zaten niye vermesinlerki ? Bu işte herhangi bir ideoloji yok , menfaat yok , çıkar yok . Aslında tüm partilerin üzerinde konsensus sağladığı ender konulardan birisi bu. Zaten önümüzdeki aylarda seçim dönemine gireceğimiz için HAYTAP olarak hayvan haklarının iyileşmesi konusunda adım atmayan siyasilere oy vermeyin kampanyası başlatacağız. Daha önceki yıllarda belediye seçimleri öncesi de başlatmıştık Ancak önümüzdeki ay daha şiddetli olarak sesimizi duyuracağız. Tüm partilerin seçim taahütleri arasına hem hayvan hakları hem çevre hakları samimi somut projelerle gireceğini umut ediyoruz. Biz tüm siyasi partilerce verilen söze güvenmek istiyoruz ki zaten politikacılara sarsılan güven iyice yok olmasın.7- Diğer Katılanlar İçin Ne söyleyeceksiniz ?
“Canım Ajda Pekkan’a o kadar çok teşekkür ediyorum ki süper star olduğunu bir kere daha kanıtladı. Bizleri kırmadı ve bu davaya inandığı için geldi. Onunla aynı masaya , inandığımız bir kutsal dava için oturmak bile benim için çok çok önemliydi. Sevgili Yonca Evcimik ise başından sonuna kadar bu davamıza inanan , bizlerin dernekler olarak birleştiğini duyunca ekranda ağlayacak kadar kendisini adamış dostumuz. Ömür Gedik ise uzun süredir bizim en büyük destekçilerimizden bu konuda hep daha somut bir şeyler yapmak ve destek vermek için çırpınıyordu. Metin Özülkü’yü ve Burcu Güneş’i o gün orada tanımış olmama rağmen davetimizi kırmayıp gelmeleri ile bizleri yalnız bırakmamaları en büyük destekti. Onlar olmasa bir hukukçunun orada tek başına konuşması açıkçası yavan bir toplantı olacaktı. Tuna Arman’ı söylememe gerek yok onun cesaretli adımıyla bu konudaki alev hep harlı kalmaya devam etti. “
7- Siz de yapılan bu görüşmenin hayvan hakları mücadelesinde önemli bir adım olduğunu düşünüyor musunuz? Bu görüşmeden sonra neler değişecek?
Hem de nasıl. Çoğu hayvansever daha belediye başkanının huzuruna çıkamazken biz başbakanlığa kadar çıktık. Eğer bir bilgi birikimi , istikrarlı ve sürekli çalışma olmasa kim sizi dinlerdi ? Kim olursa olsun bilgiye , efendiliğe , kültüre saygı gösterir. Kabahatler kanununu iki haftadır değil yıllardan beri söylüyoruz. Petshop gerçeğini , musluğun vanadan kapatılmasını yaptığmız onlarca kampanya ile 2005lerden beri anlatıyoruz . Hayvan bakımevlerinde yaşanan dramları , suçu olmayan bizlere tanrı tarafından emanet edilen hayvanların zehirlendiğini , beleidyelerin bütçelerine hayvan öldürmek için kaynak koyduğunu dünden beri söylemiyoruz ki. Kaldıki hukuk bu işin sadece bir adımı. Biz aynı zamanda eğitim çalışmalarına , halkla ilişkiler çalışmalarına ,saha çalışmalarına , medya ilişkilerine çok önem veriyoruz. Yani hepsi bütünün bir parçası. Biri olmadan diğeri eksik kalır.Diğer yandan Dolmabahçe görüşmesinin ileriye adım atabilmemiz açısından çok önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Ama temkinliyim. Çünkü gerçekçiyim. ne zamanki parlementoda tüm milletvekillerinin eli kalkacak ve ben onları kendi gözümle görüp yasanın resmi gazetede kırpılmadan istediğimiz gibi çıktığını göreceğim o zaman zaten kendimi bu işten emekli ederim. Bizlere güvenen onca derneği , gönüllüyü temsilciye vermiş olduğum sözü tutmuş olurum. Eğer ki bir şey değişmezse ve siyasilerce aldatıldığımızı düşünürsek , kaldığımız yerden aynen devam ederiz. Çünkü sivil toplum örgütü mücadelesi birkaç yıllık bir çalışma değildir. .HAYTAP 2008 yılında kuruldu.keşke 1950lerde kurulsaydı da bugün çok daha ilerde olsaydık. Avrupa bize dayatmadan biz kendi dinamiklerimizle kendi gerçeklerimizle bu yasayı değiştirelim , hayvan hakları ve refahı konusunda gerekli adımları bu ülke gerçeklerine göre yapalım. 2008!den bu yana kısa zamanda gelinen aşama çok çok büyük. Bunda örgütlü çalışmayı benimseyen mutfakta çalışan sayısız arkadaşlarımızn ve tutarlı derneklerin katkısı çok fazla Biz sadece bu zamana kadar kaybedilen zaman gereği ivmeyi hızlandırıyoruz , uygar ülkelerle aramızdaki farkı kapatıyoruz. Tek korkum bu kadar çalışmadan sonra para cezalarının artırılması ya da belirlemiş olduğumuz cezaların CMUK gereği iki yıl altında kalması. Eğer öyle olursa hayvanlara kötü muamele eden insanların sabıkasına bu adi suçun işlenmesi yolunda da adım atamamış olacağız. İki yılın altındaki tüm cezalar CMUK gereği hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına neden oluyor. Dağ fare doğurmasın diye tüm mücadele.
Hayvan hakları için bir ilk gerçekleşti
Sonunda oldu. Sokak hayvanlarının sesini en yüksek makama, başbakana duyurdular. Sivil toplum temsilcileri ve ünlü sanatçılar bir araya gelip başbakanın yoğun gündemi arasına girmeyi başardı
Hayvan dostu ünlüler, sivil toplum temsilcileri ve Başbakan, geçen pazar günü Başbakan’ın Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde 1,5 saat boyunca sadece kimsesiz hayvanları, çektikleri acıları ve yapılması gerekenleri konuştular. Bu görüşme, Türkiye’deki hayvan hakları mücadelesi açısından çok önemli bir adım olarak tarihe geçti. Oyuncu Tuna Arman, 2010 Ağustosu’nda başlayıp ekime kadar Taksim’de hayvanlar için oturma eylemi yaptı. Hayvana şiddet ve tecavüzün suç kapsamına alınması için bir imza kampanyası başlattı. Onun eylemine ünlü ünsüz binlerce kişi destek verdi. Sadece İstanbul’dan değil, Türkiye’nin 38 ilinden ve üç ülkeden 250 bin imza toplandı. Bu imzalar 4 Ekim Hayvanları Koruma Günü’nde bizzat Tuna Arman tarafından Ankara’ya götürüldü ve Adalet Bakanlığı’na teslim edildi. O günden sonra Meclis’le, hayvan severler arasında bir diyalog başladı. Bu arada yine bir başka sanatçı Yonca Evcimik de en az Tuna Arman kadar kararlı bir şekilde konunun üstüne gitti. ’Başbakan’dan randevu alacağım,’ dedi, bunun için çok uğraştı ve sonunda amacına ulaştı. HAYTAP Federasyonu da diğer kollardan hükümet yetkilileriyle görüşmeler yapıyordu. HAYTAP Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat ’hayvana şiddet’e hayır’ çalışmasının çok uzun yıllardır devam eden bir sivil toplum örgütü çalışması olduğunu söylüyor: Bir bütünlük arz etmeden de belki Başbakan’a ulaşabilirsiniz ama o çalışmalar hep saman alevi gibi günübirlik yanıp sönmeye mahkum olur. Bu görüşme için sevgili Yonca Evcimik uzun süredir çalışıyordu ve sanırım başbakanlığa durumun toplum sağlığı ile ilgili hassasiyetini de belirtmemiz ve başvurmamız üzerine 15 -20 gün içinde geri dönüş geldi. Ancak kamuoyunda uzun yıllara yayılan bir hassasiyet oluşturulmasaydı sanırım daha uzun süre de bekleyebilirdik. Herkesin çok büyük payı var. SOMUT BİR ADIM GÖRMEK İSTİYORUZ
Başbakan’la görüşmenin olumlu geçip geçmediğini sorduğumuz Şenpolat bu soruyu şöyle yanıtlıyor: Hayvanlara kötü muamele Kabahatler Kanunu kapsamından çıkıp Ceza Yasası kapsamına girdiğinde, ’petshop’lar ve hayvan dövüşlerinin yasaklanması ile ilgili somut değişiklikler olduğunda ben o zaman daha rahat bir şekilde olumlu diyeceğim. Şu anda hâlâ temkinli olduğumu söylemeliyim. Parlementonun yoğun çalıştığını biliyoruz ama görüşme sonrası için, somut bir adımı da muhakkak görmek istiyoruz. Fakat şunu önemle belirteyim ki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hayvan haklarının Başbakanlık katına çıkması, ciddi bir şekilde görüşülmesi ve çözüm önerileri bir ilktir. Sivil toplum örgütü başarısıdır. BAŞBAKAN’IN OLUMLU TAVRI UMUT VERDİ
Şenpolat görüşmeyi şöyle özetliyor: Biz oraya dili olmayan, kendini savunamayan ve büyük işkenceler çeken hayvanların refahı ve yasalarla korunması için gittik. Zaten başbakana da bizzat çekinmeden söyledim. ’Kendi adıma asaleten, onlar için de vekaleten buradayız,’ dedim. Tabii ki gülümsedi. Eğer bize randevu verildiyse ve yarım saat sürmesi gereken bir görüşme 1.5 saat sürdüyse, problemin ne kadar ciddi olduğunun bir göstergesidir bu. Başbakan’ın da olumlu yaklaşması bize umut verdi. Benim tahminim birkaç görüşme daha olduktan sonra bu işin sonuna geleceğiz. Ufukta ışık var gibi duruyor. Zaten daha önceden biz diğer muhalefet parti liderleri ile de görüşmüştük. Daha geçen yıl Kılıçdaroğlu ile bizzat Meclis’te görüştüm. Aslında kimse muhalefet etmiyor bu yasa değişikliği taleplerimize. Hepsi durumun haklılığını anlatınca anlıyorlar. Görüşmede bulunanlardan biri de oyuncu Tuna Arman. Taksim’deki oturma eylemi sırasında 50 gün boyunca sokakta anlattıklarını Başbakan’a da anlatabilmenin mutluluğunu yaşıyor Arman: Üstelik sadece hayvana şiddet konusu değil, petshoplar, hayvan kaçakçılığı, barınaklar, kısırlaştırma, yunus parkları, sirk sorunları, katliamlar gibi sorunlar da konuşuldu. Hepimizi dinledi ve gerekenlerin yapılacağı sözünü verdi; oğlunun köpeğiyle olan durumunu anlattı. ’Yaradılanı severim yaradandan dolayı,’ dedi. Gözlerinde gördüğüm, bu konuda yardım edeceğiydi. Tabii ki ülkenin çok büyük sorunları var ama ’Ben bir anne olarak çocuğumun bu sapıklarla aynı yolda yürümesini istemiyorum,’ dediğimde gözlerinde gördüğüm duygu doğru yolda olduğumuz yönündeydi. Milletvekili Ayşenur Bahçekapılı sunduğumuz madde üzerine bilgi verdi ve Adalet Bakanlığı’ndaki aşamayı anlattı kendisine.Hayvan değil toplum sorunu
Sanatçı Yonca Evcimik ise bu görüşmenin gerçekleşebilmesi için en çok emek sarf edenlerden biri olmuş. Bunu yapabileceğime inandım ve hiç pes etmeden ne gerekiyorsa yaptım, diyor şunları söylüyor: Senelerden beri bu konuyla ilgili uğraşıyoruz. Kimi zaman bireysel olarak kimi zaman derneklerle birlikte çalıştık. Fakat bu çabalar boşa gidiyor ve hiçbir sonuç alınamıyordu. Bence en büyük gelişme birçok vakıf ve derneğin HAYTAP çatısı altında toplanmasıyla oldu. HAYTAP artık bir federasyon oldu ve bu benim için çok önemliydi. Sonra Ağustos’ta Tuna Arman imza kampanyası başlattı. Ben oraya da destek verdim. Gittim ve imza topladık. O dönemde ben ’belediye bazında ne yapılabilir?’ diye düşündüm. AK Parti İl Başkanı Aziz Babuşcu’dan bir randevu aldım. Gittim görüştüm, sonra onlar beri davet ettiler tekrar. Yol gösterdiler. Özel kalem müdürleriyle görüştüm. Geçtiğimiz Pazar günü için cevap geldi. Görüşme benim umduğumun çok üstünde geçti. Üç ay içinde böyle bir görüşmenin olması bir mucizeymiş, öyle dediler. Resmin genelini göstermeye çalıştım. Bunun sadece hayvan değil bir toplum sorunu olduğunu anlattık. Amerika ve Avrupa’da yapılan istatistiklerde hapishane ve akıl hastanelerinde tecavüz suçlularının çocuk yaşta hayvanlara işkence edenler olduğu kanıtlanmış. Başbakanımıza çok teşekkür ediyorum. Çok önemli devlet meseleleriyle uğraşırken bizi de dinledi ve söz verdi. Ben öyle tanımıyordum. Hayvan sevgisi olduğunu, çevresindeki hayvanları anlattı. Bu işin arkasında olacağını söyledi.Röportaj : Neslihan Tunç
Sabah
26/02/2011
http://www.sabah.com.tr/Cumartesi/2011/02/26/hayvan_haklari_icin_bir_ilk_gerceklesti
-
Haytap ’’Kedi, Köpek Hediyelik Eşya Değildir’’ !
-
HÜRRİYET : Hayvan hakları savunucularının yanlış imajlarını değiştireceğiz
HÜRRİYET : Hayvan hakları savunucularının yanlış imajlarını değiştireceğiz
Hayvan Hakları Aktif Güç Birliği Platformu (HAYTAP), internet üzerinde küçük bir grup olarak mücadeleye başlamıştı. Üyeler sonunda, asıl hedeflerine ulaştılar.Geçtiğimiz 9 Temmuz’da HAYTAP yasal prosedürlerini tamamlayarak federasyon oldu. Beş derneğin katılımıyla kurulan HAYTAP, Türkiye’de hayvan hakları hareketinin bütünleşmesi ve kurumsallaşması için önemli bir adım. Federasyon Başkanı Avukat Ahmet Şenpolat, hayvanseverlerin yanlış bilinen imajlarını değiştireceklerini ve insanları bilinçlendireceklerini söylüyor.
Hayvan haklarını korumaya çalışan gönüllülerin oluşturduğu HAYTAP, üyeler aralarında yazışıyor, çevrelerinde gördükleri sorunları paylaşıyor, dertleşiyordu. Bir süre sonra üyeler arasında sorunları çözüme ulaştıramamaktan kaynaklanan anlaşmazlıklar başladı. Bazı üyelerin önerdiği çözümleri diğerleri onaylamıyordu. Grup daha düzenli ve kurumsal bir yapıya kavuşmak gerektiğini düşündü. Şimdi Haytap Federasyon Başkanı olan Avukat Ahmet Şenpolat bu dönemde devreye girdi.Şenpolat, HAYTAP’la ilk kez sokak hayvanlarının zehirlemesine şahit olduktan sonra internette hayvan hakkı ihlallerini araştırırken karşılaşmıştı. Grupta harcanan enerjinin boşa gittiğini ve bir sonuca varmadığını gördü: Aralarında para toplayıp bazı hayvanları kısırlaştırıyor ya da köpek besliyorlardı. Ama kalıcı bir sonuca varılmıyordu. Hamsterlar nasıl kafeslerinde bir tekerleğin içinde sürekli dönüp durur ve yorulurlar, platformdaki durum da ona benziyordu.
10 DERNEK DAHA SIRADA BEKLİYORKurumsal bir kimlik altında disiplinli çalışmak gerktiğini düşünen Şenpolat ve onu destekleyen grup üyeleri, önce 2006’da isimlerini patent enstitüsüne tescilletti. Kendilerine bir internet sitesi kurdular, buna bir hukuk bölümü eklendi. Bu bölümde ev hayvanlarının tahliyesinden, dilekçe yazmaya kadar pek çok hukuki sorunun cevabı bulunabiliyordu. Sitede videolar yayınlanıyor, televizyonlarda hayvanları ilgilendiren programlara kadar pek çok bilgiye yer veriliyordu. Paneller düzenlediler, Edirne barınağında çalıştılar, kitap fuarlarına katıldılar. Ama en büyük hedefleri güçlü bir örgüt olmaktı. Grup, üç hafta önce bu amacına ulaştı ve HAYTAP federasyon oldu. Bu aşamayı Şenpolat şöyle anlatıyor: Şimdiye kadar bekledik çünkü dernekleri ikna etmek çok önemliydi. Giresun, Adana, Antalya, İstanbul ve Diyarbakır’daki hayvan hakları dernekleri kendi genel kurullarını yaptılar ve HAYTAP bizim felsefemize uygun, bu federasyona katılmak istiyoruz, dediler. Dernekler Odası da federasyon olmamızı kabul etti.Şu anda HAYTAP, çatısı altında beş derneği barındırıyor. Federasyon oldukları için yeni dernekleri de bünyelerine alma hakları var. Şenpolat’ın söylediğine göre, şu anda sırada 10 dernek daha var.
İNSANLARI SEVMEDİĞİMİZ, ARAMIZDA KAVGA ETTİĞİMİZ İNANCINI YIKACAĞIZHayvanseverlerin insanları sevmediği düşünülüyor. İşte bu imajı yıkmak istiyoruz. Örneğin Kurban Bayramı’nda Lösemili Çocuklar Vakfı’yla bir stand açtık. Kurban kesmeyin, Lösev’de ilaca ihtiyacı olan çocuklara ilaç parası gönderin dedik. Hem insanlara hem hayvanlara faydamız oldu. Siirt’te iki köye kırtasiye malzemesi yolladık. Hayvanseverler birleşemez, birbiriyle bile kavga ederler imajını da yıkmak istiyoruz. Zamanla AKUT veya TEMA gibi olacağımızı düşünüyoruz. Ancak o zaman devlet bizi ciddiye alır.AMACIMIZ DEVLETE GÖREVİNİ HATIRLATMAKBiz bir ihbar kurumu değiliz. İnsanlara, bir köpek öldürüldüğünde veya yaralandığında nasıl ihbar edeceklerini öğretiyor, yönlendiriyoruz. Kuru mama vermek, barınağa gidip gelmek hayvan hakları savunucularının görevi değil. Bizim işimiz devlete yazışma ve görüşmelerle görevlerini hatırlatmak. En önemlisi federasyon olduğunuzda devletin karşında bir fren gücü oluşturmuş oluyorsunuz. Seminerler, paneller düzenleyeceğiz, afişler hazırlayıp dağıtmaya devam edeceğiz. Müftülüklerle konuşacağız, okullarda eğitim vereceğiz. Şimdi önemli olan insanları örgütlemek, temsilcilikler verip Türkiye’nin her yerine yayılmak. Böylece Erzurum’da bir hayvan hakkı ihlal edildiğinde müdahale edebileceğiz. Ayrıca sahipsiz hayvanları, eşekleri, faytonlardaki atları da korumamız gerekiyor. 1.500 GÖNÜLLÜ VARFederasyona üye olan derneklerle birlikte HAYTAP’ın destekçilerinin sayısı şu anda 1.500 kişi. Yaşları 20-50 arasında. HAYTAP’a gönüllü destekçi olmak için www.haytap.org veya yahoo gruba üye olmak yeterli. Federasyon aynı bölgelerde yaşayanları birbiriyle tanıştırıyor. Gönüllüler arasında görev dağılımı yapılıyor. Mesela Arapça bilenler Arapça yazışmalar ve çevirilerde, matbacılıkla uğraşanlar broşür basımlarında, aşçılar yemek artıklarının hayvanlara verilmesinde yardımcı oluyor. Federasyonun geliri dernek aidatlarından ve bağışlardan geliyor.
Hakan GENCE hgence@hurriyet.com.tr
Hurriyet 26/07/2008
-
’’Onlar İçin de Frene Basın’’ Dünya Gazetesinde
-
Haytap’’Frene Bas’’ Petinfo Dergisinde
Haytap’’Frene Bas’’ Petinfo Dergisinde
-
Bu Bayram da Can Verin - Cumhuriyet
Bu Bayram da Can Verin - Cumhuriyet
Haytap Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, Kurban Bayramı’ndan önce “Bu bayram can almayın, can verin” diyor. Henüz Kurban Bayramı’nda bağış yapmaya alışkın değiliz, ancak bir hayvanı öldürmek için harcanacak parayla bir çocuğun hayatını kurtarabilir, birkaç çocuğun bilgisayarı olmasını sağlayabilirsiniz. Tabii kurban kesmek bir statü simgesi gibi algılandığından, bu anlayışın yerleşmesi için zamana ve en çok da duyarlılığa ihtiyaç var.
Yine de Şenpolat’a göre bir geçiş dönemindeyiz. O süreç sonunda hayvanların öldürülmesine hiç ortak olunmamasından yana, ancak ille de et yenecekse en azından acısız kesime yönelinmesini istiyor. “Bir hayvan kafası kesildikten sonra en az iki üç dakika daha can çekişiyor” diyor, “İsviçre’de, Avusturya’da acısız kesime geçildi, bizde de olsun diye bekliyoruz. Diyanet de destek verdi nihayet buna. Bunlardan sonra kurban kesmek yerine güvenilen bir kuruma bağış yapma konusunda duyarlılık yaratmaya çalışacağız, bu uzun bir zaman alacak. Çocuklar ölüyor, ete değil, ilaca ihtiyacı var onların. O parayla çok şey değiştirebilir, Doğu’ya kalem, kâğıt gönderebilirsiniz”.
Daha önce bayramda, LÖSEV’le ortak bir kampanya yapmış Haytap, ilaç ve ameliyata muhtaç çocuklar için para toplamış. Kim, bir çocuğa yardım etmenin, bir hayvanı inanç uğruna da olsa öldürmekten daha “sevap” olduğunu söylemez ki? Yine de sokaklarda yaşanan vahşet devam ediyor. Sokaktaki kesimleri engellemek için İstanbul’da cezai yaptırımlar var, ancak ya Türkiye’nin geri kalanında? Üstelik bu yaptırımlar İstanbul’da bile hayvanların işkenceyle, çocukların gözü önünde kesilmesini engelleyemiyor. Tabii sorun sadece Kurban Bayramı değil, Şenpolat’ın gösterdiği rakamlar hayvan zulmüne dair büyük tabloyu çok iyi gösteriyor: “Sadece İstanbul’da her gün 15 ile 20 bin arası inek kesiliyor.” Buna Kurban Bayramı ve kaçak kesimleri de ekleyin.
Bir ineğin hamilelik süresi insanla aynı. Bir batında sadece tek buzağı doğurabiliyor bir inek. “Bu kadar insanın et yemesi için bir ineğin çektiği cefa çok fazla” diyor Şenpolat, “Bir de yavrusunu elinden alıp, gözünün önünde kesiyorlar, insanlar süslü püslü etleri yerken bu vahşeti görmediği için kolaylarına geliyor. Aslında yapılanlar ne vicdanla, ne merhametle bağdaşıyor.”
Haytap’ın hayvanlara zulme karşı cezai yaptırımların ağırlaştırılması için, şu an Meclis’te bekleyen bir yasa önerisi var. Yasa sadece hayvanlara kötü muamelenin kabahatler kanunundan çıkmasından ibaret değil. Şenpolat’ın deyimiyle, “Uçan kuştan hayvanat bahçesindeki zürafaya kadar” hayvan haklarının pek çok faktörünü kapsayan bir yasa bu. “Yurtdışında hayvanlara kötü muamele hapisle cezalandırılıyor. Çünkü bugün kediye işkence yapan yarın toplumun başka bir zayıf halkasına bunu yapabilecek bir potansiyel taşıyordur” diyor Şenpolat. Haklı da. Para cezasıyla kurtulan kötü niyetli insanlara bir şekilde paran varsa istediğini yap, demiş oluyor bu yasa. Hayvan haklarını korumanın yolu, toplumsal duyarlılığı geliştirmekten geçiyor kuşkusuz. Haytap da bunun için uğraşıyor. Şenpolat, “100 yıllık bir gelenek hayvan öldürmek, önce bunu kırmak lazım. Pek çok çözüm varken, hâlâ belediyeler köpek zehirliyor” diyor.
Hayvan Zulmü Başkenti: İstanbul
Magdalena Sherk / PETA Almanya
- PETA Almanya, İstanbul’u Hayvan Zulmü Başkenti olarak ödüllendirdi! Çünkü İstanbul’da sahipsiz köpekler hadım edildikten sonra terk ediliyor ya da uzak bir yere bırakılıyor. Buralarda hastalık, açlık ya da yaralanmalar nedeniyle ölüyorlar. Sahipsiz köpekler insan şiddetinin kurbanı olmayı sürdürüyor. Hayvan hakları dernek ve aktivistleri insani doğum kontrol yöntemleri için savaşsalar da ne yazık ki sesleri duyulamıyor.
- Ne yazık ki PETA’nın Türkiye’de resmi olarak bağlı olduğu bir kurum yok. Bu yüzden Türkiye’deki protestolarımızı Almanya’dan koordine ediyoruz. Bizden yardım isteyen Türkiye’deki hayvan hakları dernekleri ve aktivistleriyle sürekli irtibattayız. PETA Almanya, Türkiye’deki sahipsiz hayvanlar konusunda yıllardır aktif. Bu konuda Almanya’da, Fransa’da, Belçika’da pek çok protesto yaptık. Tarkan, Michael Fink ve Fabian Ernst gibi birkaç ünlü de Türkiye’deki sahipsiz hayvanların hakları için düzenlendiğimiz kampanyalarda destek verdi. 2004’te Türkiye’de yürürlüğe giren hayvan hakları yasasının en büyük sorunu uygulanmaması ve yasaya uymayanların nadir cezalandırılmaları. PETA Almanya, Türkiye’ye son olarak sahipsiz hayvanların nüfuslarının aşırı artışının yasada belirtilen insani rakamlara indirgenmesi konusunda çağrı yaptı. Bununla birlikte vahşi cana kıyımların tamamen durdurulması ve yasaklanması için çalışıyoruz. Hayvanları yaşadıkları yerden alıp başka bir yere terk eden belediyelerin cezalandırılmaları çok önemli. Otoritelere, daha önce bölgelere bıraktıkları hayvanların bakımını üstlenmeleri, petshop’larda kedi ve köpeklerin satılmasını, çiftliklerde üretilmelerini engellemeleri ve hayvan haklarını ihlal edenlere uygulanan yaptırımların çok daha katı olması konusunda baskı yapıyoruz.
- Hayvan haklarını korumak çok zor değil. Günümüzde, vejetaryen ya da vegan olmak deri ya da kürk giymekten daha kolay. Eğer bir hayvan almaya niyetliyseniz barınaklardan alın. Ayrıca hayvanlara zulme tanık olduğumuzda ses çıkarmalıyız. Hayvanların ve insanların uyum içinde yaşadığı bir dünya mümkün. Tabii insanlar hayvanların da acı çekmeden rahatça yaşayabilme hakkının olduğunu kabul ederse! l
İnsan olmayan her hayvan ölümü hak eder!
Sokaklar iki gün sonra yeniden kana bulanacak, çünkü “kurban” bayramı yaklaşıyor. Aslında kurbana da gerek yok, sadece İstanbul’da her gün 15-20 bin inek kesiliyor. Dahası da var; kozmetik ürünleri için yapılan vahşi deneylerin, damak tadımız için işkencehaneleri aratmayan çiftliklerde yetiştirilmenin, güzel görünmek için üretilen giysilerin, yalnızlaşmış şehir insanının “sevgi” ihtiyacını giderme zorunluluğunun, sokakların sebepsiz şiddetinin mağduru hep onlar; hayvanlar. Peki neden hayvanları öldürme, onların haklarını elinden alma hakkımız olduğunu düşünüyoruz?
“Hayvanlar ve insanlar aynı şekilde ıstırap çeker ve ölürler… Çekilen acı aynı, kan dökülmesi aynı, ölümün kokusu aynı, yaşamın küstahça, acımasızca, zalimce çekip alınışı aynı… Bunun bir parçası olmak zorunda değiliz.”
Dick Gregory
Yine de çoğumuz bunun bir parçası olmaktan memnunuz. Her yıl, dini gerekçelerle sokaklardan yükselen kan ve ölüm kokusu da bunun göstergesi değil mi? İki gün sonra sokaklar yeniden kana ve ete kesecek, ama ne katliamdan bahsedilecek, ne de hayvan haklarından. Konuşmalar ya ekonomik krizin vurduğu kurbanlık satışlarıyla ya da daha modern katletme biçimleriyle sınırlı kalacak. Oysa hayvan haklarının en çok çiğnendiği yer, mutfaklar, süpermarketler, alışveriş merkezleri. Hayvanlara karşı suçumuz bununla sınırlı değil. Her yıl dünyada 50 milyon hayvanın kürk için öldürüldüğünü biliyor muydunuz? Sadece İstanbul’da her gün 15-20 bin inek kesildiğinden haberiniz var mı? Gözümüze sürdüğümüz rimel için kaç tavşan kör oldu, kim bilir. Ya biz kassız, yumuşak bir antrikot yiyebilelim diye kaç dana bir milim bile hareket edemeyeceği bir mekânda yetiştiriliyor? Kaç maymun bizi güldürmek için sirklerdeki işkencelerin mağduru? Evcil hayvanlara biçilen, yalnızlaşmış şehir insanının “sevgi” ihtiyacını giderme görevi de cabası. Üstelik hayvan hakları, en adil, eşitlikçi insanların bile kolayca çiğnediği hakların başında geliyor. PETA’nın geçen ay İstanbul’u Hayvan Zulmü Başkenti ilan etmesi boşa değil. Peki neden hayvanları öldürme, haklarını ellerinden alma hakkımız olduğunu düşünüyoruz? Yanıtı felsefeci Peter Singer “Hayvan Özgürleşmesi” kitabında; “tür ayrımcılığı” kavramıyla anlatıyor. “Bizim türümüzden olmamaları, onları köle yapma ve onlara her istediğimizi yapabilme hakkını vermez” diyor Singer, “Bunun erkeklerin kadınlardan güçlü, Almanların diğer ırklardan üstün olduklarını iddia etmekten ne farkı var? Kadın özgürleşmesinde hakları elinde tutanlar erkekler, siyah özgürleşmesinde ise beyazlar. Hayvan özgürleşmesinde daha zor bir durum söz konusu, çünkü burada tüm insanların içinde olduğu bir çıkar ilişkisi bulunuyor. Bu da durumu daha da zorlaştırıyor tabii”.
Haklı. Öyleyse tam da “Kurban Bayramı” arifesinde, hayvanları konuşmaya ne dersiniz? İşte Hayvan Özgürleşmesi İnisiyatifi’nin, PETA Almanya’dan Magdalena Sherk’in, Haytap Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat’ın, Kürke Hayır Platformu’ndan Ezgi Aktaş ve veteriner Ozan Berberoğlu’nun anlattıkları. Söz önce Hayvan Özgürleşmesi İnisiyatifi’nde (HÖİ).
- Kimsiniz siz, nasıl bir araya geldiniz?
- İnisiyatif, geçen sene İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Hasdal toplama kampında gerçekleştirdiği köpek katliamının ardından bir eylem çağrısıyla kendi adını deklare etti. Büyük bir eylem gerçekleştirdik. HÖİ’nin bireyleri buluşturma ve birlikte hareket edebilme noktası daha çok anti-otoriter, anti-kapitalist, anti-hiyerarşik ve özgürlükçü olmasıdır. Herhangi bir iktidar arzusu ve çıkar beslemeyen her samimi birey ve grupla hayvanların özgürlüğü için hareket edebiliriz. Biz buna hayvan özgürlüğü için inisiyatif almak diyoruz.
- Hayvan Özgürlüğü sözüyle tam olarak ne anlatmak istiyorsunuz?
- Hayvanlar, bugün yeryüzündeki her şey gibi kapitalizmin metalaştırma süreçlerinin en şiddetlisini ve zalimini yaşıyor. Et endüstrisi, eğlence ve spor sektöründe kullanımları, sokak hayvanlarının durumu, yabanıl yaşam alanlarının gitgide daraltılması, nesli tükenen hayvanlar... Bu sömürü ve zulüm kültürünün kurbanı olmaktan kurtarılmaları gerekiyor. Bizler özgürlük için mücadele eden insanlar olarak, sosyal adaletin insan haricindeki diğer varlıkları da içine alması gerektiğine inanıyoruz. Hayvanları metaya indirgeyen ve sistematik olarak zulmeden bir kültür, hiçbir koşulda sosyal adalete kavuşamaz. Bu nedenle toplumsal kurtuluş tasavvurlarımız hayvanlar ve tüm gezegen için bir özgürleşme istemini taşıyor.
- 20 ülkede faaliyet gösteren Hayvan Kurtuluş/Özgürleştirme Cephesi (ALF) hayvanları sömüren kişi, fabrika veya şirketlerin korkulu rüyası. ALF aktivistleri laboratuvarlardan, et veya yumurta çiftliklerinden hayvan kurtarma ve sabotaj eylemleriyle büyük ekonomik yıkımlara sebep oluyor. Öyle ki FBI’nın en tehlikeli terör örgütleri listesinde ALF de bulunuyor. ALF’le bağlantınız var mı?
- Aslına bakarsanız, ALF’in örgütlenme tarzı onunla bağlantı kurmayı imkânsız kılar. ALF’ler gayriresmi hücre örgütlenmeleridir. Eğer polis tarafından çözülmediyse bir hücreyi kendisi dışında hiç kimse bilemez. ALF hücreleri birbirinden bağımsız ve habersizdir. Herkes ALF olabilir. Bunun için ne kimseden emir alması ne kimseye sorması ne de diğer bir hücreyle bağlantı kurması gerekiyor. HÖİ, bir ALF hücresi değil. Hasdal eyleminden de anlaşılabileceği gibi kendi görünürlüğü konusunda bir çekincesi yoktur.
- Bizde hayvan hakları dendiğinde genelde sevgi, şefkat üzerinden “kimi” hayvanların korunması algılanıyor. Oysa hayvan özgürlüğü, hayvan haklarına türcülük kavramıyla yaklaşıp, bunun etik açıdan bir gerçeklik olduğunu anlatıyor. Bu kavram üzerinden düşünüp, Türkiye’ye dair bir değerlendirme yaptığınızda nasıl bir tablo çıkıyor?
- Evet. Hayvan hakları veya hayvan özgürlüğü mücadelesi bugün “kimi” hayvanlarla sınırlı bir hayvanseverliğe, etyemezliğe ve hatta zengin elitin boş zamanlarında egolarını yatıştıracağı bir hobi alanına indirgendi. Bizler topyekûn bir sosyal özgürlük ve adalet arzusunu arzulayanlar, hayvanlara yapılan zulmün kaynağının toplumsal tahakküm ve sömürü ilişkilerinden kaynaklandığına inananlar, hayvanlar için özgürlüğün, bu kapitalist uygarlığın topyekûn reddiyle mümkün olabileceğini vurgulamak istiyoruz. Bizler sadece sokak hayvanlarına ve “süs haline getirilmiş evciller”e merhamet duyuyorsak bu, o mücadele ettiğimiz türcü, insan-merkezci ideolojinin batağına düşmüşüz demektir ve bunun hayvanların refahı ve özgürleşmesiyle bir ilgisi yoktur. Bugün ana-akım hayvan hakları hareketi, devlet ve sermaye ekseninde bir çıkar hareketine dönüştü. Hayvanlar için özgürlük istemimizi, sosyal değişim koşulları çerçevesinde ifade etmeye çalışıyoruz. Türkiye, insanların çoğunluğunu ikna edebilmek bir yana, bunları açık bir şekilde dile getirebilmemizin bile çok zor olduğu bir ülke. Bırakın ana-akım ideolojiyi benimsemiş insanları, muhalif ve devrimci insanlara bile hayvanlardan bahsetmek ayrı bir dert. Bu nedenle sosyal mücadeleler içerisinde bunları tartışıyor ve özgürlük fikrini daha da genişletmeye çalışıyoruz.
- Sirkler, hayvanat bahçeleri, et endüstrisi, sokak hayvanlarına yönelik şiddet... Türkiye’de hayvanlara uygulanan şiddetle ilgili elinizde ne gibi bilgiler var?
- Şiddet biçimleri saymakla bitmez. İzmir’de bir insan müsveddesinin bir kediyi tekmeleyerek nasıl katlettiğini izledi herkes. Günlerce tartışıldı. Birden hayvan duyarlılığı patlak verdi. “Hayvan yasası” istiyoruz diye sokaklara döküldüler. Hürriyet’te Ayşe Arman bir mezbaha ziyaretinde duygularını aktararak, o işyerini -zulüm merkezini- akladı. Tüm bu uçucu duyarlılık gösterileri, duyarsızlığın daha da artmasından başka işe yaramadı. Bu yüzden hayvan haklarını bir merhamet meselesinden çıkararak bir tahakküm meselesi olarak algılamalı ve bu türcü eğilimi terk etmeliyiz. Şiddet çok çeşitli. Kentsel dönüşüm ve soylulaştırma projeleriyle İBB, muazzam katliamlara girişiyor, ciddi hak ihlallerine neden oluyor. Daha önce Habitat’a hazırlık sürecinde olduğu gibi, İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesiyle hayvanlara uygulanan soykırım da korkunç boyutlara ulaştı. “Temiz” ya da “modern” bir İstanbul izlenimi yaratmak için tarifsiz korku ve acılara maruz bırakılarak sokaklarda yaşamaya çalışan hayvanları sokaklardan arındırmak için insanüstü bir efor sarf etti İBB. Rant uğruna yüzlerce insan da mağdur edildi, sokak çocukları tecrit edildi, ama hayvanlar, insanların uyguladığı tahakkümün en alt basamağında yer aldığı için, “geri dönüştürülemeyecek çöp” olarak algılandığından sonuç onlar için çok daha ağır. Mezbahalarda, çiftliklerde, ormanlarda, şehirlerde, barınaklarda, laboratuvarlarda, sirklerde, akvaryumlarda, hayvanat bahçelerinde, yarışlarda ve dövüşlerde, pazarlarda vb. hayvanlara yaşatılan şiddet sürüyor.
- Bu şiddeti teşhir etmek için başlattığınız bir proje var; “Zulmü Görüntüle”...
- Bu bir teşhir ve doğrudan eylem kampanyası. Hayvanlara yapılan zulüm görüntülerini yayımlayarak zulüm yapan firmaları deşifre etme çağrısında bulunuldu. Bunun tıp ve veteriner fakültelerinde ve hayvan endüstrisinde çalışan duyarlı kesimi harekete geçireceğini düşünüyoruz. Ayrıntılı bilgi için http://zulmugoruntule. wordpress.com/ adresine bakılabilir.
- Peki “Kurban Bayramı” yaklaşıyor. Sokaklar işkencehanelere dönecek yakında. Bu konuda bir eylem çalışmanız var mı?
- HÖİ, geçen yıl olduğu gibi bu bayramda da eylem çağrısında bulundu; hayvan katliamını öven pankartların sabote edilmesi, “Kurban Cinayettir!” yazılamaları gibi. Çağrımıza kulak verildi. Beylikdüzü, Esenyurt, Gazi mahallesi, Taksim, Cevizlibağ’daki üstgeçit ve duraklarda asılı kurban pankartları imha edilmiş. Diyanet İşleri Başkanı’nın “Bu sene kurban kesilmeyebilir” açıklaması kafaları karıştı. Yurtdışından getirilen 500 bin hayvan hakkındaki spekülasyonlar da birçok insanı kurban almaktan caydıracak gibi görünüyor. Keza “kurbanlık” fiyatları da birçok insanın kurban kesmekten vazgeçmesine neden olabilir. Bu yapay koşullar dışında bu bayramın bir zulüm olduğunun farkına varıp vazgeçen insanlar olduğunu da biliyoruz. Hiçbir canlı, inanç uğruna gırtlaklarından kesilerek katledilmeyi hak etmiyor. İHH gibi kurumların ülkenin dört yanına astığı, “Kurban paylaşmaktır!” gibi kandırmaca ve zulmü örtbas eden söylemlerin yazılı olduğu pankartları kullanması ciddi bir paradokstur. Bu paradoks deşifre edilmeli. İsrail devletinin İHH’nin yardım gemilerine yaptığı baskında katledilen ve şiddet gören o insanlar ne yaşadılarsa, hayvanlar da benzer bir zalimliği Kurban Bayramı’nda yaşayacak. Hatta daha fazlasını... Kurbanı “paylaşmak” ve bereket olarak lanse ederek zulmü meşrulaştırmaya çalışan herkese, kendilerinin “hayvanlara göre birer İsrail devleti olduğunu” hatırlatacağız. l
14 Kasım 2010 Pazar
-
Kabahat Değil Suç - Hürriyet Eskişehir Gazetesi
-
BÖLÜM 3 : Hayvana Acımayan İnsana Hiç Acımaz
BÖLÜM 3 : Hayvana Acımayan İnsana Hiç Acımaz
Adli Tıp uzmanı Prof. Sevil Atasoy, ’hayvana eziyet-insana eziyet’ ilişkisinin bilimsel olarak da kanıtlandığını söylüyor. Araştırmalar, çocuk istismarında bulunan ailelerin tam yüzde 88’inin, hayvanlara da eziyet ettiğini, hatta öldürdüğünü ortaya koyuyor. Bu yüzden Avrupa ve ABD’de birçok ilkokulda, ’hayvan sevgisi dersi’ bulunuyor.
PROF. Dr. Sevil Atasoy, Hürriyet Gazetesi yazarı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Suç Önleme ve Denetleme Stratejileri Merkezi Başkanı. Türkiye’de hayvan hakları konusunda önemli adımlar atıldığını, ancak yine de çağın gerisinde olduğunu söylüyor. Prof. Atasoy, hayvanlara şiddet uygulama ve suçla ilgili şunları anlattı:
Yılda 2 milyon kedi ve köpek öldürülüyor Hayvanlara sadece potansiyel ’seri katiller’ işkence yapmıyor. Aslında ticari amaçlı hayvan katliamı, çok daha korkunç boyutlarda. Sadece Çin ve Güneydoğu Asya’da yılda 2 milyon kedi ve köpek, ’boğazları sıkılarak, suyla boğularak ya da telle boyunları sıkılarak’ öldürülüyor. Kürkleri, daha hayvanlar can çekişirken yüzülüyor.HAYVANLARA kötü davranan sadece suça eğilimi olanlar ya da seri katiller mi? Kürkünden yararlanmak için onları avlayanları gözardı edebilir miyiz? Sütün, yumurtanın soframıza gelirken hangi hayvana ne kadar acı çektirildiğini düşünmüyoruz bile. Oysa, kedi de köpek de vizon da tavuk da aynı haklara sahip olmalı. Hepsine aynı gözle bakılmalı. ABD’nin North Carolina Üniversitesi’nde Felsefe profesörü olan ’Kafesler Boşalsın’ adlı kitabın yazarı Tom Regan da, tam buna, şu sözlerle dikkat çekiyor: Bir fokun ya da kunduzun gözlerinin ardında biri var, tıpkı bir kedinin ya da köpeğin gözlerinin ardında biri olduğu gibi...BU HAKKI KİM VERDİ Regan, hayvan haklarına, ticari açıdan, şöyle bakıyor: Ticari hayvan yetiştiriciliği, yaşam haklarının ihlali de dahil olmak üzere, çiftlik hayvanlarının haklarını ihlal etmeksizin var olamaz. Daha da önemlisi, ticari hayvan yetiştiriciliği, hayvanların saygın muamele görme hakkını ihlal eder. İnsanlara fayda sağladığını farz etsek bile, bu gerekçeyle hayvanların bedenlerine zarar vermek, özgürlüklerini kısıtlamak ya da onların canını almak bizi asla haklı kılamaz..BİR MANTOYA 20 KEDİ Tom Regan, ticari amaçla hayvanlara yapılan korkunç işkenceleri anlatmaya şöyle devam ediyor: Çin’de ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, yılda iki milyon kedi ve köpeğin kürkü sırtlarından alınıyor. Bu kürkler Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya ihraç ediliyor. Uzun manto yapmak için 20’den fazla kedi ya da 12 köpeğin kürkü gerekiyor. Kürkün, kedi ya da köpek yavrularından elde edilmesi durumunda bu sayı artıyor. Hayvanların öldürülme yöntemleri de dehşet verici. Kediler, kimi durumlarda sahipleri tarafından boğazları sıkılarak öldürülüyorlar. Diğer bir yöntem asarak öldürmek veya bir yere asıp boğazlarına zorla su akıtarak boğmak. Köpekler, çaresizce kendilerini kurtarmak için mücadele ederken boğazlarını kesecek şekilde bir telle boyunlarından asılıyorlar ya da havada asılıyken bedenlerine keskin bir bıçak saplanıp kanları akıtılarak öldürülüyorlar. Deri yüzme işi çabucak, kimi zaman hayvanın ölmesi beklenmeden yapılıyor. Hayvana eziyetin cezası artıyorTBMM’nin 2008’deki ilk gündem maddelerinden biri olan Temel Ceza Yasalarına Uyum Tasarısı’yla, hayvanlara eziyetin cezası artırılıyor. Zarar gören her hayvan için ayrı ayrı uygulanacak bazı cezalar şöyle:Hasta ve gebelik süresinin üçte ikisini tamamlamış gebe ve yeni ana hayvanı çalıştıranlar, hayvanlarla cinsel ilişkide bulunanlar, sağlık nedenleri dışında hayvana zorla yem yediren, acı ve ıstırap veren yiyecekler, alkol, içki, sigara ve uyuşturucu kullandıranlara 300 YTL.Ev hayvanını kısırlaştırmayanlara 300, hayvanını eğitmeyen, hayvan kaynaklı çevre kirliliğini önlemeyen sahiplerine 60, ev hayvanını sokağa terk edenlere 200 YTL.Ev ve süs hayvanının kuyruk ve kulağını kesen, ses tellerini alan, tırnak ve dişlerini sökenlere 2 bin 500 YTL.Hayvanlara kasıtlı kötü davranan, acımasız, zalimce işlemler yapan, döven, aç ve susuz bırakan, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakan, bakımlarını ihmal eden, fiziksel ve psikolojik acı çektiren, gücünü aşan fiillere zorlayanlara 300 YTL.Bir hayvana çarpıp, en yakın tedavi ünitesine götürmeyen sürücüye 300 YTL. Kesim hayvanları ve izinli av hayvanları dışındakileri kesip piyasaya sürenlere, Pitbull, Terrier, Japanese Tosa gibi tehlikeli hayvan türleri üreten, sahiplendirilmesini, ülkeye girişini, satışını ve reklamını yapan, takas eden, sergileyen veya hediye edenlere 3 bin YTL.Bir yumurtanın çıkışı tam 34 saatlik acıYALÇIN Ergündoğan, Birgün Gazetesi’ndeki ’Dünya Yalnız Bizim Değil’ sayfasının editörü. Doğa ve hayvan haklarına ilişkin yazan Ergündoğan, ticari hayvan yetiştiriciliğine ait şu ürpertici saptamalarda bulunuyor: En büyük sömürü, insan gıdası olarak sanayide üretilen, yaşamaya zorlanan hayvanlara karşı yapılıyor. Sınai çiftliklerde yetiştirilen hayvanlar arasında en kötü muameleye maruz kalan hayvanlar ise yumurta tavukları. Sınai bir çiftlikten gelen her bir yumurtanın ardında 34 saatlik bir acı yatıyor.KENDİ BACAĞINI KOPARMAK Ergündoğan, tavuklara yapılan işkenceyi anlatmaya şöyle devam ediyor: Her tavuk, başka beş tavukla birlikte, bir çekmece genişliğinde bir kafeste yaşıyor. Kafesler birkaç kat oluşturacak şekilde üst üste diziliyor ve üstteki tavukların pisliği alt kafeslerdekilerin üzerinde düşüyor. Hiç hareket edemeyen ve sürekli yumurtlamaya zorlanan tavuklar aşırı ölçüde kalsiyum kaybettikleri için sakatlanıyor ve osteoporoza yakalanıyor. Bazılarının tırnakları tele takılıyor, zamanla tırnaktaki et telin etrafını kaplıyor. Kafes kenarındaki yem kabına ulaşamayan bu kuşlar açlıktan ölüyor. İnsanların güzel olmak için kürke ihtiyacı yok ama yine de kürk tüketimi için yetiştirilen ya da avlanan hayvanların durumu çok vahim. Kürkleri için avlanan hayvanlar tuzaklara yakalandıklarında o kadar acı çekiyor ki, kendi bacaklarını kopararak kaçmaya çalışıyorlar.
Düpedüz işkence ama yasaya göre ’kabahat’İSTANBUL Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve HAYTAP’ın Hukuk Danışmanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat da, Türkiye’de hayvanların ’yasal haklarının yetersizliği’ni, şu çarpıcı bilgilerle ortaya koyuyor: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nda hayvanlara gösterilebilecek en ağır işkencelerin ’kabahat’ olarak tanımlanması, 21. yüzyıl Türkiye’sine yakışmıyor. Kapalı bir yerde sigara içmek, sokakta nara atmak hayvana işkenceyle bir görülüyor.
AVRUPA’DA TUTUKLANIR Şenpolat, sözlerini şöyle sürdürüyor:Oysa Avrupa’da, hayvanının kuyruğunu kesen bile, ’Hayvana bunu yapan yarın insana da yapar’ gerekçesiyle tutuklanıyor. Bu nedenle yasa değişikliği teklifimizin bir an önce hayata geçirilmesi şart. Maalesef dünyanın her tarafında vahşet örneklerine rastlanıyor. Kuduz vakaları nedeniyle toplu itlafa karşı ise, sokak köpekleri aşılanmalı. Hayvanlara yapılacak kuduz aşısının maliyeti sadece 1 YTL.
20 Aralık 2007 HÜRRİYET
Bülent SARIOĞLU / ANKARA
BU PANELLE İLGİLİ TÜM KONUŞMALARI DETAYLI OLARAK OKUMAK İSTİYORSANIZ LÜTFEN HAYTAP ETKİNLİKLER LİNKİNDEKİ HAYTAP PANELİ BÖLÜMÜNE TIKLAYINIZ -
HAYTAP Milletvekillerini Göreve Çağırıyor !
HAYTAP Milletvekillerini Göreve Çağırıyor !
24/02/2009 RADİKAL
Yasanın değişmesi için 4 Ekim 2007 tarihli katıldığımız NTV YAYINI İZLEMEK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN
-
Hayvanı Öldürmek Kabahat mi Suç mu?- Habertürk Gazetesi
-
HAYTAP : ’’Cinayetler Faili Meçhul ve Meşhur’’ Diyor - AKŞAM GAZETESİ
HAYTAP : ’’Cinayetler Faili Meçhul ve Meşhur’’ Diyor - AKŞAM GAZETESİ
Mama koymak yetmez!
Haytap, ’Havada, Karada, Suda Katilim Kim?’ başlığıyla bir kampanya yürütüyor. Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat ’Cinayetlerin faili meçhul ve meşhur’ diyor.4 Ekim Dünya Hayvan Hakları Günü ve kendi haklarını savunamayan hayvanlar için bir şeyler yapmayı sürdürüyoruz. Bazen bir kap su veriyor, bazen kilolarca mama dağıtıyor veya aşılarını yaptırmaya çalışıyoruz. Ama hiçbiri onlar için yetmiyor. Birbirinden bağımsız çalışan onlarca dernek, kendi çapında eylemler düzenliyor, sesini duyurmaya çalışıyor. Ama ölümlerin ve işkencelerin önüne geçemiyoruz. Havada, karada ve suda onlar hep tehdit altında. 4 Ekim’den bir gün önce, yani bugün, başta ’Hayvanları Koruma Yasası’ olarak bilinen 5199 sayılı kanunun değişmesi olmak üzere, hayvanlarla ilgili bütün sorunların çözümünü istedikleri için Haytaplılar saat 11.00-13.00 arası sokakta olacak. İstanbul Suadiye’de gerçekleşecek eylem, Türkiye’nin her yerindeki temsilciliklerin önünde de eşzamanlı yapılacak.
Haytap, 5 dernekle başlayan ve 2 yıl geçtikten sonra 17 derneğe kadar ulaşan bir federasyon. Bu 17 dernek, Türkiye’nin farklı şehirlerinde bulunan derneklerin birleşimiyle oluşturulmuş ve 80’e yakın da resmi temsilcisi var. Amaçlarının kesinlikle bütün dernekleri tek bir federasyon çatısı altına toplamak olmadığını söyleyen Haytap Yönetim Kurulu Başkanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat, ’bilgili donanımlı ve bizi temsil yeteneğine sahip insanların federasyon içinde olması önemli. Biz ara ara, arkadaşlarımıza hizmet içi seminerleri veriyor ve seminerlerimizde öğrencilere hangi filmlerin gösterileceğini, hangi posterlerin yayınlanacağını, eylemde nasıl hareket edileceğini ve devlete karşı nasıl bir duruş sergileneceğini konuşuyoruz’ diyor.
Amaçlarının hayvanseverlerden para toplayıp, kedi - köpeklere mama yardımında bulunmak olmadığını vurgulayan Şenpolat, ’yapmaya çalıştığımız merhamet edip günü kurtarmak değil, resmin genelini gösterebilmek ve lobicilik yapabilmek. Kapısının önündeki kediye, köpeğe bakana saygımız var ama biz yasa değişikliği, pet shop’ların kapatılması, kaçak hayvan ithalatının engellenmesi, insanların hayvan bakımevlerinden hayvan sahiplenmesi gibi daha genel sorunlarla ilgileniyoruz’ diyor.HAYVAN SEÇER DEĞİL HAYVAN SEVER
’Biz devleti masaya oturtmak istiyoruz ve bunu yapıyoruz’ diyen Şenpolat sözlerini şöyle sürdürüyor: ’Hayvan seviyor olmak bizim için bir kıstas değil. Hayvanları sevmeyen ama yaşam haklarına saygı duyan ve birlikte iş yapmak isteyenle de beraberiz. Zaten hayvan haklarını savunabilmeniz için kedi-köpek beslemeniz yetmiyor. Önemli olan federasyon olabilmek ve devletin karşısına sivil toplum kuruluşu olarak çıkabilmek. Örneğin Silifke’de bir arkadaşımız, belediyenin aracına gidip, bütün şehri araçla dolaşıp, ’hayvanlara bir kap su koyun’ diye anons ettirmiş. Bu organize çalışmanın ekip ruhu olabilmenin bir parçası. Oysa gerillalar gibi devletin karşısına çıkıp kiminin bağırıp çağırdığı, organize olmayan ve halkın gözünde de küçük görülen havyanseverler olmanın bir anlamı yok’.SİYASİLERE OY YOK!
Yasanın Kabahatler Kanunu kapsamında olmasından dolayı defalarca Meclis’e başvurmuşlar. Dikkat çekmek için ısrarla Meclis’e gidilmesini savunuyor Şenpolat. Onlar defalarca parlamentoya gitmiş. ’Milletvekili ve hatta bakan bile olsanız yasayı değiştirmeniz kolay değil bu yüzden onları yalnız bırakmamanız gerek. Çünkü onlar da aslında bu yasanın, yaptırımlarının, hatta idari para cezasının ve mahkemelerin yetersiz olduğunu biliyor’ diyor. Şenpolat aynı zamanda imza kampanyaları ve medyadaki haberlerle sürekli gündemde kalınarak birtakım sorunların çözülebileceği inancında. Tecavüz ve işkencenin, kabahatler kapsamından çıkıp Ceza Kanunu’nun içine alınması için birçok imza kampanyası yapmış, HAYTAP ile beraber iki sivil toplum örgütünün de desteği ile İstanbul Barosu ve Veteriner Hekimler Odası olarak başvurularda bulunmuşlar.Pitbull’unu başka köpeğe saldırtan, horoz dövüştüren, atları yarıştıran, fayton çektiren ve kedileri istifleyen hayvanseverlerle çalışmadıklarını ısrarla söylüyor Şenpolat. ’Bizim için önemli olan sahipsiz ve güçten düşmüş olan hayvanlar, Dolphinarium’daki yunuslar, hayvanat bahçesindeki maymunlar, Afrika’dan buraya getirilmiş gariban filler, işkence görmüş, itilmiş kakılmış, bir şey yapıldığında ceza davası açılamayacak hayvanlar. Devlet istediği zaman öldürebilir, istediği zaman takdir edebilir. STK olarak bizim görevimiz, devletin mekanizmalarını denetlemek. Devlet denetlendiğini görürse kolay kolay ölüm emri veremez ve önlemler almaya başlar. ’Siyasiler Oy Yok’ başlığıyla bir kampanya yapıyoruz. Hayvanlara kötü davranan, bütçe ayırmayan siyasilere oy vermeyeceğimizi söylüyoruz. Hayvanlara iyi davranmayan bir toplum, özürlülerine, çocuklara, yaşlılara da kötü davranır ve uygarlıktan uzaklaşır. Bugün bunu vurgulayacağız ve Ankara’nın önüne götürülmüş en masum talebi yineleyeceğiz. Aynı zamanda işkence çekmiş ve öldürülmüş bütün hayvanlar için çınar ağacı dikeceğiz’.Sessiz çığlıklar duyulsun
Ebru Elgöç / HAYTAP Gönüllüsü
Tüm hayvan korumacıların merakla bekledikleri Hayvanları Koruma Yasası 2004 yılında çıkıp, 2005 yılında yürürlüğe girdi ama bu yasa, hayvanlara uygulanan şiddetin önüne geçemedi. Örneğin, kendi halinde dolaşan bir hayvanın üstüne benzin döküp ateşe veren bir grup genç, yasaya göre ’kabahatli’ sayıldı, ’suçlu’ değil! Bu insanlar komik para cezaları aldılar. ’Zehirle, öldür’ mantığıyla, yıllardır sokak hayvanlarını itlaf eden belediyeler, kanunun çıkmasıyla, barınak isimli ölüm kampları kurdular, sokaklardan topladıkları hayvanları buralara tıkıp, açlıkla, hastalıkla, yavaş yavaş ve acılar içinde ölmelerine duyarsız kaldılar. Gönüllülere kapılarını kapadılar. Kapalı kapılar ardındaki o hayvanlara ne oldu?Yasa, nesli tükenmekte olan canlıları da, doğalarından koparılıp havuzlara kapatılan memelileri de koruyamadı. Yük hayvanlarının halleri ortada. Eylemimiz bu yüzden çok önemli, yetkililerin sesimizi artık duymalarını, Hayvanları Koruma Yasası’nın Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmesini istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki bugün hayvana yönelen şiddet, yarın insana yönelecek.ÖZGE Ç. DENİZCİ
ozge.denizci@aksam.com.trKaynak : http://www.aksam.com.tr/2010/10/03/haber/pazar/983/mama_koymak_yetmez_.html
03.Ekim 2010 Pazar
3 Ekim 2010 Pazar
-
Hayvana Yapılan İşkence’’ Kabahat mi; Suç mu’’?-Habertürk
Hayvana Yapılan İşkence’’ Kabahat mi; Suç mu’’?-Habertürk
4 Ekim Pazartesi 2010 tarihinden bir yıl sonra yine 4 Ekim 2011 tarihli Habertürk gazetesinde uzun yıllardır mücadele ettiğimiz yasanın değişmesi ile ilgili ilanımız çeyrek sayfa olarak yeniden yayınlandı. Haberturk ekibine HAYTAP Ailesi olarak sesi ve dili olmayan tüm dostlarımız adına sonsuz teşekkür sunuyoruz.
-
Belediyeye karşı hayvan hakları zaferi!
Belediyeye karşı hayvan hakları zaferi!
Hayvan Hakları Federasyonu(HAYTAP), İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine açtığı davayı kazanınca, Büyükçekmece Gölü havzasında hafriyat döküm alanı olarak kullanılan arazinin protokolü Belediye Meclis kararıyla iptal edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2008’de, Büyükçekmece Kıraç Beldesi sınırları içindeki büyük bir alanı, “hafriyat toprağı dolgusu ile rekreasyonun sağlanması” için Maliye Bakanlığı’ndan izin aldı. Büyükşehir Belediyesi bu izin ile söz konusu arazinin 10 yıllığına kendilerine kiraya verilmesi için İstanbul Defterdarlığı ile bir protokol yaptı. HAYTAP’ın itirazı Büyükçekmece Gölü havzasındaki söz konusu arazinin hafriyat toprağı ile doldurulmasıyla ilgili alınan Belediye Meclis kararın iptali için HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı avukat Ahmet Kemal Şenpolat, İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Şenpolat, oldukça uzun olan dava dilekçesinin girişinde, itiraz gerekçeleri için şunları belirtmişti:
“Adı geçen bu karar(Belediye Meclis kararı) her ne kadar doğa, çevre ve insan sağlığı açısından iyi bir kararmış gibi gözükse de ekli fotoğraflardan, bilimsel mütalalardan tespit de edileceği üzere adı geçen parseller zaten yeşil alan olup, özellikle baraj göl havzası içinde olmasından dolayı, gerek sincapların, tavşanların, kekliklerin, tilkilerin, kuşların, kaplumbağaların barınma yeri olduğu gibi göçmen kuşların da yüzyıllardır Marmara Denizi’nden sonraki mecburi uğrak ve dinlenme yeridir. İlkbahar ve sonbahardaki göç sırasındaki son istasyondur. Bir diğer değişle bu bölge zaten doğal yaşama alanı olup, çevresel atıkların , molozların buraya kontrolsüz bir şekilde dökülmesi şeklinde devam eden pratik uygulama (de fakto eylem), hukukileştirilerek (de iuri) hale getirilip, fiilen ve yasal olarak korunabilecek şekilde bir kılıfa sokulmak istenmektedir. Söz konusu parseller meclis kararında anılanın aksine çöp alanı değildir. Yüz binlerce insanın ve hayvanın yaşadığı, temel su ihtiyaçlarını, temiz hava ihtiyaçlarını karşıladığı hele hafriyat döküm alanı hiç değildir. Pratikte böyle bir şey yapılıyor olsa bile koruma görevini yerine getirmeyen yine idarenin kendisidir. Kaldı ki, bu bölge, İSKİ ve Jandarma çevre timi tarafından sıkı bir şekilde korunmaya çalışılmaktadır. Eğer böyle bir ihmal varsa davalı Büyükşehir belediye başkanlığının zabıta ekiplerinin bu alanları isterlerse kontrol edip, korumayı daha sıkı hale getirebilme ve bu doğal su havzasını etkin bir şekilde himaye etme şansları her zaman bulunmaktadır”.
Yürütmeyi durdurma kararı HAYTAP’ın 2008’de açtığı davayla ilgili olarak İstanbul 5. İdare Mahkemesi, bilirkişi incelemesi de yaptırarak 10 Ağustos 2009’da yürütmeyi durdurma kararı verdi. HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı avukat Şenpolat, “Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi temyize başvurdu. Dava şimdi Danıştay’da” dedi.
Belediye Meclisi kendi kararını iptal etti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı Atık Yönetimi Müdürlüğü, HAYTAP’ın açtığı dava dosyasının ve bilirkişi raporlarının incelenmesini gerekçe göstererek, İstanbul Defterdarlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı protokolün iptali için Belediye Meclisi’ne teklif sundu. 2 Ağustos 2010 tarihli teklifi 12 Ağustos 2010 tarihli toplantıda değerlendiren İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, daha önce alınmış olan ve protokolün dayanağı olan Meclis kararını iptal etti. Büyükçekmece Gölü havzasının korunması için HAYTAP’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne karşı 2 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı.
HABER
MEHMET DEMİRKAYA
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE MECLİSİKOMİSYON RAPORU
HUKUK KOMİSYONU-?EVRE VE SAĞLIKKOMİSYONU MÜŞTEREK RAPORU
Rapor No: 113
Tarih: 12.08.2010
Dosya No: 2010/1675
KONUNUN ÖZÜ: Protokol iptali
KOMİSYON İNCELEMESİ: İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin 09.08.2010 tarihli birleşiminde
2010/1675 sayı ile komisyonumuza intikal eden Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı Atık Yönetimi
Müdürlüğü’nün 02.08.2010 tarihli yazısında;
BAŞKANLIK MAKAMINA
İlgi: a) 12.06.2008 tarihli protokol
b) 13.08.2008 tarih ve 595935 sayılı Başkanlık oluru
c) 10.08.2009 tarih ve 2008/1476 F. sayılı İstanbul 5. İdare Mahkemesi kararı
İstanbul İli, Büyükçekmece İlçesi. Kıraç Beldesi Çakmaklı Mahallesinde bulunan 149 ada 3, 24, 26
(8.400 m yüzölçümlü kısmı hariç), 27 parsel ve 150 ada 3 parsel no’lu araziler ile Kıraç Beldesi, Namık
Kemal Mahallesinde bulunan 621, 622, 1623, 1624, 1625, 1642, 1643 ve 1698 parsel sayılı taşınmazların:
gelişigüzel atık atılmasıyla kirlenmesinin önüne geçilebilmesi için hafriyat toprağı dolgusu ile rekreasyonun
sağlanması amacıyla kullanılmak üzere bir protokolle Başkanlığımıza 10 (on) yıl süreyle kiraya verilmesi
Maliye Bakanlığı’nın 11.02.2008 tarih ve 14/3121 -97774/7201 sayılı yazıları ile uygun görülmüş olup,
İstanbul Defterdarlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında yapılan ilgi (a) protokolle
yürürlüğe girerek 10.07.2008 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na yer teslimi yapılmıştır.
İlgi (b) Başkanlık Olur’u ile bahse konu sahaların hafriyat toprağı dolgusu ile rekreasyonun sağlanması
amacıyla kullanılmak üzere işletiminin Atık Yönetimi Müdürlüğü tarafından yapılması uygun görülmüştür.
Bu arazilerle ilgili olarak Hayvan Hakları Federasyonu tarafından Belediyemiz aleyhine açılan davada,
dava dosyasının ve bilirkişi raporlarının incelenmesinden; arazilerin özellikli ve belirli bir topografyaya
sahip olduğu, engebeli ve tepeli çukurların yer aldığı, göletçiklerin bulunduğu ve göçer kuşların konaklama
yeri olduğu, bu nedenle dava konusu arazilerin döküm sahası olarak kullanılamayacağı sonucuna
varıldığından, 17.0 8.2008 tarih ve 1739 sayılı İstanbul Büyükşehir Belediyesi meclis Kararında hukuka ve
kamu yararına uyarlık bulunmadığından, 2577 sayılı Kanunun 27. maddesi uyarınca teminat alınmaksızın
yürütmenin durdurulmasına İstanbul 5. İdare Mahkemesinin ilgi (c) yazısı ile oy birliğiyle karar verilmiştir.
Ayrıca söz konusu arazilerin bazılarında yüksek gerilim hatlarının bulunması, İSKİ’nın atıksu ve yağmur
suyu kanal çalışmalarının bir kısmını yapmış olması ve bu yüksek gerilim hatları ile kanalların deplase
edilmesinin doğurabileceği olumsuzluklardan dolayı bu alanlarda dolgu çalışmalarına başlanılamamıştır.
Bu nedenlerle söz konusu alanlardaki rekreasyon amaçlı dolgu çalışmalarına başlanılamadığından,
İstanbul Defterdarlığı ile Başkanlığımız arasındaki 12/06/2008 tarihli protokolün iptali hususunda karar
alınmak üzere, yazımızın Belediye Meclisine havalesini olurlarınıza arz ederim denilmektedir.
11
KOMİSYON GÖRÜŞÜ:
Teklif konusu, 17.08.2008 tarih ve 1739 sayılı İstanbul Büyükşehir Meclis kararıyla İstanbul,
Büyükçekmece Kıraç Beldesi Çakmaklı Mahallesinde bulunan149 ada 3, 24, 26 27 parsel ve 150 ada 3
parsel no’lu araziler ile Kıraç Beldesi, Namık Kemal Mahallesinde bulunan 621, 622, 1623, 1624, 1625,
1642, 1643 ve 1698 parsel sayılı taşınmazların hafriyat toprağı dolgusu ile rekreasyonun sağlanması
amacıyla İstanbul Defterdarlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında imzalanan 12.06.2008
tarihli protokolün dayanağı olan Meclis Kararı İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 2008/1476 esas ve
10.08.2009 tarihli kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verildiği anlaşıldığından işbu protokolün iptali
komisyonumuzca uygun bulunmuştur.
Meclisimizin Onayına Arz Olunur.
Av. Osman KIDIK Av. Abdullah GÜLER Av. Ahmet LÜTFİ AKKUŞ
Hukuk Komisyon Başkanı Başkan Vekili Raportör
Av. İsrafil KAHRAMAN Av. Zümbül ODAMAN TAŞKIN Av. Çetin ELEVLİ
Üye Üye Üye
Av. Eser GÜR Av. Nimet KARABULUT Av. Tuncer ÖZYAVUZ
Üye Üye Üye
Rasim KEKLİK A.Halide ÜMİTFER Ayfer ZEYLAN
Çevre ve Sağlık Başkan Vekili Raportör
Komisyon Başkanı
Ebru KAHRAMAN Hayrullah HASDEMİR Mehmet AKDAŞ
Üye Üye Üye
Mehmet DEMİROK Dr.Sebahattin MERİÇ Prof. Dr. M. Rüstem OLGA
Mahkeme kararı ve konuyla ilgili önceki gelişmeler için lütfen buraya tıklayın
800x600 Normal 0 21 false false false TR X-NONE X-NONE MicrosoftInternetExplorer4Belediyeye karşı hayvan hakları zaferi!
MEHMET DEMİRKAYA T24 Hayvan Hakları Federasyonu(HAYTAP), İstanbul Büyükşehir Belediyesi aleyhine açtığı davayı kazanınca, Büyükçekmece Gölü havzasında hafriyat döküm alanı olarak kullanılan arazinin protokolü Belediye Meclis kararıyla iptal edildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2008’de, Büyükçekmece Kıraç Beldesi sınırları içindeki büyük bir alanı, “hafriyat toprağı dolgusu ile rekreasyonun sağlanması” için Maliye Bakanlığı’ndan izin aldı. Büyükşehir Belediyesi bu izin ile söz konusu arazinin 10 yıllığına kendilerine kiraya verilmesi için İstanbul Defterdarlığı ile bir protokol yaptı. HAYTAP’ın itirazı Büyükçekmece Gölü havzasındaki söz konusu arazinin hafriyat toprağı ile doldurulmasıyla ilgili alınan Belediye Meclis kararın iptali için HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı avukat Ahmet Kemal Şenpolat, İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Şenpolat, oldukça uzun olan dava dilekçesinin girişinde, itiraz gerekçeleri için şunları belirtmişti:
“Adı geçen bu karar(Belediye Meclis kararı) her ne kadar doğa, çevre ve insan sağlığı açısından iyi bir kararmış gibi gözükse de ekli fotoğraflardan, bilimsel mütalalardan tespit de edileceği üzere adı geçen parseller zaten yeşil alan olup, özellikle baraj göl havzası içinde olmasından dolayı, gerek sincapların, tavşanların, kekliklerin, tilkilerin, kuşların, kaplumbağaların barınma yeri olduğu gibi göçmen kuşların da yüzyıllardır Marmara Denizi’nden sonraki mecburi uğrak ve dinlenme yeridir. İlkbahar ve sonbahardaki göç sırasındaki son istasyondur. Bir diğer değişle bu bölge zaten doğal yaşama alanı olup, çevresel atıkların , molozların buraya kontrolsüz bir şekilde dökülmesi şeklinde devam eden pratik uygulama (de fakto eylem), hukukileştirilerek (de iuri) hale getirilip, fiilen ve yasal olarak korunabilecek şekilde bir kılıfa sokulmak istenmektedir. Söz konusu parseller meclis kararında anılanın aksine çöp alanı değildir. Yüz binlerce insanın ve hayvanın yaşadığı, temel su ihtiyaçlarını, temiz hava ihtiyaçlarını karşıladığı hele hafriyat döküm alanı hiç değildir. Pratikte böyle bir şey yapılıyor olsa bile koruma görevini yerine getirmeyen yine idarenin kendisidir. Kaldı ki, bu bölge, İSKİ ve Jandarma çevre timi tarafından sıkı bir şekilde korunmaya çalışılmaktadır. Eğer böyle bir ihmal varsa davalı Büyükşehir belediye başkanlığının zabıta ekiplerinin bu alanları isterlerse kontrol edip, korumayı daha sıkı hale getirebilme ve bu doğal su havzasını etkin bir şekilde himaye etme şansları her zaman bulunmaktadır”.
Yürütmeyi durdurma kararı HAYTAP’ın 2008’de açtığı davayla ilgili olarak İstanbul 5. İdare Mahkemesi, bilirkişi incelemesi de yaptırarak 10 Ağustos 2009’da yürütmeyi durdurma kararı verdi. HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı avukat Şenpolat, “Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi ancak İstanbul Büyükşehir Belediyesi temyize başvurdu. Dava şimdi Danıştay’da” dedi.
Belediye Meclisi kendi kararını iptal etti İstanbul Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı Atık Yönetimi Müdürlüğü, HAYTAP’ın açtığı dava dosyasının ve bilirkişi raporlarının incelenmesini gerekçe göstererek, İstanbul Defterdarlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı protokolün iptali için Belediye Meclisi’ne teklif sundu. 2 Ağustos 2010 tarihli teklifi 12 Ağustos 2010 tarihli toplantıda değerlendiren İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi, daha önce alınmış olan ve protokolün dayanağı olan Meclis kararını iptal etti. Büyükçekmece Gölü havzasının korunması için HAYTAP’ın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne karşı 2 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı. -
Bakmayın Gülümsediklerine İçleri Kan Ağlıyor
Bakmayın Gülümsediklerine İçleri Kan Ağlıyor
Havuzlarda gösteri yapan yunuslara aslında eziyet edildiğini belirten bir grup dalgıç, geçen hafta protesto için daldı
The Cove-Koy belgeseliyle de gündeme gelen yunus esaretine ilişkin görüş ortak: “Gülümsemelerine aldanmayın, yaşadıkları stres onları ülser yapıyor”
Son bir haftadır dünyada ve Türkiye’de tartışılan ortak bir konu var: Gösteri merkezlerinde havuzlara mahkum edilen yunuslar... Dünyada gündeme gelmesinin nedeni Japonya’daki yunus katliamını anlatan ve Oscar alan The Cove-Koy belgeseli Türkiye’de ise yunus gösteri merkezlerinin sayısının her geçen gün artması... Bu konuya dikkat çekmek isteyen Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) ve Sualtı Gazetesi geçen pazar günü “Özgür Yunuslar, Özgür Dalgıçlar” adı altında bir etkinlik düzenledi ve Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 500 dalgıç yunuslar için daldı. Federasyon ve gazete talep üzerine bir de İstanbul’da dalış organize etti. Tarih 1 Ağustos 2010, yer ise Suadiye sahili.
FLIPPER DİZİSİ İLHAM VERDİ
Peki yunuslar ne zaman tutsak edilmeye başlandı? 1960’larda çekilen Flipper adlı bir dizi vardı. Dizideki beş yunusu senaryoya uygun hareket etmeleri için eğiten kişi Ric O’Barry idi. O yunuslardan biri intihar etti. O’Barry okyanuslardan alınıp havuza hapsedilen yunusun stres yaşadığını ve bilinçli olarak nefes almayı bırakıp intihar ettiğini söylüyor. O’Barry, bu işi bırakarak kendisini yunuslara adadı. Çünkü diziden sonra pek çok ülkede yunusların gösteri yaptığı havuzlar açılmıştı. Buna neden olmaktan hicap duyan O’Barry, Japonya’da yunus katliamını ve havuzların yunuslar için uygun olmadığını anlatan Koy adlı belgeselinde “Hayatımın 10 yılını yunusları eğitmek, son 35 yılını ise yunusları kurtarmak için harcadım” diyor.
ÇOCUK HAVUZUNA HAPİSLER
Bu belgesel başta Japonya olmak üzere tüm dünyada gürültü koparırken geçen şubat ayında Alanya’da bir havuzda dört yunusun peş peşe ölmesi HAYTAP’ı harekete geçirdi. HAYTAP Gönüllüsü , yunusların ölüm nedenini araştırdıklarını kendilerine havuz yönetimi tarafından “Havuzun çevresindeki zakkum yaprakları nedeniyle öldü” yanıtının verildiğini söylüyor. Fethiye Hisarönü’nde açılan ve Yağcı’nın tabiriyle çocuk havuzu büyüklüğünde olan havuza iki yunusun konulması ise bardağı taşıran son damla oldu. HAYTAP İstanbul Temsilcisi ve dalgıç Ege Sakin, geçen hafta Antalya Gazipaşa’da evlenen Özlem ve Barcın Akkoca çiftinin düğününde “Madem düğüne katılan herkes dalgıç. O zaman düğün sonrası dalış yapalım ve bu dalışı tutsak yunuslara ithaf edelim” önerisi getirdi. Bu gelişmeyi internet sitelerinde duyurunca ise büyük bir eyleme dönüştü.
Stresten ülser oluyorlar
TÜRKİYE’DE bir televizon kanalında gösterilen The Cove-Koy belgeselinde Flipper dizisinde yunusları eğiten Ric O’Barry, okyanusların sevimli canlıları hakkında şu bilgileri veriyor:
• Yunusun yüzündeki gülümseme, doğadaki en yanıltıcı algıdır. Bu onların fizyolojik özelliği.
• Yunuslar, günde 60 km yüzer, beslenir ve sosyalleşirler. Onları havuzlara kapattığınızda bu özgürlüklerini ellerinden alırsınız.
• Yunuslar, stres altıında ülser olur. Yunus gösteri merkezlerinde onlara ülser ilacı veriliyor.
• Yunuslar bilinçli nefes alıp verir, eğer hayat onlar için dayanılmaz bir hale gelmişse nefes almayı bırakıyor.
• Bir yunusun fiyatı 150 bin dolar. Karayipler’de yunus satan kişiler yılda 2-3 milyon dolar kazanıyor. Yunusun ölüsü ise 600 dolar.
• Japonya Taiji’de yunusların göç yollarına tuzak kurup onları tutsak ediyorlar. Bazılarını gösteri merkezlerine, bazılarını ise kesip balık eti adı altında satıyorlar.
• Japonya’da halk balık eti diye yunus eti yediğinin farkında değil. Ayrıca yapılan araştırmalara göre yunus eti yüksek oranda cıva içeriyor.
Bizim için balayıydı!
Geçen pazar düzenlenen “Özgür Yunuslar, Özgür Dalgıçlar” eylemi sualtı hekimi Özlem ile dalgıç Barcın Akkoca çiftinin düğününde başladı. Akkoca çifti arkadaşları Ege Sakin’in önerisiyle balayına gitmek yerine yunuslar için daldıklarını belirterek “Bizim için unutulmazdı” diyor.
Türkiye’de 13 havuz faaliyette
Türkiye’de 13 yunus havuzu olduğunu belirterek “Bunlardan bazıları yalnızca gösteri, bazılara da yalnızca yunus terapisi adı altında faaliyet gösteriyor. Ancak Türkiye’nin de imza attığı Bern Sözleşmesi (Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi) yunus avını, ticaretini ve alıkoyulmasını yasaklıyor. Sokakta tefler eşliğinde göbek atan, ayakları ateşle kavrulmuş bir ayı ne kadar abesle iştigalse, danslar ve şovlar eşliğinde havalarda zıplayan yunuslar, foklar ve balinalar da o kadar yapay. Lütfen yunus gösteri merkezlerine kimse gitmesin” diyor.
İnci Döndaş
idondas@stargazete.com
-
Basından - HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu
-
Köpek Dövüşleri - Hürriyet
Köpek Dövüşleri - Hürriyet
Köpek dövüştürerek bahis oynatan sitede vahşet diyalogları
Hayvansever Çevre Mühendisi Ayşe Gıdak, bir süre önce internette www.kingbalak.com adında bir site keşfetti. Sitede, ithal edilmesi ve beslenmesi yasak olan pitbull, straffordshire bull terrier ve kangal gibi köpeklerin dövüş görüntüleri yer alıyordu.
Ayrıca bu dövüşlerle ilgili bahis de oynatılmaktaydı. Ayşe Gıdak, Telekomünikasyon Kurumu Bilgi İhbar Merkezi’ne başvurarak bu sitenin yasaya aykırı bahis oynattığı için kapatılmasını istedi. Bir süre sonra bir e-posta ile cevap geldi. Telekomünikasyon Kurumu, siteyi incelemiş, buradaki bahisleri sıradan bir spor müsabakası olarak değerlendirmişti ve sitenin kapatılmasına gerek duymuyordu. Oysa site, kanlı köpek dövüşü fotoğrafları ve videolarıyla doluydu ve üyelerini bahis sitelerine yönlendiriyordu.
Balak adlı bir kangal köpeği adına kurulan Kingbalak Köpek Dövüşleri sitesi, birbirinin gırtlağına sarılmış köpek fotoğraflarıyla açılıyor. Hem Türkiye’den hem de Japonya’dan Afganistan’a kadar dünyanın her yerinden köpek dövüşü fotoğraf, haber ve filmleri sitede yer alıyor. Buraya üye olanlar, aralarında dövüşler konusundaki fikirlerini, izlenimlerini, fotoğrafları, cep telefonuyla çektikleri filmleri paylaşıyorlar.
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) gönüllüsü Ayşe Gıdak, bu siteyi görünce harekete geçti. Telekomünikasyon Kurumu’nun web sitesindeki Bilgi İhbar Merkezi’ne form doldurarak, bahis oynatan köpek dövüşleri sitesi www.kingbalak.com’a erişimin engellenmesini istedi. Telekomünikasyon Kurumu ihbar merkezinden verilen yanıtta, teknik ve hukuki bir inceleme yapıldığı belirtildi. Yazıya göre, internet suçlarıyla ilgili 5651 sayılı kanun ile bahis ve şans oyunlarıyla ilgili 4728 sayılı kanun açısından site gözden geçirilmiş, ancak buna erişimin engellenmesi kararına yol açabilecek herhangi bir suç unsuru bulunamamıştı. Dilerseniz, diyordu Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı, adli mercilere başvurabilirsiniz...
Ardından başka HAYTAP üyesi hayvanseverler de aynı formu doldurarak sitenin kapatılmasını istedi, Ayşe Gıdak’a yollanan cevabın aynısı onlara da geldi.
BİR SÜRÜ SUÇ VAR AMA ONLAR ARASINA GİREMEDİ
Telekomünikasyon Kurumu’nun ihbar merkezinde suç saydığı eylemler şöyle sıralanıyor:
İntihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, sağlık için tehlikeli madde temini, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (5651 sayılı bilişim suçlarıyla ilgili kanunda, Türk Ceza Kanunu’na yapılan atıf)
Atatürk aleyhine işlenen suçlar (5816 sayılı kanun)
Futbol ve diğer spor müsabakalarında bahis ve şans oyunları düzenlenmesiyle ilgili kuralların çiğnenmesi, sabit ihtimalli veya müşterek bahis oynatılması, oynanmasına yer veya imkan sağlanması (7258 ve 5728 sayılı kanunlar)
Telekom, bu suçlarla ilgili ihbarların, internet üzerinden form doldurularak, mail, telefon (0312-582 82) ve SMS ile yapılabileceğini belirtiyor.
İşte o satırlar :
Site incelendiğinde, üyelerin kendi aralarındaki diyaloglar tüyler ürpertiyor. İşte biraz daha düzgün bir Türkçe ile verdiğimiz bazı konuşma örnekleri
Siteye adını veren Balak adlı köpek hakkında: Boş köpek olsaydı onun adına site açar mıydık be, o kadar cahil miyiz bizz... Hayvan dişsiz, kırık bacaklı, bu halde neler yapıyor; hala arkasından konuşurlar...
Samson ve İsli karşılaşması, Mayıs 22 / 2008: Maç tam 11 dak. sürmüştür ve komple izleyenler görmüştür. Maç bahisli idi ve sahibi damağı parçalandı diye köpeğini çekmek istedi. Devam etmiş olsa İsli çok daha darbe alırdı. Sonuçta, meydancılar bilir, o köpeğin bir daha icraatı olmazdı. Sahibi de gerekeni yaptı, yenilgiyi kabul etti ve bahsi de Erkan’a teslim etti.
Benim arkadaşta safkan staffordshire bull terrier var. 2 ay önce safkan pitbull’a bahisli kavgaya götürdük, ben gözlerimle gördüm, ikisi de 3 yaşında pitle kavga etti. 40 dk. sürdü, pitin arka bacağını kopardı, ayıramadılar. Fazla kalıcı bişi yoktu ama pit sonunda kopuk bacağıyla bi daha saldırınca staffordshire bull terrier parçaladı onu, yani sonuçta pit öldü. Arkadaş birkaç resim çekmişti, alırsam koyarım...
Panter Ailesi’nin yeni elemanı yamyam 3.5 aylık: Allah nazardan saklasın abi, hadi kolay gelsin, dövüştürsen bahisle, 250 m’ye (herhalde 250 milyon) aç bahisleri, bu köpek kazanmazsa şerefsizim...
Rottların çenesinin parçalayamadığı bir şeye rastlamadım. Macar ve antrenmanlı bir rott, pitbulu ezer, çizer ve sonunda yer. Rott, piti çamaşır gibi sallar. Benim arkadaşım, rott’unun dişlerini kestirmişti tehlikeli diye. Eğer pit, rott’u döverken video varsa, atın görelim. Ama Macar ve antrenmanlı olsun.
PİTBULLARI SİLAH GİBİ KULLANIYORLAR
HAYTAP Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, yasak hayvanların internet üzerinden dövüştürülmesiyle ilgili şöyle diyor: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14. maddesine göre pitbull, terrier ve Japanese tossa gibi tehlike arz eden hayvanlarının üretilmesi, sahiplendirilmesi, ülkeye girişi, satışı ve reklamı, takası, sergilenmesi, hediye edilmesi yasak. Yasaya aykırı davrananlara hayvan başına 2 bin 500 YTL idari para cezası veriliyor. Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce sokulmuş olanların sahipleri 3 ay içinde hayvan koruma kurullarına bildirerek bunları kayıt altına aldırmak, 6 ay içinde kısırlaştırarak bu belgeleri il hayvan koruma kurullarına teslim etmek zorunda. Bu hayvanlar pratikte en çok kumar ve dövüş amaçlı kullanıldığından maalesef internet sitelerinde, petshoplarda hálá satılıyor. Daha da vahşi olsunlar diye sahipleri tarafından büyük bir işkenceye tabi tutuluyor, dövülerek, susuz bırakılarak, kamçılanarak yetiştiriliyorlar. Savcıların, il çevre müdürlüklerinin ihbarı üzerine satış yapılan, bunların alımını kolaylaştıran web sitelerini kapatmaları gerekir. İl çevre müdürlüklerinin de idari para cezasını uygulayıp en yakın barınağa hayvanı teslim etmeleri gerekir. Kişilik bozukluğu olan, aşağılık kompleksi olan insanlar, sokakta pitbull ile gezmeyi, belinde silah taşımakla eş görüyor.
Pako’nun Sayfası
HURRİYET -
Hayvanlara İşkence SUÇ Kabul Edilmeli
Hayvanlara İşkence SUÇ Kabul Edilmeli
Dövüldüler, işkence edildiler, aç susuz bırakıldılar, tecavüze uğradılar. Suçlular ise en fazla bin lira para cezasına çarptırıldı. Neden mi? Çünkü kanun hayvanlara yapılan her türlü kötü muameleyi suç değil kabahat olarak görüyor. Kurban Bayramı’nda yaşanan son vahşet görüntülerinden sonra hayvan hakları savunucuları harekete geçti. Kanunun değişmesini, para yerine hapis cezası getirilmesini istiyorlar. Gandhi’nin, “Bir ülke hayvanlarına gösterdiği davranıştan belli olur” sözünü anımsatarak.
Kurban Bayramı geçti geçmesine ama zihnimizdeki o vahşet görüntüleri bir türlü gitmiyor. Gitmemeli de zaten! Yine yasak olmasına rağmen eline satırı alan sokaklarda hayvanların peşinden koştu, yine Boğaz kan gölüne döndü, yine hayvanlara birer canlı gibi davranılmadı... Son nokta Şanlıurfa’da bir kasabın yaptığı işkence oldu! Keseceği hayvanın peşinden koşmak istemeyen kasabın bulduğu çözüm resmen insanlık suçuydu aslında. Önce boğanın arka bacaklarını dizlerinden kesti, ardından hayvanı boğazından bıçakladı.
Üstelik bunun gibi tüyler ürperten olaylara, hayvan hakları ihlallerine, vahşet görüntülere maalesef sadece bayramlarda rastlamıyoruz. Hemen hemen her gün Türkiye’nin ayrı bir köşesinden sevimsiz haberler duyuluyor. Avşa Adası’nda öldürülen 50 sokak köpeği, Taksim’in simgesi olan “Ebru” isimli köpeğin dövülerek öldürülmesi, çöp arabasına canlı olarak atılan yavru köpek, kedi kesen ve kestiği kedilerle birlikte resim çeken 15 yaşındaki kız, Ankara’da bulunan toplu köpek mezarlığı ve köpek cinayetlerinin belediye ekipleri tarafından zehirli iğnelerle yapıldığı iddiası, Başakşehir Belediyesi Hayvan Barınağı’ndaki 280 hayvandan 130’unun selde boğularak ölmesi gibi iç acıtan olaylar hâlâ akıllarda... Sokaklarda itlaf edilen, yakılan, zehirlenen, taşlanan, asılan, açlığa ve susuzluğa bırakılan, tecavüz edilen, işkence yapılan köpek ve kedilerin sayısı azalmıyor.
Nedense bir türlü onların da birer canlı oldukları, canlarının yandığı kabul edilemedi bu toplumda. Niyeyse bir türlü sevilemedi hayvanlar çoğunluk tarafından, bitmedi gördükleri zulüm ve işkence. Peki ama neden? Nedeni anlamak güç aslında ama yine de bu konuda çalışan sivil toplum örgütleriyle konuştuk. Yasamız mı yeterli değil? Yoksa yasayı uygulayacak kişiler yeterince özenli davranmıyor mu? Ya da çoğu şeyde olduğu gibi hayvan hakları konusunda da dünyanın gerisinde kaldığımız için mi bu görüntülerle karşılaşıyoruz? Dünyadaki ilk “Hayvanları Koruma Derneği”ni 1825’te İngilizler kurdu. Bizde ise ilk dernek, bundan neredeyse yüz yıl sonra 1955’te Ankara’da kuruldu. Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi, Uluslararası Hayvan Hakları Birliği’ne bağlı birlikler tarafından 1977’de kabul edilirken bizim Hayvanları Koruma Kanunumuz 2004’te Meclis’ten geçti. Üstelik yasanın ne kadar yeterli olduğu, cezaların ne kadar caydırıcı olduğu da tartışılır. Bugün hayvanlara yapılan eziyetlere verilebilecek en büyük ceza sadece bin liralık bir para cezası. Peki bu yeterli mi? Ne yapılması gerekiyor? Yanıt hayvan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinden... l
Av. AHMET KEMAL ŞENPOLAT (Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı)
Eziyet “kabahat” değil “suç” olmalı
Hayvanları koruma kanunumuz “Kabahatler Kanunu” kapsamında olduğu için hayvanlara eziyet edenler mahkemede yargılanamazlar. Türkiye’de hayvanlara yapılan her türlü kötü muamele kabahat olarak kabul edilir. Yani kapalı alanda sigara içen nasıl mahkemeye çıkmıyorsa, hayvanlara kötü muamele eden de aynı şekilde yargılanamıyor. Hayvanları koruması gereken yasanın tek yaptırımı idari para cezasıdır. Yani fail bulunursa ona il çevre müdürlüğü tarafından para cezası kesilir, para da devlet kasasına gelir olarak kaydedilir. Hayvan işkence çeker, devlet de para kazanır! Şu an sistem böyle. Ayrıca para cezaları oldukça az olduğu için bu cezaların hiçbir caydırıcılığı da yok. Parası olan ya da belediye başkanı gibi dokunulmazlığı olan yine aynı katliamı yapabilir. Tüm mücadelemiz, bu yasanın kabahatler kanunu kapsamından çıkması, hayvanlara eziyet edenlerin gelişmiş ülkelerde olduğu gibi mahkemelerde yargılanabilmesi ve suçlarının sabıklarına işlenebilmesi için. Çünkü hayvanları, hayvan hakları savunucuları kadar yasa korumalıdır. Şu anda hayvanlara karşı meydana gelen tüm kötü muamelelere en iyi olasılıkla 250 TL ile bin TL arası para cezası kesilebiliyor. Oysa cezalar caydırıcı olmalı!
Bu yüzden kesinlikle yasa değişitirilmeli. Biz Hayvan Hakları Federasyonu olarak, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İstanbul Veteriner Hekimler Odası ile birlikte yeni bir yasa teklifi sunduk. Bunu üç milletvekili (CHP’den Bülent Barakalı, MHP’den Necati Özensoy ve AKP’den Nedim Öztürk) kabul etti ve teklifi Meclis’e sundu. Yeni yasa şu an Meclis’te komisyona gelmesi için bekliyor. Şimdiye kadar sesimizi duyurmak için imza kampanyalarından eylemlere kadar pek çok etkinlik yaptık, devam da edeceğiz. l
MURAT BEKHAN (Sahipsiz Hayvanları Koruma Derneği)
Halkı bilinçlendirmek gerek
Yasadaki cezalar “Kabahatlar Kanunu” olarak geçtiği için cezalar oldukça hafif. Bu cezalar kesinlikle değiştirilmeli ve ağırlaştırılmalı. Sadece kanun değişikliği de yetmez. Savcı ve hâkimlerin de bu suçu işleyenlere karşı bir suç işlenmiş gibi davranması gerekir. Bu anlamda eğitime tabii tutulabilirler. Savcılar genellikle kendi inisiyatiflerini kullanarak sözle hafif bir uyarı yapıyorlar ya da çok ufak bir para cezası veriyorlar. Oysa hayvanın da insan gibi bir canlı olduğunu unutmamak ve empati kurmak gerekir. Biz bu anlamda halkı biliçlendirmek için devamlı çalışıyoruz. Mesela 2006 yılından bu yana ilköğretimde 8. sınıfa kadar bu konularla ilgili dersler verdik, hayvanlara edilen zulmü anlattık. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) ile birlikte 20 bin öğrenciye ulaştık. Ulaştığımız her öğrenciye hayvan hakkı kitapçığı verdik. Federasyon çatısı altında protestolar yapıldı. Zaten bir tek bizim sesimiz çıkınca ceza veriyorlar. Bu anlamda biz yapılanların peşini bırakmayacağız. Ne yazık ki içinde benim de yaşadığım toplumda kötü davranışlar iyilikle söylenen sözlerle engellenemiyor. Tıpkı annemizin babamızın bize sert davranması gibi, hayvanlara kötü davrananlara sert olmalı ve onlara cezalar vermeliyiz. Tabii kanunun yaptırım gücünün olması da çok önemli. Yani hayvanlara karşı suç işleyenlere ağır cezalar olmalı çünkü zulmün hayvana yapılması onu hafifletmez. Bugün danaya zulm eden, yarın karısına sinirlendiğinde onu da bacağından kesmeye kalkar. l
FATMA BALKANLI
Bir adım ilerisi insan öldürmek
Her sene bayramlarda aynı olayları yaşıyoruz ve Türkiye kan deryası oluyor. Dini vecizeleri yere getirmek için yola çıkıyorlar ancak sonuç dine karşı bir olay yaratıyor. Aynı yeryüzünde, aynı havayı soluyan canlılar olarak aynı evrende birlikte yaşıyoruz. Yasadaki cezalar çok komik. Psikolojimizi bozan o korkunç görüntülere bu cezalar çok az. Ben o görüntüleri izleyen herkesin “Bizim psikolojimiz bozuldu” demesini beklerdim aslında, ancak maalesef her olayda olduğu gibi bu Şanlıurfa olayında da susuksunluk ağır bastı. Oysa bu insanlık suçu! Dizleri üzerinde giden ve boğazı kesilen hayvvanın acısı kanal değiştirerek dinmez. Bu anlamda zor bir mücadelenin içindeyiz. Gandhi, “Bir ülke hayvanlarına gösterdiği davranıştan belli olur” demiş, ben buna çok inanıyorum. Şanlıurfa’da yaşanan vahşeti izleyen birçok kişi bu kişiyle ilgili suç duyurusunda bulunsaydı bu görüntüler bir daha yaşanmayabilirdi. Din adamlarımızı da eleştiriyorum. Kurban denince herkes ağzını bantlıyor, kimse konuşmuyor. Oysa birilerinin bir şey yapması gerekiyor, eline bıçak alan hayvan kesmeye kalkmamalı!
Hayvanlara yapılan eziyetlerin asıl nedeni sevgisizlik. Ne birbirimizi seviyoruz, ne etrafımızdaki canlıları seviyoruz. İnternet ve televizyonlar da çocukları vahşete yöneltiyor. Merhamet, acıma, sevgi kalmadı, insanlar makineleşti. O elindeki bıçakla boğayı kesen adamın hayatına bakmak gerekir. Hayvanı kestikten sonra zafer kazanmış gibi sırıtıyor, benimse tüylerim ürperiyor. Hayvan öldürmenin bir adım ilerisi insan öldürmektir. Dünyamızda hayvanların çok rolünün olduğunu, onlarla güzel şeyler paylaştığımızı insanlara göstermek gerekiyor. Bu anlamda medyaya çok iş düşüyor. Televizyonda beyni uyuşan çocukların hayvanlarla koşulsuz sevgiyi öğrenmeleri
ŞİRİN GÜVEN Cumhuriyet – 12/12/2009
-
’’Beni Terk Etme’’Kampanyası Samsun’da Devam Ediyor
’’Beni Terk Etme’’Kampanyası Samsun’da Devam Ediyor
HAYTAP Samsun Temsilcisi Veteriner Hekim Yrd. Doç. Dr. Nilgün Gültiken, sevimli bir oyuncak olarak satın alınan hayvanların, en ufak bir sorun çıkardıklarında fırlatıp sokağa atıldığına dikkat çekti.
Belirli dönemlerde sokakların terk edilmiş cins hayvanlarla dolu olduğunu vurgulayan Nilgün Gültiken, HAYTAP’ın hayvan terkleriyle ilgili toplumu bilinçlendirici yönde yıl boyu sürecek kampanyasının sürdüğünü, Atakum Kent Konseyi’nin katkılarıyla Atakum sınırları içerisinde tüm bulvar boyunca afiş çalışmaların yapıldığını kaydetti.
Evcil hayvan bakmak büyük sorumluluk isteyen bir iş diyen Gültekin, Hayvana iki ay bakıp, daha sonra sıkıldım diye sokağa atanlar büyük bir insanlık suçu işliyor. Onları alırken birlikte yaklaşık bir 15 yıl geçirileceği, onların da hastalanabileceği, sıkıntıları olabileceği kısaca ciddi bir sorumluluk gerektirdikleri düşünülmüyor. Ayrıca Büyükşehir Belediyesi’nce kurulan Sahipsiz Hayvan Geçici Bakımevi’nde kısırlaştırmalar devam etmektedir. Sokakta gördüğümüz kulağı küpeli hayvanlar kuduz aşısı yapılmış ve kısırlaştırılmış hayvanlardır. 5199 sayılı yasa gereği belediyeler topladıkları hayvanları buldukları yere bırakmakla yükümlüdürler. Küpeli köpekler kısırlaştırılmış oldukları için bulundukları yerde üremezler ve bölgelerini koruyarak diğer hayvanların girmesini engellerler. Ancak başka yere bırakılırlarsa aynı bölgeyi kısırlaştırılmamış hayvanlar sahiplenir ve hayvan sayısı artmaya başlar. O yüzden küpeli hayvanlardan çekinmeyelim ve mutfak artıklarımızı onlardan esirgemeyelim dedi. Kaynak : İHAKonuyla ilgili diğer haber kaynakları :
http://www.haberexen.com/news_detail.php?id=17364http://video.turk.net/video/izle/29606/Hayvanlarin-oldurulmesi-suc-olsun-istegi---SAMSUNhttp://www.lpghaber.com/Beni-Terk-Etme-Kampanyasi--haberi-309901.htmlhttp://www.ekipgazetesi.com/detay.asp?id=6651http://www.nethabercilik.com/haber/beni-terk-etme-kampanyasi.htmhttp://www.samsunhaber.com/haberdetay/23983/5199-sayili-Hayvanlari-Koruma-Kanunu.html -
Terkedilmek Tüm Canlılara Acı Verir !
Terkedilmek Tüm Canlılara Acı Verir !
Belki farkında değiliz lakin birileri de dilsiz dostlarımız için büyük çabalar sarfediyor. Ülkenin her yöresinde bilinçlenme var, farkındalık var. Mücadelemiz “Yaradılanı seveceksin Yaradan’dan ötürü...” özdeyişi ile örtüşüyor. Bugün hayvanlardan bahsetmek istiyorum..
Çünkü Haytap’ın hazırladığı, Adana ve Mersin HiltonSa’nın bastırdığı pankartlardaki fotoğraf beni yüreğimden yaraladı...
Uzun bir asfalt yol vardı fotoğrafta.
Dağ taş bomboştu. Yol dağa doğru kıvrım kıvrım uzanıyordu.
İleride kırmızı bir araba adeta kaçarcasına gaza basmış gidiyordu.
Ve geride sağda bir köpek terkedilmenin acısını yaşıyordu.
Slogan bu pankartla ne kadar güzel uydu bir bilseniz.”Terkedilmek tüm canlara aynı acıyı verir !”
Ki terkettiğimiz consız dostlarımız. Çomar adını almış koyunlarımızı beklemişti. Kurtla ve de sürüye saldıran tüm diğer hayvanlarla mücadele edip çoğu kez ölmüşlerdi. Biz onları öylesine sevmiştik ki ölmesinler diye boyunlarına dikenli halkalar takmıştık. Biliyorduk, kurtlar köpekleri boğuyor...Çomar’ı kurtarmıştık lakin diğerlerini çoğu kez kurtaramadık ve onları terkettik.
Şu sıcak yaz günlerde kana kana su içerek serinlemeye çalıştık ama bu dilsiz dostlarımızın ne içtiklerini hiç umursamadık. Onlar da bize kin besleyip üzerimize saldırmadılar. Hatta bizden korkup sokak aralarına dağıldılar ve kaçtılar...Suçları sadece ve sadece insanlarla dost olmaktı.
Y. Sinan Tanyıldız
Hürriyet Çukurova -
Beni Terk Etme- BEKİR COŞKUN
Beni Terk Etme- BEKİR COŞKUN
YAZLIKÇILAR geldiler.
Panjurlar açıldı, masalar balkonlara çıkartıldı, musluklara hortumlar bağlandı, teras süpürüldü, havlular tellere asıldı.
“Böcek”in sahipleri gelmediler.
Yalnız ve aç geçirdiği bir koca kıştan sonra, kapıları açılan her evin önüne gidip “Hoş geldiniz” der gibi kuyruğunu sallıyor, sonra bir koşu umutla kendi evine koşup bakıyor...
Kapılar kapalı...
Teras ıssız...
Hüzünle oraya çöküyor.
Her zaman yüzü mahalleye gelen yoldan yana... O köşeyi dönen her arabanın sesi ile başını kaldırıp bakıyor...
Gelen yok, giden yok...
O gri-siyah benekli, uzun kulaklı, çok çok güzel bir İngiliz av köpeği.
İsmi: Böcek...
Mahallenin bütün çocukları onu seviyorlar. O da herkesle dost. Yazlıkçılar geldikçe sevinip koşuyor.
Ama o insanlardan daha vefalı olduğu için, mutlaka sahiplerini istiyor...
Sonra bir koşu kendi evine gidip bakıyor...
Kimse gelmiyor...
Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Antalya’da “Beni terk etme” kampanyası başlattı. Herkes bu yaz günlerinde hayatın tadını çıkartırken, mehrametli-yüreği sevgi dolu HAYTAP üyeleri çırpınıp duruyorlar.
Afişlerinden birisine uzun süre bakamadım; bir köpeğin giden arabanın arkasından bir bakışı var ki...
Altında kocaman yazılı:
“Ben terk etme...”
Kendini bir ailenin ferdi sanan, onları seven, onlar çarşıya gittiklerinde bile oturup ağlayan, gece kalkıp kalkıp sahiplerinin nefes alışlarında varlıklarını kontrol eden köpeklerin, bir gün terk edildiklerinde ne hissettiklerini tamı tamına anlayamayız...
Ama aylarca ağladıklarını ve “gelecekler” diye hep beklediklerini biliyoruz.
Böcek bekliyor...
Hüzünlü gözlerinde sevinç ve telaş var... Her geleni karşılayıp, son hızla kendi evine gidip kapıya bakıyor...
Sonra gelen yola dönük oturuyor...
Gelen yok...
BEKİR COŞKUN
12/07/2009
HÜRRİYET -
Onlar Oyuncak Değil ! Hürriyet Gazetesi
Onlar Oyuncak Değil ! Hürriyet Gazetesi
HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu’nun başlattığı “Terk etmeyin” kampanyasının devamında bu kez, petshop’lardan yavru hayvan alanlar hedeflendi. Eve hayvan almanın, 10-15 yıllık bir bakım taahhüdüne girmek olduğunu hatırlatıyorlar ve çocuğunuza eğlence arıyorsanız petshop’tan değil toyshop’tan, yani oyuncak dükkanından alışveriş yapın diyorlar. Kampanyanın detaylarını, Federasyon Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat anlattı.Aileler karne, yılbaşı, doğum günü hediyesi olarak ya da sırf sevimli göründüğü için çocuklarına marketten makarna alır gibi petshop’lardan hayvan alıyor. Hayvanlar da petshop’ta çok güzel sunuluyor. Fakat bu hayvanların yüzde 80’i bir süre sonra sokağa bırakılıyor. Çünkü yavruluktan çıkıyor, normal boyutlarına ulaşıyor, havlama ve tüy dökme gibi nedenlerle istenmemeye başlıyor.Çoğunlukla piknik ya da tatil yerlerine bırakılıyorlar. İstanbul’da en çok Adalar, Moda ya da Sarıyer, Kemerburgaz Belgrad Ormanları gibi yerler tercih ediliyor. Fethiye, Bodrum, Marmaris, Kuşadası da tatilcilerin hayvan terk etme yeri. Alpler’de yaşaması gereken tüylü kocaman St. Bernard köpekleri 40 derece sıcaklıktaki Fethiye’de gördüm.
İnsanlar, barınaktan sahiplenmek yerine hayvanların bir mal, etiket olarak görüldüğü petshop’ları tercih ediyor. Oysa bunların çoğu denetimsiz. Büyük kısmı, hayvanları gelir düzeyi düşük olan Romanya, Moldova, Bulgaristan, Ermenistan gibi ülkelerden getiriyor. Poşetlerde, valizlerde; Kapıkule, Sarp gibi sınır kapılarından hayvanı uyutarak kaçak geçiriyorlar. Yasal yollarla gelen hayvanların menşei şehadetnamesi, aşı karnesi olması lazım. Kaçak gelenlerin yarısı yolda telef oluyor, canlı kalanlar hastalıklı oldukları için kısa süre sonra petshop’ta ya da satıldığı evde ölüyor. Çünkü anne sütü almadan, gençlik aşısı yapılmadan annelerinden alınıyorlar. Adeta köle ticareti gibi. BARINAKLAR CİNS HAYVAN DOLU Biz, hayvan alacaklara, barınaklardan alın diyoruz. Çünkü barınaklar cins hayvan dolu. Hatta artık sokaklarda bile kırma cins hayvanlar görüyoruz. Üç yıl önce gümrük müsteşarlığına gidip, gelin kaçak hayvan girişini engelleyelim, dedik. Rusça, Romence, Türkçe bir afiş hazırlattık, yurtdışından Türkiye’ye kaçak hayvan getirenlerin Kaçakçılık Kanunu’na göre hapis cezası ile yargılanacağını yazdık. Atatürk Havalimanı dış hatlarda Duty Free’nin olduğu yerde bu afiş uzun süredir var. Gümrük kapılarına da koyduk. 30 dolara gelen şey bin dolara satılıyor. Hayvanlara can değil, mal diye bakılıyor. BAKAMAYACAKSANIZ ALMAYIN Kampanyada, bu hayvanların oyuncak olmadığını anlatmaya çalıştık. Bir havyanı alınca onunla 10-15 yıllık bir taahhüde giriyorsunuz. Buna oyuncak gibi bakacaksanız, bozulduğu zaman atarım, bakamadığım zaman barınağa bırakırım diyecekseniz, onun yerine gidin oyuncak alın. Bizim asla herkes hayvan sahibi olsun gibi bir derdimiz yok. Bakamayacak olan almasın. Tıpkı çocuk sahibi olmak gibi. Hayvandan sıkılıp sokağa bırakanlar, nasıl olsa birileri bakar, nasıl olsa belediye bakar, diye düşünüyor. Yok öyle bir şey, ne öyle bir ödenek var ne de o kadar gönüllü... Tüketiciyi eğitmemiz lazım. Hayvanların mağazalara nereden ve nasıl geldiğini görseler, teşvik etmezler. -
Haytap İlanları Basında !
-
Haytap Oy Yok Haberlerimiz ve Afişlerimiz Basında !
Haytap Oy Yok Haberlerimiz ve Afişlerimiz Basında !
Hayvanlara hak tanımayan ve onların yaşam hakkına saygı göstermeyip onları yok sayan siyasilere karşı Haytap Hayvan Hakları Federasyonuyerel seçimler öncesi bir kampanya başlattı !
19/02/2009Hayvan haklarına duyarsız kalanlara oy vermeme çağrısı yapan Hayvan Hakları Federasyonu, sekiz afişle siyasileri uyardı Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP), yaklaşan yerel seçimlerde hayvanların da unutulmaması için hazırladıkları afişlerle siyasileri uyardı. ‘Onların oy hakları yok, ama bizim var’ yazılı 8 farklı afiş hazırlayan HAYTAP, bu afişleri www.haytap.org adlı internet sitesinde de yayınladı.HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, üyelerine ve seçmenlere, “Hayvanları seven, korumaya söz veren, onları doğanın birer emaneti gibi görenleri destekleyin. Merhametsiz, acımasız, duygusuz, hayvanları yok sayan siyasilere hangi partiden olursa olsun oy vermeyin” çağrısı yaptı.
Hayvanları yok sayan siyasilere oy yok !
Üzerinde işkence görmüş köpeklerin, kafese kilitlenmiş ayıların, üzerine ağır yük yüklenmiş eşeğin fotoğraflarının bulunduğu, e- posta zinciriyle internet ortamında ülke geneline dağıtılan afişlerde, sloganlarla yerel seçimler öncesi belediye başkan adaylarına, siyasilere mesaj gönderildi. ‘Sessiz kalan siyasilere oy yok’, ‘Hayvanların yaşam haklarını yok sayan, onları yok eden siyasilere oy yok’, ‘Her gün yüzlercesi katlediliyor, öldürülüyor. Ben insanım diyen herkesi harekete geçmeye davet ediyoruz’, ‘Hayvanlara kötü muamele eden siyasilere oy yok’, ‘Dikkat bugün onlar, yarın siz. İnsan öldürmekle hayvan öldürmek arası sadece bir adımdır’, ‘Hayvanların yaşam haklarına ve çevreye duyarlı olmayan siyasilerden korkun. Vicdansız siyasilere oy yok’, ‘Onların oy hakkı yok ama bizim var. Hayvanlara kötü muameleye izin veren siyasilere oy yok’ sloganları yazılı bu afişlerde seçim çalışmalarında hayvanlara da yer verilmesi istendi.
HAYTAP Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, seçimlere çok az süre kaldığı halde siyasi partilerin dillerinde çevreden, doğadan, hayvan haklarından bahsetmemesini eleştirdi. Seçmenlerin hayvan haklarını savunan adaylara oy vermesini isteyen Şenpolat, şöyle dedi:
“Bizim ülkemizde seçim demek, doğa ve çevre için felaket demek. Oy toplamak için sokak hayvanlarımızın zehirlenmesi, tüfekle vurulması toplu öldürülmesi demek. ‘Bunlar insan sevmez, hayvan sever’ savunması sadece kendini kandırmaca. Ormanı yakan insanı, ormandaki geyikler, kaplumbağalar, kaçamayan yılkı atları kadar sevmediğimiz doğrudur. Biz, hayvanları öldürten belediye başkanlarını, gizli genelgelerle onları yok eden yöneticileri, bizleri depremden, terörden, uyuşturucudan koruyan köpeklerden daha çok sevemeyiz.
HAYTAP olarak sesleniyoruz, bu yerel seçimlerde sevdiğiniz o canlılar adına da oy kullanmanızı istiyoruz. Seçimlere çok az bir süre kaldığı halde siyasi partilerin dillerinde hala çevre ve doğa yok. Dağlar, denizler, göller, ırmaklar, hayvanlar onları ilgilendirmiyor. Oysa gelişmiş demokrasilerde siyasi partiler her zaman doğaya ve çevreye ayrı önem verirler. Çünkü bir kedinin oy hakkı olmasa da onu sevenlerin ve onu ağaçlarda görmek isteyenlerin oy hakkı vardır. Bir zihniyettir bu. Hayvanları seven, korumaya söz veren, onları doğanın birer emaneti gibi görenleri destekleyin. Merhametsiz, acımasız, duygusuz, hayvanları yok sayan siyasilere hangi partiden olursa olsun oy vermeyin.”
HAYTAP Yönetim Kurulu da Türkiye çapında 50 temsilcilik ve 10 üye dernekle kampanya başlattıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugünler bizim için çok önemli. Doğanın en önemli parçası olan hayvanları yaşam haklarını korumayan siyasilere oy verilmemesi yönünde bir kampanya başlattık. Türkiye’de şimdiye kadar belediye başkanları, hayvanları yok edilmesi gereken zararlılar olarak gördüler. Belediye barınaklarında hayvanları açlığa, susuzluğa ve ölüme mahkum ettiler. Sokaklarda zehirleyip, öldürdüler. Bu insanlık dışı, ahlak dışı yaklaşımın değişmesini istiyoruz. Hayvanlara yaşam hakkı tanımayan siyasilere oy vermeyeceğiz.”
TAHSİN ÜLKER Radikal Haberi
Hürriyet Haberi
www.haberler.com
www.ekolojistler.orgwww.f5haber.com -
Hayvanlara kötü muamele önlensin
Hayvanlara kötü muamele önlensin
Hayvan Hakları Federasyonu, hayvanlara kötü muamelenin önlenmesi ve kötü muamelede bulunanların hapis cezasına çarptırılması için milletvekillerine mektup göndererek destek istedi.Hayvan Hakları Federasyonu Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, mektubunda, hayvanlara kötü muamelenin, kabahatler kapsamından çıkarılarak suç kapsamına alınmasını, hayvanlara işkence edenlerin hapis cezasına çarptırılmasını ve sokak hayvanı sorununa çözüm getirilmesini öngören yasa tekliflerinin bir an önce yasalaştırılmasında yarar gördüğünü belirtti. Şenpolat, günümüzde hayvan haklarının da aynı insan hakları gibi yasalarla korunması gerektiğini, tüm uygar ülkelerin benimsediğini ve hayata geçirdiğini ifade etti. Şenpolat, mektubunda, ’’2004’ten bugüne kadar yasa ve yönetmeliğin, hayvanların korunmasına katkısı bir yana tam tersine toplu katliamları, hayvana tecavüzü, işkence ve her türlü kötü muameleyi teşvik ettiği görülmüştür’’ ifadesine yer verdiHürriyet gazetesi de 21/02/2009 tarihinde de yine aynı konuyu işledi. Tıklayın
-
Hayvanların da Vekili Olunuz !
Hayvanların da Vekili Olunuz !
Hayvan Hakları Federasyonu, hayvanlara kötü muamelenin önlenmesine yönelik cezaların ağırlaştırılması için milletvekillerine mektup gönderdiHayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP), hayvanlara kötü muamelenin önlenmesi ve kötü muamelede bulunanların hapis cezasına çarptırılması için milletvekillerine mektup göndererek destek istedi.
Antalya Varsak’ta geçen mayıs ayında bulunan toplu hayvan mezarlarının ardından, hayvanseverleri çileden çıkaran bir başka iddia da aralık ayında Sivas Cehennem Deresi’nden gelmişti. Doğayı Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği Sivas Temsilcisi Nurten Tezer, 600 tane köpek öldürülerek bu bölgeye bırakıldığını öne sürmüştü. Bir hafta önce ise Ardahan’da sokak köpeklerinin yakılması ve leşlerinin sokaklara bırakılması fotoğraflarla yer almıştı yayın organlarına...Bunlar ve bunlar gibi örneklerle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de önüne geçilemediği anlaşılan hayvan katliamlarına son vermek için HAYTAP, bu kez desteği milletvekillerinden istedi. Federasyon Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat, milletvekillerine gönderdiği mektupta, hayvanlara kötü muamelenin, Kabahatler Yasası kapsamından çıkarılarak suç kapsamına alınmasını, hayvanlara işkence edenlerin hapis cezasına çarptırılmasını ve sokak hayvanı sorununa çözüm getirilmesini öngören yasa tekliflerinin bir an önce yasalaştırılmasında yarar gördüğünü belirtti.Kanun, teşvik ediyor
Türkiye’de de bu konudaki ilk somut adımın, Hayvanları Koruma Kanunu olduğuna işaret eden Şenpolat, mektubunda, Ancak yürürlüğe girdiği 2004’ten bugüne kadar yasa ve yönetmeliğin, hayvanların korunmasına katkısı bir yana tam tersine toplu katliamları, hayvana tecavüzü, işkence ve her türlü kötü muameleyi teşvik ettiği görülmüştür dedi.Söz konusu tekliflerinin partiler, inançlar üstü olduğunu söyleyen Şenpolat, mektubunu “Siz vekillerimizin destekleriyle Türkiye’de hatta dünyada bir ilki gerçekleştirelim. Dünyada ilk defa bir hayvan hakları yasası, bir meclisin tüm üyelerince kabul edilsin” diye bitirdi. TARAF gazetesi
AA - Istanbul - 16.02.2009 -
Newsweek : Gümrükte Havlayan Bavullar
Newsweek : Gümrükte Havlayan Bavullar
Dünyanın önde gelen haber dergilerinden Newsweek Türkiye bu haftaki sayısını HAYTAP’ın yıllardır anlatmaya çalıştığı kaçak hayvan ticaretine ve bu ticaretin nasıl yaşandığını detaylı olarak anlatan yazısına yer verdi. Federasyon başkanımız Av Ahmet Kemal Şenpolat ile kardeş sitemiz petshop gercegi.com dan Burcu Sevim ile bu hayvanalrın özellikle Istanbul Havaalanında ele geçirildikten sonra kendisine yediemin olarak bırakılan Sema Mandev’in görüşlerine yer verildi.
·
Haberi hazırlayan Newsweek dergisine ve yazarlarına HAYTAP ailesi olarak bu kanlı pazarı tekrar gündeme getirdikleri için teşekkür ediyoruz.O şubat akşamı kadının bavulunda evcil hayvan yavrularıyla yakalanmasına kadar süren kuryelik öyküsü de böyle başlamıştı. Yakalandığında kadın önce hayvanların kendisine ait olduğunu söyledi. Pet shop sahibi sevgilisi zor durumda onu yalnız bırakınca, hayvanları onun adına ülkeye kaçak getirdiğini itiraf etti.
Aslında bu durum bile onlar için sorun oluşturmadı. Zira bunun organize değil münferit bir olay olduğu kanaatine varılınca, kadın ve Ş.G.’nin tutuklu yargılanmasına bile gerek duyulmadı. Bavulundaki hayvanlar, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun suçlar ve kabahatleri düzenleyen maddesine göre açılan davada, beyan edilmeyen ya da başkasına ait olup yolcunun kendisininmiş gibi gösterdiği eşyalar olarak kabul edildi. Haklarında para cezası istendi.
Bu arada kadın kendi ifadesiyle beş kuruşsuz ve kaçarcasına Ukrayna’ya döndü. Kaçakçılık yasasına muhalefetten yargılanan Şahmettin Güneş ise Bakırköy Ceza Mahkemesince hükmün açıklanmasının geriye bırakılması şeklinde mahkum oldu ve beş yıl boyunca başka suç işlemememesi kaydıyla denetime alındı.
Soğuk bir şubat akşamında Kiev-İstanbul uçağına bindiğinde, Ukraynalı kadının bavulu ve el çantası tıka basa doluydu. Annelerini emmeleri gerekirken sakinleştiricilerle uyutulmuş beş Fransız Buldog, iki Pekinese cinsi köpekle birlikte dokuz İran, üç Birman ve bir Chinchilla cinsi kedi yavrusu, bebek bezlerine ve kumaş parçalarına sarılarak bir bavulun içine tıkılmış Türkiye’ye kaçak olarak sokulacaktı. Daha önce defalarca işlenen bu suç, görünüşe göre yine tereyağından kıl çeker gibi gerçekleşecekti. Ne var ki bu kez işler hesaplandığı gibi gitmedi, kadın İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yakayı ele verdi. Adının açıklanmasını istemeyen kadın da, bu yasadışı trafiğin oyuncusuydu. O, evcil hayvan kaçakçılığı trafiğinde kullanılan çok sayıda kuryeden sadece biri. Tüm dünyada kriz yüzünden sokağa bırakılan evcil hayvan sayısında yaşanan artış haberleri medyada yer almaya başladı. Geçen hafta İngiltere Londra’daki Battersea Kedi ve Köpek Yurdu’na bağlı kurtarma ekipleri, 2007’nin aynı dönemine kıyasla binden fazla terk edilmiş köpeği sokaklardan topladıklarını açıkladı. Türkiye’de de 1996’da gösterime giren 101 Dalmaçyalı filminin etkisiyle evlerine Dalmaçyalı köpek alanlar bir süre sonra aşırı ilgi isteyen bu köpeklere bakamayıp sokağa bırakmışlardı.
Kriz yüzünden aynı manzaraların yaşanmasının beklendiği Türkiye, bir yandan da hayvan kaçakçılığında Avrupa’nın zirvesine oynuyor. Doğa ve Hayvanları Koruma Derneği’nden (DOHAYKO) Sema Mandev sadece Atatürk Havalimanı’ndan yılda 200’den fazla evcil hayvanın kaçak olarak yurda sokulurken yakalandığını söylüyor. Bu konuda tek yetkili kurum olan Gümrükler Genel Müdürlüğü ısrarlı sorularımıza rağmen elde veri olmadığını söyleyip somut rakam veremese de, her yıl Türkiye’ye kaçak sokulan evcil hayvan sayısının binlerle ifade edildiği belirtiliyor.
Bunun bir ispatı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın yayımladığı resmi bir belgede saklı. 2006 yılında evcil hayvan ithali yapılmamıştır ibaresinin yer aldığı belgeyi hazırlayan Bakanlığın Koruma Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Habip Can, 2007’de yalnızca 184 köpeğin yasal olarak ithal edildiğini söylüyor. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Basın Müşavirliği’nden Mehmet Sarı’nın Newsweek Türkiye’ye verdiği yazılı bilgi ise Can’ın ifadeleriyle çelişiyor, ama daha da ilginç: Ülkemize 2006 yılında kedi köpek ithalatına izin verilmemiş olup, aynı zamanda 2006 yılı dahil olmak üzere 2007 ve 2008 yıllarında da Bakanlığımız veri tabanında kedi köpek ithalatına ilişkin bir bilgiye rastlanmamıştır. Oysa, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na göre yeni açılan her pet shop’tan (evcil hayvan satış yeri) haberdar edilmesi gereken Veteriner Hekimler Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Murat Arslan’ın Artık her mahallede bir tane var dediği pet shop’larda satış tam gaz sürüyor. O halde, buralarda satılan yabancı cins pek çok evcil hayvan nereden geliyor?
Arslan’a göre Milyonlarca dolarlık bir kayıt dışı sektörü döndüren bu pet shop’larda satılan hayvanların yüzde 95’i yurtdışından, kaçak geliyor ve İstanbul’daki pet shop’ların en fazla yüzde 20’si ruhsatlı. Üstelik sadece başka hayvanlara değil insanlara da bulaşabilecek kimi hastalıkların denetlenmeyen bu pet shop’lardan yayılması ihtimali var. Bu, durumu çok daha tehlikeli hale getiriyor.
Referans gazetesinde 2006’da yayımlanan bir haberde, evcil hayvan ürünleri sektörünün beş yılda yüzde 50 büyüyerek 2006’da 100 milyon dolarlık bir hacme ulaştığı belirtiliyor. Silk&Cashmere, Louis Vuitton, Prada, Burberry’s, Neiman Marcus, GAP gibi dünyaca ünlü markalar bu büyümeye istinaden aynı dönemde pet aksesuvarları konusunda Türkiye’ye yatırım kararı aldı. Japon kozmetik firması Merry Do Products ile mamadan aksesuvara 100 çeşit ürün sunan İsveç kökenli Husse şirketleriyse ülkede franchise sistemiyle büyümeye karar verdi. Sektör yeni aktörlerle büyürken, ülkeye kaçak yollardan giren evcil hayvanlara dair hukuki önlemlerin yetersizliğini gösteren gelişmeler de göze çarpıyor.
Newsweek Türkiye’ye, şu anda bulunduğu Ukrayna’dan telefonla konuşan 44 yaşındaki Ukraynalı kuryenin 26 Şubat 2007’de yakalanmasıyla, bir evcil hayvan kaçakçılığı resmÃ?® olarak ilk kez bu kadar açık biçimde gün yüzüne çıktı. Olay, hiç evcil hayvan ithal edilmemesine karşın pet shop’larda satışın devam etmesini de açıklıyordu. Buna göre ülkeye özellikle Doğu Avrupa’dan kaçak hayvan getiren iki ayrı kurye tipi var. Yabancı uyruklu olup doğrudan Türkiye’deki büyük dağıtımcılar için çalışanlar ve Türkiye’de iş yapan küçük ölçekli yabancı işadamları. Birinci gruba girenler çoğunluğu oluşturuyor. İkinci gruptakilerse, ülkelerinden Türkiye’ye iş için gelirken uçak biletlerini bedavaya getirmek için yanlarına kaçak hayvan alıyorlar.
Ukraynalı kadın, birinci gruba dahil olduğunu söylüyor. Ülkesinde iyi bir muhasebeciyken zamanla kazandığı para yetmeyince, binlerce Doğu Avrupalı gibi o da bavul ticaretine girişmiş. Evlenip beraber İstanbul’a yerleştiği Türk kocasıyla TürkiyeUkrayna arası yolculuklardan birinde tanışmış. İyi para getirdiği için, evlendikten sonra da bavul ticaretine devam eden kadın, bu yolculuklardan birinde hayatını değiştirecek bir başka Türk’le tanıştığını ifade ediyor. Bahsettiği kişi (Ş.G.) Türkiye’nin en büyük hayvan dağıtımcılarından ve pet shop sahiplerinden. İkilinin uçakta başlayan arkadaşlığı önce yasak bir aşka, sonra ticarete dönüşmüş. Kadının, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’ndan ulaştığımız dava dosyasında da yer alan ifadesine göre Ş.G. uzun yıllardır Macaristan ve Romanya gibi Doğu Avrupa ülkelerinden 1520 dolara aldığı cins hayvanları uyutarak, kuryeleri aracılığıyla hava ve karayolundan kaçak olarak Türkiye’ye sokuyordu. Ş.G. beraber çalışmaları halinde çok para kazanabileceği konusunda onu da ikna etti.
O şubat akşamı kadının bavulunda evcil hayvan yavrularıyla yakalanmasına kadar süren kuryelik öyküsü de böyle başlamıştı. Yakalandığında kadın önce hayvanların kendisine ait olduğunu söyledi. Pet shop sahibi sevgilisi zor durumda onu yalnız bırakınca, hayvanları onun adına ülkeye kaçak getirdiğini itiraf etti. Aslında bu durum bile onlar için sorun oluşturmadı. Zira bunun organize değil münferit bir olay olduğu kanaatine varılınca, kadın ve Ş.G.’nin tutuklu yargılanmasına bile gerek duyulmadı. Bavulundaki hayvanlar, 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun suçlar ve kabahatleri düzenleyen maddesine göre açılan davada, beyan edilmeyen ya da başkasına ait olup yolcunun kendisininmiş gibi gösterdiği eşyalar olarak kabul edildi. Haklarında para cezası istendi. Bu arada kadın kendi ifadesiyle beş kuruşsuz ve kaçarcasına Ukrayna’ya döndü. Dava ise sürüyor (Son duruşması 10 Ekim’de yapılan davanın bir sonraki duruşması 18 Şubat 2009’da). Newsweek Türkiye’nin hakkındaki iddiaları sorduğu Ş.G. ise masum olduğunu ve mahkemenin devam ettiğini belirterek konuşmak istemedi.
Sema Mandev, Ukraynalı kadının havaalanında yakalandığı o gecenin tanığı. Mandev’e göre bu konudaki kanun o kadar yetersiz ki, Ukraynalı kadın İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yakalandığında, üzerinde bilet numarası yazılı olsa bile bavulların kendisine ait olmadığını söyleyip aslında pek çok kuryenin yaptığı gibi elini kolunu sallayarak havalimanından çıkabilirdi. Mandev’in gönüllü olarak çalıştığı dernek, 2006’dan bu yana Gümrükler Genel Müdürlüğü ile işbirliği içinde. O, havalimanından Türkiye’ye sokulmaya çalışılırken ele geçen kaçak evcil hayvanları yeddiemin olarak almak ve en kısa sürede yuvalandırmakla görevli. Bu yüzden hayvan kaçakçılarından aldıkları tehditler, o ve dernekteki arkadaşları için artık vakayı adiye. Mandev Hayvan kaçakçılığı sırasında Türk polisi tarafından ele geçirilen evcil hayvan sayısı ki o da bilinmiyor, kaçak hayvan pazarının sadece onda biri olabilir diyor.
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ahmet Şenpolat ise Türkiye’ye kaçak hayvan sokmanın bu kadar kolay oluşunu, gümrük memurlarının zaafına bağlıyor. Şenpolat’a göre Türkiye’de kaçak hayvan pazarı kayıtdışı ekonominin önemli ayaklarından ve neredeyse hiçbir denetim yok. Sayıları tam olarak bilinmeyen, ama hızla çoğaldığı rahatlıkla gözlenen pet shop’lar kentlerde giderek artan evcil hayvan merakıyla besleniyor; evcil hayvan kaçakçılığı da kontrolsüz artan pet shop’larla. Üstelik Şenpolat’a göre Bu hayvanlar pet shop’larda fahiş fiyatlarla satışa sunuluyor.
İddianın gerçeği yansıtıp yansıtmadığını öğrenmek üzere, İstanbul’un farklı semtlerindeki iki büyük pet shop olan, Akmerkez Petworld ve Bağdat Caddesi’ndeki Bağdat Evcil Hayvan Mağazası’nın kapısını çaldık. Bu merkezler aynı zamanda küçük pet shop’lara satış yapıyor. Suçlamaları kabul etmeyen mağaza sorumluları, hayvanların çoğunun Macaristan’dan getirildiğini söylüyor. Her iki mağazada da, satılan hayvanların Macaristan’da düzenlendiği belirtilen soy kütüğü resmiyet taşımıyor. Çünkü belgelerde ne veteriner adı, ne de resmi kurum kaşesi var. Bu arada Pug cinsi bir köpek Petworld’de 1750, Bağdat Evcil Hayvan Mağazası’nda 650 dolara satılıyor.
Burcu Sevim, bu trafiğin mağdurlarından. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hiç ithalat yapılmadığını açıkladığı 2006’da, Bağdat Caddesi’ndeki Bağdat Evcil Hayvan Mağazası’na Pug cinsi bir köpek siparişi verdiğini söylüyor. Daha sonra adını Pacino koyacağı köpeğin iki gün içinde kendisine ulaştırılacağı söylenmiş. 550 dolar bedel biçilen süs hayvanı için kaparo da bırakmış, karşılığında köpek maması için kesilen bir fatura almış. Mağaza sahibi de Pacino’nun bütün aşılarının tamam olduğunu söyledi diyor Sevim. Oysa Macaristan doğumlu Pacino, yeni ailesi tarafından pet shop’tan alındıktan 12 gün sonra gençlik hastalığından ölmüş. Sevim, hastalık belirtileri ortaya çıktığında Pacino’yu götürdüğü veterinerden, yavrunun satıcı tarafından söylendiği gibi iki aylık değil beş haftalık olduğunu öğrenmiş. Kendisine her aşamada yalan söylendiğini düşünerek Bağdat Evcil Hayvan Mağazası sahibi Mustafa Çakıcı’yla defalarca konuşmaya çalıştığını ama sonuç alamadığını savunuyor. Newsweek Türkiye’nin sorularını yanıtlayan Mustafa Çakıcı ise iddiaları reddediyor. Çakıcı, komploya kurban gittiğini ve Sevim’e köpek maması dışında bir şey satmadığını ifade ediyor. Pet shop sahibine dava açmak için İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ahmet Şenpolat’a başvuran Sevim’in elindeki fatura köpeği içermediğinden dava açılamıyor. Ancak köpeğinin ölümü, Sevim’in hayatındaki dönüm noktası olmuş. Son çare olarak internete yönelen Sevim, şimdi www.petshopgercegi.com adresli web sitesinde hayvanseverleri bilinçlendirmek için gecesini gündüzüne katıyor.
Bunlar önemsiz çabalar değil. Ancak yasadışı yollardan hayvan ticareti yapanların, halkın sağlığını da hiçe sayma pahasına para kazanmalarını önlemek için birkaç kişinin çabasından fazlasına gerekiyor.
Bahar Kader - Can Özelgün
2008-12-22 -
Hayvana İşkence Edenler TCK’ya Göre Yargılanmalı !
Hayvana İşkence Edenler TCK’ya Göre Yargılanmalı !
Sokaktan Evlerine Aldıkları Hayvanlarıyla Toplanan Antalya’daki Konyaaltı Dostları Derneği Üyeleri, Hayvana Eziyet Edenlerin Kabahatlar Kanununa Göre Değil, TCK’ya Göre Yargılanmasını İstedi.
Dünya Hayvan Hakları Günü’nde, sokaktan evlerine aldıkları hayvanlarıyla toplanan Antalya’daki Konyaaltı Dostları Derneği üyeleri, hayvana eziyet edenlerin Kabahatlar Kanununa göre değil, Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre yargılanmasını istedi.Dünya Hayvan Hakları Günü nedeniyle biraraya gelen Antalyalı hayvanseverler, bundan 4 ay önce Varsak Beldesi’nde belediye ekiplerinin öldürdüğü sokak hayvanlarının toplu mezarının ortaya çıkmasını tekrar gündeme getirdi. Toplu mezardan çıkartılan köpeklerin fotoğraflarının üzerine Sizleri Koruyamadık, Özür Dileriz yazılı dövizleri gösteren onlarca hayvansever, içeriği ve yaptırım gücü yetersiz olan, hayvanlara yeterli koruma sağlayamayan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun daha etkili bir hale getirilmesin.KDD
-
Hayvanları ’koru-MA’ kanunu!
Hayvanları ’koru-MA’ kanunu!
İstanbul Barosu, AB zoruyla çıkartılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanları korumaktan çok uzak olduğunu söylüyor…
Hayvanları “koru-ma” kanunu!İstanbul Barosu, AB zoruyla çıkartılan Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanları korumaktan çok uzak olduğunu söylüyor…İstanbul Barosu hayvanlara yönelik suçların Kabahatler Kanunu’ndan çıkartılıp Ceza Kanunu kapsamına alınmasını istiyor.Hayatımıza AB zoruyla giren bazı yasa ve yönetmeliklerin, “gönülsüz yenen aş” misali kimseye bir hayır getirmediğine zaman zaman tanık oluyoruz. Bu zoraki yasal düzenlemelerden biri de 24 Haziran 2004’te çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu… Konuyla ilgili tarafların fikrine pek başvurulmadan AB baskısıyla apar topar çıkartılan yasanın hayvanları korumaktan çok yapılan işkencelere göz yumma amacı taşıdığı belirtiliyor..
Avrupa ülkelerinde daha çok “Hayvan Hakları Kanunu” olarak anılan bu düzenleme Türkiye’de “Hayvanları Koruma Kanunu” olarak adlandırılıyor. Adlandırmadaki bu fark, hayvanları bu dünyada insanlar kadar yaşam hakları olan canlılar değil de korunması gereken ”mallar” olarak görülmesinden kaynaklanıyor. İsminden başlayarak tamamıyla yanlışlıklarla dolu olduğu söylenen yasa, kısaca HAYTAP üyeleri tarafından değiştirilmek isteniyor.“5199 defa hayır”5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nun hayvanları korumadığını ve değişmediği takdirde vahşetin artarak devam edeceğini söyleyen İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve HAYTAP Hukuk Danışmanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, bu yasaya “5199 defa HAYIR” dediklerini vurguluyor..
5199 sayılı yasaya göre Ceza Kanunu’nda değil Kabahatler Kanunu’nda yer alan hayvana işkence etmek, tecavüz etmek, gözünü oymak gibi eylem sahipleriyle yasak yerde sigara içenlere aynı cezanın verildiğine dikkat çeken Şenpolat, “Bir canlıyı parçalayarak öldüren insanlar, anne köpekleri süt emen yavruları ile birlikte canlı canlı toprağa gömerek öldüren belediyeler, maalesef hiçbir şekilde ceza almıyorlar”diyor. Bu eylemlerin 250 YTL gibi cüzi bir yaptırımı olduğunu söyleyen Şenpolat, bunun da ancak şikâyet üzerine verilen bir ceza olduğuna dikkat çekiyor: Yani hayvana işkence yapan birinin ya bu işi aleni bir şekilde yapıp bunu gören birinin şikâyeti üzerine yakalanması, ya da hayvanın dile gelip bunu ona kimin yaptığını söylemesi gerekiyor.Hayvanlar bu şekilde işkencelere maruz kalırken belediyeler başta olmak üzere çeşitli kamu kurumlarının da bu işi bir rant kapısı haline getirmeleri de işin başka bir boyutu. Para üzerine dönen ölüm zincirinin yurtdışında 20 dolara üretilen hayvanın kaçak Türkiye’ye getirilmesi ve 1000 dolara pet marketlere satılmasıyla başladığını anlatan Şenpolat, bu zincirin pet marketlerden barınaklara, oradan da devletin sokak hayvanlarının itilafı için taşeron şirketle para karşılığı anlaşması ile devam ettiğini ve asıl sorunun “para ve devlet” olduğunu söylüyor.İnsan öldürmenin yalnızca bir adım gerisi“Hayvan öldürmekle insan öldürmenin arasında sadece bir adım olduğu, bugün hayvana yapılan eziyetin yarın aynen insana yapılabileceği unutuluyor ve potansiyel suçlularla aynı ortamda yaşamamız isteniyor” diyen Şenpolat, insanların kendilerine “bir hayvana tecavüz etmiş biriyle aynı otobüsü paylaşmak ister miyim?” diye sormalarını istiyor.
“Hayvana fena muamele bir erken uyarı işareti olarak değerlendirilmeli ve daha çocukken engellenmelidir” diyen Adli tıp uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy da, hayvana şiddet olan yerde insana da şiddet olacağının altını çiziyor. “Her sigara kullanan mutlaka esrar kullanacak diye bir şey yok, ama her esrar kullanan mutlaka sigara kullanmıştır” diyen Atasoy, Hayvan Hakları Kanunu’nun Ceza Kanunu’nda yer almasının “Gasp, kundaklama, tecavüz ve adam öldürme” gibi suçlar için bir suç önleme stratejisi olabileceğini öne sürüyor. Kriminolojide bir kere suç işleyenin tekrar suç işleme olasılığı hiç işlemeyenden daha fazladır düşüncesinin kabul gördüğünü söyleyen Atasoy, yakalanan seri katillerin çoğunluğunun küçükken hayvanlara işkence ettiklerine hatta öldürdüklerine dikkat çekerek şu örnekleri sıralıyor:- Vincente Verzini: Önceleri kedileri boğan Verzini bir İtalyan kasabasında 12 kadını öldürdü.
- Peter Kürten (Duesseldorf Vampiri): 50 kişiyi içeren cinayet listesine ulaşmadan önce köpeklere ve koyunlara tecavüz etti.
- Sakakibara: Daha önce kedi ve güvercin boğan Sakakibara,15 yaşındayken 11 yaşındaki Jun Huse’nin başını gövdesinden ayırdı.
- Richard William Leonard: Eskiden kurbağaları ezen ve araba motorlarına kedileri bağlayan Leonard 2 eşini de öldürdü.
- Jeffrey Dahmer: Çocukken çok sayıda kediye otopsi uygulamış olan Dahmer, 17 erkeği öldürdü, tecavüz etti, iç organlarını çıkardı ve yedi.
- Albert de Salvo (Boston Canavarı): Küçükken köpek ile kediyi aynı kafese koyan, aç bırakan ve sonrasında onları izleyen Salvo sonrasında 13 kadın öldürdü.Tek çatı altında birleşmeVar olan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişmesi için bütün barınakların, hayvanseverlerin tek çatı altında birleşmesi ve bir güç oluşturması gerektiğini söyleyen avukat Kemal Şenpolat, bu insanlık dışı suçlara seyirci kalmamak ve o ağzı dili olmayan hayvanları işkenceden kurtarmak için herkesi “İşkencenin kabahat değil suç olması gerektiğini” onlarla birlikte haykırmaya çağırıyor. Şenpolat, alternatif bir yasa hazırladıklarını ve bunun için duyarlı insanlardan destek beklediklerini dile getirirken Sanatçı Leman Sam, “insan olan insanın yapması gereken tek şey vardır o da empati kurmak” diyerek, HAYTAP’a destek veriyor.Siz de HAYTAP’a; www.haytap.org web sitesinden ulaşabilir, toplantılara ve organizasyonlara katılabilir, soru ve önerilerinizi bildirebilirisiniz.Kaynak :
MEDYAKRONiK / YAŞAM
Ayçin Kırbaş
akirbas@medyakronik.com -
Kabahat değil Suç ! / Hürriyet
Kabahat değil Suç ! / Hürriyet
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) ve İstanbul Veteriner Hekimleri Odası ile birlikte çalışarak tespit ettiği 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik önerilerini Çevre ve Orman Bakanlığı Doğal Koruma ve Milli Parklar Daire Başkanlığı’na sundu.
Teklifte ’kesim hayvanı’ statüsü dışında herhangi bir hayvanın kurban edilmesi ve kesilmesinin yasaklanması istenirken, ’deve’ de kurban dışı hayvanlar arasında sayıldı.KABAHAT DEĞİL CEZATeklifte, hayvanlara işkence ve kötü muamelenin ’idari para cezası’ öngören ’Kabahatlar Kanunu’ kapsamından çıkarılarak ’Ceza Kanunu’ kapsamına alınması, şikayet bağlı olmaktan çıkarılması, savcının re’sen harekete geçmesi, ev ve süs hayvanlarının yurda giriş çıkışının en az 10 yıl yasaklanması istendi.
HAYTAP Hukuk Danışmanı Av. Ahmet Kemal Şenpolat, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Genel Sekreteri Av. Deniz Tavşancıl ve İVHO yönetim kurulu üyesi veteriner hekim İsmet Çolakel imzasıyla 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda önerilen bazı değişiklik ve ek fıkralar şöyle:
Farklı gruplardaki hayvanların, doğalarının gerektirdiği şekilde çıkarlarının aynı derecede önemsenmesi.
Dini amaç ve et hayvanı olarak tüketim amacı dışında bir amaçla hayvan kesmek ve kesim hayvanı statüsü dışındaki herhangi bir hayvanı kurban etmek veya kesmek yasaktır.
Öldürme işleminde, kurbanlık hayvanlar da dahil olmak üzere, en az acı veren ve geçerliliği ispatlanmış insancıl yöntemlerin kullanılması esastır.
Kuzuyu, oğlağı, buzağıyı ve benzeri süt emen yavruları, yavrulama dönemindeki gebe veya emziren dişi hayvanları kesmek ya da öldürmek yasaktır.
Deve, at, eşek, katır gibi hayvanları kesim hayvanı olarak öldürmek yasaktır.
Etinden faydalanılan hayvanların haricinde; sırf yan ürünleri için hayvan öldürmek yasaktır.
TAHLİYE DAHA ZOR
Rahatsızlık verdiği mahkeme kanalıyla kanıtlanmadıkça, evcil hayvanlar; apartman ya da site yönetim planına ya da başka mevzuatlara dayanılarak, yaşadığı yerden tahliye edilemez.Hayvanlara büyük acı, ızdırap, korku veren tıbbî, ticarî ve bilimsel deneylerin yerine alternatif yöntemlerin kullanılması esastır.
Deney hayvanlarının yetiştirilmesi, beslenmesi, barındırılması, bakılması, deney hayvanı besleyen, tedarik eden ve kullanıcı işletmelerin tescil edilmesi, çalışan personelin nitelikleri, tutulacak kayıtlar, ne tür hayvanların yetiştirileceği ve deney hayvanı besleyen, tedarik eden ve kullanıcı işletmelerin uyacağı esaslar Çevre Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Etik kurulların içinde o bölgedeki baronun ve veteriner hekimler odasının belirleyeceği en az bir hukukçunun ve bir veteriner hekimin bulunması şarttır.
Hayvana çarpan ve ona zarar veren sürücü, onu en yakın veteriner hekim ya da tedavi ünitesine götürmek veya götürülmesini sağlamak zorundadır.
Aksi durumda sürücünün ehliyetine bir yıl süre ile el koyulur.
Hürriyet Arşiv / 28 Ocak 2008Ali DAĞLARTıklayın. -
Artık Düzenli Orduya Geçtik !
Artık Düzenli Orduya Geçtik !
Sayıları Yüzleri Bulan Hayvan Derneklerinin HaytapÇatısı Altında Birleştiğini Belirten Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, "AltıAy İçinde 30 Derneği Daha Haytap Çatısına Alacağız. Hükümetler ArtıkBizi Dikkate Almak Zorunda. Çünkü Biz Büyük Bir Kitleyi Temsil Ediyoruzve Azımsanamayacak Kadar da Oyumuz Var" Dedi.
Sayıları yüzleri bulan hayvan derneklerinin HAYTAP çatısı altında birleştiğini belirten Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, "Altı ay içinde 30 derneği daha HAYTAP çatısına alacağız. Hükümetler artık bizi dikkate almak zorunda. Çünkü biz büyük bir kitleyi temsil ediyoruz ve azımsanamayacak kadar da oyumuz var" dedi.İSTANBUL Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, beş yıllık mücadeleyle Türkiye’de sayıları yüzleri bulan hayvan derneklerini kısa adı HAYTAP olan Hayvan Hakları Federasyonu çatısı altında birleştirdi. Şenpolat, bugüne kadar gerilla taktiğiyle mücadele eden hayvanseverlerin federasyonla düzenli ordu haline geldiğini belirterek, "Altı ay içinde 30 derneği daha HAYTAP çatısına alacağız. Hükümetler artık bizi dikkate almak zorunda. Çünkü biz büyük bir kitleyi temsil ediyoruz ve azımsanamayacak kadar da oyumuz var" dedi.TEMA’laşacağızHAYTAP’a ilk etapta Adana Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği DOHAYKO, Diyarbakır Doğayı ve Hayvanları Koruma Derneği DİHAYKO, İstanbul Barınak Gönüllüleri Derneği BGD, Giresun Hayvanları Koruma Derneği GİRHAYKO ve Antalya Konyaltı Dostları Derneği KDD üye oldu.Şenpolat, devlete karşı mücadele etmek yerine, ciddi, bilinçli, bilimsel yollarla herkes tarafından kabul edilmiş bir kurum olacaklarını söyledi. Böylece devletin bugüne kadar uyguladığı politikalardan vazgeçmesini sağlayacaklarını belirten Ahmet Kemal Şenpolat, "Önemli olan, dünyaya topluma, insanlara çok daha geniş açıdan bakabilme cesaretini göstermektir. İşte ancak o zaman hayvanlar açısından bir umut vardır. HAYTAP, kısa sürede TEMA ve AKUT gibi bilinen ve dikkate alınan bir tüzel kişilik haline gelecek" dedi.Oy potansiyeliyizHAYTAP Ulusal Örgütlenme Koordinatörü Nesrin Çıtrık ise örgütsüz olarak sorunu çözemeyeceklerini anladıklarını belirterek, Türkiye çapında çok ciddi bir dernekleşme başladığını söyledi. Hukuk, halkla ilişkiler ve lobi çalışmalarıyla kurum ve kuruluşları yasaları uygulamaya zorlamayı amaçladıklarını anlatan Nesrin Çıtrık, "Siyasiler oy getirmeyen hiç bir şeye ilgi duymuyor. Biz de büyük bir kitle olarak aynı zamanda büyük bir oy potansiyeli haline gelip, ilgilerini çekeceğiz" diye konuştu.’Kabahat’ olmasın
DOHAYKO Gürpınar Şubesi Başkanı Sema Mandev de Hayvanları Koruma Kanunu’nun, Kabahatlar Kanunu’ndan ileri geçemediğini belirterek, hayvana şiddetin Türk Ceza Kanunu’na girmesine çalışacaklarını söyledi.17.08.2008 / Hürriyet
-
HAYTAP’tan Büyükşehir Belediyesine Dava !
HAYTAP’tan Büyükşehir Belediyesine Dava !
HAYVAN Hakları Federasyonu HAYTAP, göçmen kuşların son istasyonu olarak nitelenen Büyükçekmece göl havzasının bir bölümününü moloz atım sahası olarak belirleyen Büyükşehir Belediyesi’ni dava etti. Yürütmenin durdurulması ve belediye meclis kararının iptali istemiyle İdare Mahkemesi’ne yapılan başvuruda, İstanbul ve Türkiye nüfusunun hızlı bir şekilde arttığı düşünülecek olursa, baraj havzasının bu derece hafriyat ve molozla kapatılarak ’rekreasyon ve çevre düzenlemesi’ adı altında topoğrafik yapısının değiştirilmeye çalışılması, bu hafriyatın dökümünden sağlanacak ekonomik ranta kılıf uydurmaktır. Daha korkuncu, bu şekilde doldurulan alanların sonradan imara açılma olasılığıdır denildi.HAYTAP adına İstanbul İdare Mahkemesi’ne başvuran avukat Ahmet Kemal Şenpolat, Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 18 Temmuz 2008 tarihli oturumunda Büyükçekmece göl havzasının önemli bir bölümünün moloz atım sahası olarak belirlendiğini hatırlattı. Başvuruda şöyle denildi:
Adı geçen parseller zaten yeşil alan olup, özellikle baraj göl havzası içinde olmasından dolayı sincap, tavşan, keklik, tilki, kaplumbağa ve kuşların barınma yeri olduğu gibi göçmen kuşların da yüzyıllardır Marmara Denizi’nden sonraki mecburi uğrak ve dinlenme yeridir. İlkbahar ve sonbahardaki göç sırasındaki son istasyondur. Arazi, Büyükçekmece Gölü’nü besleyen ana su kaynaklarından birisidir. Yapısının yüzde 85’i stabilize tabir edilen geçirgen katmanlardan oluşmaktadır. Bu yüzeylerin molozla kaplanması sonucu göl, alttan su kaynakları tarafından beslenemeyecek ve kuruyacaktır.
Avukat Şenpolat, Büyükşehir Çevre Koruma Müdürlüğü’nün 8 Mart 2006 tarihinde Büyükçekmece Belediye Başkanlığı’na, göl havzasındaki bölgenin heyelan bölgesi olması ve hafriyat yüzünden çukurlar oluşması nedeniyle dolguya müsait olmadığını, ancak ağaçlandırma yapılabileceğini belirten bir yazı gönderdiğini hatırlattı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/9648436.asp?gid=233&sz=92675Şu ana kadar hiçbir çevre örgütünün , hatta Büyükçekmece belediyesinin bile anakent belediyesine şu aşamaya kadar dava açmadığı olayda , HAYTAP , yine büyük bir işe soyundu ve onbinlerce hayvanın , insanın yaşadığı baraj su havzasının Seyfe gölü , Akşehir gölü , Gölmarmara gibi beklenen sona ulaşmaması için kamuoyunu uyandırmak ve yaşadıkları tehlikenin farkına vardırmak için bu davayı açtı.
VATAN GAZETESİİstanbul Büyükşehir Belediyesi, geçen yıl Tahakadı’daki Yeşil Göl’ü hafriyat alanı ilan etti. 500 milyon YTL’lik döküm alanı kapasitesine sahip alana binlerce kamyon hafriyat döktü ve bir yılda orman içindeki gölün yarısı dolduruldu. Şimdi aynı tehlike ile Büyükçekmece gölü karşı karşıyaHafriyat alanları, İstanbul’un en büyük rant alanlarından biri haline geldi. Geçen yıl hafriyat alanı ilan edilen ve şimdi neredeyse dolmak üzere olan Yeşil Göl’den sonra, İSKİ’nin karşı çıkmasına rağmen Büyükçekmece Gölü yakınındaki Çakmaklı mevkii de hafriyat alanı olarak seçildi.Milyon dolarlık getiri nedeniyle yeni döküm alanlarına ’darphane’ gözüyle bakılıyor. Geçen yıl Gaziosmanpaşa ilçesi sınırları içinde yer alan Yeşil Göl, Tahakadı Döküm Alanı olarak kullanılmaya başlandı. Son bir yıldır hafriyat alanı olarak kullanılan göl neredeyse doldu. Uzmanlar Yeşil Göl’ün 500 milyon YTL’lik döküm kapasitesine sahip olduğunu belirtiyor.
Balıkçılar isyan ediyorYeşil Göl’ün dolmasına özellikle balıkçılar tepki gösteriyor. Yıllardır gölde balık tutan Tahsin Aydın şu bilgileri verdi: “Maden çıkartıldıktan sonra burada oluşan alanda 30 yıl önce göl oluştu. Yıllar içinde sazan ve yayın balıkları yetişti. Burada 60 kiloluk balıkların tutulduğu oldu. Şimdi gölün neredeyse yarısı doldu. Balıklar ise iyice derine kaçtı. Sonuçta onlar da ölecek.”İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Temmuz ayında aldığı bir karar ile yeni bir hafriyat alanının açılmasına karar verdi. Yeni alan için de Büyükçekmece Gölü kenarındaki Kıraç Beldesi sınırları içindeki Çakmaklı mevkii seçildi. Büyükçekmece Köpek Barınağı’nın bulunduğu arazi en kısa zamanda hafriyat alanı olarak kullanılmaya başlanacak. Bu alanın da kapasitesinin 500 milyon YTL olduğu tahmin ediliyor.
18 Temmuz’da İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınan karar incelendiğinde ortaya çok ilginç bir durum çıkıyor. Yeni alan İSKİ’nin su toplama havzası içinde bulunuyor. Hukuk-Çevre ve Sağlık Komisyonu tarafından yapılan incelemede 9 üyeden 3’ü, hafriyat alanının İSKİ su toplama havzasında kaldığını belirterek öneriye ’Katılmıyorum’ kararı bildirdi. Ancak 6 oy ile komisyon kararı meclise gönderildi ve değişiklik burada kabul edildi.DAVA DİLEKÇESİNİN TAM METNİ
ISTANBUL İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA
YÜRÜTMENİN DURDURMASI
İSTEMLİDİR
DAVACI : ( HAYTAP) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU
Kireçhane sok No : 1 Arnavutköy Beşiktaş Istanbul
VEKİLİ : Av. Ahmet Kemal Şenpolat
( Adres antettedir)
DAVALI : ISTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI
Saraçhane Istanbul
Konusu : Istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınmış 18/07/2008 tarih , 1739 nolu Meclis kararının iptali ve yürütmenin durdurulması istemi.
AÇIKLAMALAR :
Müvekkilim federasyon , bünyesinde , çevre ve doğa haklarının korunması ve sürdürülebilir doğa ve çevrenin ileri kuşaklara aktarılabilmesi için 5 sivil toplum kuruluşunun teşekkülünden oluşmuştur. Federasyon tüzüğünde ve federasyon yönetim kurulunda bu konuda dava açılabilmesi için yetki verilmiştir.
Ek 1 : Federasyon tüzüğü ve yönetim kurulu kararı
I- İPTAL KONUSU KARAR :
1-Istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi 18/07/2008 tarihinde ve 1739 nolu meclis kararı ile Istanbul’un en önemli sulak alanlarından ve yeşil bölgelerinden biri olan , Büyükçekmece göl havzasının önemli bir bölümünü oluşturan Kıraç Beldesi , Çakmak mahallesi 149 ada , 3-24—26(8400m2lik kısmı hariç olmak üzere ) ve 27 nolu parsellerin moloz atım sahası olarak belirlenmesi , harfiyat toprağı dolgusu ile bu geniş alanın doldurulup rekreasyon alanı yapılması yönünde karar almıştır.
Ek 2 : Istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınmış 18/07/2008 tarih, 1739 nolu Meclis kararı
2- Adı geçen bu karar her ne kadar doğa , çevre ve insan sağlığı açısından iyi bir kararmış gibi gözükse de ekli fotoğraflardan , bilimsel mütalaardan tespit de edileceği üzere adı geçen parseller zaten yeşil alan olup , özellikle baraj göl havzası içinde olmasından dolayı , gerek sincapların , tavşanların , kekliklerin, tilkilerin , kuşların , kaplumbağaların barınma yeri olduğu gibi göçmen kuşların da yüzyıllardır Marmara Denizi’nden sonraki mecburi uğrak ve dinlenme yeridir. İlkbahar ve sonbahardaki göç sırasındaki son istasyondur. Bir diğer değişle bu bölge zaten doğal yaşama alanı olup , çevresel atıkların , molozların buraya kontrolsüz bir şekilde dökülmesi şeklinde devam eden pratik uygulama ( de fakto eylem ) , hukukileştirilerek ( de iuri) hale getirilip , fiilen ve yasal olarak korunabilecek şekilde bir kılıfa sokulmak istenmektedir.
Söz konusu parseller meclis kararında anılanın aksine çöp alanı değildir. Yüzbinlerce insanın ve hayvanın yaşadığı , temel su ihtiyaçlarını , temiz hava ihtiyaçlarını karşıladığı hele hafriyat döküm alanı hiç değildir. Pratikte böyle bir şey yapılıyor olsa bile bunu koruma yerine getirmeyen yine idarenin kendisidir. Kaldıki, bu bölge , İSKİ ve Jandarma çevre timi tarafından sıkı bir şekilde korunmaya çalışılmaktadır. Eğer böyle bir ihmal varsa davalı Büyükşehir belediye başkanlığının zabıta ekiplerinin bu alanları isterlerse kontrol edip , korumayı daha sıkı hale getirebilme ve bu doğal su havzasını etkin bir şekilde himaye etme şansları her zaman bulunmaktadır.
3- Özellikle göl havzasındaki yaygın inşaat ve kaçak avlanmalar sebebiyle , burada mevcut bulunan Büyükçekmece belediyesine ait rehabilitasyon merkezi tarafından bir çok hayvanın da bakımı yapılmaya çalışılmaktadır. Burada mevcut ağaçlık ve 27 adet gölet doğal bir ortam sağlamakta olduğu halde Büyükşehir Meclisinin bu yönde karar alması başlı başına konu yönünden iptali gerektirir. Kaldıki , Büyükşehir meclis üyesi üç üye bu bölgenin istenilen amaç için kullanılması doğrultusunda Milli Emlak ile Büyükşehir arasında protokol yapılmasına bölge baraj havzasında kaldığından işbu karara muhalefet şerhi koymuşlardır.
4- 5216 sayılı Büyükşehir belediyesi yasası , “sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin , tarım alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak , ağaçlama yapmak , hafriyat toprağı kum ve çaıkl depolama alanlarının belirlemek ...,,çevre kirliliğine meydan vermeyecek tedbirler almak “ gibi önemli görev ve yükümlülükler vermiştir. Davalı belediye işbu maddeye dayanarak Maliye bakanlığı tasarrufunda bulunan bu parseller için bu görev tanımıyla bağdaşmayacak şekilde ve adeta bir ikilem oluşturarak , bu bölgeye ancak hafriyat dökülerek topoğrafik yapının düzeltilmesi ve rekreasyon alanı sağlanması için kamu yararı olduğundan bahisle karar oluşturmuştur. Davalı idare , İYUK kapsamında başlı başına sebep yönünden sakat bir idari işlemin iptali için zemin hazırlanmıştır. Doğal baraj havzasına , ekli fotoğraflardan da görülen yeşillik bir bölgeye halen molozların dökülmesi ve bu dökümden elde edilecek olası rant için bu yönde karar alındığı şüphesi kuvvetle muhtemeldir.
5- Şunu da özellikle belirtmek gerekir ki ; söz konusu arazi Büyükçekmece gölünü besleyen ana su kaynaklarından birisidir. Yapısının %85i stabilize tabir edilen geçirgen katmanlardan oluşmaktadır. Arazideki kesitler ve mevcut oluşum bilirkişi tarafından incelendiğinde kesitlerde de rahatça gözlemlenecektir. Bölgeden , civar inşaatlardan halen taşınan inşaat hafriyatları ve molozları tamamı killi topraktan oluşmaktadır. Bu yüzeylerin bu malzemeyle kaplanması sonucu Büyükçekmece gölü alttan su kaynakları tarafından beslenemeyecek ve gelecekte çok örneğini Türkiye’nin bir çok bölgesinde gördüğümüz üzere kuruyacaktır. Çünkü killi malzemeni oluşturmuş olduğu malzeme , adeta su geçirimi mümkün olmayan bir katman yaratacaktır. Istanbul ve Türkiye nüfusunun hızlı bir şekilde arttığı da düşünülecek olursa baraj havzasının bu derece hafriyat ve molozla kapatılarak “ rekreasyon ve çevre düzenlemesi adı altında” topoğrafik yapısının değiştirilmeye çalışılması , bu hafriyatın dökümünden sağlanacak ekonomik ranta kılıf uydurmaktır. İdari işlem bu yönüyle dahi amaç yönünden iptali gerektirir niteliktedir.
II - ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER – ANAYASA HUKUKU- VE ÇEVRE HUKUKU AÇISINDAN İRDELEME :
2872 sayılı Çevre Kanununun Çevre Korunmasına İlişkin Önlemler ve Yasaklar başlığı altındaki 8. maddesi gereğince idare çevrenin ne şekilde olursa çevrenin kirlenmemesinden ve gerekli tedbirleri almak yönünde açıkça sorumluluğu hatta yükümlülüğü vardır ; 9. madde gereğince ise EKOSİSTEMİ korumak , sivil toplum örgütleri ile bu konuda işbirliği yapmak , biyolojik çeşitliliği korumak devletin başlıca ödevidir.
Çevre Korunmasına İlişkin Önlemler ve Yasaklar
Kirletme yasağı Madde 8 - Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır. Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle; kirlenmenin meydana geldiği hallerde kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.
Çevrenin korunması
MADDE 9 –Çevrenin korunması amacıyla;
a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir.
b) Ülke fizikî mekânında, sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda, koruma-kullanma dengesi gözetilerek kentsel ve kırsal nüfusun barınma, çalışma, dinlenme, ulaşım gibi ihtiyaçların karşılanması sonucu oluşabilecek çevre kirliliğini önlemek amacıyla nazım ve uygulama imar plânlarına esas teşkil etmek üzere bölge ve havza bazında 1/50.000-1/100.000 ölçekli çevre düzeni plânları Bakanlıkça yapılır, yaptırılır ve onaylanır. Bölge ve havza bazında çevre düzeni plânlarının yapılmasına ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
c) Ulusal mevzuat ve taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınarak koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan hassas alanların her tür ölçekteki plânlarda gösterilmesi zorunludur. Koruma statüsü kazandırılmış alanlar ve ekolojik değeri olan alanlar, plân kararı dışında kullanılamaz.
d) Ülke ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi olan, çevre kirlenmeleri ve bozulmalarına duyarlı toprak ve su alanlarını, biyolojik çeşitliliğin, doğal kaynakların ve bunlarla ilgili kültürel kaynakların gelecek kuşaklara ulaşmasını emniyet altına almak üzere gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi amacıyla, Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak tespit ve ilan etmeye, bu alanlarda uygulanacak koruma ve kullanma esasları ile plân ve projelerin hangi bakanlıkça hazırlanıp yürütüleceğini belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.
e) Sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.
f) Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilirliliğinin sağlanması bakımından nesli tehdit veya tehlike altında olanlar ile nadir bitki ve hayvan türlerinin korunması esas olup, mevzuata aykırı biçimde ticarete konu edilmeleri yasaktır.
g) Doğal kaynakların ve varlıkların korunması, kirliliğinin ve tahribatının önlenmesi ve kalitesinin iyileştirilmesi için gerekli idarî, hukukî ve teknik esaslar Bakanlık tarafından belirlenir.
Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56. maddesi Çevrenin koruması başlığı altında çevrenin korunmasını devlete bir ödev olarak vermiştir.
A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
MADDE 56. – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Buna rağmen İstanbul Büyükşehir Belediye meclisi almış olduğu kararla sanki çevre düzenlemesi , rekreasyon alanı yapıyor görünümünde bu bölgenin ekolojik sistemini değiştirmeye yönelik bir idari karar almaktadır. Doğrudan ağaçlandırma yapmak yerine hafriyat ve moloz dökerek zaten bozulan topoğrafya için kaçınılmaz son hazırlanmaktadır. İSKİ ‘nin ve imar müdürlüğünün daha birkaç yıl öncesine kadar bölgeye bu yönde moloz ve hafriyat dökülmemesine ilişkin kararları olmasına rağmen , bu kararın arkasından adeta dolanarak , ekosistemi bozacak yönde karar almıştır. Daha korkuncu , bu şekilde doldurulan bu alanların daha sonradan imara açılma olasılığıdır.
Öte yandan Türkiye , çevrenin korunması , biyolojik çeşitliliğin devamı, canlı türlerinin çeşitliğinin devamı , su havzalarının korunması açısından bir çok uluslararası sözleşmeye imza atmıştır. Anayasanın 90/son maddesine göre bu uluslararası sözleşmeler sanki TBMM ‘den çıkmış iç yasalar hükmündedir ve bağlayıcıdır.
Dolayısıyla söz konusu idari işlem aslında tüm bu yasalara da açıkça aykırıdır.
D. Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma
MADDE 90. /son –
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Moloz ve hafriyat dökümünden kazanılacak ekonomik büyüklük uzun vadede hektarlarca büyük bu doğal alanın yok olmasına neden olacaktır. Çevre yok olduktan sonra kazanılan hiçbir para bu doğal alanın bir daha geri gelmesine neden olmayacak , göçmen kuşların uğrak yeri olan , yabanıl hayatın dahi devam ettiği bu bölgenin yok olmasını bir daha geri getirmeyecektir.
Türkiye , 20/02/1984 tarihinde yabani flora ve faunanın korunmasının ve gelecek nesillere aktarılmasının, estetik, bilimsel, kültürel, rekreasyonel , ekonomik ve özgün değerde doğal bir miras oluşturduğunu kabul ederek, biyolojik dengelerin devamlılığında yabani flora ve faunanın oynadığı temel rolü bilerek, yabani flora ve faunanın bir çok türlerinin ciddi biçimde tükenmekte olduğu ve bazılarının yok olma tehlikesine maruz olduğunu kaydederek, yabani flora ve faunanın muhafazasının, hükümetlerin ulusal amaçları ve programlarında dikkate alınması ve özellikle göçmen kuşların korunmasında işbirliğinin gerekliliği dikkate alınarak 1972 yılındaki Birleşmiş Milletler Beşeri Çevre Konferansı ve Avrupa Konseyi Danışma Meclisince dile getirilen talepleri göz önünde bulundurarak 1979 yılında Avrupa’ nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma Sözleşmesini (Bern Sözleşmesi) imzalamışlardır. Ülkemiz 20 Şubat 1984 yılında sözleşmeye taraf olmuştur.
Ülkemizin taraf olduğu diğer bir sözleşme de, Özellikle Su Kuşları Yaşam Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi) İran’ın, Ramsar kentinde, 2 Şubat 1971’de kabul edilen uluslararası bu sözleşmeye Türkiye yine taraftır.
Bu sözleşmeye göre ;
Alçak gelgitte altı metreyi aşmayan deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere doğal ya da yapay; sürekli ya da geçici; durgun ya da akar, tatlı, acı, ya da tuzlu sulu; bataklık, ıslak çayırlar turbalık ya da bataklıklar sulak alan olarak tanımlanmıştır. Sulak alanlar, dünyanın en üretken ekosistemleri arasındadırlar. Söz konusu Sözleşme ile Akit Taraflar;
· Sulak alanların temel ekolojik fonksiyonlarının, su rejimlerini düzenlemek ve karakteristik bitki ve hayvan topluluklarının, özellikle su kuşlarının yaşam ortamlarını desteklemek olduğunu gözönüne alarak,
· Sulak alanların ekonomik, kültürel, bilimsel ve rekreasyonel olarak büyük bir kaynak teşkil ettiğine ve kaybedilmeleri halinde bir daha geri getirilemeyeceğine inanarak,
· Sulak alanların giderek artan şekilde kaybına sebep olacak hareketleri şimdi ve gelecekte durdurmayı isteyerek,
· Su kuşlarının mevsimsel göçleri sırasında sınırlar aşabildiğini ve bu yüzden uluslararası bir kaynak olduğunu tanıyarak,
· Sulak alanların ve onlara bağlı bitki ve hayvan topluluklarının korunmasının, ileri görüşlü ulusal politikalarla, koordineli uluslar arası faaliyetlerin birleştirilmesi yoluyla sağlanacağından emin olarak sözleşmeye taraf olmuşlardır.
Söz konusu baraj havzası sulak alan olmak itibarıyla , bitki ve hayvan topluluklarının özellikle su kuşlarının da yaşam alanı olmak itibarıyla bu uluslararası sözleşmenin bir parçasıdır. Hepsinden öte bu arazinin moloz ve hafriyat dökülerek topografik özelliğinin bu şekilde değiştirilmeye çalışılması sürdürülebilir çevrede insan haklarının açıkça ihlalidir.
ııı- 2005 YILINDA İSKİ’NİN VE İmar Daire Başkanlığının almış olduğu kararlar :
1-) Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ( İSKİ ) İstanbul Su Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 29/12/2005 tarihinde Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü ne yollanan yazıda İSKİ açıkça bu bölge için görüşünü belirtmiştir.
“ ..bahse konu yer için 25/05/2004 tarih ve 30 sayılı İSKİ Genel Kurulu Kararı ile onaylanan Bçekmece 1/5000 ve 1/1000 ölçekli plan şartları hükümleri geçerlidir.. Bahse konu alan 24/11/2005 tarihinde Bçekmece havza koruma teknik şefliği elemanlı ile yerinde incelenmiş aşağıdaki hususlar tespit edilmiştir.
..bölge zemin yapısı itibarı ile sağlam olmadığından , kaymanın hızlı olduğu heyelanlı bir bölge olması nedeni ile dolgu yapılması ve ayrıca ilgi (l) yönergenin 9.3.c maddesindeki belirtilen şartlara uygun görülmemektedir “
2-) Aynı şekilde 25/11/2005 tarihli yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğü tarafından Çevre ve Orman Koruma Müdürlüğüne yazılan yazıda :
“ …çevredeki kontrolsüz yapılmış dolgularda , mezarlık alanında ve açğıa çıkmış bazı dik şevlerde heyelanlı oluştuğu gözlenmiştir. Kontrolsüz dolgular mezarlı ananlında ve vadi içerisinde yoğunlaşmıştır. Heyalanlar büyük ölçüde bu dolgularla oluşmuştur. Ayrıca vadi içerisindeki dolgular yüzeysel oluşların etkisi ile yer yer akışa geçmiş akma ve heyelanlar oluşturmuştur. DOLAYISIYLA SAHADAKİ HEYELANLI EN BÜYÜK NEDNEİ KONTROLSÜZ ŞEKİLDE YAPILAN DOLGULAR VE MALZEME ALIMLARIDIR…HEYELAN EDEN DOLGULARIN ÖNÜNE VE ÜZERİNE YAPILACAK YENİ DOLGU VE İLAVE YÜKLER GETİREREK YAPILACAK ÇALIŞMALAR MEVCUT VADİDEKİ DOĞLA SU AKIŞINI ENGELLEYECEK VE SORUNU GİDERİCİ OLMAKTAN ÇOK YENİ SORUNLAR OLUŞTURACAKTIR.”,
Ek 3 : 25/11/2005 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğünün resmi yazısı
3-) Öte yandan Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü tarafından 08/03/2006 tarihinde Büyükçekmece Belediye Başkanlığına yollanan yazıda Büyükçekmece göl havzasında bu bölgenin heyelan bölgesi olması , hafriyat nedeniyle çukurlar oluşmasından bahisle dolgu yapılmasına müsait olmadığı ancak ve ancak ağaçlandırma yapılabileceği belirtilmiştir.
Ek 4 : Istanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü tarafından 08/03/2006 tarihinde Büyükçekmece Belediye Başkanlığına yollanan yazı
4-) Aynı şekilde 17/03/2006 tarihli Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Park ve Bahçeler Genel Müdürlüğünce de , benzer şekilde dolgu ve çevre düzenlemeleri için gerekli izinleri vermemiş ancak ağaçlandırma yapılması gerektiği vurgulanmıştır.
Ek 5 : 17/03/2006 tarihli Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Park ve Bahçeler Genel Müdürlüğünün yazısı
Görüldüğü üzere yukarıdaki İSKİ ve İmar Müdürlüğünün resmi yazışmaları başta olmak üzere , söz konusu iptali istenen idari işlemin iptaline ilişkin işlemden iki üç yıl öncesinde bu bölgenin harfiyat ve moloz ile doldurulmaması gerektiği yönünde kendi iç yazışmaları vardır. Mevcut yönetmelikler çerçevesinde konuya bakıldığında bu tür alanların doldurulması zaten uygun değildir görüşü hakimdir. İptali istenen idari işlem bu veriler ışığı altında dahi konu , sebep ve amaç yönünden hukuka aykırıdır. İptali gerekir.
5- ) Yukarıda arz edildiği üzere gerek ISKI ve gerekse Büyükşehir belediyesinin göl havzasının bir bölümü için yapmış oldukları tespitleri dogrudur. Her ne kadar bu raporlarda söz konusu parseller farklı imiş gibi ise de , baraj su havzası bir çanak gibi düşünüldüğünde bu tespitler , söz konusu iptalini istediğimiz meclis kararındaki araziler ile aynı özellikleri göstermektedir. Hepsi yuvarlak bir gölün kenar bölgeleridir. Bu tesbitler baraj su havzasının , yeşil alanın ve yabani hayatın tamamına şamildir.
ISKI raporuna söz konusu olan bölge (Büyükcekmece mezarligi, 19 mayis mahallesindeki parseller) Çakmaklı köyüne kadar ulaşır ve tüm bu bölge heyelan alanıdır. Yapılacak yeni dolgular bu bölgenin tümünü etkileyecektir.Hafiflemiş olan zemin yeniden ilave yüklerle yüklenmesi sonucu bölgedeki arazi yapısı tamamen değişecek ve yeni heyelanlara sebep olabilecektir. Bölgenin altı tamamen bir doğal su deposu seklindedir. İlave yükler yeraltı gollerini tetikleyecek ve belki de komsu bölgelerde yeni heyelanlara sebep olabilecektir.Bu bölge heyelanların en fazla olduğu yerdir. Bunun delili de Büyükçekmece belediyesine ait rehabilitasyon merkezinin 100-150 metre altındaki varyant tabir edilen su an atıl vaziyette olan aktarma ve yükseltme istasyonunun 5-6 yıl önce bir heyelan sonucu kaymasıdır. Yeni yapılacak dökümler bu istasyon ve civarına yapılacaktır.
Ayrıca moloz ve hafriyat ile doldurması planlanan parseller heyelan bölgesinin merkezinde bulunmaktadır. Örneğin halen o bölgede İSKİ’ye ait varyant aktarma istasyonu toprak kayması ve heyalan sebebi ile bir kaç sene önce tahliye edilmek zorunda kalmıştır ve bu bina heyelan nedeniyle halen yıkık bir şekilde halen orada mevcut olarak bulunmaktadır.
Bu sulak bölgenin büyükşehir cevre koruma müdürlüğü tarafından 08.03.2006 tarihinde gönderilen yazıda belirtildiği gibi zemine dokunmadan direk ağaçlandırılması ve koruma altına alınması hem bilimsel hem cevre sağlığı açısından daha akılcıdır. Üniversiteler ve çevre bilimcilerden konuyla ilgili görüş istenmelidir.
IV- YÜRÜTMENİN DURDURULMASI İSTEMİMİZ:
Söz konusu idari işlemin uygulanmaya başlanması halinde ( ki halen fiili olarak bu bölgeye harfiyat ve moloz dökülmektedir ) bu bölgenin doğal yapısı , ekolojik sistemi bozulacak , mevcut harfiyat ve molozlar adeta doğada bir kil etkisi yaratarak baraj su havzasının yeraltı suları ile beslenmesine engel olacak ve İstanbul’un en önemli yeşil alanlarından biri , göçmen kuşların konakladığı , yaban hayatının devam ettiği geniş bir alan baraj gölünün kuruması ile kuraklığa göz göre terk edilecektir.
Dolayısıyla bu idari işlem iptal edilmez ise Istanbul ve hatta Türkiye için telafisi olanaksız veya güç zararlar oluşacağı muhakkaktır. Hukuka aykırılık şartları yukarıda arz ettiğimiz deliller ışığında gerçekleşmiştir. İdari yargılama usulü kanunun ( İYUK ) 27. maddesinin aradığı şartlar açıkça gerçekleşmiştir. Yargılama süreci de uzun süreceğinden , sayın mahkemenizden ivedilikte bu konuda YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI VERİLMESİNİ talep ediyoruz.
HUKUKİ DELİLLER : İYUK , HUMK , 2872 sayılı çevre kanunu , TC Anayasası , Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu , Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşmalar 1979 Bern Sözleşmesi ,1971 Ramsar Sözleşmesi , 18/03/2004 tarih ve 25406 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan “ Hafriyat toprağı inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü yönetmeliği” , 5216 sayılı Büyükşehir belediyesi yasası ve sair mevzuat
SOMUT DELİLLER :
1- Federasyon tüzüğü ve yönetim kurulu kararı (EKLİDİR)
2- Istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınmış 18/07/2008 tarih, 1739 nolu Meclis kararı (EKLİDİR)
3- 25/11/2005 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Plaman ve İmar Daire Başkanlığı Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğünün resmi yazısı (EKLİDİR)
4- 25/11/2005 tarihli İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait Planlama ve İmar Daire Başkanlığı Zemin ve Deprem İnceleme Müdürlüğünün resmi yazısı (EKLİDİR)
5- 17/03/2006 tarihli Çevre Koruma ve Geliştirme Daire Başkanlığı Park ve Bahçeler Genel Müdürlüğünün yazısı (EKLİDİR)
6- Bölgenin çekilmiş fotoğrafları (EKLİDİR)
7- Keşfen bölgede jeofizik ve çevre mühendislerinden oluşan bilirkişi heyeti incelemesi
8- Hukuki mütalaalar
9- Vs her tür delil
SONUÇ VE İSTEM
Yukarıda açıklanan nedenlerle , sayın başkanlığınızca idari işlemin uygulanması halinde İYUK 27 uyarınca telafisi imkansız veya güç zararlar meydana geleceğinden öncelikle Istanbul Büyükşehir Belediye Meclisi tarafından alınmış 18/07/2008 tarih , 1739 nolu Meclis kararının yürütmeSİnin durdurulmasına karar verilmesini ,
Bahsi geçen idari kararın yukarıdaki deliller ışığında sebep , konu ve amaç yönlerinden hukuka aykırı olduğundan İPTAL edilmesini ,
Yargılama giderlerinin davalı idare üzerine bırakılmasını vekaleten saygılarımla arz ve talep ederim.08/08/2008
DAVACI
(HAYTAP ) HAYVAN HAKLARI FEDERASYONU
VEKİLİ
Av. Ahmet Kemal Şenpolat
-
Türkiye’nin en kapsamlı hayvan hakları kitabı Istanbul Barosu tarafından çıkarıldı -2008
Türkiye’nin en kapsamlı hayvan hakları kitabı çıkarıldı -2008
Türkiye’nin en kapsamlı hayvan hakları kitabı çıktı. ( 2008)
Hayvan Hakları İçin El Ele!
HAYTAP, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu ve İstanbul Veteriner Hekimler Odası’nın (İVHO) uzun zamandır yürüttüğü çalışmalar pek çok canımız için umut oldu. Hem hayvanseverlerin sokaktaki ve evdeki canları için verdikleri mücadelelerin yasal boyutunu sağlıklı bir şekilde yürütebilmelerini, hem kendi hem de hayvanların yasalar karşısındaki haklarını bilerek onları daha iyi şekilde koruyabilmelerini sağlayacak olan bu kitap önemli bir kılavuz olacaktır.İki yıl önce kurulan ve on avukat üyeden oluşan İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, İstanbul Veteriner Hekimler Odası (İVHO) ve Hayvan Hakları Federasayonu (HAYTAP) ile birlikte uzun süredir ortaklaşa bir çalışma yürütüyor. Amaçları 5199 sayılı Hayvan Hakları Koruma Kanunu’nu değiştirmek. Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat, sebebini şöyle açıklıyor:
Şimdiki haliyle bir hayvana işkence yapılmasını ya da öldürülmesini, dışarıya çöp atmak ya da kapalı alanda sigara içmek kabahatleriyle eşdeğer tutuyor. Yani bir hayvana zarar veren kişinin mahkemeye bile çıkmadan cüzi bir ücret ödemesi, cezasını çekmesine yetiyor.
Baro, İVHO ve HAYTAP yasanın Kabahatler Kanunu üstünden işlemesini değiştirmek için bir sürü dış yayın biriktirdi, Türkiye’deki hukuki vakaları analiz etti ve kulis yaptı. Yurtdışında hayvanlara eziyet edenlere verilen ceza örneklerinin, hayvan kaçakçılığı vakalarının, Bekir Coşkun ve Sait Faik gibi yazarların hayvan haklarına dikkat çeken yazılarının, Prof. Sevil Atasoy, Prof. İsmet Sungurbey gibi bilim insanlarının analizlerinin yer aldığı bir kitap yayınladılar: Hayvan Haklarına Hukuki Yaklaşım. Kulis faaliyetinin bir parçası olarak bu kitabı Başbakanlık, Adalet Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, Yargıtay üyeleri, gazeteciler, hakimler ve savcılara gönderdiler. Fakat daha önce Türkiye’de hayvan haklarıyla ilgili bu kadar kapsamlı hukuki bir çalışma hazırlanmadığı için kitap büyük ilgi gördü.
Komisyon başkanı Av.Şenpolat hayvanlardan özür diliyor
Gücümüz, sokaktaki kedinin gözüne asit dökülmesine yetiyor.Gücümüz, sokaktaki gariban köpeği belediyeye zehirlenmesi için şikayete yetiyor.
Gücümüz, sadece görevini yapmak olan eşeğin gözünü oymaya yetiyor.
Çünkü o gücü kullanmadığımız sürece kendimizi aciz, kudretsiz ve bu toplumda ciddiye alınmayan, aşağılık kompleksi içinde olduğumuzu hissediyoruz. Onlar ise bizden hálá belki de umutsuz bir şekilde mevcut 5199 sayılı yasaya isyan etmemizi bekliyor. Bu yasaya isyan için Ankara’da olmamızı bekliyorlar.
Onlar adına konuşalım, barınaklardaki dramlarına son verelim diye.
Sevgili canlar, bir hukukçu olarak hepinizden özür diliyorum. Hepinize yetişemediğimiz için değil, kurtaramadığımız için de değil, can çekişmelerinizi hálá engelleyemediğimiz için de değil.
Sadece hálá hiçbir makamı, hiçbir yetkiliyi, hiç kimseyi ikna edemediğimizden.
Özür diliyorum....özür diliyorum..özür diliyorum...
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9287126.asp?yazarid=90
BU KİTAPTAN TEMİN ETMEK İSTEYENLER ISTANBUL BAROSU İLE TEMASA GEÇEBİLİRLER -
Hayvan Hakları için Güçbirliği
Hayvan Hakları için Güçbirliği
Hayvan hakları savunucularını buluşturan Hayvan Hakları Aktif Güç Birliği Platformu (HAYTAP) yakında federasyon olacak. Amaç, güçlü bir örgütlenmeyle hayvanlar için daha kalıcı mücadeleler verebilmek.. Geçtiğimiz haftalarda Antalya’da yüzlerce köpeğin katledildiği haberi, hayvanseverleri çok etkiledi. Bu ne ilk ne de son katliamdı belki, ama diğerlerinden bir farkı vardı. Türkiye’nin dört bir yanında yapılan itlafların birçoğu hiç duyulmazken, birçoğu da hemen örtbas ediliyor, suçlular cezasız kalıyordu. Ancak bu kez hayvan korumacıları tek yürek oldu ve bu katliam, Türkiye çapında 18 ilde eş zamanlı olarak protesto edildi. Olay bu kadar büyüyünce de resmi makamlar alarma geçti ve suçluların bir an önce tespit edilip cezalandırılması için yasal işlem başlatıldı. Olayın bu kadar geniş kitlelerce duyulup harekete geçilmesini sağlayan ise hayvan korumacıların birlikte hareket etmesi oldu. Birçok sivil toplum kuruluşunu ve hayvan dostlarını çatısı altında bulunduran HAYTAP, federasyonlaşma yolunda ilerliyor.HAYTAP kurucularından Ahmet Kemal Şenpolat; Cılız seslerle, küçük küçük derneklerle bir yere varmak mümkün değil. Ciddi ve güçlü bir örgüt kurup, öyle mücadele etmek gerekli, diyor ve devam ediyor: Devamlı bir katliam haberiyle karşı karşıyayız ve devletin karşısında bir fren mekanizması yok. Bu fren mekanizması olmadığı sürece de bunlar son hızla gidiyorlar, istediklerini yapıyorlar.
Halbuki bizim STK olarak devlete doğruyu göstermemiz lazım. Bu nedenlerle bir an önce tüzel kişiliğe sahip, Türkiye çapında örgütlenmiş bir federasyon kuracağız. Anadolu’da tek başına mücadele eden birçok kişi var. Onlar da bu çatı altına girdikleri zaman kendilerini yalnız hissetmeyecek. Bir belediye başkanı, vali ya da tarım il müdürüyle konuştukları zaman arkalarında o büyük sivil toplum örgütünün gücünü hissedecekler. Şenpolat, HAYTAP’ın, TEMA, AKUT ya da PETA gibi güçlü bir örgüt olmasını istediklerini de söylüyor: ’Hayvanlar katlediliyor,’ dediğimizde kimse burun bükmesin. ’Bunlar ciddi bir örgüt,’ demeli insanlar. ’Bunun içinde bilimsel olarak çalışan veterinerler, avukatlar, eğitimciler var, bir çok dernek buna destek veriyor,’ diye düşünmeliler. Sivil toplum kuruluşunun amacı nedir? Devlet mekanizmaları raydan çıktığı zaman, onlara görevlerini hatırlatmak, onları denetlemek. Bunu da resmi bir sıfat adı altında, yıpranmamış temiz bir isim adı altında, bir federasyon olarak yaptığınızda, bir denetim mekanizması altında olduğu hissedilecek.
Gruptakiler , HAYTAP’la beraber hayvan hakları mücadelesinde yeni bir dönem başlayacağı görüşünde: Yasa çıkmasına rağmen hayvanlara uygulanan vahşet artarak devam diyor. Bu insanlık dışı muameleye karşı savaş verenler de fazla. Bu mücadeleler yurt çapında örgütlü bir güç birliğine dönüşmediği için, yapılanlar sadece günü kurtarmaya yönelik umutsuz çabalar olarak kalıyor. Devlet katında, kurumlar nezdinde ve toplum önünde hukuksal temele oturmuş tüzel kişiliği olan ve bütün Türkiye’yi kucaklayacak bir oluşum ihtiyacını hissetmeye başladık. Yasanın eksikliklerinin giderilmesi ve uygulanması için çeşitli çalışmalar yapmak üzere HAYTAP iletişim aği içinde bulunan derneklerle birlikte federasyon olma kararı aldık ve çalışmalara başladık. Çok kısa sürede bunu gerçekleştireceğiz. Giresun’dan Diyarbakır’a, Adana’dan Antalya’ya kadar pek çok şehirdeki derneğin kurucu olarak bu federasyona katılacaklarını söyleyen Haytap, bu oluşuma katılmak veya destek vermek isteyenleri davet ediyor: www.haytap.org sitesinden ulaşabilirler.
GÖREV DAĞILIMI YAPILDIHaytap kendi içlerinde kapsamlı bir görev dağılımı yaptıklarını söylüyor: Pet shop’lar, deneyler, hayvanat bahçeleri, barınaklar, basın konuları, disiplin kurulu gibi farklı konu başlıklarında sorumlulukları paylaştık. Ağrı’dan Bingöl’e kadar pek çok üyemiz var. Hem resmi kurumların hem de sivil toplum kuruluşlarının hayvanların da yaşam hakkı olduğunu kabul edip, 5199 sayılı kanunun gereklerini yerine getirmelerini istiyoruz. Hiçbir zaman tek başına bir ses getiremeyen derneklerin, birlik olduğunda sesinin daha gür çıkacağına inanıyoruz.
SABAH 29 HAZİRAN 2008
http://arsiv.sabah.com.tr/2008/06/28/ct/haber,072A2409654A43C5B7113D933A5C0E76.html
-
Almanya’da Kedi Katiline 7 ay hapis
Almanya’da Kedi Katiline 7 ay hapis
Hürriyet gazetesi Haytap’ta yayınlanan haberimizi bir gün sonra 26/04/2008 tarihinde hemen sayfalarına aldı.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8791416.asp?m=1
Aynı haberin Haytap web sitesinde yayınlanan karar metni için lütfen buraya tıklayın. -
BÖLÜM 1 : Hayvana Eziyet- Çocuk İstismarı İlişkisi
BÖLÜM 1 : Hayvana Eziyet- Çocuk İstismarı İlişkisi
Hürriyet Gazetesinden üç gün süren nefis bir yazı dizisi : Hayvana eziyet-çocuk istismarı ilişkisi:Deviney, Dickert ve Lockwood, çocuk istismarının görüldüğü 57 aileyi inceleyen çalışmalarıyla dünyada ilk kez, çocuk istismarı ile hayvana kötü davranış arasında bir ilişki olduğunu kanıtladılar. Bu ailelerin yüzde 88’inde çocuğun yanı sıra bir hayvan da istismar edilmiş ve her dört hayvandan üçü, çocuğu disipline etmek ve gözdağı vermek için yaralanmış ya da öldürülmüştü. Hayvana şiddet gösteren ebeveyn, çocuğa da şiddet göstermişti ve bu kişi, genellikle babaydı. Kalan her dört hayvandan birini yaralayan ya da öldüren, istismar edilen çocuğun kendisiydi ve acısı ile aczini hayvanlara yansıtmaktaydı.Hayvana eziyet-aile içi şiddet ilişkisi: İzleyen yıllarda, hayvana kötü davranışla aile içi şiddet arasında ilişki kuran pek çok çalışma yayınlandı. Örneğin Yale Üniversitesi’nden antropolog David Levinson, farklı kültürlerde aile içi şiddeti inceleyen ünlü kitabında, hayvanlara kötü davranan toplumlardaki kadınların, eşleri tarafından daha fazla şiddete maruz kaldığını ve öldürülme riski taşıdıklarını kanıtladı.
Batı’da, hayvan sevgisi dersi kondu: 2000’lere gelindiğinde, ’Hayvana şiddet olan yerde, insana şiddet vardır’ noktasına varıldı ve suçla mücadelenin ilk basamağının, hayvanlara yönelik ihmal, istismar ve her türlü şiddetin durdurulması olduğunda karar kılındı. Avrupa ve Amerika’nın birçok ilkokuluna, hayvan haklarını işleyen, hayvan sevgisini geliştiren dersler konmasının nedeni budur.Köpek bakan, suç işlemedi: 1981’de rahibe Pauline ile Washington Eyalet Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Dr. Leo Bustad’ın, ’Her máhkuma bir köpek’ sloganıyla başlattıkları rehabilitasyon programı çerçevesinde, tahliyelerine 2 yıl kalmış 700 máhkuma, bakımından sorumlu olmak ve özürlülere yardımcı olacak şekilde eğitmek üzere sahipsiz birer yavru köpek verildi.
Aradan geçen 20 yıl içinde bu máhkumlardan hiçbirinin yeniden suç işlememesi, insanın, gerçek bir insan olması için hayvanla arasındaki ilişkinin ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Köpek eğitim programlarının uygulandığı cezaevlerinden tahliye olan máhkumlar, köpek eğitimcilerinin ya da veterinerlerin yanına yardımcı teknisyen olarak yerleştiriliyor.Ünlü seri katillerin çoğu çocukken hayvan düşmanıydıSON 30 yılda psikoloji, sosyoloji ve kriminoloji alanında yayınlanan kitap ve bilimsel makaleler de, ’hayvana eziyet eden insana da eziyet eder’ öngörüsünün doğruluğunu kanıtlıyor. Bu kitaplarda, bugüne kadar bilinen seri katillerin hemen hepsinin, küçükken hayvanlara işkence ettiği hatta öldürdüğü yer alıyor. İşte bunlara örnekler:15 yaşındaki Kobe canavarı Sakakibara, 11 yaşındaki Jun Hase’nin başını gövdesinden ayırmadan önce, kedi başı kesmiş, güvercinleri boğmuştu.Dede, nine, anne ve karısını öldüren Edward Kemperer, çocukluğunda kedileri ufak parçalara ayırırdı.Theodore Robert Bundy, dedesinin hayvanlara kötü davranışlarını seyrederek büyüdü. Daha sonra 32 kadını öldürdü.Kaç kişiyi öldürdüğünün hesabı bile bilinmeyen ana katili Henry Lee Lucas, hayvanları da öldürür, onların cansız bedeniyle ilişkiye girerdi.Vincente Verzini 1867-1871 arasında bir İtalyan kasabasında 12 kadını öldürdü. Kariyerinin ilk becerilerini, kedileri boğarak elde etmişti. Düsseldorf Vampiri Peter Kürten, 1900’lerin ilk yıllarında her yaştan ve cinsten 50 kişiyi içeren cinayet listesine başlamadan çok önce köpeklere, koyunlara işkence eden, ırzına geçen ve öldüren biri olarak tanınırdı. 19 yaşına varmadan 5 çocuğu öldüren Christine Falling’in çocukluğu kedi cinayetleri ile dolu. Luke Woodham annesini ve iki küçük kızı bıçaklayarak öldürdü. Daha önce kendi köpeğini yakmıştı. David Berkowitz, bir yılda uzun siyah saçlı 6 kadını avladı. Kadınlar korkudan saçlarını sarıya boyadılar. Daha önce komşusunun köpeğini vurmuş, annesinin papağanını zehirlemişti. Richard William Leonard iki eşini öldürdü. Kurbağaları ezmek ve otomobillerin motoruna kedi bağlamak gibi huyları vardı. Jeffrey Dahmer, 17 genç erkeği öldürdü, tecavüz etti, iç organlarını çıkarttı ve yedi. Çocukken çok sayıda kediye otopsi uyguladığı biliniyor. Boston canavarı Albert De Salvo, kedi ile köpeği aynı kafese koyar, aç bırakır, birbirini öldürüp yemelerini seyrederdi. Daha sonra 13 kadını boğdu.
ACI AMA GERÇEK
BİNGÖL’ün Yedisu ilçesinde serinlemek için suya giren bir ayı, taş ve sopalarla dövülerek öldürüldü. Bu insanlığımızdan utandığımız anlardan biriydi. Maalesef, yürürlükteki 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’na göre, ’herhangi bir hayvanı vahşice öldürmenin, asmanın, kesmenin, gözünü oymanın, tecavüz etmenin ya da yakmanın cezası’, kapalı alanda sigara içmeye eşdeğer... Kuyruklarını kesmek, taş atmak, sopayla dövmek, aç bırakarak dövüştürmek, üstüne asit dökmek, yakmak da hayvanlara karşı işlenen suçlardan. Bu eylemlerin adını bile duymak çoğumuzu ürpertiyor. Oysa daha da ürpertici bir şey var. Araştırmalar, hayvanlara vahşice davrananların, insanlara da aynı şekilde davrandığını gösteriyor...
VEJETARYAN OLMAYIN AMA.. Dünyadaki birçok seri katilin geçmişi, hayvan ölüsüyle dolu. Uzmanlar, hayvanlara hunharca davranan çocuklara özellikle dikkat edilmesi gerektiğini söylüyor. Tabii ki, bunların hepsi potansiyel katiller değil. Ancak ABD ve Avrupa’da okul arkadaşlarını, ailelerini öldüren gençler, hayvanlara kötü davrandıkları aileleri ve öğretmenlerince bilinen gençler. Tabii bir de hayvanların etinden, sütünden yararlanmamız var. Hayvan hakları, hepimizin vejeteryen olmasını gerektirmiyor. Ancak besi hayvanı olarak yetiştirilen küçük ve büyük baş hayvanların da hakları var. Onlar tıkış tıkış kümeslerde, pis ahırlarda yaşamamalı. Kürk için hayvan öldürmek ise işin bir başka yanı. Bir manto için onlarca kedi yavrusu kürkü kullanmayı, ’insanın ısınma gereksinimi’ne dayandırmak, günümüzde hiç de olası değil. Ama Çin’de ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, yılda 2 milyon kedi ve köpeğin kürkü, inanılmaz işkenceler çektirilerek canlı canlı sırtlarından alınıyor.
Sevil Atasoy
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7897819&tarih=2007-12-20
Bölüm 2 ve 3 ü de web sayfamızdan takip edebilirsiniz
-
BÖLÜM 3 : Hayvana Acımayan İnsana Hiç Acımaz - (2007) Istanbul Barosu - Haytap Ortak Paneli
BÖLÜM 3 : Hayvana Acımayan İnsana Hiç Acımaz
Adli Tıp uzmanı Prof. Sevil Atasoy, ’hayvana eziyet-insana eziyet’ ilişkisinin bilimsel olarak da kanıtlandığını söylüyor. Araştırmalar, çocuk istismarında bulunan ailelerin tam yüzde 88’inin, hayvanlara da eziyet ettiğini, hatta öldürdüğünü ortaya koyuyor. Bu yüzden Avrupa ve ABD’de birçok ilkokulda, ’hayvan sevgisi dersi’ bulunuyor.
PROF. Dr. Sevil Atasoy, Hürriyet Gazetesi yazarı, İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Suç Önleme ve Denetleme Stratejileri Merkezi Başkanı. Türkiye’de hayvan hakları konusunda önemli adımlar atıldığını, ancak yine de çağın gerisinde olduğunu söylüyor. Prof. Atasoy, hayvanlara şiddet uygulama ve suçla ilgili şunları anlattı:
Yılda 2 milyon kedi ve köpek öldürülüyor Hayvanlara sadece potansiyel ’seri katiller’ işkence yapmıyor. Aslında ticari amaçlı hayvan katliamı, çok daha korkunç boyutlarda. Sadece Çin ve Güneydoğu Asya’da yılda 2 milyon kedi ve köpek, ’boğazları sıkılarak, suyla boğularak ya da telle boyunları sıkılarak’ öldürülüyor. Kürkleri, daha hayvanlar can çekişirken yüzülüyor.HAYVANLARA kötü davranan sadece suça eğilimi olanlar ya da seri katiller mi? Kürkünden yararlanmak için onları avlayanları gözardı edebilir miyiz? Sütün, yumurtanın soframıza gelirken hangi hayvana ne kadar acı çektirildiğini düşünmüyoruz bile. Oysa, kedi de köpek de vizon da tavuk da aynı haklara sahip olmalı. Hepsine aynı gözle bakılmalı. ABD’nin North Carolina Üniversitesi’nde Felsefe profesörü olan ’Kafesler Boşalsın’ adlı kitabın yazarı Tom Regan da, tam buna, şu sözlerle dikkat çekiyor: Bir fokun ya da kunduzun gözlerinin ardında biri var, tıpkı bir kedinin ya da köpeğin gözlerinin ardında biri olduğu gibi...
BU HAKKI KİM VERDİ Regan, hayvan haklarına, ticari açıdan, şöyle bakıyor: Ticari hayvan yetiştiriciliği, yaşam haklarının ihlali de dahil olmak üzere, çiftlik hayvanlarının haklarını ihlal etmeksizin var olamaz. Daha da önemlisi, ticari hayvan yetiştiriciliği, hayvanların saygın muamele görme hakkını ihlal eder. İnsanlara fayda sağladığını farz etsek bile, bu gerekçeyle hayvanların bedenlerine zarar vermek, özgürlüklerini kısıtlamak ya da onların canını almak bizi asla haklı kılamaz..BİR MANTOYA 20 KEDİ Tom Regan, ticari amaçla hayvanlara yapılan korkunç işkenceleri anlatmaya şöyle devam ediyor: Çin’de ve Güneydoğu Asya ülkelerinde, yılda iki milyon kedi ve köpeğin kürkü sırtlarından alınıyor. Bu kürkler Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’ya ihraç ediliyor. Uzun manto yapmak için 20’den fazla kedi ya da 12 köpeğin kürkü gerekiyor. Kürkün, kedi ya da köpek yavrularından elde edilmesi durumunda bu sayı artıyor. Hayvanların öldürülme yöntemleri de dehşet verici. Kediler, kimi durumlarda sahipleri tarafından boğazları sıkılarak öldürülüyorlar. Diğer bir yöntem asarak öldürmek veya bir yere asıp boğazlarına zorla su akıtarak boğmak. Köpekler, çaresizce kendilerini kurtarmak için mücadele ederken boğazlarını kesecek şekilde bir telle boyunlarından asılıyorlar ya da havada asılıyken bedenlerine keskin bir bıçak saplanıp kanları akıtılarak öldürülüyorlar. Deri yüzme işi çabucak, kimi zaman hayvanın ölmesi beklenmeden yapılıyor.
Hayvana eziyetin cezası artıyorTBMM’nin 2008’deki ilk gündem maddelerinden biri olan Temel Ceza Yasalarına Uyum Tasarısı’yla, hayvanlara eziyetin cezası artırılıyor. Zarar gören her hayvan için ayrı ayrı uygulanacak bazı cezalar şöyle:Hasta ve gebelik süresinin üçte ikisini tamamlamış gebe ve yeni ana hayvanı çalıştıranlar, hayvanlarla cinsel ilişkide bulunanlar, sağlık nedenleri dışında hayvana zorla yem yediren, acı ve ıstırap veren yiyecekler, alkol, içki, sigara ve uyuşturucu kullandıranlara 300 YTL.Ev hayvanını kısırlaştırmayanlara 300, hayvanını eğitmeyen, hayvan kaynaklı çevre kirliliğini önlemeyen sahiplerine 60, ev hayvanını sokağa terk edenlere 200 YTL.Ev ve süs hayvanının kuyruk ve kulağını kesen, ses tellerini alan, tırnak ve dişlerini sökenlere 2 bin 500 YTL.Hayvanlara kasıtlı kötü davranan, acımasız, zalimce işlemler yapan, döven, aç ve susuz bırakan, aşırı soğuğa ve sıcağa maruz bırakan, bakımlarını ihmal eden, fiziksel ve psikolojik acı çektiren, gücünü aşan fiillere zorlayanlara 300 YTL.Bir hayvana çarpıp, en yakın tedavi ünitesine götürmeyen sürücüye 300 YTL. Kesim hayvanları ve izinli av hayvanları dışındakileri kesip piyasaya sürenlere, Pitbull, Terrier, Japanese Tosa gibi tehlikeli hayvan türleri üreten, sahiplendirilmesini, ülkeye girişini, satışını ve reklamını yapan, takas eden, sergileyen veya hediye edenlere 3 bin YTL.Bir yumurtanın çıkışı tam 34 saatlik acıYALÇIN Ergündoğan, Birgün Gazetesi’ndeki ’Dünya Yalnız Bizim Değil’ sayfasının editörü. Doğa ve hayvan haklarına ilişkin yazan Ergündoğan, ticari hayvan yetiştiriciliğine ait şu ürpertici saptamalarda bulunuyor: En büyük sömürü, insan gıdası olarak sanayide üretilen, yaşamaya zorlanan hayvanlara karşı yapılıyor. Sınai çiftliklerde yetiştirilen hayvanlar arasında en kötü muameleye maruz kalan hayvanlar ise yumurta tavukları. Sınai bir çiftlikten gelen her bir yumurtanın ardında 34 saatlik bir acı yatıyor.KENDİ BACAĞINI KOPARMAK Ergündoğan, tavuklara yapılan işkenceyi anlatmaya şöyle devam ediyor: Her tavuk, başka beş tavukla birlikte, bir çekmece genişliğinde bir kafeste yaşıyor. Kafesler birkaç kat oluşturacak şekilde üst üste diziliyor ve üstteki tavukların pisliği alt kafeslerdekilerin üzerinde düşüyor. Hiç hareket edemeyen ve sürekli yumurtlamaya zorlanan tavuklar aşırı ölçüde kalsiyum kaybettikleri için sakatlanıyor ve osteoporoza yakalanıyor. Bazılarının tırnakları tele takılıyor, zamanla tırnaktaki et telin etrafını kaplıyor. Kafes kenarındaki yem kabına ulaşamayan bu kuşlar açlıktan ölüyor. İnsanların güzel olmak için kürke ihtiyacı yok ama yine de kürk tüketimi için yetiştirilen ya da avlanan hayvanların durumu çok vahim. Kürkleri için avlanan hayvanlar tuzaklara yakalandıklarında o kadar acı çekiyor ki, kendi bacaklarını kopararak kaçmaya çalışıyorlar.
Düpedüz işkence ama yasaya göre ’kabahat’ !İSTANBUL Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı ve HAYTAP’ın Hukuk Danışmanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat da, Türkiye’de hayvanların ’yasal haklarının yetersizliği’ni, şu çarpıcı bilgilerle ortaya koyuyor: 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası’nda hayvanlara gösterilebilecek en ağır işkencelerin ’kabahat’ olarak tanımlanması, 21. yüzyıl Türkiye’sine yakışmıyor. Kapalı bir yerde sigara içmek, sokakta nara atmak hayvana işkenceyle bir görülüyor.
AVRUPA’DA TUTUKLANIR Şenpolat, sözlerini şöyle sürdürüyor:Oysa Avrupa’da, hayvanının kuyruğunu kesen bile, ’Hayvana bunu yapan yarın insana da yapar’ gerekçesiyle tutuklanıyor. Bu nedenle yasa değişikliği teklifimizin bir an önce hayata geçirilmesi şart. Maalesef dünyanın her tarafında vahşet örneklerine rastlanıyor. Kuduz vakaları nedeniyle toplu itlafa karşı ise, sokak köpekleri aşılanmalı. Hayvanlara yapılacak kuduz aşısının maliyeti sadece 1 YTL.
2007- Istanbul Barosu - Haytap Ortak Panel
BU PANELLE İLGİLİ TÜM KONUŞMALARI DETAYLI OLARAK OKUMAK İSTİYORSANIZ -
BÖLÜM 2 : Dikkatli Takip Et Çocukken Yakala
BÖLÜM 2 : Dikkatli Takip Et Çocukken Yakala
Son 20 yılda yapılan araştırmalar, hayvana şiddet olan yerde insana şiddet olduğunu kanıtlamış. ABD’nin en küçük katillerinden Andrew Gloden ile Mitchell Johnson’un da, köpek öldürerek ’eğlendikleri!’ saptanmış. Kriminalistik uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy da, Bu erken uyarının farkına varılmamasının korkunç sonucu, herkese ders olmalı diyor.
HAYVANLARA kötü davranan her çocuğa potansiyel katil gözüyle bakmak doğru değil tabii. Ancak başta ABD , yurt dışında yapılan araştırmaları da dikkate almak gerekli. Özellikle seri katillerin hayvanlara işkence yaptığı, öldürdüğü araştırmaların ortak sonucu. Kriminalistik uzmanı Prof. Dr. Sevil Atasoy, erken uyarının ne kadar gerekli olduğuna şöyle dikkat çekiyor:
İŞTE İKİ ’KÜÇÜK’ ÖRNEKPsikiyatri uzmanları, hayvanlara fena muameleyi, davranış bozukluğu tanısında kriter olarak kabul ediyor. Hayvanlara kötü davranan her çocuğun, ileri yaşlarda şiddet içerikli suçlar işleyeceğini öngörmek elbette yanlış olur. Ancak bu çocuklardan her birinin, hele hayvanlara işkence eden ve öldürenlerin mutlaka ciddiye alınması gerekir. 11 yaşındaki Andrew Golden ile 13 yaşındaki Mitchell Johnson, bu konuda en çarpıcı örneklerden. Bu iki çocuk, 24 Mart 1998’de Arkansas’taki okullarında dört öğrenci ve bir öğretmeni öldürdüler. İkisinin de, katliam öncesinde köpeklere işkence ve öldürmek gibi davranış bozuklukları sergilediği okul yönetimi ve ailelerince bilindiği halde, bu erken uyarının farkına varılmamış olmasının yol açtığı sonuç herkese ders olmalıdır.ERKEN UYARI, SUÇU ÖNLER1998’de Amerikan Kongresi’ne hitap eden FBI özel ajanı Allan Brantley’in, Mahkumları inceledik, genellikle hayvan sevgisinden yoksun olduklarını gördük. Bize göre hayvana yönelik şiddet insana yönelik şiddete yol açıyor. Suçun önlenmesinde bu durumun gözönünde tutulması gerekir sözlerine dikkat çeken Prof. Atasoy, sözlerini şöyle sürdürüyor: FBI’ın cezaevlerinde gözlemlediği bu gerçek, 20 yıl öncesinde başlayan ve sonuçları hep birbirini destekleyen onlarca bilimsel araştırmayla örtüşür. Kısacası hayvana şiddet olan yerde, insana şiddet olduğu defalarca kanıtlanmış olduğuna göre, hayvana fena muamele, mutlaka bir erken uyarı işareti olarak değerlendirilmeli. Suçla mücadelenin ilk basamaklarından biri, hayvanlara yönelik ihmal, istismar ve şiddetin durdurulması olmalıdır. Hayvanların mağdur, tanık ya da fail olduğu suçlarda ise olay yeri incelemesi ve delil toplanması büyük önem taşır. Yüzyılımızın suçla mücadele açısından en önemli aracı DNA analizleridir. Bu alanda da hayvanların bıraktığı delillerin DNA analizleri işe yarıyor. Bu delillerden yararlanılabilmesi için başlıca üç unsura gereksinim var: Özel eğitimli veterinerler, özel eğitimli olay yeri inceleme uzmanları ve hayvan DNA’sı çalışacak şekilde uzmanlaşmış laboratuarlar. Ülkemizde bu eksikliklerin hızla giderilmesi gerekiyor.
ADLİ TIP VETERİNERİ OLMALIProf. Atasoy, bu konuda adli tıp uzmanlığının önemini de şöyle anlatıyor: İnsan ölümünün orijininin, yani intihar, kaza ya da cinayet olup olmadığının belirlenmesinde, ihmal ve istismarın saptanmasında adli tıp uzmanlarının önemi ne ise hayvanlarla ilgili konularda veterinerler, benzeri önem taşır. Türkiye genelinde, tüm veterinerlerin bu yönde eğitilmesi gerekir. Olay yerlerinden delil toplayan profesyonellerin de hayvanların mağdur, tanık ya fail olup olmadıklarının kanıtlanmasında kullanılacak verileri anlayacak biçimde eğitilmeleri şarttır. Hatta sadece onların değil, hayvan hakları konusunda gayret gösteren tüm vatandaşlarımızın delillerin kaybolmaması için duyarlılığının sağlanması gerekir. Ülkemizde, kundaklama, ırza geçme, adam öldürme gibi suçları işleyenlerin hayvanlara davranışını inceleyen bir tez ya da bilimsel araştırmanın yapıldığına rastlamadım. Ne yazık ki, bundan bir kaç yıl önce gerçekleştirdiğimiz ve Türkiye cezaevlerindeki hükümlüleri incelediğimiz araştırmanın anket formuna, mahkumların hayvanlara bakış açısını ölçen sorular eklemeyi akıl edememişiz.
Umarım suçla mücadele alanında çalışan akademisyenlerle hayvan haklarını korumak için uğraş verenler bu konuda işbirliği yapar, ülkemizdeki duruma yakın gelecekte açıklık getirirler.Hayvan hakları korunmalıGEÇTİĞİMİZ yıl yaşamını yitiren Türk hukukunun önemli ismi Prof. Dr. İsmet Sungurbey, hayvan haklarıyla ilgili ilk hareketi başlattı. Sabahın kör vaktinde sokak sokak dolaşıp, kedileri besleyen Prof. Sungurbey, ’Hayvan Hakları’ adlı kitabında, şunları yazmıştı: Hayvan hakları yasası geçmeden, Türkiye, AB ülkeleri arasında yerini alamaz. İnsan hakları korunsun, hayvan hakları köşede dursun demek, hayvanlar katledilsin demektir. Türkiye’de milyonlarca hayvansever var. Hayvanları çocukları gibi seven bu insanlar, katledilişlerini görüyorlar. Sokaklarda hayvan cesetleri görmek, insanın ruh sağlığını bozar. Sürekli stres altında yaşamak da insanın ruh sağlığını tehdit eder. İnsan haklarının en önemli şıkkı, ruh sağlıklarının koruma altına alınması. Hayvan hakları olmadan insan haklarının korunmasından söz edemeyiz.
21 12 2007
HÜRRİYETBU PANELLE İLGİLİ TÜM KONUŞMALARI DETAYLI OLARAK OKUMAK İSTİYORSANIZ
-
Hayvan Hakları Konusundaki llk Geniş Kapsamlı Panel -2007
Hayvan Hakları Konusundaki llk Geniş Kapsamlı Panel -2007
( HAYTAP ) ve İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu tarafından 20 Ekim Cumartesi 2007 günü düzenlenen hayvan hakları bilimsel paneli basında ...Türkiye’deki hayvan hakları sorunu, hukuk, medya ve psikiyatri yönleriyle masaya yatırıldı.
Tüm hayvanseverler tek çatıda birleşsin !23 Ekim 2007Özden ATİK/İSTANBUL Türkiye’deki hayvan hakları sorunu, hukuk, medya ve psikiyatri yönleriyle masaya yatırıldı.Hayvan Hakları Aktif Güç Birliği Platformu (HAYTAP) ve İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu’nun ortak girişimiyle Orhan Apaydın Konferans Salonu’nda düzenlenen panelde hayvansever derneklerinin tek çatı altında birleşip, etkin bir güç oluşturması istendi. Panelde konuşmacılar özetle şunları söylediler:Çocuğun hayvana davranışı uyarıdır
Prof. Dr. Sevil Atasoy (Adli tıp uzmanı): FBI ajanı Allan Brantley, 30 yıllık deneyimini Mahkûmları inceledik. Büyük bir bölümünün hayvan sevgisinin olmadığını gördük sözleriyle özetliyor. Çocuğun hayvana davranışı geleceğin seri katillerini ele verebilir. Çocuğun hayvana davranışı bir erken uyarı sistemidir.Hayvanlar dinler arası ortak değer
Prof. Dr. Özcan Köknel (Psikiyatr): Bilimin doğmasında havyanlar üzerinde yapılan deneyler önemli rol oynar. Birçok kuram o deneylerden çıkmıştır, bir aydınlanma dönemidir. Hayvanlar dinler arasında bile ortak değerler oluşturmuştur. Kedi bereketin, ay tanrısının simgesi olmuş. Kıyamet günü dirileceğine inanılmış. Güvercin barışın simgesi olmuş.Hayvana işkence rant kapısı olduAhmet Kemal Şenpolat (Avukat, HAYTAP Hukuk Danışmanı): 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası suçu değil kabahatları içeriyor. Bir sarhoşun nara attığında ödeyeceği para cezasıyla hayvana şiddet uygulayan kişiye verilecek ceza aynı. Parayı ver şiddete devam et. Para cezası artık devlet için ciddi bir gelir kaynağı, rant kapısı oldu.
Gücümüzü oya dönüştürmeliyizDoğaner Gönen (Hürriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü): Artık ah vah dönemi bitmeli. Maalesef siyaset insanlığı değil, oy veren insanı gözetiyor. Siyasetten anlayış bekleme yerine, güç olup yaptırtma aşamasına geçilmeli. Hayvana işkence eden, hem işkencenin hem de toplumda yarattığı travmaların bedelini gerekirse hapisle ödemeli. Kamu vicdanı rahatlamalı.Kürk giyen kadını hiç anlamıyorumLeman Sam (Sanatçı): Anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bu kadın milleti kendi kıllarından kurtulmak için dünyanın parasını harcar, sonra da gider kıla bürünür. Yani kürk giyer. Evini tik ağacından eşyayla donatır, şömine önündeki ayı postunun üzerinde sevişir. Sonra da insanım diye ortalıkta dolaşır. Ben bunu anlayamıyorum. -
Alemin Kralı Dizisinde Haytap Kürk Gerçeği Afişleri
Alemin Kralı Dizisinde Haytap Kürk Gerçeği Afişleri
Çarpıcı HAYTAP afişlerimiz yine ekranda. ATV’de prime time’da yayınlanan Alemin Kralı dizisinde ‘Haytap’ın Kürk Gerçeği’ afişleri program formatı ve senaryoya dahil edilerek iki dakika boyunca işlendi.
Prime time’da yayınlanan dizinin bu bölümünün kalıcı olması açısından bizler de www.haytap.tv adresine aldık.
Toplumda duyarlılık ve farkındalık yaratmak açısından çok önemli olduğunu düşündüğümüz bu çalışmaların devamı da gelecektir. Dizi yapımcılarına ve oyuncularına desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
İlgili bölümü HAYTAP TV’den izlemek için lütfen buraya tıklayınız.