Bir finonun ayağı incindiğinde

Yıl 1935,
İstabul Beşiktaş, mevsimlerden yaz...


Haftanın hangi günü olduğunu hatırlamıyorum ama öğleden sonraydı. Ben, annem, sevgili komşumuz Rayika Hanım, benden bir yaş büyük ablam ve çok sevdiğimiz köpeğimiz fino, Beşiktaş’tan  Dolmabahçe sahiline doğru gezinti yapmak için yola çıktık. O tarihlerde ben 6, ablam 7 yaşlarında kadardık.  Akaretleri geçip Dolmabahçe’nin sağlı-sollu çınar ağaçlarıyla bezenip- gölgelendirilmiş yolundaki gezintimizi, deniz tarafındaki kaldırımdan devam ettirmek üzere karşıya geçtik. Ablam ve ben annemle Rayika Teyzenin bir kaç adım önünde köpeğimiz finoyla oynaşarak  neşeyle yürüyorduk. Sarayın mermerden işlenmiş o muhteşem motifli dantel kapısı nihayet görünmüştü. Yürüdüğümüz kaldırım, giriş kapısının bulunduğu ara yolun karşısında devam etmek üzere bitiyordu ki,  o sırada Dolmabahçe Sarayının kapısı açıldı. Dışarıya, burnunu Beşiktaş’a doğru çevirmiş siyah renkte bir otomobilin çıktığını gördük. Siyah Otomobili görmemizle paaatt....... diye bir ses, köpeğimiz fino’nun acı acı bağırışı ve  Otomobilin fren sesini  duymamız bir oldu. Hayvancık otomobilin önüne atlamıştı. Siyah Otomobilin şöför mahallindeki kapısı açılırken arka kapısının camındaki perde de açıldı. Camın arkasından, başak rengi saçları, şimşek bakışlı mavi gözleri ile ATATÜRK bakıyordu. O an, duyduğum sevinci, heyecanı  imkanı yok kelimelerle anlatamam.  Ben, o çocuk saflığıyla, aaaa........ ATATÜÜÜRRKK!!!!!!!!! diye bağırdım.

Otomobilin arka kapısı da açıldı, ATATÜRK otomobilden indi. Üzerinde siyah renkli bir takım elbise ve beyaz bir gömlek vardı.  Şöförüyle birlikte doğruca fino’nun yanına gittiler. Fino ayaktaydı ama hem ATATÜRK, hem şöförü yere çömeldiler. ATATÜRK, fino’nun ellerinde, ayaklarında kırık var mı ? diye kontrol ediyor, bir yandan da  fino’nun başını şevkatle- sevgiyle okşamayı ihmal etmiyordu. Böyle kaç dakika geçti hatırlamıyorum. Sanki zaman durmuş gibiydi...  ATATÜRK, fino’nun ciddi bir durumu olmadığından emin olana kadar  hayvanın  bütün bedenini elleriyle taradı. Son bir kez fino’nun başını okşayıp çömeldiği yerden doğruldu, ayağa kalktı. Annem, Rayika teyze, ablam, benden biraz daha arkada birlikte bekliyorlardı. ATATÜRK onları başıyla selamladı ve Sakın üzülmeyin, hepinize geçmiş olsun, köpeğinizin bir şeyi yok dedikten sonra bana yaklaştı. Elleriyle önce saçlarımı, sonra yanaklarımı okşadı ve Beni nereden tanıyorsun tatlı kız? diye sordu. Ben de, Evimizde kitaplar var, büyüklerimiz o kitaplardaki resimlerinizi gösterip, Bakın çocuklar, bu resimdeki kişi ATATÜRK’tür diye öğrettiler bize, o resimlerden tanıdım diye cevap verdim, gülümsedi... Yanımızdan ayrılıp otomobiline binmeden önce bizleri Asker Selamıyla Selamladı,  otomobiline bindi, camın perdesini açtı ve bize el sallayarak Beşiktaş istikametine doğru yanımızdan uzaklaştı. ATATÜRK gözden kaybolana kadar, sevgi, saygı ve büyük bir hayranlıkla ardından baktık... Onu tanıyıp, O’na sevgi, saygı, hayranlık duymamak imkansızdı. Bu gün 81 yaşındayım ve o gün hayatımın dipdiri hatırası olarak hafızamda durmakta. Sanki hala yanıbaşımda, elleriyle saçlarımı, yanaklarımı okşuyor gibi hissederim ATATÜRK’ümü.Bu kutsal hatırayı, anneannemden, annemden ve teyzemden defalarca dinlemişimdir. Annem ve teyzem halen hayattadırlar. Bu gün, evimde misafirim olarak bulunan teyzemden bir kez daha dinledim bu kutsal hatırayı ve yanımda çok saygın, çok sevgili Kandaşım, arkadaşım, dostum Sn. Gülsev Eyüboğlu da vardı. Ben bu kutsal hatırayı her dinleyişimde sanki ilk kez dinliyormuşum gibi heyecanlanırım. Bu gün, sevgili Gülsev Eyüboğlu da, bu kutsal hatırayı büyük bir heyecanla dinledi ve benden sizlere aktarmamı istedi.  Bu yazı, Sevgili Kandaşım, arkadaşım,dostum Sn. Gülsev Eyüboğlu’nun isteği üzerine yazılmıştır.
Derleyen ve aktaran
ASLITÜRKTEN AYBÜKEN

  • Bir finonun ayağı incindiğinde
  • Bir finonun ayağı incindiğinde